2018’e sayılı günler kala 21.12.2017 tarihinde sosyal medyayı yine bir çocuk istismarı haberi sardı. İzmir’in Dikili ilçesinde bir yurtta yedi erkek çocuğuna cinsel istismar yapıldığı yazıyordu. Şüpheli yurtta çalışan bir erkek görevli idi. Ailelerin durumdan haberdar olması ile savcılık devreye girmiş soruşturma başlatmış, şüpheli gözaltına alınmıştı.
İzmir Barosu gereken girişimlerde bulunduğunu ,olayın takipçisi olacağını kamuoyuna duyurmuştu.
Oysa olay ne kadar da tanıdıktı… Daha önce de ülkemizde bir çok kez çocuklara yönelik cinsel istismar vakalarına rastlamıştık. 2017 yılında meydana gelen çocuk istismarı vakaları da oldukça kabarıktı… Bir yenisi daha eklenmişti.
Kamuoyuna yansıyan davalarda elbette kamusal vicdanı rahatlatan cezalar verilmektedir. Buna rağmen neden çocuklara yönelik suçlar özellikle de cinsel istismar suçu artmaktadır? Ülkemiz çok sayıda çocuk haklarını ilgilendiren uluslararası sözleşmelere taraf olduğu gibi Türk Ceza Yasasında da çocuklara karşı işlenen suçlar ayrıca düzenlendiği gibi bazı suçlarda da çocuklara işlendiği taktirde ağırlaştırıcı unsur olduğu halde neden çocuk istismarı vakası artmaktadır? Basında rekor ceza şeklinde haberler olduğu halde çocuk istismarında koğuşturma aşaması ile sınırlı bir mücadele yeterli midir?
Çok değil birkaç ay önce ülkemizdeki ensest gerçeği ve Türk Ceza Yasasındaki eksikliklerin olduğu konuşulmuştu. Evlenmesi yasak olan yetişkin kişiler arasında bir cinsel ilişki halinde de cinsel saldırı sözkonusu ise suç kabul edilip bunun da şikayete tabi olmasının yol açtığı sağır, dilsiz alan konuşulmuştu. Şikayet edemeyenler ya da çocukluktan gelişen bir istismar öyküsü olduğundan bunu normalize eden ya da bunun ayırdına geç varıp dile getiremeyen ve suskun tanık aile bireyleri konuşulmuştu. Yine evlilik içi gerçekleşen cinsel saldırı suçunda şikayete tabi olmasının dahi suçun açığa çıkmasında ciddi bir engel olduğu konuşulmaktadır. Kadına şiddet vakalarında İstanbul Sözleşmesi yürürlükte olduğu halde , sözleşmede alternatif uyuşmazlık çözümlerinin uygulanmaması gerektiği düzenlenmesine rağmen iç hukukta alternatif uyuşmazlık çözümlerine mağdurların yöneltildiği bir hukuk siyasetinde çocuklar da bundan payını almaktadır.
Gerger, Karaman , Menderes ve dün Dikili ilçesinde cinsel istismar vakası yaşanmıştır. Soykırım (Md. 76/1-e), insanlığa karşı suçlar (Md. 77/1-f), insan üzerinde deney (Md. 90/3),kişiyi hürriyetinden yoksun kılma(Md. 109/3-f), çocuğun soybağını değiştirme (Md. 231),kötü muamele(Md. 232/2,)aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüğün ihlali (Md. 233/3) , çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (Md.234), insan ticareti, (Madde 80/3), çocukların cinsel istismarı (Md.103), 104, 105, 226/1-a;b, 226/3-1 ve 227/1 Maddelerinde çocuklara karşı işlenen suçlar ya da suç tiplerinde çocuklara karşı işlendiği taktirde ağırlaştırıcı hükümler düzenlenmiştir.
Anayasa madde 4’de Devletin çocukların korunmasında gereken tedbirleri alması gerektiği düzenlenmiştir. Yine Anayasa madde 10 eşitlik ilkesi, madde 17 Herkesin yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olması ve kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz gibi düzenlemeler çocukların korunmasının ( yaşam, vücut tümlüğü, manevi varlığını geliştirme, eğitim hakkı, özel yaşama saygı vb.) devletin pozitif yükümlülükleri arasında olduğunu göstermektedir. Kaldı ki ülkemizin imza attığı ve zorunlu yargı yetkisini tanıdığı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde yer alan sözleşmeci ülkelerin egemenlik alanlarındaki herkesin sözleşmedeki hak ve özgürlüklerden yararlanması da ülkemizi bağlayan diğer hukuk kaynağıdır. Bunun yanısıra Çocuk Koruma Kanunu , Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, Avr.Kom. Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesi de çocuklara karşı negatif ve pozitif yükümlülükleri belirleyen diğer uluslararası sözleşmelerdir.
Olay bir yurtta erkek hizmetli tarafından gerçekleştirildiği iddia edilmektedir. Çocuklar ailelerine bildirmeleri ile ortaya çıkmıştır. İzmir Barosu ve Çocuk Hakları Merkezi yerinde müdahaleyi yaptığını duyurmuştur. Bundan sonrası yargının işi olsa da çocuk istismarıyla mücadelede devletlerin uluslararası yükümlülüklerinin yansıra ulusal hukukta da yükümlülükleri vardır. Anayasa madde 90/5 icabınca usulünce yürürlüğe giren uluslararası antlaşmalar , Anayasamızdaki ilgili hükümler ve AİHM kararları çocukların ister bireylerden isterse kamu tarafından ihlal edilen haklarının korunması, çocuklarının maddi ve manevi gelişiminin sağlanması, sağlıklı büyümesi, ister ailede isterse okulda ya da yurtta dövülmemesi, cinsel istismara maruz kalmaması, eğitim hakkından alıkonulmaması ,hakarete uğramaması devletin görevlerindendir. Devlet nasıl yetişkinler için yükümlülüklerini yerine getirmesi gerekiyorsa çocuk ve kadın söz konusu oldu mu dezavantajlı grupların korunması daha da önemli ve hassas bir hal almaktadır.
Türkiye için AİHM’de kadına karşı işlenen suçlarda ilgili AİHS hükümlerinin yanısıra sözleşmede düzenlenen ayrımcılık yasağını da ihlal ettiği tespit edilmiştir. Kadınlara karşı işlenen suçlarda mahkeme ulusal makamların İstanbul Sözleşmesi 4P İlkesi yani önleme, koruma, soruşturma, koğuşturma ve devlet politikası açısından özensiz ve etkili olarak süreci yönetmediği için ayrımcılık yasağı ihlali kararları vermiştir. Kadınlar için verilen ayrımcılık yasağının ihlali kararı çok önemlidir.
Çocuklara yönelik suçların ,ihmallerin artması da yakın zamanda AİHM’de salt ilgili maddelerin ihlali değil bu maddelerle birlikte ayrımcılık yasağı maddesi ile de ilgili ihlal kararlarının çıkması işten bile değildir. Ulusal anlamda çocuk istismarı ve ihmalinin önlenmesi, çocukların korunması , gerçekleşen suç durumunda öğrenilme aşamasından itibaren soruşturma ve koğuşturma aşamasının etkin, özenli, dikkatli, titiz bir şekilde işlemesi için ulusal bir politika oluşturulması şarttır. Aksi halde çocuklara karşı devletin ayrımcılık yaptığı algısının oluşması ülkemiz için uluslararası boyutta olumsuz sonuçlar doğuran bir algı yaratacaktır.