Raporda, AKP’nin dayattığı Cumhurbaşkanlığı sisteminin ekonomik olarak ülkemizi nereye götürebileceği, dünyadaki başkanlık sistemi ve parlamenter sistemlerin ekonomik verileriyle karşılaştırmalı olarak inceleniyor. Yılmaz’ın açıkladığı rapor ülkelerin gelişmişlik düzeylerini, gelir dağılımlarındaki eşitlik durumunu ve yolsuzluk oranlarını ülkelerin yönetim sistemlerine göre değerlendiriyor.
Yılmaz raporunda, “BM üyesi 193 ülke arasında 86 parlamenter sistem ile yönetilen ülkeler içinde sadece 16’sı yoksul ülke grubunda yer alırken, yarı başkanlıkla yönetilen 41 ülkeden 29’u yoksul, başkanlık sistemi ile yönetilen 59 ülkenin 40’ı yoksuldur” tespitinde bulunuyor. İnsani Gelişmişlik Endeksi verilerine göre, en üst sırada yer alan 10 ülke arasında sadece ABD başkanlık sistemi ile yönetiliyor. Güçler ayrımının üst seviyede olduğu ABD’de, Başkan Donald Trump tüm dünyanın tepkisini çeken kararlar almaya devam ediyor.
TEK ADAM varsa yoksulluk, gelir adaletsizliği ve zenginleşen TEK ADAM var
Raporunda, “Yönetim sistemlerine göre hangi ülkeler daha yoksul? Başkanlıkla yönetilenler mi parlamenter sistemler mi?” diye soran Yılmaz, ülkelerin gelişmişlik düzeyini ve yönetim sistemlerini analiz ediyor. Rapora göre, “Gelişmişliğin en alt düzeyde yer aldığı 10 ülkeden 6’sı başkanlık ile yönetiliyor ve bu ülkeler, Mozambik, Sierra Leone, Gine, Burundi, Eritre, Orta Afrika Cumhuriyeti. Bu ülkelerin kişi başına düşen gelirleri yılda 323-724 dolar arasındadır” denilerek, gelişmemiş ülkelerin daha çok başkanlık ile yönetildiğinin altı çiziliyor.
Yılmaz raporunda, Birleşmiş Milletlerin İnsani Gelişmişlik Endeksi’ne göre en üst sırada yer alan, yani kişi başına düşen gelirleri en yüksek 10 ülkeden sadece ABD’nin Başkanlık sistemi ile yönetildiğini vurguluyor.
Raporda değinilen bir diğer nokta da ülkelerin hükümet sistemleri ve gelir dağılımı oranı ilişkisi. Gelir dağılımı eşitliğini ölçen Gini endeksine göre, parlamenter sistem ile yönetilen ülkelerin yüzde 75’i, yarı başkanlıkla yönetilenlerin yüzde 55’i ve başkanlık ile yönetilenlerin ise sadece yüzde 26’sı dünya ortalamasının üzerinde. Parlamenter sistem olan ülkelerde gelir dağılımı arasındaki eşitsizlik ortalamadan daha azken, başkanlık ile yönetilen ülkelerde gelir dağılımı daha eşitsiz. Başkanlık ile yönetilen ülkelerde zenginlik daha az kişi arasında paylaşılırken, yoksulların hesabına ülke gelirinden düşen pay ise daha az. Diğer bir ifade ile başkanlık ile yönetilen ülkelerde zengin daha zengin yoksul ile daha yoksul.
Raporda yer alan bir diğer çarpıcı kısım da başkanlıkla yönetilen Zimbabve’nin Başkanı’nın serveti. TEK ADAM yönetiminin zamanla başkanların servetine servet kattığını iddia eden rapora göre, yoksul ülkeler arasında yer alan ve kişi başına düşen yıllık geliri sadece 924 dolar olan Zimbabve, 1987 yılında parlamenter sistemden başkanlığa geçmiş. 30 yıldır başkanlık yapan, 92 yaşındaki başkan Robert Mugabe serveti ile adından söz ettiriyor. Yaptığı yolsuzluklar ve uyguladığı politikalar ile hem yakın çevresini hem kendini zengin eden Mugabe’nin servetinin 5-10 milyar dolar olduğu iddia ediliyor.
