Bülent Arınç: AKP Tayyip’in partisi değildir

Bülent Arınç: AKP Tayyip’in partisi değildir

17 Haziran 2016 Cuma 11:19
Bülent Arınç: AKP Tayyip’in partisi değildir

Şimdi sayın cumhurbaşkanımız 10 Ağustos 2014’te Cumhurbaşkanı oldu. Partiye bir genel başkan gerekti ve o genel başkan ve aynı zamanda başbakan olacak. İstişareler yapıldı, yapıldığı söylendi. Benimle de konuşuldu. Sonunda sayın Davutoğlu’nu bizzat sayın Erdoğan genel başkan adayımız olarak açıkladı.

'Bir insanın onuru vardır, haysiyeti vardır'

Son güne kadar yanında başbakan yardımcısı olarak, hükümet sözcüsü olarak yanında çalışmış bir insanım. Fakat günün birinde işte bu troller, troliçeler ortaya bir şeyler atmaya başladılar. Ahlak sınırlarını aşan, terbiyesizce, sayın Davutoğlu’nu itham eden pelikan, penguen her neyse dosyaları açıklanmaya başlandı. Biz bunların hiçbirine ihtimal vermedik. Ama sayın başbakan bir akşam köşke gitti ve dönüşünde bana 'Allahaısmarladık' dedi ve hepimiz şaşırdık. Yani böyle bir şey Türk siyasi tarihinde hiç rastlanmamıştır, bizim çizgimizde de hiç olmadı bu. Yani bir sebep olması lazım. Bir insan bu kadar başarılı olduktan sonra 'Ben gidiyorum, Allahaısmarladık' demez. Nedir sebebi sizce? Burada iki büyük engelimiz var. Sayın başbakan sebepleri kendisi söylememiştir, hatta üzerini örtmüştür. Sayın Cumhurbaşkanımıza bağlılık yeminleri yapmıştır, onun namusunu, ailesinin namusunu kendi namusu bilmiştir, onun hukukunu koruyacağını söylemiştir Bizim de söyleyebileceğimiz sayın Davutoğlu’nun gelişi ne kadar şık ve iyi olduysa, hepimizin gönlünden geçen olduysa; giderken herhalde çok da şık olmadı. Hiç alışık olmadığımız bir vefasızlık örneği oldu. Bir de bir insanın onuru vardır, haysiyeti vardır. Git denince veya gitmelisin deyince; kongreyi yap, şuna devret denince bu hoş bir şey değil. Çevresine nasıl anlatacak bunu, ailesine nasıl anlatacak, kendisine dönüp nasıl anlatacak, biz dava arkadaşlarına nasıl anlatacak; herhalde onun altında ezildiğini düşünüyorum. Keşke bir açık kapı bıraksaydı, bir işaret gösterseydi ve bunun üzerine Türkiye’de ve parti içerisinde de olumlu bir sorgulama olabilirdi. Yine Tayyip Erdoğan sevgisi devam ederdi, yine AK Parti’nin bütünlüğü devam ederdi, ama şimdi insanlar kendilerine soruyorlar bu iş neden böyle oldu diye. Onlar da izah etmekte zorlanıyorlar.

'Biz muhalif bir hareket değiliz'

