CHP'li İnce'nin konuşması şöyle:
İçinde yaşadığımız durumu özetleyen çok güzel ata sözleri vardır "Rüzgâr eken fırtına biçer, ne ekersen onu biçersin, şeytanla kabak ekersen kabak başına patlar, şeytanla ortak buğday ekersen samana razı olursun." gibi. On beş yıldır iktidardasınız, kamuya memur alırken, bürokrat atarken hep yanlış yaptınız, sürekli "Bizden olsun, bizim beden dilimizden anlasın." diyerek insanları seçtiniz. Kamu yönetiminde şeffaflığı, hesap verilebilirliği yerle bir ettiniz.
"SİZİN DÖNEMİZİNDE YAPILAN BÜTÜN SINAVLAR ŞAİBELİ"
Sizin döneminizde yapılan bütün sınavlar şaibeliydi; kaymakamlık, KPSS, hâkimlik savcılık, polislik gibi. Şimdi ise, on beş yılda yaptığınız hatalarınızı eski ortağınıza yıkarak işin içinden sıyrılmaya çalışıyorsunuz yani kısacası sınavlarınız şaibeli, atamalarınız torpilli. Geçmişte size hata yaptıran şey "Bizden olsun." mantığıydı, ne yazık ki bugün de aynı mantığa devam ediyorsunuz. Bu kafa değişmediği sürece hatalar peş peşe gelecektir. Kamuya sızmak nasıl en kolay olur biliyor musunuz? Sizin gibi davranarak olur yani "Bana benzeyenleri kamuya alacağım." derseniz kamuya sızmak isteyenlere açık çek verirsiniz, onlar da size benzemeye çalışır, size kendini benzettiklerini gösterirler ve kamuya sızarlar.
Türkiye'de mülakat varsa liyakat kapı dışarı olmuştur sizin sayenizde. 11 Şubat 2014'te bu kürsüden yaptığım bir konuşmayı sizlerle paylaşmak istiyorum, bir örnek vermek istiyorum. Avukatlıktan hâkim ve savcılığa geçiş için yasa çıkardınız ve mülakatla, yazılının sonundaki mülakatla bazı insanları hâkim, savcı yaptınız. 11 Şubat 2014'te bu kürsüde verdiğim isimleri söylüyorum:
HAKİM VE SAVCI YAPILAN AKP'LİLER İHRAÇ EDİLDİ
Veysi Pekacar, AKP Midyat ilçe yöneticisi, İstanbul hâkimliğine atadınız. İbrahim Halil Dulkadir, AKP Mezitli İlçe Başkanı, Van Cumhuriyet Savcılığına atadınız. Abdullah Boyalı, AKP Demre ilçe yöneticisi, Bakırköy hâkimliğine atadınız. Bahri Bayazıtoğlu, Ordu'da AKP ilçe yöneticisi, Karaman Savcılığına atadınız. Partinizin ilçe yöneticilerini hâkimlik, savcılık mesleğine getirdiniz. Bu kişilerin bu 4'ü şu anda nerede biliyor musunuz?
"FETÖ'CÜLERİ AKP'Lİ DİYE ATAMIŞSINIZ"
Bu 4'ü de ihraç, ihraç. Bu isimleri ben bu kürsüden sayarken millî laf atma şampiyonu, AKP milletvekili -tutanaklara bakın- "Yasal engel mi var?" diye bana laf atmış. Ben de "Bu kişiler adalet dağıtamaz, yanlış yapıyorsunuz." diye sizi uyardığımda "Doğru yapıyoruz." demişsiniz. Şimdi, size soruyorum: FETÖ'cüleri AKP'li diye atamışsınız, acaba birbirinize çok benziyorsunuz da onun için mi karıştırdınız diye düşünüyorum.
"BİZDEN ÖZÜR DİLEMEYECEK MİSİNİZ?"
11 Temmuz 2012, Sayın Erdoğan, İl Başkanları Toplantısında konuşuyor. "Terör örgütü insanları bu hassas yerinden vuruyor. CHP de buna sahip çıkıyor. KPSS son derece başarılı ve temiz gerçekleşmiştir." diyor. 2010 KPSS'sini. Sonra ne oldu? Bu sınavda yolsuzluk olduğu ortaya çıktı. Peki, bizden özür dilemeyecek misiniz? Yani biz "2010 KPSS'sinde hırsızlık var, yolsuzluk var, sorular çalınıyor." dediğimizde Sayın Erdoğan bizi terör örgütüne yardım etmekle itham etmişti. Hırsızlık ortaya çıktı. Hani özür, hani yüz kızarması, hani "Affedin, biz yanlış yaptık." demeler?
Ve "Ne istediler de vermedik?" diyenler arsa verdiler, para verdiler, kadro verdiler, üniversite verdiler, ya diyorum acaba soruları da mı verdiler?
Anayasal düzeni sağlamlaştırmak istiyorsunuz şimdi. Bu çarpık düzeni, bu adaletsiz, haksız, hukuksuz, çirkin, kokuşmuş düzeni şimdi de anayasal düzen hâline getirmek istiyorsunuz. Türkiye Cumhuriyeti'nin kaderini, kamu düzenini, 3 milyon memurun geleceğini bir kişinin zaaflarına, niyetlerine, becerilerine terk ediyorsunuz.
Bu Anayasa teklifi, Türkiye Cumhuriyeti'nin kesinlikle ve kesinlikle bir beka sorunudur. Türkiye Cumhuriyeti açık bir işgalden sonra kurulmuştur. Başkenti İstanbul dahi işgal edilmiştir. Bu işgali sona erdiren, Anadolu'nun ortasında bir köylü devletinden modern bir cumhuriyet kuran Türkiye Büyük Millet Meclisini yetkisiz, etkisiz hâle getiriyorsunuz.
