Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Yardımcı hizmetler sınıfındakiler de dahil, ülkemizdeki 5,3 milyon kamu görevlimizin tamamı önümüzdeki yıl başından itibaren bu düzenlemeden yararlanacaktır. Düzenlemenin hayata geçmesiyle birlikte birinci dereceye gelmiş olma şartıyla söz verdiğimiz tüm meslek gruplarındaki hak sahipleri hemen 3600 ek göstergeye yükseltilecektir. Bunun yanında genel müdür yardımcılarının ek göstergeleri 3600’den 4400’e, şube müdürü ve ilçe müdürü seviyesindeki yöneticilerin ek göstergeleri de 2200’den 3000’e çıkartılacaktır” dedi. Erdoğan, “Kimse bizden şunu beklemesin, bu iktidar faizi artırmayacaktır. Tam aksine biz faizi düşürmeye devam edeceğiz” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bugün yapılan kabine toplantısı sonrasında aldıkları kararlara ilişkin açıklama yaptı. Erdoğan şunları söyledi:
TURKEY’DEN TÜRKİYE’YE
“Ülkemize kazandırdığımız belki de en büyük hizmet milletimizin her bir ferdinin bu özgüven ve kararlılık duygusudur. Geçtiğimiz hafta Birleşmiş Milletler ’de ülkemizin uluslararası alandaki resmi adını ‘Turkey’den’, ‘Türkiye’ye’ çevirmiş olmamız da bu yeni dönemin sembollerinden birisidir. Bundan sonra ülkemizin tüm uluslararası muhatapları, kendi kurum ve kuruluşlarımız, vatandaşlarımız göğüslerine gererek devletlerinin adını ‘Türkiye’ olarak ifade edebilecektir. Artık bütün yazışmalarımızda, devletin bütün kurumları hep birlikte ‘Turkey’ diye bir ifade kullanmayacaklar, tamamen ‘Türkiye’ adını kullanacaklardır. Kabine toplantımızda bu kararı da aldık. Birleşmiş Milletler’de de bu yazışma gündeme tamamen girmiş durumdadır…
“YAŞADIĞIMIZ EVRENİN BİZE ALLAH’IN BİR EMANETİ OLDUĞUNU TEKRAR HATIRLADIK”
Dünya 5 Haziran Çevre Dünya Çevre Günü münasebetiyle bir kez daha havasıyla, suyuyla, toprağıyla, ağacıyla yaşadığımız evrenin bize Allah’ın bir emaneti olduğunu tekrar hatırladık. Bunun içinde çevreden başlayarak, tüm hizmet alanlarına kadar genişleyen hazırlıklarımızı sürekli geliştirerek projelere, planlara ve uygulamalara dönüştürüyoruz. Birileri çevre adına sadece salon toplantıları yapar veya sokakları yakıp yıkarken, biz 20 yıldır evlatlarımıza daha temiz, daha huzurlu, daha yeşil şehirler bırakacak hizmetlere imza attık. İklim değişikliğiyle yangınlar, seller, hortumlar artarken biz bugünden geleceği kuşatacak bir vizyona yöneldik. Dünyada orman varlığını yükselten nadir ülkelerden biriyiz. Ülke genelinde korunan alan miktarını yüzde 12’ye varan oranda artırarak tabiat güzelliklerimizin üzerine adeta şemsiye olduk. Kamuoyuna açıkladığımız 81 ile, 81 milyon metrekare Millet Bahçesi hedefimiz doğrultusunda 450 projenin yapımına başladık. Atatürk Havalimanı Millet Bahçesi de bunlardan biridir. Karadeniz’de Kızılırmak Deltasına, Ege’de Foça’ya, Akdeniz’de Patara’ya, Doğu Anadolu’da Van Gölü’ne kadar uzanan ekolojik koridorlar belirledik. Salda’yı belirledik ve bunlar üzerinde çalışmalarımızı yoğunlaştırdık.
