Çıkan Torba Yasa akla gelen her yolla, patronlara kaynak aktarmanın, sermaye sınıfının borçlarının affının, patronlar çöreklensin diye yeni kamu fonları yaratmanın ve bunların yaratılması için emekçi halkın cebinin daha hızlı boşaltılmasının yeni yollarını hayata geçiriyor. Yeni adımların da yolda olduğundan kuşku duyulmuyor.
Patronlar vergi vermese, borcunu ödemese de olur!
Krizin faturasının emekçilere kesilmesinin ilk ayağı patronlardan alınan paranın daha da azaltılması tabii ki. Kanun, daha ilk maddesiyle şehir içi yolcu taşımacılığı yapan ve ücretini elektronik araçlarla tahsil edenlerin istemeleri halinde tüm hasılatlarının sadece yüzde 10’unun vergilendirebileceğini yasalaştırıyor. Üstelik hasılatının sadece %10’u vergiye tabi kazanç olarak değerlendirileceği için işletme giderleri karşılığında fatura almaya gerek duymayacak. Muhasebenin önemi azalacak ve kayıt dışı işlemler yapması kolaylaşacak.
Diğer patronlara ise kanun 2. maddesiyle muhteşem bir aklama fırsatı sunuyor: Yurtdışından getirilen para, altın, döviz ve her türlü sermaye piyasası aracını ülkeye sokan sermaye grupları sadece yüzde 1 vergi ödeyerek bu servetlerini istedikleri gibi harcayabilecek! Yani bugüne kadar devletten kaçırılan tüm kazançlar, haksız yolla elde edilen gelirler, kara paralar, vergisi ödenmemiş değerli kâğıt ve madenler ülkeye serbestçe kontrolsüzce girecek, aklanmış olacak! 2008 yılından beri bu amaçla çıkarılan 5. yasa olan bu düzenlemeyle şirketlere vergi incelemesinden de muafiyet garantisi veriliyor. Yani sermayesini Türkiye’ye sokan patronun bundan sonraki yalan ve sahte beyanları da kontrol dışı tutulacak.
Demek oluyor ki, milyarlarca lira devletin vergi kontrol mekanizmalarından geçmeden affedilecek, kasalarda kalmaya devam edecek; krizi sırtlanma yükünde emekçiler tamamen yalnız kalacak.
Patronların bir şekilde kaçıramadıkları paralar da unutulmuyor! Her üç kişiden birinin icra dosyası olduğu ülkemizde yeni kanunda finans kuruluşlarına patronların borçlarının yapılandırılması için “İstanbul Yaklaşımı” adı verilen çerçeve anlaşmalar devreye sokulmuş oluyor. Çerçeve sözleşmeler içerisinde kredi vadelerini uzatmak, kredi yenilemek, yeni krediler vermek ama en önemlisi her türlü faiz, ceza ve anaparayı indirmek ya da tamamen vazgeçmek alacaklı finans kuruluşlarının insafına bırakılıyor. Herhalde Özal bile “krizi fırsata döndürmek” ifadesini kullanırken bugünleri hayal edemezdi.
Sermayenin katkısı azalırken yardımlar artıyor
Sermaye sınıfının kamuya ve topluma aktarması gereken her türlü kalemde indirim ve kısıntılara gidilirken devletin kaynaklarında kesenin ağzı patronlar için sonuna kadar açılıyor. Enerji firmalarına destekler, ek süreler, elektrikli araç üreticileri daha ucuza mal satabilsin diye getirilen ÖTV indirimleriyle kapitalistler katkı koymaktan imtina ettikleri devletin her türlü olanağından sonuna kadar yararlanırken emekçiler her gün artan vergilerle patronların taleplerine yetişmeye çalışıyor. Enerji şirketlerine yapılan indirim elektrik fiyatlarına yansımıyor, otomotiv sektörüne teşvik işçilerin araç edinmesine hiç de yardımcı olmuyor. İstendiği zaman paranın hemen gelmesi için “nakden zorunlu karşılık getirme yükümlülükleri” yasa kapsamında kendisine yer buluyor.
Teşvik için fonlara para, AKP’ye peşkeş çekecek kaynak lazım!
AKP iktidara geldiği günden bu yana devletin tüm mal varlığını kapitalistlere peşkeş çekti. Devletin kaynakları tükendiği, limanları fabrikaları kalmadığı anda ise bu kez elini emekçinin doğrudan cebine atmaktan çekinmedi. Uygulamadaki zorunlu BES ve hedeflenen Kıdem Tazminatı fonu ile AKP patronlara aktaracağı nakdi birikimi yaratma uğraşına girişti.
