CHP Ekonomi masası heyeti Ordu’da. Ordu TESK Grand Hotel’de Ordulu iş dünyası temsilcileri ile bir araya gelen CHP heyeti adına bir sunum yapan CHP Sözcüsü Faik Öztrak, hükümetin para politikasını eleştirdi. Öztrak, “Döviz kurumuz son Merkez Bankası başkanı değişikliğinden bu yana bütün kendine benzeyen ülkelerden çok daha fazla. Bu devlet krizinin faturası başta iş alemimiz olmak üzere hepimize çıkıyor” dedi.
Toplantıya, CHP Sözcüsü ve Ekonomi Masası Başkanı Faik Öztrak, CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Ordu Milletvekili Seyit Torun, Ekonomi Masası Koordinatörü Çetin Osman Budak, Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel ile CHP’li milletvekilleri Akif Hamzaçebi, Gökan Zeybek, Turan Aydoğan, Aykut Erdoğdu, Bedri Sertel, Özgür Karabat, Mehmet Güzelmansur, Aşkın Türeli, Özkan Yalım, Orhan Sarıbal, İlhami Özcan Aygun ve CHP Ordu İl Başkanı Atila Şahin katıldı.
Burada esnaf, ticaret ve sanayi alanındaki sivil toplum kuruluşu temsilcilerine seslenen Faik Öztrak, özetle şunları söyledi:
“TÜRKİYE 2023 HEDEFİNDEN UZAKLAŞTI: Ordu, ziyaret ettiğimiz 25. il ordu. İlçelerle birlikte ziyaret ettiğimiz yerleşim yeri sayısı 55’i aşıyor. Sahadayız. Ekonomiye baktığımız zaman, Türkiye rotasından çıkmış vaziyette. Türkiye’nin ilan edilen resmi 2023 hedefleri vardı. Türkiye’nin Gayri Safi Yurt İçi Hasılası’nın 2 trilyon dolar olması öngörülüyordu. Hedeften tam 892 milyar dolar uzaklaşmış olduk. Bu rotadan şaşmanın üç nedeni var.
2013’TEN SONRA PATİNAJ YAPMAYA BAŞLADIK: Türkiye özellikle 2013’e kadar dünyadaki para bolluğu ile dışarıdan yurda gelen sıcak parayı kullanarak büyüme modelini tercih etti. 2013’te ABD Merkez Bankası Başkanı ‘para basamaya ara veriyorum’ dedi. O zaman dünyada iklim değişti. Biz bu iklimi okuyamadık. Biz bu iklimi okuyamadığımız için ekonomide patinaj yapmaya başladık. Bu iklim şunu söylüyordu; artık para eskisi kadar bol değil. Sermayenin risk iştahı, hangi ülkeye gideceğini belirleyen faktör olmayacak, sermayenin hangi ülkeler doğru politikaları uyguluyor, yani endişeleri daha belirleyici olacak. Yani itici faktörler kenara çekildi, çekici faktörler, doğruları yapan ülkeler, doğru politikalar ön plana çıktı. Biz bunu okuyamadık. Aslında 2007’den beri Türkiye reform hamlesine ciddi bir ara verdi. İkinci önemli konu; özellikle 2013’ten sonra Türkiye’de bir rejim değişikliğinin düğmesine basıldı.
PANDEMİYİ KÖTÜ YÖNETTİK: 2018’e gelindiğinde Türkiye dünyanın başka yerinde görülmeyen, garip, ucube başkanlık sistemine geçti. Bu süreçte pek çok kurum tahrip oldu. Cumhurbaşkanlığı yaklaşık 70 tane KHK gönderdi, bu 70 KHK’nın 50’si daha önce yapılmış olanları düzeltmek amacıyla yapılmış. Yani her şey çabuk bitecek, hızlı karar alınacak derken hızlı karar alınamamaya başlandı. Son olarak 2020 yılında başlayan pandemiyi biz çok kötü yönettik. Türkiye dünyada, gelişmekte olan ekonomiler arasında, bütçesinden doğrudan destek veren 2. Ülke. Buna karşılık bu pandemide GSYH’ye oranla esnafına, çiftçisine en fazla borç veren ülke oldu. Bugün onun sıkıntısını çekiyoruz. Daha önümüzdeki dönemde de göreceğiz.