“SIFIR ATIK SEFERBERLİĞİYLE GERİ KAZANIM ORANINI YÜZDE 60’LARA ÇIKARTMAYI PLANLIYORUZ”
Hedefimiz Evliya Çelebi’nin, bir sincabın Edirne’den, Kars’a toprağa basmadan ağaçtan ağaca zıplayarak gidebildiği Anadolu tasvirini hayata geçirebilmektir. Bisiklet yollarıyla, yürüyüş yollarıyla, çevre dostu sokaklarıyla, gürültü bariyerleriyle ve daha birçok projesiyle şehirlerimizin hayat kalitesini artırdık. Paris İklim Antlaşması’na taraf olurken de daha adil bir dünya için mazlumların ve mağdurların haklarını koruyacak bir perspektifle hareket ettik. Dünyamızın geleceğinde taşıdığı önem sebebiyle 2053 vizyonumuzun merkezine iklim değişikliğiyle mücadele projelerimizi yerleştirdik. İklim şuramızı topladık, tüm sektörlerimizin yapacağı çalışmaları belirledik. İklim kanunumuzun hazırlıklarına başladık. Bu çerçevede enerjide güneşten rüzgâra yenilebilir kaynaklara yaptığımız yatırımları daha da arttırıyoruz. Sanayide üretimde emisyon miktarını azaltacak temiz teknolojileri destekliyoruz. Ulaştırmada temiz ulaşım ağını genişletiyor demir yolu ve deniz yolu taşımacılığını teşvik ediyoruz. Tarımda iklim dostu tarımsal destekleme modeliyle tarladan soframıza uzanan sürdürülebilir bir sistem kuruyoruz. Atık yönetiminde sıfır atık seferberliğiyle geri kazanım oranını yüzde 60’lara çıkartmayı planlıyoruz. Konutta deprem hazırlıklarıyla iklim dostu dönüşümü birleştiriyor insanımıza daha sağlıklı ve güvenli yerleşim yerleri sunuyoruz. Yutak alanlarda ormanları genişleterek, yeşil koridorları artırarak tabiat temelli çözümlerle karbon dengesini sağlıyoruz…
“ENFLASYON BİR SORUN MUDUR? EVET BİR SORUNDUR”
Türkiye’nin geldiği yol, özellikle bunu yol ayrımı olarak kabul edecek olursak en çok tartışmaya sebep olan tercihi hiç şüphesiz ekonomi programı olmuştur. Bütün dünyaları faiz, enflasyon, kur ilişkisi üzerine kurulu kabullerden ibaret olan kesin inançlılar ülkemizin yatırım, istihdam, üretim, ihracat, cari fazlayla yoluyla büyüme stratejisini anlamaya bile çalışmamaktadır. Halbuki bizim ekonomideki programımızın esasını milli mücadelemizi de zafere ulaştıran hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır stratejisi oluşturmaktadır. Enflasyon bir sorun mudur? Evet bir sorundur. Ama Türkiye’nin sorunlarının asıl sebebi ve çözüm yolu tek başına bu başlık mıdır? Kesinlikle değildir. Eğer öyle olsaydı geçmişte sayısız defa uygulanan bir kısmı da başarıya ulaşan enflasyonla mücadele merkezli ekonomi programları sebebiyle ülkemiz tüm sorunları çözmüş olurdu. Teşhis yanlış olunca tedavi de istenilen neticeyi vermez. Gerçi ülkemizde bizim programımıza kadar bu teşhisin kasıtlı konulduğu ve yine kasıtlı olarak yanlış tedavilerin uygulandığı da bir gerçektir.