TEK ADAM yönetimleri yolsuzlukta ilk sıralarda
Raporda yolsuzlukla mücadelede önemli yere sahip Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin 2015 yılı Yolsuzluk Algı Endeksi verilerine yer veriliyor.168 ülkenin verilerinin olduğu endekste, yolsuzluk oranlarının en yüksek olduğu 18 ülkeden sadece 4 tanesi parlamenter rejim ile yönetiliyor. Bu endekse göre, Afganistan, Sudan, Güney Sudan, Angola, Venezuela, Yemen, Türkmenistan, Eritre, Özbekistan, Burundi başkanlık ile yönetilen ve yolsuzluğun en yüksek oranda olduğu ülkeler.
Yılmaz, AKP’nin dayattığı anayasa değişikliğinin ve getirmeyi düşündüğü TEK ADAM sisteminin ülke ekonomisine, kalkınmasına, ilerlemesine ve gücünün artmasına herhangi bir katkı sağlamayacağının altını çiziyor.
Rapora göre, Anayasa değişikliği ile halka dayatılan “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” diye adlandırılan sistem şu anda dünyada uygulanmakta olan Başkanlık sistemlerine benziyor. Söz konusu sistem güçler ayrılığı ile denge ve denetleme organlarının yer almamasıyla ise başkanlık sistemlerinden uzaklaşıyor. Diğer bir deyişle, AKP iktidarı tarafından bize dayatılan bu sistem Başkanlık sistemini andıran fakat güçler ayrılığı ilkesini yok sayan melez bir sistem. Bu Anayasa değişikliği ile ülkemize getirilmek istenen sistem bugün Azerbaycan’da uygulanan sistem ile benzer. Son dönemde ise, Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, eşini kendine yardımcı olarak ataması ile gündeme geldi.
Yılmaz raporunun son bölümünde yakın çevremizde, Irak, Libya, Suriye gibi TEK ADAM yönetimlerinin halklara zulüm, savaş ve ölüm getirdiği ülkeler varken ve bu yönetim şeklinin kendi diktatörlerini yarattığı aşikâr iken, ülkeyi böyle bir felakete götürmek akla, mantığa ve hukuka sığmamaktadır diyor. Rapor, “Etrafımızdaki ülkelerde başkanlık veya yarı-başkanlık, TEK ADAM sistemleri konumlarını yitirirken, halklar sivil toplumun ve muhalefetin etkin olduğu yönetimler ve demokrasi için mücadele verirken, ülkeyi dünyada uzaklaşılmakta olan bir sistem olan Başkanlığa sürüklemek, ülkeyi geri götürmekten başka bir anlama gelmemektedir. Emperyalizmin Orta Doğu siyasetinin en önemli parçası olan kendi diktatörlerini yaratma oyununa, bu kez AKP eliyle Türkiye’de teşebbüs edilmektedir. Anayasa değişikliği ile kurumları zayıflatılan, TEK ADAM yönetimi kurulmak istenen, demokrasiden ve hukuk devleti olma ilkesinden uzaklaştırılmaya çalışılan bu oyuna izin vermeyeceğiz. Ülkemizin işsizlik, yoksulluk, terör, ayrımcılık, sağlık ve eğitim ile ilgili sorunları ortada iken, bu sorunların hiç birine cevap vermeyen bu Anayasa değişikliğine karşı çıkmak ve HAYIR demek, dayatılan, risklere belirsizliklere ve maceralara izin vermemek demektir” şeklinde sonuçlanıyor.
Yılmaz'ın Değerlendirmelerinin Tamamı Şöyle:
TEK ADAM Yönetiminin Ülkeye Getirebilecekleri: Yoksulluk, Sefalet, Gelir Adaletsizliği...
Parlamenter sistem ile yönetilen ülkeler mi başkanlık sistemi ile yönetilen ülkeler mi daha zengindir? Ülkeyi kalkındıracağı söylenen “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” daha da yoksullaşmamıza mı sebep olacaktır?
