102 yıl önce bir avuç inanmış insanın bir liderin komutasında büyük bir değişimin, dönüşümün adımını attığı gündü 19 Mayıs 1919. Dört bir yanı emperyal devletlerin işgaliyle kuşatılmış, yakılmış, yıkılmış bir vatan; onlarca yıldır savaş meydanlarında yitirilen canlarla, kaybedilen vatan topraklarıyla yorulmuş yorgun bir millet vardı. Öncelik candı, öncelik esaretten kurtulmaktı ve öncelik bağımsız, özgür bir vatandı. 16 Mayıs 1919’da İstanbul’dan kalkan vapur sıradan bir yolcu ve sıradan bir mürettebat taşımıyordu. Tarihe meydan okuyan, mazlum devletlere rol model olan, bağımsızlık aşığı bir lideri taşıyordu. Samsun’dan başlayarak gelinen tarihi süreci hepimiz biliyoruz. Ancak büyük bir devrimci liderin inanmışlığını ve içinde barındırdığı ruhu anlamak ve anlayamamak üzerine kurulu bu ayki yazımız.
Cumhuriyet devrimlerinin üç büyük dayanak noktası vardır:
Misak-ı Milli Misak-ı İktisadi Misak-ı MaarifÖnce bağımsız bir vatan kurulacaktı. Yurdun dört bir yanı işgalden kurtulacak ve vatan topraklarında milletin huzuru tesis edilecekti. Bunun için Misak-ı Milli kabul edildi ve bu milli yemine sadık kalındı. Misakı Milli, Kurtuluş Savaşı’nın siyasi manifestosudur. Misak-ı Milli bildirgesi ile Kurtuluş Savaşı’nın hedefleri belirlenmiş ve derhal uygulamaya geçirilmiştir. Misak-ı Milli ile ülkenin savunulacak sınırları da ortaya konulmuştur.
Bağımsız vatan topraklarının kalıcılığının sağlanmasının ekonomik bağımsızlıktan geçtiğini bilen Atatürk ve arkadaşları Misak-ı İktisadi ile bunu başarmayı planlamışlardır. Cumhuriyetin ekonomik modelini belirlemekte en önemli adım olan İzmir İktisat Kongresi, (17 Şubat-4 Mart 1923) İzmir’in düşman işgalinden kurtuluşundan 5 ay sonra ve Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından 4 ay önce toplanarak ekonomik kalkınmanın bir bağımsızlık konusu olduğunu kabul edilmesidir. Bu andın özünü Atatürk “Siyasi, askeri zaferler ne kadar büyük olurlarsa olsunlar ekonomik zaferlerle taçlandırılmamışlarsa, meydana gelen zaferler devamlı olamaz. Ekonomi demek, her şey demektir, yaşamak için, mutlu olmak için, insan varlığı için ne lazımsa onların hepsi demektir. Ziraat demektir, ticaret demektir, çalışma demektir, her şey demektir.” diyerek özetlemiştir.
Üçüncü ve kanımca toplum tarafından çok da bilinmeyen ant ise “Misak-ı Maarif”tir. Misak-ı Maarif daha bağımsızlık savaşı başarıya ulaşmadan, hatta en zor ve buhranlı dönemlerinde, eğitim kongresini toplayarak milli ve modern bir eğitim sistemini kurgulayan Atatürk’ün eğitim ilkelerinin yer aldığı bir metindir.
Mustafa Rahmi Bey’in 1923 yılında yazdığı “Gazi Paşa Hazretleri’nin Maarif Umdesi ve Asri Terbiye ve Maarif adlı eserinde Atatürk döneminin bu eğitim devrimleri görülebilir. 8 Mart 1923 tarihinde dönemin eğitim bakanı İsmail Sefa’nın Atatürk’ün, eğitim ilkelerini bir araya getirerek Misakı Maarif (Eğitim Andı) Milli Eğitim Bakanlığınca hazırlanan, milli eğitimin amacı ve yeni devletin eğitimde gözeteceği temel ilkeleri yayımlanmıştır. *
Bu antta yetişmekte olan gençlerimizin ve eğitim sistemimizin:
Yalnız millî gelenek ve kökümüze dayanan bir millî terbiyeyle donatılması, Millî egemenliğimizin ve bağımsızlığımızın değerini bilen ve onu kesinlikle korumaya kararlı bir gençliğin yetiştirilmesi, İnsanlığa karşı saygılı, kana ve kafatasına dayalı olmayan bir milliyetçiliği benimsemeleri Ahlâklı, iyi kalpli vatandaşlar olmaları, Vicdan ve düşünce özgürlüğüne saygılı bir lâiklik anlayışına sahip olmaları, Zorlama ve şiddete dayanmayan bilinçli bir disiplini taşımaları, Kadın, erkek veya diğer ırk, din, mezhep ve sınıf farkları gözetmeden her vatandaşa eşitlik içerisinde tutum almaları, Fiziksel olarak gelişmiş sporcu bir kuşak olmaları, Toplumun her kesiminin asgarî düzeyde de olsa eğitimden yararlanması, Öğretimde deneye ve uygulamaya dayanan ve hayatta geçerli bilgileri veren bir öğretim sistemi uygulanması, Bütün yeniliklere daima ve açık olan, en ileri düzeyde bilgi verecek bir ders (müfredat) programı düzenlenmesi, Tüm okullarımızın ve ordumuzun da çevresine ve her yaşta vatandaşa da açık birer ilim ve irfan pınarı olmaları vb ilkelerle eğitim sistemimizin yönü çizilmiştir.Diğer toplumsal devrimler ve eğitsel dönüşümlerle birlikte çağdaş bir millî eğitim sistemini ve programını bizlere en büyük yol gösterici olarak bırakmıştır.
Bizlere bilim dışında hiçbir dogma bırakmayan Büyük Atatürk’ü anlamak ve anlatmak her şeyden önce eğitimcilerin öncelikli görevi olmalıdır. Savaş meydanlarında bile eğitimi planlayan bir liderin ülkesinden, plansız, içeriği toplumu mutlu etmeyen, her kesimin şikayetçi olduğu, niteliksiz ve liyakatsiz bir eğitim sistemine ve yöneticilerine evrilmek ise ne acı. Ama unutmamak lazım ki gecenin en karanlık zamanı şafak atmadan önceki andır.
* //www.atam.gov.tr/dergi/sayi-03/ataturkun-egitim-konusunda-gorusleri-ve-misak-i-maarif