CHP Eğitim Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Lale Karabıyık, Boğaziçi Üniversitesi’nde 157 gündür süren protestolara katılan akademisyenlerin derslerine son verilmesine tepki göstererek, “Okullarını koruma mücadelesi veren öğrencilerin ve akademisyenlerin haklı mücadelesinde her zaman yanlarındayız, onları destekliyoruz” dedi.
CHP Eğitim Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Bursa Milletvekili Lale Karabıyık, Boğaziçi Üniversitesi’nde 157 gündür süren protestolara katılan akademisyenlerin derslerine son verilmesine ilişkin yazılı basın açıklaması yaparak tepki gösterdi. Karabıyık, şunları belirtti:
“ÜNİVERSİTELERİNE SAHİP ÇIKMAK AKADEMİSYENLERİN GÖREVİNE SON VERİLİYOR”
"Melih Bulu’nun bir gece çıkarılan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Boğaziçi Üniversitesine rektör olarak atanmasının üzerinden 157 gün geçti. Bu dayatmaya karşı çıkan öğrenciler ve akademisyenler tarafından yapılan protestolar ise ilk günden beri sürüyor. Bu protestolar süresince önce polis tarafından üniversitenin kapısına kelepçe takıldı, ardından zincir vururuldu ve öğrencilerin içeri girmesi engellendi. Geleceğe umutla bakması gereken gençlerimiz “aşağı bakmadığı için” göz altına alındı. Gelinen noktada, tek suçu üniversitelerine sahip çıkmak ve bir kayyum rektör istemediğini söylemek olan akademisyenlerin görevine son veriliyor. Eylemler devam ederken, üniversitede 21 yıldır görev yapan öğretim üyesi Ecmel Ayral ve 8 yıldır görev yapan Av. Feyzi Erçin’in ardından, Prof. Dr. Cezva Sevgen ve Prof. Dr. İbrahim Turhan’ın da derslerine son verildi.
“ATAMALAR LİYAKATE GÖRE DEĞİL PARTİYE SADAKATE GÖRE YAPILIYOR”
Dünyanın her yerinde, başarılarına imrendiğimiz üniversitelerde rektörler, öğrenci ve akademisyenler tarafından belirlenir. AKP iktidarında ise, tek hedef olarak belirlenen gelecek nesilleri ideolojik olarak şekillendirme hedefi ve “bizden olanla yönetme” tutumunun bir göstergesi olarak yapılan atamalar liyakate göre değil partiye sadakate göre yapılıyor. Yapılan atamalarda bilimsel bir hedef değil siyasi bir hedef gözetiliyor. Bu yönteme karşı çıkanları, üniversitelerine kayyum rektör istemeyen, üniversitelerini korumak isteyen gençleri ve akademisyenleri susturmaya çalışmak doğru değil. Öğrencileri göz altına alarak, akademisyenlerin dersine son vererek bu tepkiler dinmez; aksine bu yapılanlar üniversitenin iç barışını bozar ve akademik ortama zarar verir.
Bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Boğaziçi Üniversitesi'ne atandığı halde üniversite bünyesinde resmi bir kadrosu olmadığı için göreve başlayamayan Melih Bulu, daha önce bir devlet üniversitesinde görev almadığı için devlet memuru sıfatını da taşımıyordu. Bu nedenle resmiyette göreve başlayamamıştı. Bu durumun “kılıfı hazırlandı” ve liyakat sahibi onlarca akademisyenin yerine, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletme Bölümü Yönetim ve Organizasyon Anabilim Dalına profesör olarak Melih Bulu yerleştirildi. Boğaziçi Üniversitesi’nin akademisyenleri ve öğrencileri işte tam olarak bu dayatma ve “kılıfına uydurma” sistemine karşı çıkıyor. Üniversiteler rektörlerini kendisi seçmek istiyor, öğrenciler görüşleri alınsın istiyor. Bu yöntemle yapılan atamaların önünde bir engel olmaması, bu dayatma yönteminin doğru olduğunu göstermez. Her ne kadar yönetmeliklere uygun görülse de bu süreçte yaşananlar etik değil.
“AKADEMİK ÖZGÜRLÜKTE 175 ÜLKE ARASINDA 170. SIRADAYIZ”
Türkiye’nin Dünya’ya örnek nitelikteki başlıca üniversitelerinden olan Boğaziçi Üniversitesi’nin akademisyen ve öğrencileri, üniversitenin iç barışını bozacak dayatmalara karşı mücadelelerini sürdürüyor. Biz de okullarını koruma mücadelesi veren öğrencilerin ve akademisyenlerin haklı mücadelesinde her zaman yanlarındayız, onları destekliyoruz. Çünkü biliyoruz ki, üniversitelerin bilimsel, yönetsel ve mali özerkliği çok önemlidir. Bilim üretemeyen üniversiteleri olan ülkeler dışa bağlılığa mahkumdur ve üniversitelerdeki aidiyetin zarar görmesi, bu bilim üretme ortamına da zarar verecektir.
Son yıllarda akademik özgürlükleri en fazla azalan 6 ülke arasında ne yazık ki Türkiye de bulunuyor. AKP iktidarında hiçbir dönemde çok yüksek olmayan Türkiye’deki akademik özgürlükler, 2020 yılı itibariyle 1980 darbesi sonrasındaki seviyesi (100 üzerinden 5) ile benzer bir seviyeye düştü. Türkiye maalesef, 2020 yılında en düşük not olan “E” alan ülkeler arasında. Dünyadaki en yüksek akademik özgürlük endeksinin 100 üzerinden 97,2 olduğu sıralamada Türkiye 100 üzerinden 6,4 ile net bir şekilde sınıfta kaldı. Akademik özgürlükte 175 ülke arasında 170. sıradayız! Bu tablonun değişmesi için İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamemizde de ifade ettiğimiz gibi, üniversitelerimiz, her türlü düşüncenin özgürce tartışılabildiği, her türlü bilimsel çalışmanın özgürce yapılabileceği ortamlar olmalıdır. Üniversiteler rektörlerini kendileri seçmelidir."