Demirtaş, Topbaş ve Gökçek'i işaret etti!

Demirtaş, Topbaş ve Gökçek'i işaret etti!

01 Kasım 2016 Salı 13:00
Demirtaş, Topbaş ve Gökçek'i işaret etti!
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Diyarbakır Belediyesi eş başkanları Gültan Kışanak ve Fırat Anlı'nın tutuklanmasına değinerek "Gültan Kışanak – Fırat Anlı meselesi sıradan bir yargı operasyonu değil. Bütün toplumu esir almak siyasi projesinin ayaklarından biridir. Tutuklanmış bütün siyasetçi arkadaşlarımızın tutuklandı şeklinde hukuki kavramla açklanmasını doğru bulmuyorum. Bu bir rehin almadır. Kaçırılmadır. Arkadaşlarımız şu anda iktidarda olan bir çete tarafından kaçırılmış, Kandıra denilen bir yerde rehin tutuluyorlar" diye konuştu. Demirtaş belediyelere atanan kayyımla ilgili Başbakan Binali Yıldırım'a seslenerek "Havuz medyanızda, lağım medyanızda bu iftiraları kampanyaya dönüştürürken hiç mi utanmıyorsunuz? Başbakan, hiç mi utanmıyorsun, sıkılmıyorsun. Çık açıkça söyle, hırsızlıkla, alıştığımız yöntemle belediyelere el koyuyoruz de" dedi. "İlk sandık önümüze kurulduğunda güçlü bir muhalefet olarak Türkiye’ye alternatif bir demokratik iktidar seçeneği sunmamız lazım" diyen Demirtaş, ana muhalefet partisine çağrıda bulunarak "Biz şu faşist bloğa mecbur muyuz ya? Eşitlikten, kardeşlikten yana olanlar neden yüzde 60 oy alamayacakmışız, neden bir araya gelip demokratik bir  blok oluşturmayacağız?" ifadesini kullandı. Partisinin grup toplantısında konuşan Demirtaş'ın açıklamalarında satır başları şöyle: "Kayyım atanacak iki örnek Kadir Topbaş ve Melih Gökçek" "Yıllardır tek bir hırsızlık, yolsuzluk bulamıyorlar. Sizce 15 yaşında bir çocuğu yaka paça içeri atan bir yargı, belediyelerden 1 lira dağıtılmış olsaydı savcı itiraz etmez miydi? Bunu belgelemiş olsalar o belediye başkanı çoktan tutuklanmış olmaz mı? "Bu süre zarfında tek bir belediyemizin kasasından ne dağa, ne bayıra tek kuruş para gitmemiştir. Resmi bütçeler var. Ankara’dan para gelir, nereye harcanacağı bellidir. Böyle saçmalık mı olur? İkincisi bizim hiçbir görevlisi dağa, oraya, buraya para göndermekle görevli değildir. Halkın parasıdır. Savcının değil, bizim en sert şekilde eleştirimize maruz kalırlar. Her açıdan asla kabul edeceğimiz bir şey değil. Peki, bunlar utanmadan, sıkılmadan yalanlar sallarken savcılar bu iddiaya bakıyor mu? Yok. Belediye eşbaşkanlarımıza sorduğu sorulara bakıyorsunuz, böyle bir iddia da yok. Havuz medyanızda, lağım medyanızda bu iftiraları kampanyaya dönüştürürken hiç mi utanmıyorsunuz? Başbakan, hiç mi utanmıyorsun, sıkılmıyorsun. Çık açıkça söyle, hırsızlıkla, alıştığımız yöntemle belediyelere el koyuyoruz de. "Belediyeler terör örgütüne yardım ettiğinde kayyım atama gerektiğinde iki örnek vereyim size. Kadir Topbaş ve Melih Gökçek. Cemaate neler verdiklerini övünerek anlattılar. "Ülkenin yarısı doğrudan mağdur" "Ortada bir çete var. Hükümet yok, çeteye bağlı faaliyetler var. Mafya raconu diye bir şey vardır. Bunlarda o da yok. Onun da alt seviyesindeler. Ülkeyi ele geçiren zat çıkıp 'Ne mağduriyeti ya' diyor. Ülkenin yarısı doğrudan mağdur, yarısı bundan dolayı mağdur. "Bu 78 milyon içinde bir kişi ona biat etmezse o gece rahat uyuyamaz" 78 milyonluk bir ülkeyiz. Bu 78 milyon içinde bir kişi ona biat etmezse o gece rahat uyuyamaz. O bir kişi yarın üç olabilir, beş olabilir. Korkar artmasından. Toplumu korkutmaya çalışmasının nedeni kendinin yaşadığı korkudur. 1000 odalı sarayının bininde  de huzur yoktur. İşlediği suçların büyüklüğüyle yaşadığı bir hayatın sonucudur. Kimseye güvenmiyor, başbakana güvenmiyor. Başbakana kayyım atadı, kayyım olarak ülkesini yönetiyor. Bakanlar Kurulu’nda damadın sözü geçiyor. En yakınında bulunan danışmanım dediği insanlara artık güvenmiyor ve bu korkuyu yansıtarak, toplumun üzerinde baskıyı artırarak aşmaya çalışıyor. Bu bir patolojik vakadır aynı zamanda. Psikiyatrinin de konusu bu. Her doktor hastasıyla ilgili konuşmak istemeyebilir ama bu hasta bütün toplumu hasta etmişse söylemek lazım. "Medyada ağır bir sansür. Çünkü korku nasıl bulaşıcıysa, cesaret de bulaşıcı. Bir kişinin cesaretinden toplum da cesaretlenir. Muhalefetin sesi hiçbir yere ulaşmasın diye basına yönelik darbe süreci devam ediyor. Dün Cumhuriyet’in başına gelenleri biliyorsunuz. Neredeyse bütün köşe yazarlarını yaşına bakmaksızın, ki bazıları ağır hasta. Gözaltına alıp hücrelere doluşturdular. Şimdi Cumhuriyet’e nasıl kayyım atayabiliriz diye hesap yapıyorlar. Keza Kürtçe yayın yapan tek gazete Azadiya Welat kapatıldı, DİHA, Jinha kapatıldı. Şu ana kadar KHK’lerle 116 yayın organı kapatılmış. En korktukları şey ne biliyor musunuz? Biz teslim olmayacağız dememiz. "Kendi yayın anlayışıyla özgürce yayın yapan bütün merkezler kapatılmazsa bundan bile büyük bir korku içine düşüyor. Teslim alınmamış tek bir odak bile onun için tehdittir. Kendisinden beklenen budur. Bunun dışında herhangi bir beklentiniz yok herhalde bu zattan. Bu gibi durumlarda dayanışma tabii ki çok önemli. Teslim olmamak çok önemli ama hep savunmada kalmanın bir anlamı yok. Bizim bunları yenmemiz, alt etmemiz, tepetaklak etmemiz lazım. Türküyle, Kürdüyle, Alevisiyle, Sünnisiyle büyük bir korku yaşayan herkesin karşı hamle yapması gereken bir dönemden geçiyoruz. Devirmemiz lazım. İlk sandık önümüze kurulduğunda güçlü bir muhalefet olarak Türkiye’ye alternatif bir demokratik iktidar seçeneği sunmamız lazım. Biz şu faşist bloğa mecbur muyuz ya? Eşitlikten, kardeşlikten yana olanlar neden yüzde 60 oy alamayacakmışız, neden bir araya gelip demokratik bir  blok oluşturmayacağız?    

Son Güncelleme: 01.11.2016 13:00
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.