1920'lerde memleket işgal altındayken Mustafa Kemal Atatürk'e verilmeyen "Meclisi fesih" yetkisini bir tek kişiye veriyorsunuz.
Savaş ortamında Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e bile üç aylık üç aylık periyotlar hâlinde verilen "başkomutanlık" yetkisini süresiz bir şekilde veriyorsunuz.
Yine, siz, 78 milyonun vergilerinden oluşan, dişinden tırnağından artırılan paralardan oluşan, vergileriyle oluşan bu bütçeyi bir kişinin insafına bırakıyorsunuz.
"PADİŞAHIN BÖYLE BİR YETKİSİ YOKTUR"
İnsanlık tarihinde de Türklerin tarihinde de böyle bir yönetim şekli yoktur. İnsanlık tarihinde krallıklar, padişahlıklar, hanlar, hanlıklar, beylikler, hakanlıklar vardır ama böylesi yoktur. Padişahın böyle bir yetkisi yoktur. Padişah en azından partili değildir. Padişah en azından kadı atayamazdı, şeyhülislam atardı kadıları. Padişahın bile başbakanı vardı, sadrazamı vardı ama sizin getirdiğiniz sistemin başbakanı yok.
Çok merak ettiğim bir konu var. Allah aşkına birisi gelsin bana bunu anlatsın. 10'uncu maddenin sondan ikinci fıkrasını bana birisi gelsin anlatsın. Hukuk tahsili yapmış birisi gelsin anlatsın. Aynen şöyle, bakın: "Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar, göreviyle ilgili olmayan suçlarda yasama dokunulmazlığına ilişkin hükümlerden yararlanırlar." Yani göreviyle ilgili, Yüce Divan yargılayacak, göreviyle ilgili olmayan konularda, tıpkı milletvekillerinde olduğu gibi yasama dokunulmazlığı olacak. Ya, arkadaşlar, gerçekten okuduğumuzu anlıyorsak, böyle bir yetkiyi bir memura çoğunluğunuza dayanarak nasıl verirsiniz?
Yani hırsızlık, göreviyle ilgili bir konu mu? Rüşvet, adam kayırmak, göreviyle ilgili bir konu mu? Diyelim ki atamayla gelmiş bir Cumhurbaşkanı yardımcısına, bir bakana, göreviyle ilgili olmayan bu konuda yasama dokunulmazlığı veriyorsunuz. Ey, milletin vekilleri, siz hangi hakla, atanmış bir memura, göreviyle ilgili olmayan bu suç için böylesine güçlü bir silah veriyorsunuz? Atanmış bir memura, Cumhurbaşkanı hasta olduğunda, yurt dışına çıktığında temsil yetkisi veriyorsunuz. Milletin yüzde 100'ünü temsil eden Büyük Millet Meclisinin Başkanına vekâleti vermeyip, bir atanmışa bu yetkiyi nasıl veriyorsunuz? Sonra da nasıl, sokaklarda, meydanlarda millî iradeden söz ediyorsunuz? Bir atanmışı, bir bürokratı kutsuyor ve milletin temsilcileri olarak devleti ve milleti ona temsil ediyorsunuz.
"ÇOĞUNLUK REJİMİ İNŞA EDİYORSUNUZ"
Siz, bu teklifle çoğunluk rejimi inşa ediyorsunuz. Sizin istekleriniz gerçekleşirse, boynu bükük bir Meclis, kolu kırık bir demokrasi, yüreği ezik bir millet, itibarı düşük bir devlet oluruz. Ekvador'dan nota yiyen, Güney Amerika'ya zırhlı Mercedesle gitmeyi maharet sayan, kendisine muhalif herkesi vatan haini ilan eden, binanın büyüklüğünde, betonda itibar arayan, her yanlışını üst akılla, dış mihrakla anlatmaya çalışan, coğrafyasında sürekli ayar verilen bir devlet oluruz. Lütfen, biraz akıl, biraz sağduyu, biraz bilim, biraz hukuk, biraz tarih bilgisi ve en önemlisi de geleceğimize ve çocuklarımıza karşı birazcık sorumluluk duygusu.
Anayasaların asıl amacı iktidarların keyfî uygulamalarını önlemek ve özgürleşmeyi sağlamaktır, özgürlükleri korumaktır ve 1200'lerden bu yana dünyanın gidiş yönü budur. Tarihi bir su kanalı gibi algılayamazsınız; kenarları betonla çevrilmiş, içinde suyun aktığı bir kanal gibi tarihi yöneltemezsiniz. Bu yaptığınız beyhude bir çabadır; bu, sürdürülebilir değildir; bu, hukuk tanımazlıktır. Siz, hadi hukuk bilmiyorsunuz, hadi bilim bilmiyorsunuz, hadi tarih bilmiyorsunuz, türkülerimizi de mi bilmiyorsunuz? Bu Ordu'nun derelerini yukarı.
"FERMAN VARSA DADALOĞLU DA VAR"
Emin olun ki asla ve asla memnun edemeyeceksiniz. Ne yaparsanız yapın, memnun edemeyeceksiniz, daha fazlasını, daha fazlasını, daha fazlasını isteyecektir. Bu Cumhurbaşkanlığı kararnameleri, emin olun ki bir fermandır, ferman buyruğudur. Unutmayın ki ferman varsa Dadaloğlu da vardır. Bunu unutmamanızı tavsiye ediyorum.
(Gerçek Güdem)