Türkiye’nin tarım sektörüne dair tartışmaların uzun bir geçmişi olduğuna dikkat çeken Kara, “Ülkemizde köylülerimizin ve tarım sektörünün korunması, her partinin ve hükümetin önde gelen görevleri arasında yer almıştır. Ancak bu görev, çoğunlukla, şirketlerin ve uluslararası kuruluşların çıkarlarının korunması olarak algılanmıştır. Nitekim AKP iktidarı döneminde, 2002 ve 2021 yılları arasında, tarımda istihdam edilenlerin sayısı 7 milyon 500 bin kişiden 4 milyon 900 bin kişiye düşmüştür. 2001 yılında 26 milyon hektar tarım alanı varken, 2020’de 23 milyona gerilemiştir. Bunlar, AKP’nin tarıma, şirketlerin gözüyle bakmasından kaynaklanıyor. Bugün de tarıma, büyük şirketlerin gözünden bakan bir yönetmelik ile karşı karşıyayız. Bu yönetmelik, 14 Eylül 2023 tarihinde yayımlandı. Bu yönetmeliğin ‘Tarımsal Üretimin Planlanmasına Dair Yönetmelik’ şeklindeki başlığı, ilk görüşte, bir aldatmaca yaratabilir. Bu yönetmelik, her şeyden önce, demokratik olmayan bir planlama öngörüyor. Yönetmeliğin 6’ıncı maddesine göre, Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde ‘Tarımsal Ürünlerin Planlanması Kurulu’ oluşturulacak. Fakat bu kurulda sadece genel müdürler yer alacak; sivil toplum kuruluşları ise ‘ihtiyaç duyulması halinde’ davet edilebilecek. İllerimizde oluşturulacak teknik komitelerde de bitkisel üretim, hayvancılık ve su ürünleri alanında faaliyet gösteren, en fazla üyeye sahip kuruluşlardan en fazla üç temsilci yer alabilecek. Ziraat teknikeri, çiftçi neden doğrudan masada yer almıyor? ‘Gereği görülürse’ ifadesini mümkün olan her yerde kullanıyorsunuz ama anlamını açıklayan yok. Bir ülkenin gıda üretimi ve tüketimi hakkında karar alınırken sivil topluma ihtiyaç duyulmayacaksa, ne zaman duyulacak? Çiftçiyi şimdi masaya çağırmazsanız, ne zaman çağıracaksınız? Yine kendiniz çalıp kendiniz oynuyorsunuz” diye konuştu.
KARA: YÖNETMELİK MUĞLAK İFADELERLE DOLU
Yönetmeliğin 13’üncü maddesinde, daha farklı sorunlara açık bırakan ifadeler yer alıyor. Bu maddeye göre, ‘Cumhurbaşkanlığı kararı ile ilan edilecek tarım havzalarında, üretim deseni göz önüne alınarak üretim izni verileceği’ belirtilmiş. Tarım havzalarının ilan edilmesi ve buradaki ürünlerin desteklenmesi konusunda yaşanan sıkıntılar, özellikle narenciye sektöründe, bu yıl çok yakıcı bir noktaya ulaşmıştır. Narenciye üreticisinin yeterince desteklenmemesi ve ürünlerin değerinin düşmesi, mahsulü toplayacak işçi bulunamayışı nedeniyle tonlarca ürün dalında kalmıştır. Bu yönetmelik, söz konusu sorunu yaygınlaştırma, derinleştirme tehlikesi içeriyor. Zira 13’üncü maddede, izinlerin nasıl verileceğine dair hiçbir ölçüt bulunmuyor. Dahası hem söz konusu maddede hem de yönetmeliğin hiçbir yerinde, küçük üreticilerin, geçimlik üretim yapan çiftçilerimizin korunmasına dair hiçbir ifade yer almıyor. Bu açıdan, üretim kotalarının doldurulması amacıyla, tarımsal üretimimizi gıda tekellerine, kartellerine açmaya, böylece çiftçilerimizin kendi toprakları üzerindeki ücretli işçilere dönüşmesine yol açacak bir yönü var. Bu, bir yandan, halihazırda nüfusunu yitirmekte olan kırsal kesimin daha fazla göç vermesine; bir yandan da tarımda, sağlık kaygısı gütmeyen endüstriyel tekniklerin yaygınlaşmasına sebep olacaktır” ifadelerini kullandı.