Referandum döneminde Anayasa değişikliğinin ülkemizdeki ekonomiyi nasıl etkileyeceği çoğunlukla iktidar partisince üzerinde durulmayan, aksine geçiştirilen bir konudur. Bu Anayasa değişikliğinin yoksula, emekçiye, memura, öğrencilere herhangi bir katkısının olmayacağı, bu değişikliğin ülkemizin kalkınmasına, ilerlemesine ve dünya ülkeleri arasında güçlülüğünün artmasına dair herhangi bir katkı sağlamayacağı açıktır. Anayasa değişikliği ile bize dayatılan “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” diye adlandırılan bir sistem şu anda dünyada uygulanmakta olan Başkanlık sistemlerine benzemekte, söz konusu sistem güçler ayrılığı ile denge ve denetleme organlarının olmaması ile de başkanlık sistemlerinden de uzaklaşmaktadır. Diğer bir deyişle, AKP iktidarı tarafından bize dayatılan bu sistem Başkanlık sistemini andıran fakat güçler ayrılığı ilkesini yok sayan melez bir sistemdir. “Türk Tipi Başkanlık Sistemi” diye adlandırılmasının sebebi de bu benzersizliğidir. Bugün dünya üzerinde Başkanlık sisteminin en demokratik şekilde uygulandığı ülke şu an pek çok tepki toplayan kararı ile Donald Trump’un başkan olduğu Amerika Birleşik Devletleri’dir. Ülkemizde Anayasa değişikliği ile getirilmek istenen hükümet sistemine en çok benzeyen ülke Azerbaycan’dır. Geçtiğimiz günlerde Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, eşini kendine yardımcı olarak atamıştır. Bu iki olay bize başkanlık ve diğer TEK ADAM yönetimlerine dair işaretler sunsa da gelir dağılımına, zengin-yoksul ayrımına dair bir şey ifade etmemektedir.
Hükümet sistemleri ayrımları ve karşılaştırılmaları yapılırken daha çok yasama, yürütme ve yargının idari, yönetsel ve hesap verilebilirlik gibi kıstaslara göre değerlendirilmesi yapılmakta, bunun dışında da siyasi yapıların ve idare organlarının görev ve sorumlulukları üzerinden sınıflandırma yolu tercih edilmektedir. Ülkelerin hükümet sistemleri ile gelişmişlik düzeyleri arasında ilişki kuran pek çok araştırma ve inceleme yapılmıştır. Ülkelerin gelir dağılımı eşitsizliği ve yoksulluk oranları bize farklı hükümet sistemlerinden hangisinin halk için daha avantajlı olacağı konusunda bize yol gösterecektir. Çünkü halk için A yönetimi veya B yönetiminden daha önemli olan, evine ekmek götürmek, geleceğe umutla bakmak, çocukları için endişe duymadan, malını kaybetme korkusu hissetmeden yaşamaktır. Bu sebeple referandum süreci ile bize dayatılan bu sözde “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” ile ülkemizi bekleyen gelişmişlik ve refah düzeyini anlamak için farklı ülkelerin hükümet sistemlerine yoksulluk ve gelir dağılımı oranlarını temel alarak bakmak anlamlı olacaktır. Yani ülkeler başkanlık ile yönetildiğinde mi daha zengindir, yoksul ile zengin arasındaki uçurum daha derindir yoksa parlamenter sistem ile mi? Bir diğer gereklilik de somut verileri de karşılaştırmaya dâhil etmek gerekliliğidir. Çünkü ülkelerin yoksulluk ve gelir dağılımı eşitsizliği oranları bizi hangi hükümet sisteminin bizi daha gelişmiş ve kalkınan bir ülke yapacağına dair veri sağlayacaktır. Bunun dışında ülkelerin yolsuzluk verileri de ülkelerin yönetim sistemi ve ekonomik gelişmişliğini kıyaslamak için anlamlı bir diğer ölçü olacaktır.
Yoksulluk ve gelir dağılımı eşitsizlik oranlarını karşılaştırmadan önce ülkelerin yönetim sistemlerine dair bir ayrıma gitmek önemlidir. Hangi ülkeler başkanlık ile hangi ülkeler parlamenter sistem ile hangi ülkeler yarı başkanlık sistemi ile yönetilmektedir?