Türkiye ekonomisini belli bir çizginin üzerine çıkartmayarak, yüksek faizle soyulacak kadar diri, üretimle ayağa kalkamayacak kadar halsiz bırakacak programlarla yıllarımız heba edilmiştir. Aslında bu kısır döngünün ilk adımı enflasyonun tanımıyla başlıyor. Batının ekonomi mecralarına göbek bağıyla tabi olanlara göre enflasyon insanların ve kamunun aşırı tüketiminden kaynaklanıyor. Bu sorunun çözümü de faizleri artırarak parayı tasarruf araçlarına yönlendirmek suretiyle, tüketimi azaltmak ve böylece fiyatları düşürmek olarak sunuluyor. Peki burada kazanan kim? Yüksek faizle cebi dolan bir avuç tuzu kuru kesim. Onlarla birlikte yükselen faizlere ve değerlenen liraya heveslenerek dışarıdan gelen sıcak para sahibi fonlar. Elbette ucuzlayan döviz sebebiyle, ülkeyi yabancı tüketim ürünlerinin pazarı haline getiren ithalatçıları da bu arada unutmamak lazım. Peki kaybeden kim? Üretimin düşmesi sebebiyle işsiz ve aşsız kalan, umutları törpülenen, gelecekleri kararan milyonlar. Biz tercihimizi ‘faizleri yükselt’ baskısıyla bir kez daha ülkeyi soymak için ellerini ovuşturanlardan değil, istihdamı koruyarak işini, aşını, geçimini sürdürmesini sağladığımız milyonlardan yana kullandık.
“HADİ BİZE İNANMIYORLAR HİÇ DEĞİLSE KENDİ PUTLARINA, KENDİ İDEOLOJİK EFENDİLERİNE KULAK VERSİNLER”
Dünyanın içinden geçtiği şu ekonomik buhranda tercihi üretimden ve istihdamdan değil de finansal illüzyonlardan kullanmak, ülkeyi emperyalist mandacılara peşkeş çekmek kesinlikle demektir, bunu da yutmayacağız. Bunlar hadi bizi dinlemiyorlar, hadi bize inanmıyorlar hiç değilse kendi putlarına, kendi ideolojik efendilerine kulak versinler. Uluslararası kuruluş başkanları bile açıkça enflasyonla ve faizle ilgili ezberlerin bozulması gerektiğini söylüyorlar. Dünya genelinde hali hazırda 136 ülkenin Merkez Bankası enflasyon oranlarının altında faiz politikası uyguluyor. Buna rağmen Türkiye için eskinin köhne enflasyon faiz denkleminde ısrar etmek gafletten kaynaklanmıyorsa alenen ihanet teşebbüsü demektir.
“FİİLİ BİR HAYAT PAHALILIĞI SORUNU VARDIR”
Bugün bizim ülkemizde teknik anlamda enflasyon değil, fiili bir hayat pahalılığı sorunu vardır. Yaşananlara enflasyon diyebilmemiz için kamunun harcama disiplinin kaybolması, bütçenin çok yüksek açıklarla yönetilebilir olmaktan çıkması gerekir. Bizim 19 yıldır üzerinde en çok hassasiyet gösterdiğimiz konu bütçe disiplinidir. Vatandaşlarımız da kendi bütçelerini çok iyi yönettiler. Bireysel emeklilik sistemimizde 300 milyar liralık birikim oluştu. Bireysel döviz hesaplarının tutarı 110 milyar dolara çıktı. Değeri 650 milyar doları bulan konut yatırımlarıyla, 170 milyar doları bulan ithal araba filosuyla insanlarımız refah seviyelerini yükseltti. Bizim dönemimizde hem evi hem arabası olan kişi sayısı yaklaşık 3 kat arttı. Merkez Bankamızın kasasındaki ve vatandaşlarımızın yastık altındaki altın varlığımız 150 milyar doları buldu. Yani vatandaşlarımızın tasarruf tarafında da sorun yok. Tasarruflar böyle de, borç tarafında bir felaketle mi karşı karşıyayız. Hayır, hamdolsun orada da gayet iyi durumdayız. Tıpkı kamu borçları gibi vatandaşlarımızın borçları da, özel sektörümüzün borçları da milli gelirle oranlanarak diğer ülkelerle karşılaştırıldığında çok düşük seviyelerde. Bizdeki konut, araç ve altın gibi gerçek varlıklara dayalı borçlanmalar, gelişmiş ülkelerdeki türev piyasa şişkinliği içermediği için hiçbir zaman kriz sebebi olmaz. Biz işte bu tabloyu yaşayarak gördüğümüz için teşhisi ve ona dayalı tedaviyi yani ekonomi programı stratejimizi kökten değiştirdik.