Yeni Torba Yasa, TCMB ihtiyat akçeleri hazineye aktarıyor. Yeni dönemde farklı misyonlar üstlenmesi planlanan Merkez Bankası'nın mali yapısını güçsüzleştirecek olan bu hamle ile çok yüklü miktarda sermaye hazineye aktarılacak. 40 milyar lirayı bulacak bu aktarımla bir kamu kuruluşunun içi daha boşaltılmış olacak.
Devletin kaynak yaratma girişimlerinden bir tanesi de harçlara yapılan zamlar ve yeni gelirlerin biriktiği havuzların değiştirilmesi. Bunun en sade örneklerinden biri yine kanunda yerini buluyor. Daha önce 15 TL olan “yurtdışına çıkış harcı” 50 liraya çıkarılıyor. Bugüne kadar TOKİ’ye aktarılan (ve yine inşaat sektörüne peşkeş çekilen) 15 liralık kısmın üstündeki bedelse genel bütçeye gidecek.
Emekçilere saldırı bununla sınırlı değil
Patronların kamu kaynaklarını yağmalayarak geçirdikleri AKP’li yılların faturası emekçilere çıkarılıyor. Yeni torba yasada bu doğrultuda bir başka düzenleme yurtdışında bulunan Türk vatandaşlarının yurtdışında geçen sürelerinin sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirilmesi, devlete bir gelir kapısına dönüştürülüyor.
Yurtdışında geçirdikleri süreyi emekliliklerine dahil etmek için prim ödemek isteyen gurbetçilerden gelire esas kazancın artık 35’i değil 45’i oranında prim alınacak. Üstüne üstlük bu emekçiler artık 4-a’lı değil 4-b’li sayılacak! Yani daha fazla para veren emekçi çok daha kötü sosyal güvenlik şartlarına tabi olacak, hatta emekli maaşı fiilen azalacak.
Üzerindeki yükü tamamen atmaya uğraşan SGK, yeni düzenleme ile işçi sınıfına ait tuttuğu kişisel verileri ve ticari sır niteliğindeki bilgileri de Merkez Bankası ile paylaşacak. Bunun yanı sıra kişisel sağlık verileri de Sağlık Bakanlığı ile paylaşılacak. Bu bilgilerin yayılması özellikle sosyal güvenlik sisteminden BES gibi uygulamalarla el çektirilmeye çalışılan kamunun yerine geçecek olan özel sigortacılık sisteminin eline geçmesinin önünü açacak. Milyonlarca yurttaşın şahsi bilgilerinin özel kurumların eline geçebilecek olması yurttaşlarımızı savunmasız bırakacak.
TKP Emek Merkezi, AKP’nin yarattığı bu finansal kaosun tüm faturasının işçilere yüklendiği, patronların en küçük sorumluluktan bile muaf tutulduğu bu yeni talan projesine dur demek için Türkiye işçi sınıfını örgütlenmeye çağırıyor. Kiraların, gıdanın, elektriğin ve her türlü giderin artık karşılanamayacak düzeyde arttığı Türkiye’nin bu hale gelmesinde en küçük bir sorumluluğu olmayan emekçi halk, ülkeyi felaketin eşiğine sürükleyen bir azınlık sınıfın yükünü taşımaya zorlanıyor.
“Aynı gemideyiz” söylemleri hükümet ve muhalefet tüm düzen güçlerinin dilinden düşmezken patronların hanesine sadece yardım ve teşvikler yazıyor. Emekçilerden ise ülkenin karaya oturmasının önüne geçmesi isteniyor. Türkiye işçi sınıfı kendinden başka kimseyi kurtarmak zorunda değildir! Sırtına yüklenen kamburu taşıması beklenen emekçi halk, kendi yarattığı bu güzel ülkeyi en baştan kurabilecek güce sahiptir.
İşçi sınıfı sömürücülerden kurtulmalı, onların yarattığı bu borç batağını kurutmayı reddetmelidir. İşçi sınıfı kendi üzerine bindirilen yükleri dökecek, sırtındaki küfeyi atacaktır. Güçlü bir ülke, ancak işçi sınıfının iktidarı ile mümkündür.
22 Temmuz 2019 Pazartesi 16:31
Son Güncelleme: 22.07.2019 17:39