BM üyesi 193 ülke içinde 86 ülke parlamenter sistem ile 59 ülke başkanlıkla, 41 ülke ise yarı başkanlıkla yönetilmektedir.
Türkiye’de, 21 Ekim 2007 yılında yapılan halkoylaması ile Anayasamızda değişikliğe gidilmiş ve böylelikle Cumhurbaşkanının seçimle belirlenmesi kuralı uygulanmaya başlanmıştır. AKP bu durumu Başkanlık sistemine dair bir ön adım olarak sunmakta ve yaşanmakta olan fiili durumun yapılacak başka bir Anayasa değişikliği ile yasal kapsama alınacağını savunmaktadır. Çünkü Almanya ve İtalya’da olduğu gibi cumhurbaşkanları kimi zaman meclis tarafından kimi zaman da Avusturya, İzlanda ve Finlandiya’da olduğu gibi de halk tarafından seçilebilmektedir. Cumhurbaşkanının meclis veya halk tarafından seçiliyor olması parlamenter sistemden uzaklaşıldığı anlamına gelmemektedir.
Ülkemiz gibi parlamenter sistem ile yönetilen ülkelere baktığımızda Almanya, İngiltere, Avustralya, İrlanda, İsviçre, İtalya, Norveç, Kanada, Danimarka, Japonya, Yeni Zelanda gibi ekonomik anlamda güçlü ülkeler olduğu gibi Moldova, Pakistan, Bulgaristan, Etiyopya, Irak, Karadağ, Kamboçya gibi ekonomik olarak kırılgan ekonomiler veya az gelişmiş ülkeler de bulunmaktadır. Yine de parlamenter sistem dünyada daha yaygın bir yönetim şeklidir ve başta Avrupa ülkeleri olmak üzere Japonya, Kanada gibi gelişmiş ekonomiler de bu şekilde yönetilmektedir.
Yoksul Ülkeler, TEK ADAM Yönetimleri
Başkanlık sistemi ve yarı başkanlık sistemi ile yönetilen ülke sayıları görece daha az olmasına rağmen gelişmişlik durumu ve yoksulluk oranları onlar arasında da çeşitlilik gösterir.
Yarı Başkanlık ile yönetilen ülkelere baktığımızda, bu ülkeler arasından gelişmişlik açısından en göze çarpan ülkeler Fransa, Rusya, Çin ve Portekiz’dir. Bu yönetim şekli ile idare edilen diğer ülkeler ise İran, Romanya, Cezayir, Kamerun, Senegal, Sırbistan, Doğu Timor, Mısır, Sri Lanka, Ermenistan, Moğolistan, Suriye, Moritanya, Tanzanya, Namibya, Gabon, Nijer, Tunus, Gürcistan, Ukrayna, Polonya’dır. Yarı-başkanlık yönetiminin Afrika ülkeleri arasında yaygınlığının sebebi pek çoğunun eski Fransız sömürgesi olmaları ve yönetim şekillerinin de bağımsız olduktan sonra buna göre düzenlenmiş olması ile de ilgilidir.
Dünyada Başkanlık ile yönetilen ülkelere baktığımızda ise Amerika Birleşik Devletleri, Güney Kore dışında ekonomik anlamda gelişmiş ülkeye rastlanmamaktadır. 59 ülke başkanlık sistemi ile yönetilmekte ve bu ülkelerin ağırlıklı bir kısmını Latin Amerika, Afrika, Orta Asya ile Filipinler ve Endonezya gibi Asya Pasifik ülkeleri oluşturmaktadır. Başkanlık sistemi ile yönetilen diğer ülkelere baktığımızda ise karşımıza Afganistan, Nikaragua, Guatemala, Özbekistan, Angola, Arjantin, Güney Sudan, Azerbaycan, Kazakistan, Porto Riko, Kenya, Ruanda, Brezilya, Kolombiya, Sudan, Çad, Kongo, Kosta Rika, Şili, Türkmenistan, Uganda, Endonezya, Meksika, Uruguay çıkmaktadır.