“ZENGİNİ DAHA ZENGİN, FAKİRİ DAHA FAKİR YAPACAK EKONOMİ REÇETELERİNİ KENARA BIRAKTIK”
Faizi artırarak zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapacak emperyalist finans kurumlarının dayatması ekonomi reçetelerini bir kenara bıraktık. Bunun yerine ülkemizin asıl ihtiyacı olan yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve cari fazla yoluyla büyüme esaslı kendi Türkiye ekonomi programımızı uygulamaya başladık. Bu programla insanlarımızın canlarını yakan, hayatını zorlaştıran, refah seviyesini düşüren fiyat artışlarını nasıl engelleyeceğiz? Fiyat artışları normal şartlarda ya üretim azlığı ya da talep fazlalığı sebebiyle ortaya çıkar. Bizde enflasyonun sebebi olarak gösterilen bütçe açığı da, tasarruf eksiği de borçlanma seviyesi de olmadığına göre talep kaynaklı bir fiyat artışından söz edilemez. Üretim tarafında da üstesinden gelinemeyecek herhangi bir sıkıntıyla karşı karşıya değiliz. Öyleyse sorun nereden kaynaklanıyor? Sorunun bir tarafında vatandaşlarımızın bir kısmının tasarruflarını hala döviz cinsinden yapmaktaki ısrarı vardır. Sorunun diğer tarafında ise büyüyen üretimimizin gerektirdiği ithal girdilere ve şirketlerimizin genişleyen küresel ağlarının ortaya çıkardığı ihtiyaca bağlı döviz talebi vardır. İşte bunun için vatandaşlarımıza kur korumalı mevduat gibi kur ve altın hesabına dayalı konut kredisi gibi tasarruflarını kendi paramıza dayalı enstrümanlara kaydırmalarını sağlayacak alternatifler sunuyoruz. Aynı şekilde ihracatı teşvik ederek, turizmi destekleyerek uluslararası yatırımların gelişini kolaylaştıracak, ülkemize döviz girişini hızlandıracak yeni yöntemler geliştiriyoruz. İhracatçılarımız hemen her ay rekorlar kırarak yıllık 242,6 milyar dolarlık rakama ulaşarak sağ olsunlar kendilerine olan güvenimizi boşa çıkartmıyorlar.
“BU İKTİDAR FAİZİ ARTIRMAYACAKTIR”
Kimse bizden şunu beklemesin, bu iktidar faizi artırmayacaktır. Tam aksine biz faizi düşürmeye devam edeceğiz. Gelişmiş ülkelerin hiçbiri bu aşamada faizlere enflasyona göre olması gereken seviyelere yükselterek cari açık verme dolayısıyla devasa işsizlik sorunları ile karşı karşıya gelme riskine girmez, giremez. ‘Sayın başkan niçin faizleri düşürmekten bahsediyorsun…’ benim derdim şu, bu ülkede yatırımcı birinci derecede kamu bankaları ile bunu ileride özel sektör bankaları da dahil olursa özel sektörler bankalarıyla da düşük faizle sağladığı krediyle yatırıma girsin. Mevcut yatırımlarını daha da genişletsin. Bununla istihdam sağlayalım, bununla üretimi artıralım, bununla ihracatı daha da artıralım ve bununla evet büyümeyi sağlayalım. Bu oldukça işsizlik de bugün olduğu gibi daha da azalacaktır. Dünya milli gelirinin yüzde 70’ini oluşturan bu ülkelerin yaşadığı sancılar tabii olarak herkesi etkiliyor.
