Gerçek Muhabir
2021-04-22 11:42:54

Avucumuzun İçindeki Geleceği Nasıl Kaçırdık?

Şafak Akça

22 Nisan 2021, 11:42

17 Nisan’da Köy Enstitülerinin kuruluşunun 81. Yılını kutladık. Ama bu kutlama toplumun bir kesimi içindi. Diğer kesimi ve kesimleri Köy Enstitülerini kutlanacak bir eğitim başarısı olarak değil, unutturulması hatta kötülüklerle anılması gereken kurumlar olarak görmekte. Aslında temel sorun tam bu noktada başlıyor ve ne yazık ki hiç bitmiyor. Karşıtıyla mukavemet uygulanıyor. “Köy Enstitüsü” diyenin karşısında “dini eğitim veren okullar” diyenler çıkıyor. Sanki birbirinin karşıtıymış gibi. Buradaki esas mesele toplumsal bir uzlaşıyı sağlayamamak.

Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana öğretmen yetiştirme sistemimiz sorunlu biçimde ilerleyip bu güne kadar gelmiş. Halen de bu sorun şekil değiştirerek devam ediyor maalesef. Kuruluş yıllarında öğretmen yoktu, nüfus kırsaldaydı hatta kent bile yoktu. Kendine has sistemi ve bu sistemin birçok alanda somut biçimde sonuçlar vermesi değerlendirilince; bu çok başarılı eğitim modeli olan Köy Enstitülerini siyasete kurban ederek sadece eğitim anlamında değil yaşamın her alanında büyük bir fırsatı kaçırdığımız bugün ne yazık ki çok açık biçimde ortada.

Şimdiki moda deyimle Köy Enstitüleri yerli ve milli eğitim kurumlarıydı. Evrenselliğe açılan kapıydı aynı zamanda. Pedagoji biliminin yanı sıra zanaatkâr yetiştiren, sağlıkçı yetiştiren, ziraatçı yetiştiren ve bunların bence çok çok ötesinde sanata, edebiyata açılan kapılardı enstitüler. O dönem yetişen, bizlerden önceki kuşakları yetiştiren öğretmenlerin donanımını konuşuyoruz. Oysa bugünden baktığımızda o dönemin öğretmenleri birer lise mezunuydu. Ama niteliklerinin yüksekliği ön plandaydı. Sonra öğretmenlerimizi 2 yıllık enstitülerde, 3 yıllık enstitülerde sonrada YÖK ile birlikte üniversiteler aracılığıyla 2 yıllık ve 4 yıllık sürelerde ön lisans ve lisans düzeyinde yetiştirdik. Süre arttı ama öğretmen niteliği hep sorgulanır oldu. Enstitülerde çok yönlü olarak yetişen öğretmenlerde nitelik sorunu dile getirilmedi. Hatta o dönemlerde öğretmenlerin “Ağa”dan daha çok bilgi sahibi olmaları eleştirildi. Çok sayıda yazar ve şairin burada yetişmesi, ülkemizin en önemli değerlerinin bu okullarda öğretmenlik yapması bugün bile tasavvur edilemeyecek derecede büyük işlerdi.

Seçmen ve oy ilişkisiyle başlayan popülizm kendini ilk bu sistemi yok etmekle gösterdi. Kısır siyasi tartışmalar o dönemde de vardı, bir enstitünün yer aldığı Kızılçullu beldesinin isminin Şirinyer olarak değiştirilmesi bile siyasi malzeme edildi. Binalardan bile intikam alır gibi, semtten beldeden bile intikam alma düşüncesi kime ne kazandırabilir ki? Bu okulların kapatılması çok derin yaralar açmıştır. Kalkınmamızın, üretimimizin, büyümemizin, sanatımızın, edebiyatımızın gerilemesine yol açmıştır. Şimdi nerede o enstitüler diye hayıflanıp anılarımızda yaşatıyoruz.

Şöyle Bir eğitsel dönüşümler yaşansaydı:

1940-1960 yılları arası Köy Enstitüleri

1960-1980 yılları arası Sanayi Enstitüleri

1980-2000 yılları arası Hizmet Enstitüleri

2000 ve günümüzde de Bilişim Enstitüleri…

Bunlar olsaydı acaba ülkemiz bugün dünya ölçeğindeki sosyo-ekonomik sıralamalarda nerelerde olurdu? Gelecek avucumuzun içindeyken onu nasıl kaçırdığımızı düşünün…

 O yıllarda Almanya savaştan çıkmış yıkık dökük bir halde, İtalya aynı şekilde. Güney Kore hiç yok bile. Bugün her birinin bir şirketi bile dünya devi ve bu şirketlerin birisinin büyüklüğü bile bizim GSMH’mizden fazla.

Günümüze geldiğimizde bir kesimin halen “kalmayan köylere” enstitü kurma nostaljisi yaşadığı, bir kesiminde köylerde eğitim kurumunun olmaması gerektiği görüşleri yarışıyor. Her iki bakışında anlamsız olduğu bir çağdayız. Eşitsizlikleri, eğitime erişimi, eğitimin içeriğinin yükseltilmesinin gerektiğini, nasıl bir insan modeli yetiştireceğimizi düşünmüyoruz.

Pandemi süreci öğretti ki bir tabletle köyden en gelişmiş yerleşim birimindeki derse de ulaşabiliyorsunuz ama televizyonunuz bile yoksa eğitime hiç erişemiyorsunuz. Bu iki noktayı birbirine yakınlaştırmadan atılacak adımların çok anlamlı olmayacağı açıktır. Tıpkı yazının başında değindiğim iki farklı ucu birbirine yakınlaştırmamızın bir zorunluluk olması gibi. Toplumsal uzlaşmayı yine eğitimciler başaracaktır. Önce iyi yetişerek, kendini geliştirerek sonra iyi yetiştirerek.

Bugünün koşullarıyla geçmişe bakınca acı biçimde geleceğin avuçlarımızın arasından akıp gittiğini görüyoruz. Köy Enstitülerini kapatmak geleceğimizi geriletti. Şimdi geldiğimiz nokta ne yazık ki köylerde eğitimden mahrum kalan çocukların yaşadığı 2021 Türkiye’si.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.