Maalesef kadınlara yönelik saldırılar her alana yayılmış vaziyette. İşyerinde düşük ücretler ve güvencesiz koşullarda çalışan kadınlar, ev içi bakımın da öznesi durumundalar. Yoksulluk, istismar, güvencesizlik gibi sorunların ortasındaki kadınlar, iktidarın sistematik hale getirdiği kadın düşmanı politikaların bedelini canlarıyla ödüyorlar. Ülkemizdeki her 10 kadından 4’ü şiddetle karşı karşıya. Son 16 yılda 4090 kadın cinayete kurban gitti. 2002 yılında öldürülen kadın sayısı 66 iken, 2022 yılında bu sayı 334’e kadar yükseldi. AKP iktidarı ile birlikte kadın cinayetleri 5 kat arttı. Kadın cinayetlerinde yaşanan artış tesadüfi değil, iktidarın kasıtlı politikalarının doğal sonucu.
AKP iktidarı, Türkiye’de her gün kadınlar öldürülmeye devam ediyorken, bununla mücadelenin en gelişmiş aracı ve dünya çapında çok taraflı İstanbul Sözleşmesi’nden de çekilen taraf oldu. Bu karar, ülke içerisindeki kadınlara açıkça ‘sizi korumayacağım’ demektir. Bu da yetmezmiş gibi kadınlara yönelik şiddetle mücadelede sivil toplum örgütlerinin ve kadın hakları savunucularının karşılaştığı kısıtlamalar da oldukça endişe verici bir boyuta ulaştı. Sivil toplumun sesinin kısıldığı, toplantı ve gösteri özgürlüklerinin sınırlı olduğu bir ortamda, kadına yönelik şiddetle mücadelede etkili bir strateji geliştirmek maalesef oldukça zor.
Kadın haklarının ihlali toplumun geleceğini de tehlikeye düşürmektedir. Daha güvenli ve adil bir ülke için, kadına yönelik şiddetle mücadelede kararlı ve etkili adımlar atılması şart. Her şeye rağmen siyasete müdahale araçlarını yeniden üretmeye ve direnmeye devam ediyoruz. Fabrikalarda, evlerinde, tarlada, cumartesi günleri Galatasaray Meydanı’nda, Akbelen’de ağaçların önünde, 8 Mart’taki feminist yürüyüşlerde yan yana büyümeye ve mücadeleyi sürdürmeye devam edeceğiz. Bu vesileyle, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nün farkındalığı artırmasını, mücadeleye güç katmasını diliyorum.”