Çin ve Japonya’nın parasal genişlemeye ve faiz indirimine gitmelerinin, paralarına bilinçli olarak değer kaybettirmelerinin sebebi bu fırtınadan kaçma çabasıdır. Gerisinde 20 yıllık bir fiziki ve beşerî hazırlıkla bu sürece giren Türkiye ise fiyatlardaki fahiş artışların yol açtığı sıkıntılara rağmen kendi programıyla hedeflerine doğru ilerlemeyi sürdürüyor. Bütçe gerçekleşmelerimiz pek çok alanda yaptığımız ciddi vergi indirimlerine ve enerji ödemeleri kaynaklı kimi sapmalara rağmen gayet iyi seviyededir. Ülkemizin zaten sınırlı olan kaynaklarını doğrudan ücretlilere, istihdamı artıran sanayicilere, ihracatçılara, turizmcilere, yatırımcılara, esnaf ve sanatkarlarımıza aktararak çok yönlü faydalar sağlıyoruz.
“STOKÇULARIN OYUNLARINI BOZACAĞIZ”
Aslında hemen yanı başımızda bir sıcak çatışma patlak vermeseydi salgın sonrası bu aylarda her kesimden insanımız programımızın somut faydalarını hayatında bizzat görmeye başlayacaktı. Biraz gecikmeyle olsa da önümüzdeki yılın ilk aylarından itibaren bu noktaya geleceğiz. En büyük hassasiyetimiz istihdamı koruyarak, ücretlilerin gelir kaybını telafi ederek, fırsatçıların önünü keserek insanlarımızın üzerine kalıcı yükler binmesine engel olmaktır. Fiyatları izahı mümkün olmayan bir biçimde artan ürünlerin üretimini teşvik ederek ve tedarikini kolaylaştırarak stokçuların oyunlarını bozacağız. Kriz tellallarının dört döndüğü bir yerde piyasanın bu kadar canlı işlemesi amacın panik çıkartmak olduğuna işaret ediyor. İstihdam odaklı ekonomik istikrar ile sermaye ve para piyasalarının büyümesini ifade eden finansal istikrar konusunda ciddi bir sıkıntımız bulunmuyor. Fiyat istikrarını ise aldığımız diğer tedbirlerin yanı sıra işimize gelen seviyedeki bir döviz kuruyla cari fazlayı artırarak sağlamayı planlıyoruz. Biz meseleye böyle bakıyor, buna göre çalışıyoruz. Son dönemde ülkemize ilave kaynaklı girişi sağlayacak pek çok girişimde bulunduk. Bunların bir kısmı şu anda fiilen işliyor. Bir kısmında prensipte anlaştık mekanizmaları kuruyoruz. Bir kısmında ise görüşme aşamasındayız. Bir yandan fiyat artışlarını durduracak, diğer yandan milletimizin her kesimin gelir kaybını telafi edecek çalışmaları tüm bu makro adımlarla destekleyerek programımızı uygulamayı sürdürüyoruz.
“TEMMUZ AYINDAKİ ENFLASYON FARKI ARTIŞLARIYLA ÜCRETLİLERİ BİRAZ DAHA RAHATLATACAĞIZ”
Dün açıkladığımız Toprak Mahsulleri Ofisi’mizin buğday ve arpa alım fiyatları çiftçilerimize verdiğimiz desteğin bir işaretidir. Aynı şekilde memurlarımızın tamamına teşmil ettiğimiz ek göstergeyle artışıyla çalışanı ve emeklisiyle tüm kamu görevlilerine verdiğimiz sözü tutuyoruz. Temmuz ayındaki enflasyon farkı artışlarıyla ücretlileri biraz daha rahatlatacağız. Yıl başında ise tüm çalışanların durumlarını, ekonomideki gelinen noktaya uygun şekilde gözden geçirerek herkesin hakkını almasını temin edeceğiz. Sosyal yardım şemsiyemizi genişleterek, destek miktarlarını güncelleyerek hiçbir vatandaşımızın mağduriyetine de izin vermeyeceğiz. ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ ilkesi bu zorlu dönemde de çalışmalarımızın merkezinde yer almayı sürdürecektir. Çalışmaları birlikte yürüttüğümüz Hazine ve Maliye Bakanı’mız ve ekonomi yönetimimizle birlikte programımızı kararlılıkla uygulamaya devam edeceğiz. Sel önünden kütük kapma peşindeki fırsatçıların takdirini ise milletimize bırakıyoruz.
