AB kendi sorumluluğunu göz ardı ediyor
Umut Oran konuyla ilgili olarak yaptığı yazılı açıklamada şunları kaydetti:
“Avrupa Parlamentosu’nun “Türkiye ile müzakereleri askıya alma” kararı; Türkiye’nin tüm ilerici unsurlarını cezalandırmaktan ve izolasyoncu odakları desteklemekten başka bir sonuç doğurmayacağı gibi AB’nin, Türkiye’nin geldiği bu noktadaki sorumluluğunu da göz ardı etmektedir.
2010 referandumunu desteklediniz!
O zamanki adıyla Avrupa Ekonomik Teşkilatı olan AB’ye başvurulan 1987’den beri Türkiye’ye uygulanan çifte standart ve ikiyüzlülük hafızalarda canlıdır. Kıbrıs Rum Kesimi’nin uluslararası hukuka ve teamüllere aykırı olarak AB üyesi yapılmasıysa “değerler bütünü” olduğu iddia edilen AB’nin sözde demokrat siyasetçilerinin elinde nasıl değersizleştirildiğinin de ispatı olmuştur. Ancak asla unutulmayacak olan bir başka şey de Avrupalı pek çok siyasinin yıllar boyunca devam eden AKP destekçiliğidir. Örneğin hukukun üstünlüğü ilkesini zedeleyen ve Türkiye’nin yeniden darbe sürecine girmesine bir anlamda yol açan ve bugünkü OHAL baskı ortamının hazırlayıcısı olan 2010 referandumunda AKP’ye ve dolaylı olarak Cumhuriyet düşmanı FETÖ terör örgütüne en büyük desteğin Avrupalı birtakım siyasilerden geldiği unutulmamalıdır.
Yüzlerce kilometre yürümek
Bir başka deyişle Türkiye, demokrasi liginde geri sıralara düştüyse, hukuksuzluklar arttıysa, baskılar ve zulüm dört bir yanı sardıysa ve insanlar adalet için yüzlerce kilometre yürümek zorunda bırakılıyorsa bu durumun sorumlusu iktidar bloğu olduğu kadar ona her anlamda destek vermekten geri durmayan Avrupalı siyasilerdir.
SMART ajandaya geçilmeli
Gelinen noktada; iktidar bloğu popülist söylemlerle, nefret diliyle, ötekileştirmeyle siyaset yapmaktan memnundur zira aralıksız iktidar olabileceği bir düzen inşa etmiştir. Avrupalı siyasetçilerin bir kısmı da kendi emekçilerini uyutmanın bir yolu olarak Türkiye’yi “canavarlaştırmaktan” memnundur zira Brexit kampanyalarında olduğu gibi bu haliyle Türkiye, popülist-ırkçı politika yapılmasına imkân vermektedir. Arada kalan ve acı çekense Türkiye’nin tüm ilerici unsurlarıyla Avrupa’yı gerçek anlamda bir “değerler bütünü” olarak gören Avrupalılardır. Bu iki grubun ortak menfaatleri için yapılması gerekenler bellidir. Öncelikle “pozitif ajanda” adı altında her şeyin sürüncemede bırakıldığı anlayış terk edilerek SMART (Specific, Measurable, Achievable, Realistic, Time bounded) ajandaya yani ucu açık olmayan "akıllı" bir ajandaya geçilmelidir. Konu bazında, ölçülebilir, sonuç alınabilir, gerçekçi ve zamanla kısıtlanmış bu anlayış çerçevesinde şekillenecek ajanda sayesinde Avrupa Birliği, bugüne kadar yarattığı tüm olumsuzlukları sonlandırmış olacaktır.
Demagojiyle, had bildirmeyle zafer kazanılmaz
Aynı şekilde bugüne gelinmesinin ana sorumlularından olan iktidar bloğu da 21.yy’da yaşandığının farkına varmalı ve sadece 40 milyona değil 80 milyon vatandaşa ve tüm insanlığa karşı sorumlu olduğunu hatırlamalıdır. Sadece hamasetle, demagojiyle, nefret söylemiyle sürekli birilerine had bildirerek Türk milletine kazandırılabilecek bir zafer yoktur. Dünyanın gelişim hızıyla kıyaslandığında Türkiye her anlamda gerilemektedir. Maalesef bu gerici süreç devam ettiği takdirde önümüzdeki birkaç 10 yıl içinde ekonomik, sosyal ve teknolojik açıdan gelişmiş ülkelerle olan fark kapatılamaz noktaya ulaşabilecektir.
Gericilikten ve ilkesizlikten kurtulmak mümkün
Ancak bilinmelidir ki ne mevcut iktidar Türkiye’nin tek gücüdür ne de kendi değerlerini unutan AB, tek çıkış yoludur. Genel anlamda Türk milleti, özel anlamdaysa Mustafa Kemal’in özgürlük sevdalısı evlatları, Türkiye ve Avrupa için yeni yollar bulacak, yollar kapatıldıysa yeni yollar açacak birikime ve kudrete sahiptir. Türkiye’yi gericilikten, Avrupalı bir kısım siyasetçiyi de ilkesizlikten kurtaracak olan irade hala capcanlıdır ve tarihsel rolünü bir kez daha oynayacaktır.