TÜRKİYE DEMOGRAFİK FIRSAT PENCERESİNİ YİTİRİYOR: Uzunca süredir Türkiye büyüyemiyor. Yüzde 5’lerden yüzde 2’lerin altına inmiş vaziyetteyiz. Bir ekonomi politikasının başarısı insanlara ne kadar iş verdiği ile ölçülür. Sadece son 2 yılda bırakın iş vereyi 2 milyon vatandaşımız olan işini kaybetmiş. Gerçek işsiz sayısı dediğimiz 2020’nin sonunda 10 milyona ulaşmış. İşsizlik oranımız da yüzde 29 olmuş. Hükümet gençlerimiz sahipsiz değil diyor. 38 üyesi olan OECD içinde okulda ve işte olmayan genç sayısı en yüksek olduğu ülke biziz. Her 100 gencimizden 30’u evde oturuyor. Ev genci, hiçbir şey yapmıyor. Bu tablonun bir sorumlusu var. Bu da 19 yıldır ülkeyi yönetenler. ‘Gençlere sahip çıkıyoruz’ diyerek bunun üstesinden gelmek mümkün değil. Oysa Türkiye’nin en büyük avantajı genç nüfusu. Türkiye genç nüfusunu çalıştırmadığından demografik fırsat penceresini hızla yitiriyor.
BORÇ YÜKÜ 2002 SEVİYESİNİ DE GEÇTİ: Credit Suis bankasının son araştırması var. Buna göre Türkiye Rusya’dan sonra servet dağılımı en kötü ülke. Nüfusun yüzde biri servetin yüzde 42’sine sahip. Bu gerçekten ülkenin ne halde olduğunu gösteriyor. Türkiye’nin borç yükü azaldı diyorduk, borç yükü hızla arttı 2002 yılındaki seviyesini de geçti. Ailelerin, şirketlerin, devletin ve bankaların borç yükü çok hızla arttı ama buna karşın Türkiye’nin yeterli döviz rezervi yok. Kasası ekside. Bence bunun arkasındaki en önemli faktör merkez bankasının durumu. En son Merkez Bankası başkanı sadece 132 gün dayanabildi. 9 ayda bir Merkez Bankası başkanı değiştirmişiz. Dünyada merkez bankası başkanları 4-5 yıldan önce kolay kolay değişmez. Biz 9 ayda bir değiştirdik. Biz niye? Faizleri yükseltiyor diye. En sonuncusunu da rezervlerde eriyen 128 milyar dolar hakkında tahkikat açtırdı diye. Sonuç ne oldu? Politika faizi yüzde 19 dünyanın en yüksek yedinci faizi. Dünyanın en yüksek 14. enflasyonu. Döviz kurumuz son Merkez Bankası başkanı değişikliğinden bu yana bütün kendine benzeyen ülkelerden çok daha fazla. Bu devlet krizinin faturası başta iş alemimiz olmak üzere hepimize çıkıyor. Türkiye’nin kredi risk primleri Arjantin’den sonra en yüksek. Bunu hak etmiyoruz.
ELİNİZDE FAİZDEN BAŞKA ARAÇ YOK: Deniyor ki bunun nedeni dış güçler. Buna tedbir almak için yurt dışındaki altınları Türkiye’ye getirerek rezervleri güçlendirdik. E yurt dışındaki altınlar da bizim rezervlerimiz. Yurtiçine getirerek rezervleri güçlendirmek söz konusu değil. Türkiye özellikle geçen mahalli idare seçiminden başlayarak 128 milyar dolar rezervini yok etmiş. Hem dalgalı kur rejimi uyguluyoruz diyorsunuz hem de döviz satarak dibi delik kovaya su boşaltıyorsunuz. Rezervler buharlaşıyor. Bunun ciddi maliyeti var. Sizin döviz piyasasına müdahale edip dalgalanmayı yatıştıracak elinizde faizden başka araç yok. O zaman da dayanıyorsunuz faize. Güven uyandırmanız lazım. Güvenmiyor kimse.