Ülkeleri ve yönetim şekillerini sıraladıktan sonra ülkelerin yönetim şekilleri ile ekonomik gelişmişlik düzeylerini karşılaştırmak için gelir dağılımı eşitliğinde ne durumda olduklarına bakılmalıdır. Dünyada bunu ölçen Gini endeksi denilen bir ölçüm kıstası bulunmaktadır. Gini endeksi milli gelirin kişiler veya hane halkı arasında dağılımında tam eşit dağılıma ne ölçüde yaklaşıldığını veya bu ölçütten ne ölçüde uzaklaşıldığını ölçer. Çeşitli matematik hesaplamalar ile bulunan bu Gini endeksine göre 0 değeri tam eşitliği 1 ise tam eşitsizliği ifade etmektedir. 2015 ve 2016 yıllarında Türkiye’de Gini endeksi 0,391 ve 0,397 olarak hesaplanmıştır.
Dünya Bankası verilerini temel alan bir araştırmada 161 ülke incelenmiş ve ülkelerin yönetim şekilleri ve Gini endekslerine bakılmıştır. Parlamenter sistem ile yönetilen ülkelerde bu endeks 0,357, yarı başkanlık ile yönetilen ülkeler 0,390 ile dünya ortalaması olan 0,392’nin üzerinde yer almaktadır. Başkanlık sistemi ile yönetilen ülkeler ise 0,436 ile dünya ortalamasının çok altında kalmaktadır. Gini endeksinde, parlamenter sistemle yönetilen ülkelerin yüzde 75’i, yarı başkanlıkla yönetilenlerin yüzde 55’i ve başkanlık sistemiyle yönetilen ülkelerin ise yüzde 26’sı dünya ortalamasını aşmaktadır. Parlamenter sistem ile yönetilen ülkelerde gelir dağılımı arasındaki eşitsizlik dünya ortalamasından daha azken, başkanlık ile yönetilen ülkelerde gelir dağılımı daha eşitsizdir. Diğer bir deyişle başkanlık ile yönetilen ülkelerde zengin daha zengin, yoksul daha yoksuldur. Başkanlık ile yönetilen ülkelerde zenginlik daha az kişi arasında paylaşılmakta, yoksulların hesabına ülke gelirlerinden düşen pay daha az olmaktadır.
2015 Gelir dağılımı eşitsizlik sıralamasına baktığımızda Meksika ilk sırada gelmektedir. Onu Şili, ABD, İsrail izlemekte ve 5. sırada ise Türkiye gelmektedir. Gelir dağılımında adaletsizlik konusunda önde gelen Türkiye dışındaki ülkelere baktığımızda Şili, ABD ve Meksika Başkanlık Sistemi ile yönetilmekte, İsrail ise parlamenter sistem ile yönetilmektedir.
Gelir dağılımındaki eşitsizlik ülkenin sahip olduğu kaynakların vatandaşlar arasında ne ölçüde adaletli dağıtıldığını ifade eder. Gelir dağılımının eşitsiz olduğu ülkelerde ülkenin zenginliğinin önemli bir kısmı küçük bir grubun elinde toplanmakta, halkın büyük çoğunluğu ise yoksulluk çekmektedir. Büyük şirketler, zengin aileler ülkenin gelir pastasını aralarında paylaşırken, halkın ise çoğu zaman payına kırıntılar düşmektedir. Başkanlık sistemi ise bu ayrıcalıklı zengin kesimin daha da zenginleşmesine ve gelir dağılımındaki eşitsizliğin artmasına sebep olan bir yönetim şeklidir.
Yoksulluk ve Yönetim Sistemi Arasında Nasıl Bir İlişki Bulunmaktadır?
