Referanduma giden süreçte adil rekabetin esamesinin dahi okunmadığı bir propaganda süreci yaşıyoruz. Öyle ki, ‘Hayır’ gönüllülerinin afişleri polis ve zabıta ekiplerince toplatılıyor. Asılan pankartlar yırtılıyor. ‘Hayır’ bildirisi dağıtanlar engelleniyor, gözaltına alınıyor. Twit atan gençlerin evlerine terörle mücadele ekiplerince sabaha karşı baskınlar düzenleniyor. ‘Hayır’ tercihinde bulunan herkesi terörist ilan ediyorlar. 'Hayır’ diyenlerin mitinglerini yasaklıyor, toplantılarını iptal ediyor, salonlarını kapatıyor, olmadı ışıklarını söndürüyorlar.

Devletin bütün imkânlarını hukuka aykırı olarak ‘Evet’ propagandası için seferber etmiş durumdalar. Seçim giderleri arttıkça Başbakan ve Cumhurbaşkanı’na sunulan örtülü ödenek miktarı rekor kırıyor. Valilikleri, kaymakamlıkları AKP il, ilçe teşkilatlarına çeviriyorlar. Kaymakamlar, muhtarları çağırıp köylerinde belirli oranlarda ‘Evet’ oyu çıkmaz ise köye hizmet götürmeyeceğini ve gerekirse muhtarın elinden mührünü alacağını söyleyerek tehdit ediyor.  Milli eğitim müdürleri okullara gönderdikleri talimatlarla öğretmenleri ve öğrencileri mitinglere katılmaya zorluyor. KHK’larla ellerine aldıkları ihraç sopasını memurların üzerinde sallıyorlar. Seçimlerde kadro sözü vererek kandırdıkları taşeron işçileri işsiz bırakma tehdidi ile saha çalışmalarına ve mitinglere götürüyorlar.  Ülkemizin uluslararası kamuoyundaki itibarını düşünmeksizin oy devşirebilmek adına Avrupa devletleri ile kayıkçı kavgasına tutuşup suni krizler yaratıyorlar. Buna rağmen görüyoruz ki anketlerde az ya da çok farkla hep ‘Hayır’ önde gidiyor. Bu noktada süreci tersine çevirme gayretine girenler farklı planları uygulamaya sokabilirler. Bunun için;

1-Ülkede etik kurallardan yoksun toplumun sinir uçlarına basarak siyaset yapan -özellikle medyada etkili- bir güruh var. Bu güruhun siyaset pratiğine özellikle Gezi Direnişi sürecinde ortaya attıkları Kabataş yalanıyla tanık olduk. Referanduma sayılı günler kala bu defa da aynı kafa, yönlendirebildikleri veya daha önce de doğrudan illegal faaliyetlerinde kullandıkları kişileri ‘Hayırcı’ göstererek başörtülü kadınlarımıza ve camilerimize çeşitli saldırılar gerçekleştirebilirler.

2- Üst düzey siyasetçiler, vatanı parsel parsel satanlar “vatan millet edebiyatı” yaparak kameralar önünde salya sümük ağlayabilirler. 

3-Son 15 yıllık süreçte aynı güruhun sadece medyada değil devlet içerisinde de kadrolaştığını ve yetkili etkili makamlara getirildikleri ortada. Rejimin bir karara bağlanacağı 16 Nisan öncesinde bu güruh aracılığı ile provokatörler devreye sokularak başta Yunanistan olmak üzere farklı devletlerle yeni krizler yaratabilirler. Bir ülkeyi düşman ilan edip ülkede savaş çığırtkanlığı yaparak milliyetçi seçmen içerisinden oy devşirmeye çalışabilirler.

4-Başkanlık sisteminin, legal ve meşru siyaset zemini dışında kalan bir kısım tarafından da desteklendiği biliniyor.  Örneğin Abdullah Öcalan’ın başkanlık sistemini desteklediği, hatta hükümete önerdiği İmralı tutanaklarında çarşaf çarşaf yazılmış durumda. Terör örgütünün dağ kadrosu da uzunca bir süredir federal bir yapı ile yönetilen başkanlık sistemini savunuyor. Durum böyle olunca kararsız olan milliyetçi seçmenden oy devşirebilmek için sözde “başkanlık karşıtı” sansasyonel bir terör eylemi gerçekleştirebilirler.Daha önce de Ankara’mızın göbeğinde sivil vatandaşlarımız arasında bombalar patlatmış, bütün halkın nefretini üzerlerine çekmiş sonra da çıkıp amacımız Erdoğan’ı devirmek diye açıklamalar yapmışlardı. Amaçladıkları federal özerk yapıya ulaşabilmek için bu defa da sansasyonel kanlı eylemler gerçekleştirebilirler. Bu eylemler sonrasında talimatçı elebaşları çıkıp “amacımız başkanlığı engellemek” diyebilir.

5-Bu olaylardan biri veya birkaçı gerçekleştiğinde; "Bunlar biliyorlardı" diyerek suçu muhalefete yıkmaya çalışabilirler. Oysa yaşanabilecek bu olayları öngörebilmek için ülke olarak yakın geçmişte tanık olduğumuz hadiseleri hatırlamak yeterli. Özellikle 7 Haziran seçimlerinden sonra devreye sokulan kaos planı ile ülke gündemini ne şekilde manipüle ettiklerini acı bir şekilde tecrübe ettik.

Bu nedenle tezgâhlanabilecek böylesi tuzaklara yeniden düşmemek için kamuoyunun tedbirli olmaya davet edilmesi bilinçli her yurttaşımızın görevidir."