ÖZ YURDUNDA GARİP: Biz artık bunu yapmayacağız, farklı bir sisteme geçtik diyecek programı milletin ününe koyamıyorsunuz. Sonra Türk lirası pul oluyor, Türkiye dolarla ihale verilenler için, dolarla avroyla maaş alanlar için, turistler için cennet oluyor, vatandaşlar için cehennem oluyor. Bulgaristan’dan gelip bizde arabalarına benzin doldurup gidiyorlar. Türkiye’de en düşük benzin var deniyor. Güzel benzin fiyatı çok düşük, Almanya’daki asgari ücretli gelip bir asgari ücretle 2176 litre benzin alıyor. Ülkesinde de 1065 litre benzin alabiliyor. Bizim Türkiye’nin asgari ücretlisi asgari ücretle sadece 517 litre benzin alabiliyor. Bunu kimse söylemiyor. Çok açık söyleyeyim hükümet millet öz yurdunda garip, öz vatanında parya etti. Bu kadar kendi vatandaşının refahını düşünmeyip başkalarına değer veren bir yönetim anlayışı. Anlamakta güçlük çekiyorum.
REFORMLARA ÖNCELİK VERMEMİZ GEREKİYOR: Son dönemde gayrimenkulü çıkarınca (net yatırımda) negatife geçmişiz. Sermaye Türkiye’den kaçıyor. Bu rakamlar benim değil Merkez Bankası’nın.Bir başka önemli gösterge Eskiden bizim gibi ülkelerde yatırım yapmanın getirisi yüksekti. Bu makas yıldan yıla daraldı. Gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerin yatırım getiri oranları yaklaştı. Bu da bizim çekici hale getirecek reformlara öncelik vermemiz gerektiğini gösteriyor.
İŞLER İYİ GİTSE BU KADAR MALİ AF ÇIKMAZ: 19 yılda 18 mali af. İşler iyi olsa bu kadar mali af çıkarmayız herhalde. Tüm iş adamları biliyor Türkiye’nin muazzam bir potansiyeli var. Türkiye’nin iki önemli üstünlüğü var. Genç nüfus ve lojistik avantaj. Türkiye 4,5 saat uçuş mesafesi ile 58 ülke, 1,5 milyar nüfus, 22 trilyon dolarlık bir pazara ulaşıyor. Pandemi sonrasında değer zincirleri kısalıyor. Bizim lojistik konumumuzun önemi artıyor. Bunu kullanabilmek için iyi yönetilmemiz lazım.
İKTİSADİ EŞİTLİK: Dünyada daha önce Washington mutabakatı vardı. Şimdi son G-7 toplantısında Cornwell Mutabakatı ortaya çıktı. Orada diyorlar ki bu büyüme sürecinde kimseyi dışarıda bırakmamak lazım. Herkes payını almalı. Ancak o zaman hızlı büyüme sağlayabiliriz, devlet müdahaleci olabilir diyorlar. Bu yepyeni bir yaklaşım. Daha da önemlisi merkez bankaları fiyat istikrarı ile uğraşır. Şimdi ABD Merkez Bankası’nın Saint Luis’teki enstitüsü çıktı iktisadi eşitlik dedi. Merkez bankası ile iktisadi eşitliğin ne alakası var demeyin, demek ki istikrarlı bir ekonomi olmak için iktisadi eşitlik önemli.
TÜRKİYE’NİN YANLIŞ YAPMAYA TAHAMMÜLÜ YOK: Türkiye’nin artık yanlış yapmaya tahammülü yok. Türkiye’yi bu durumdan çıkarmak için güven sağlamak lazım. Şu anda yatırımcılar Türkiye’de kendilerini güvende hissetmiyor. Türkiye’nin en önemli açığı cari açık, bütçe açığı değildir. Tarafsız cumhurbaşkanı açığıdır. Türkiye’nin hızla istişarenin hakim olduğu güçlü bir parlamenter sisteme geçmesi lazım.
TASARRUFLARIN BETONA YATIRILMAMASI LAZIM: İç ve dış tasarrufların betona yatırılmaması lazım. Eğitim politikalarını paydaşlarla birlikte yeniden buluşturacağız. İşverenin talebi ile üniversitelerden mezun ettiğimiz gençlerin niteliği birbirine uymuyor. Eğitimde iş gücümüzün yarışma gücünü ve verimliliğini artıracak politika planlamasına önem vereceğiz. Dönüşüm ve destek programını uygulayacağız. Bu programla esnaf dükkanını borç kaygısı olmadan açacak, çiftçi tarlasına girecek, KOBi üretimini yapacak, işsiz iş bulacak. Bir takım kritik sektörlerde kendi kendimize yeterli olmamız gerekiyor. Aşı meselesi bunu gösterdi ileride gıda güvenliği konusunda da bunu göreceğiz.”