Dünyada yoksulluk ölçülürken, ülkelerin eğitim, sağlık ve hayat standartlarına bakılmaktadır. Eğitime bakılırken zorunlu eğitim yılı ve çocukların okula devamına bakılırken, sağlık alanında ise çocuk ölümleri ve beslenme konularına bakılmaktadır. Ülkelerin hayat standardı değerlendirilirken ise elektrik, sağlık, içme suyu, barınma durumu, yakıt çeşidi ve sahip olunan araç gibi çeşitli konu başlıkları ele alınmaktadır. Bu konulara bakarak dünyada yoksulluğu ölçen “Çok Boyutlu Küresel Yoksulluk Endeksi (MPI)” ve küresel yoksulluğu ölçmek üzere “Oxford Yoksulluk ve İnsani Gelişme Girişimi” gibi ölçümler kullanılmaktadır. Bu ölçüm metotları dikkate alındığında ve bunlara bakılıp bir değerlendirme yapıldığında BM üyesi 193 ülke arasında 86 parlamenter sistem ile yönetilen ülkeler içinde sadece 16’sı yoksul ülke grubunda yer almaktadır. Yarı başkanlıkla yönetilen 41 ülkeden 29’u yoksul iken, başkanlık sistemi ile yönetilen 59 ülkenin 40’ı yoksuldur.
AKP hükümetinin bize dayatmasının bir ürünü olan sözde “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” özde başkanlık sisteminin ülkemizi sürüklediği ekonomik durumun özetlenmeye çalışılmıştır. Başkanlıkla yönetilen ülkelerden diğer ülkeler ile karşılaştırıldığında güçler ayrımının keskin olduğu ve demokratik ülke olan ABD’nin gelir dağılımı eşitsizliğinde sınıfta kaldığı görülmüştür. AKP’nin ülkemize dayattığı sözde Türk Tipi başkanlık sistemi, güçler ayrımını ortadan kaldırarak yönetimi TEK ADAM’a teslim etmenin yanında ekonomik olarak da ülkemizi yoksulluğa ve gelir adaletsizliğine teslim edecektir.
Yönetim Sistemlerine Göre Ülkelerin Zenginlikleri ve TEK ADAM’ların Servetleri
Zenginlik ve ekonomik kalkınma getireceği söylenen Başkanlık Sistemi’nin gerçekte hangi ülkelere refah getirdiğine bir de ülkelerin kişi başına gelirine bakarak da anlaşılabilir. Bugün, Birleşmiş Milletlerin İnsani Gelişmişlik Endeksi’ne göre en üst sırada yer alan, yani kişi başına düşen gelirleri en yüksek 10 ülkeden sadece ABD Başkanlık sistemi ile yönetilmektedir. Bunun dışında kalan Norveç, Avustralya, İsviçre, Danimarka, Hollanda, Almanya, İrlanda, Kanada ve Yeni Zelanda parlamenter sistemleri güçlü ülkelerdir ve güçler ayrılığı konusunda da kesin bir ayrım söz konusudur. En önemli nokta ise bu ülkelerde kişi başına milli gelirin 37-74 bin dolar arasında olmasıdır.
Yine aynı gelişmişlik endeksi bilgilerine baktığımızda, son sıralarda yer alan 10 ülkenin 6’sı başkanlık ile 4’ü ise yarı başkanlıkla idare edilmektedir. Başkanlık ile idare edilen bu ülkelere baktığımızda Mozambik, Sierra Leone, Gine, Burundi, Eritre, Orta Afrika Cumhuriyeti’ni görürüz. Yarı başkanlıkla idare edilen ülkeler ise Mali, Burkina Faso, Çad ve Nijer’dir. Kişi başına düşen gelirin en düşük olduğu yani dünyanın en fakir ülkelerinin Başkanlık veya sembolik meclislerin olduğu yarı başkanlık sistemi ile yönetiliyor olması, ülkemizin götürülmek istendiği noktanın bu doğrultuda mı olduğu sorusunu akıllarla getirmektedir. Bu ülkelerin kişi başına düşen geliri 323-724 dolar aralığındadır. Halkın böyle yoksulluk yaşadığı bu ülkelerin TEK ADAM’larının servetleri ne durumdadır? Bu ülkelerin Başkanları da halkları ile yoksulluğu paylaşmakta mıdır acaba?