“BİRİNCİ DERECEYE GELMİŞ OLMA ŞARTIYLA HAK SAHİPLERİ 3600 EK GÖSTERGEYE YÜKSELTİLECEKTİR”
Memurlarımızın ek gösterge düzenlemesiyle ilgili çalışmayı tamamladık. Meclisimizin takdirine sunacak safhaya getirdik. Bilindiği gibi bu konu ilk gündeme geldiğinde öğretmenlerimize, polislerimize, sağlık çalışanlarımıza ve din çalışanlarımıza ek göstergelerini 3600’e çıkartma sözü vermiştik. Ancak sadece bu kesimler için yapılacak bir ek gösterge artışının memurlarımız arasında adaletsizliğe yol açacağını ve hiyerarşik dengeyi de bozacağını gördük. Bunun için şartlarımızı zorlama pahasına kamu çalışanları lehine bir fedakarlıkta bulunarak tüm memurlarımızın ek göstergelerinde 600 puanlık bir yükseltmeye gitmeyi kararlaştırdık. Yardımcı hizmetler sınıfındakiler de dahil, ülkemizdeki 5,3 milyon kamu görevlimizin tamamı önümüzdeki yıl başından itibaren bu düzenlemeden yararlanacaktır. Düzenlemenin hayata geçmesiyle birlikte birinci dereceye gelmiş olma şartıyla söz verdiğimiz tüm meslek gruplarındaki hak sahipleri hemen 3600 ek göstergeye yükseltilecektir. Bunun yanında genel müdür yardımcılarının ek göstergeleri 3600’den 4400’e, şube müdürü ve ilçe müdürü seviyesindeki yöneticilerin ek göstergeleri de 2200’den 3000’e çıkartılacaktır.
“ASIL EMEKLİ İKRAMİYELERİ VE EMEKLİ MAAŞLARINDA CİDDİ KAZANIMLAR GETİRİYOR”
Ek gösterge düzenlemesi memurlarımızın mevcut maaşlarında küçük de olsa bir artış sağlamasının ötesinde asıl emekli ikramiyeleri ve emekli maaşlarında ciddi kazanımlar getiriyor. Somut örnek verecek olursak; ek göstergesi 3600’e çıkan 30 yıllık hizmeti bulunan bir memurun emekli aylığı bin 234 lira ile bin 391 lira arasında, emekli ikramiyesi ise 44 bin 500 lira ile 50 bin 150 lira arasında artacaktır. Mevcut maaşlara göre hesaplanan bu tutarlar, düzenlemenin yürürlüğe gireceği yıl başındaki rakamlara göre çok daha yüksek seviyelerde gerçekleşecektir. Yapılan artışlar elbette halen emekli olan kamu görevlilerinin maaşlarına da yansıtılacaktır. Mülki idare amirleri başta olmak üzere yaptıkları işle özlük hakları arasındaki makas açılan kamu görevlileriyle ilgili iyileştirici bir düzenlemeyi de bu kapsamda gerçekleştireceğiz. Ek gösterge düzenlemesinin memurlarımıza, ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum.
“HAKİM VE SAVCI YARDIMCILIĞI SİSTEMİ GETİRİLECEK”
Bir diğer önemli çalışmamızı Türkiye’nin demokratik, hukuk devleti niteliğini güçlendirmek için kesintisiz bir şekilde sürdürdüğümüz reformların yeni bir paketini de meclisimizin takdirine sunduk. Yargı reformu strateji belgesiyle milletimize taahhüt ettiğimiz bu altıncı yargı paketi 24 maddeden oluşuyor ve toplam 10 kanunda değişiklik yapıyor. Teklifte hakim ve savcı yardımcılığı sistemi getirilerek 3 yıllık bir temel eğitim, görev ve son eğitim sürecinin yani teori ve pratiğin neczinin ardından bu unvanların kazanılması öngörülüyor. Dünyada ve ülkemizde yaşanan gelişmeler, hukuki sorunlar ile uyuşmazlıkların niteliklerine önemli noktada ciddi değişimler getiriyor. Yeni düzenlemeyle hakim ve savcılarımızın hem en iyi eğitimi alarak hem de adeta usta çırak ilişkisi yoluyla kıdemli meslektaşları tarafından yetiştirilerek göreve hazırlanmaları hedefleniyor. Hakim ve savcıların birinci sınıfa ayrılma şartları arasına en az 3 meslek içi eğitim programına katılma mecburiyeti getirilerek yargının insan kaynağı kalitesi güçlendiriliyor. Hakimler Savcılar Kurulu ve Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu programlarının en geç 2 yılda bir yerinde denetimi sağlayacak şekilde hazırlanması sağlanıyor. Noterlik Kanunu’nda yapılacak düzenleme de tıkanma yaşanan noter atamalarının hızlandırılması yanında bu meslek grubuna tapu siciline şerh koyma ve taşınmaz satış sözleşmesi yapma yetkilerinin verilmesi hususları yer alıyor. Türk Ceza Kanunu’nun fiyatları etkileme suçuna verilen hapis cezasının alt ve üst sınırı artırılarak stokçulukla mücadelenin daha etkin yürütülmesine katkıda bulunuyor. Yargı paketimizin ülkemize, milletimize, yargı camiamıza hayırlı olmasını diliyorum.
“YALITIMLI KONUT SAYISINI ARTIRMAK İÇİN YENİ BİR ÇALIŞMA BAŞLATIYORUZ”
Yalıtımlı konut sayısını artırmak için yeni bir çalışma başlatıyoruz. Vatandaşlarımıza binaların yalıtım çalışmalarında kullanılmak üzere daire başına 50 bin liraya kadar 60 ay vadeli ve 0,99 faiz oranıyla kredi imkânı getiriyoruz. Burada Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na, Çevre Şehircilik Bakanlığı’mızın üzerine büyük bir yük düşüyor. Bunu başarmamız lazım. Hem aile hem devlet bütçesine olumlu katkısı olacağını inandığım bu paket ilgili bakanlıklarımız tarafından kamuoyuna açıklanacaktır.
“TÜRKİYE AİLE DESTEĞİ PROGRAMIYLA 15 MİLYAR LİRALIK YENİ BİR PAKETİ DAHA DEVREYE ALIYORUZ”
Geçtiğimiz yıl gerçekleştirdiğimiz yaklaşık 98 milyar liralık sosyal yardımla ihtiyaç duyan her vatandaşımızın yanında olmuştuk. Bu yıl sosyal yardım bütçemizi ek programlarla daha da güçlendiriyoruz. Amacımız gelişen ve büyüyen Türkiye’nin refahının tüm kesimlerle paylaşılmasını sağlamaktır. Bu kapsamda Türkiye Aile Desteği Programıyla ekonomik olarak dezavantajlı ancak mevcut programlardan yararlanamayan kesimlere yönelik 15 milyar liralık yeni bir paketi daha devreye alıyoruz. Vatandaşlarımız bu yeni pakete hem elektronik devlet hem de sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları üzerinden haziran ayının üçüncü haftasından itibaren başvurabilecektir. Bir yıl sürecek ödemelerin ilki de Kurban Bayramı öncesi yapılacaktır. Türkiye Aile Desteği Programı’nın ülkemize ve vatandaşlarımıza hayırlı olmasını diliyorum. Önümüzdeki eğitim öğretim yılında Milli Eğitim Bakanlığına bağlı anaokullarına veya anasınıflarına çocuklarını kaydettiren aileler içinde bir destek programı oluşturduk. Bu program çerçevesinde son bir yılda sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının yardımlarından faydalanmış olan aileler herhangi bir başvuruya gerek kalmaksızın çocuklarını okullara kaydettirebilecektir.”