Bu soruya verilebilecek en iyi cevap parlamenter sistemden sonradan başkanlığa geçmiş ülkelerden olan Zimbabve’de karşımıza çıkmaktadır. Zimbabve Başkanı 92 yaşındaki Robert Mugabe’dir. Ülke 1987’de parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçmiştir ve bu geçiş ile “gücünü merkezileştirmek” isteyen Mugabe’de Başbakan iken Başkan olarak seçilmiştir. Afrika sömürgesi olan Zimbabve’de sömürgecilerden aldığı toprakları halka vermek yerine yakın çevresine pay etmiştir. Ücretsiz olan eğitim ve sağlık hizmetlerini özelleştiren Mugabe, seçimlerde yüzde 42 oy alan rakibini de “vatan haini” olarak suçlamıştır. Yakın dönemde eşi Grace Mugabe, "Eğer bir gün Tanrı karar verir ve Mugabe ölürse, cesedinin seçim pusulasında aday olarak yer aldığını göreceğiz" demiştir. Yaptığı yolsuzluklar ve uyguladığı devlet politikaları ile hem yakın çevresini zengin eden hem de servetini arttıran Mugabe’nin şu an 5-10 milyar dolar arasında serveti olduğu ifade edilmektedir. Yakın dönemde adı Wikileaks skandalına da karışan Başkan Mugabe’nin servetini vergiden kaçırmak için vergi cennetlerinde tuttuğu ortaya çıkmıştır. Zenginliğine zenginlik katan Mugabe’nin ülkesi Zimbabve ise en fakir ülkelerden biri sayılmaktadır. 2015 verilerine göre kişi başına düşen yıllık gelir sadece 924 dolardır.
TEK ADAM yönetiminin başrolde olduğu ülkelerden biri de Mısır’dır. 2011 yılında Mısır’da baş gösteren toplumsal hareketler ve Arap Baharı rüzgârı ile Mısır’ın TEK ADAM’ı Hüsnü Mübarek 30 yıldır oturduğu koltuğunu bırakmıştır. Mübarek, 1981 yılında devlet başkanlığına seçilmiş, 1987, 1993, 1999 ve 2005 yıllarındaki seçimler ile de iktidarını sürdürmüştür. Bu seçimlerde muhalefet kısıtlanmış ve 2005’teki anayasa değişikliği ile ilk defa çok adaylı bir başkanlık seçimi yapılabilmiştir. 2005 seçimi kurumları ve güvenlik güçleri Başkan kontrolünde olduğu koşullarda yapılmış ve şaibeli bu seçim ile Mübarek yine Başkan seçilmiştir. Mübarek dönemi sadece siyasi baskıların değil, yolsuzluk ve hukuksuzluğun da dönemidir. Onun döneminde Mısır, siyasi parti faaliyetlerinin, sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerinin kısıtlandığı ve yasaklandığı bir ülke haline gelmiştir. Basın, üniversiteler ve muhalifler baskı altında tutulurken, gazeteciler, akademisyenler ve muhalifler hapse atılmıştır. Mübarek 30 yıllık yönetimi süresince adından çokça söz ettirecek bir servet de edinmiştir. Adı yolsuzluk haberlerine de konu olan Mübarek ailesinin 70 milyon dolar serveti olduğu iddia edilmektedir. 2011 yılında Mübarek yönetiminden ve baskılarından yılan fakir Mısır halkı ayaklanmıştır. Artık yarı-başkanlık sistemi ile yönetilen ülke uzun süredir de darbeler, ekonomik istikrarsızlık ve güvensizlik ile boğuşmaktadır.
Başkanlık sistemini ABD’den örnek alıp uygulayan Latin Amerika ülkeleri de tarihleri boyunca krizler, askeri darbeler ve iç savaşlar ile boğuşmuştur. Bu ülkelerden biri olan Bolivya hiç huzura kavuşmamış, siyasi hayat sürekli kesintiye uğramıştır. 180 defa darbe olan ülkede, 10’dan fazla anayasa yapılmış, 80 devlet başkanı görev yapmıştır. Ülke çevresi ile yaşadığı çatışmalar sebebiyle komşu olduğu Paraguay, Arjantin, Şili, Peru ve Brezilya’ya topraklarının yarısını teslim etmiştir.
TEK ADAM rejimleri sadece Afrika ülkelerinde değil diğer ülkelerde de TEK ADAM’lara servet ve zenginlik getirmekte, ülkeleri ise yolsuzluklar ve krizlere mahkûm etmektedir.
TEK ADAM Yönetimlerinde Sadece Yoksulluk Yok, Yolsuzluk da Var!
Yolsuzlukla mücadelede önemli bir yere sahip olan Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin 1995’ten beri her yıl yayınladığı Yolsuzluk Algı Endeksi 2015 sonuçlarına göre yolsuzluğun en yüksek olduğu ülkelerde başkanlık sistemi, az olduğu ülkelerde ise parlamenter sistem mevcuttur. 168 ülke üzerinde yapılan çalışmada, yolsuzluk oranının en yüksek olduğu 18 ülkeye baktığımızda sadece dört tanesinde parlamenter rejim bulunmakta, diğer ülkelerde ise başkanlık sistemi ağırlıklı olarak görülmektedir. Afganistan, Sudan, Güney Sudan, Angola, Venezuela, Yemen, Türkmenistan, Eritre, Özbekistan, Burundi başkanlık sisteminin uygulandığı ve yolsuzluğun en yüksek oranda yaşandığı ülkeler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yolsuzluğun en düşük oranda görüldüğü ülkelere baktığımızda ise Danimarka, Finlandiya, İsveç, Yeni Zelanda, Hollanda, Norveç, İsviçre, Singapur, Kanada, Lüksemburg, Almanya, İngiltere, Avustralya, İzlanda, Belçika, Avusturya, Japonya, İrlanda gibi refah düzeyinin, kişi başına düşen yıllık gelirin yüksek olduğu ülkeleri görürüz. Bu ülkelerin tümü parlamenter sistem ile yönetilmektedir. Bu listeye dâhil olan ABD, başkanlık sistemi ile yönetilmektedir. Hong Kong da listede yer almasına rağmen Özerk Bölge statüsündedir. Yolsuzluk dışında TEK ADAM ile yönetilen ülkelerde tarihsel olarak da birçok sıkıntı yaşanmış, darbeler, krizler ve iç savaşlar ile pek çok ülke büyük acılar çekmiştir.
Gelişmişlik düzeyinin yüksek olduğu ülkelerin parlamenter sistemle yönetiliyor olması, başkanlık veya yarı başkanlık ile yönetilen ülkeleri de bu sisteme geçmeye teşvik etmektedir. Son dönemde ülkelerinin daha demokratik olması adına Finlandiya ve Kırgızistan parlamenter sisteme geçmiştir. Polonya ve Moğolistan ise parlamenter sisteme geçme hazırlığında olan ülkelerdendir. Türkiye ise tersi bir eğilim ile parlamenter sistemden TEK ADAM yönetimine geçmeye AKP tarafından zorlanmaktadır. Yakın çevremizde, Irak, Libya, Suriye gibi TEK ADAM yönetimlerinin halklara zulüm, savaş ve ölüm getirdiği ülkeler varken ve bu yönetim şeklinin kendi diktatörlerini yarattığı aşikar iken ülkeyi böyle bir felakete götürmek akla, mantığa ve hukuka sığmamaktadır. Etrafımızdaki ülkelerde başkanlık veya yarı-başkanlık, TEK ADAM sistemleri konumlarını yitirirken, halklar sivil toplumun ve muhalefetin etkin olduğu yönetimler ve demokrasi için mücadele verirken, ülkeyi dünyada uzaklaşılmakta olan bir sistem olan Başkanlığa sürüklemek, ülkeyi geri götürmekten başka bir anlama gelmemektedir. Emperyalizmin Orta Doğu siyasetinin en önemli parçası olan kendi diktatörlerini yaratma oyununa bu kez AKP eliyle Türkiye’de teşebbüs edilmektedir. Anayasa değişikliği ile kurumları zayıflatılan, TEK ADAM yönetimi kurulmak istenen, demokrasiden ve hukuk devleti olma ilkesinden uzaklaştırılmaya çalışılan bu oyuna izin vermeyeceğiz. Ülkemizin işsizlik, yoksulluk, terör, ayrımcılık, sağlık ve eğitim ile ilgili sorunları ortada iken, bu sorunların hiç birine cevap vermeyen bu Anayasa değişikliğine karşı çıkmak ve HAYIR demek, dayatılan, risklere belirsizliklere ve maceralara izin vermemek demektir.