  • Az önce başka bir konuda konuşurken sayın Davutoğlu ile o sırada haberleştiğinizi söylediniz. Yeni başbakan ile böyle bir diyaloğunuz oldu mu, olacak mı sizce?
Hayır sadece kendisine başarılar diledim. Ama bu konularda bir görüşmemiz olmadı ama arzu ederlerse görüşebiliriz tabii.
  • AKP içinde davaya halel gelmesin, zarar gelmesin duygusunun çok güçlü olduğunu sadece gazeteciler değil kamuoyu da yakından görüyor. Siz bu süreçlerde, Gezi eylemleri oldu, 17-25 Aralık süreçleri oldu, dışarıya yansımasa bile, parti içerisinde eleştirileriniz dile getirdiniz mi?
Çok fazlasıyla. Bunu herkes bilir aslında. Biz her gün mikrofonların önünde onu bunu eleştirecek, ona buna muhalefet edecek insanlar değiliz. Öncelikle ben bir milletvekiliyim. Milletvekillerinin bir grubu var. İkincisi bakanım, bakanlar kurulu var. Üçüncüsü başbakan ile cumhurbaşkanı ile görüşme imkanım var. Bunların hepsini değerlendirmem lazım. Biz dışarıdaki bir insan değiliz. Şu anda dışarıdaki bir insanım. Onun şartları farklı. Ama geçmişte bakanlar kurulunda da, cumhurbaşkanı olduktan sonra da diğer bütün zeminlerde de benim bildiğim ve doğruluğuna tanık olduğum olaylar konusunda onların görüşlerinin tamamen dışında, onların görüşlerinin tamamen dışında, onları eleştiren konuşmalar yaptığımı herkes bilir. Mesela benim orada bir sözüm, "eskiden bizdik şimdi ben olduk" sözü aslında çok şey konuşur. Ben çünkü partiyi kuranlardan birisiyim. Biz o zaman 10 tane başbakan adayı çıkarın deseler çıkarırdık ama içimizde eşitler arasında birinciyi de ön plana koyardık. Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın genel başkan olması, başbakan olması eşitler arasında onu birinci gördüğümüz için olmuştur. Yoksa Allah’ın özel olarak gönderdiği, tek başına her şeyi ifade eden, herkesten daha güçlü, herkesten daha akıllı, herkesten daha bilgili, herkesten daha sorgulanmayan bir insan olarak kendisini görmedik. Şimdi tek adam deniliyorsa, bizde tek adam modeli yok. Bir insan nihayetinde insandır, beşerdir, bizim kendimize örnek aldıklarımız her zaman yanındaki arkadaşlarıyla, ekibiyle kadrosuyla istişare eden görüşlerini onlarla paylaşan, hatta onların verdiği kararları uygulayan bir anlayıştır. Bundan bir vazgeçme veya uzaklaşma olduysa biz bunları zaman zaman dile getirmişizdir.
  • Turgut Özal Üniversitesi’nde yapacağınız çalıştayın engellenmesine ilişkin bir açıklama “Aktif siyasete ara verdiğim bu dönemde” diye başladınız açıklamanıza. Geri mi dönüyorsunuz, aktif siyasette sizi görecek miyiz tekrar?
Bugün biz muhalif bir hareket değiliz. Bizim damarımızda muhaliflik yok. Eleştiri var. Doğruyu göstermek var. Mutlak doğruyu Allah bilir. Ben kendi doğrumu söylüyorum. Siz de bana kendi doğrunuzu söylersiniz. Ben sana söylüyorum aslında. Eskiden İslam sosyologları öyle demişler. Benim söylediğim doğrudur. Ama yanlış olma ihtimali vardır. Sen konuş, bana göre söylediğin yanlış ama doğru da olabilir. O zaman ben konuşayım sen dinle. Sen konuş ben dinleyeyim.
  • Ergenekon, KCK, Odatv gibi başlıklarda Türkiye’nin büyük davalarında gazetecilerin de yargılandığı ve hapiste olduğu dönemler oldu. O zaman “Türkiye’de basın özgürlüğü vardır”, onların yargılanmalarının sebepleri başka kanunlardır gibi açıklamalarınızı yakinen hatırlıyoruz. Buradan geriye baktığınızda fikrinizde bir değişiklik olmuş mudur?
Geldiğimiz nokta çok olumlu değil. Bunu göğsümü gere gere anlatacak, savunacak bir noktada değilim. Ben beş buçuk yıl basından, medyadan sorumlu olarak çalıştım. Kendime göre iyi işler yaptım, doğru işler yaptım. Fakat bu sizin sözünü ettiğiniz, söylediğiniz ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü konusunda iki sıkıntımız vardı. Bir, terörle mücadele kanunundan kaynaklanan. Örneğin Freedom House geliyor, CPJ (Gazetecileri Koruma Komitesi) geliyor, efenim bizim kayıtlarımıza göre sizde diyelim ki 39 veya 49 kişi tutuklu veya hükümlü. Biz de dönüp bakıyoruz, basın mesleğinde çalışır da çalışma hayatını gazetecilik üzerine yapan insan görünmüyor. Nerden kaynaklanıyor bu? İsimleri verirlerdi bize, bakardık, adam gazeteci olarak yazdırmış ama banka soymaktan hükümlü. Sıfatı gazeteci suçu terör örgütünün propagandasını yapmak. O zaman propaganda suçtu. Adam gazeteci yazdırmış kendisini ama terör örgütüne mali finansman sağlamış veya da patlayıcı getirmiş. O zaman dönerdik dostlarımıza bunların suçları, terörle mücadele kanunundan kaynaklanıyor, dolayısıyla bu basın mesleği veya çalışma hayatıyla veya gazetecilik faaliyetleri üzerine inşa edilebilecek suçlar değil. Bizde bir terörle mücadele kanunu var. Teşekkür ederiz, anladık derlerdi. Bunu bozan iki şey oldu. Ahmet Şık ve Nedim Şener. İddianame öyleydi. Kitap yazmışlar, basılmadan el konmuş. O kitaplarıyla terör örgütüne yardım ve yataklık gibi bir suçlama. Fakat sonradan günümüzde daha çok Can Dündar ve Erdem Gül ile başladı. Daha sonra başka gazeteciler Hidayet Karaca ve Ekrem Dumanlı vs ama iddianamelerine bakarsanız, gizli sırları ifşadan, devlete zarar veren faaliyetlerden ve casusluktan bahseden garip, inanılması mümkün olmayan birtakım iddianameler yazılmaya başlandı. Bunu zannediyorum paralel devlet yapılanmasıyla mücadele kapsamında bir gizli silahlı terör örgütü kapsamına sokabilecek faaliyetler olarak görüyor savcılar. Böyle dava açıyor. İddianamede suçlamalar korkunç. Bir de tutukluyorlar. Ondan sonra içeriden çıkmak da çok uzun yıllar alıyor.

'TRT'den uzaklaştırılmam talimatla yapıldı'

  • Yine son açıklamanızdan, “Hoşa gitmeyen gerçekleri duymama ve duyurmama adına izlenen bu anti demokratik yol baskı rejimlerinin yoludur ve tarih kitapları bu yolcuların hazin sonlarıyla doludur” demiştiniz. Türkiye sizce bu kadar dramatik bir baskı rejimi yolunda mı, onun içine girdi mi, o yol çoktan bitti mi çoktan?
Bunlar eleştiriler. Dramatik bir baskı rejimi sözünü ben söyleyemem. Bununla kendimizi inkar etmiş oluruz. Ya da AK Parti iktidarını doğrudan suçlamış olurum. Bunu yapacaksa başkaları yapsın. Her şey ortada. Bütün veriler ortada. Bir kısmı buna doğru diyebilir. Bir kısmı o kadar da değil diyebilir. Bir kısmı Türkiye demokratik bir ülke ve bütün şartlarıyla devam ediyor diyebilir. Ben diyeceklerimi belki farklı bir kapsamda konuşmak isterim. Bir defa benim bazı özel televizyonlardan, başta TRT’den hemen hemen iki seneden beri uzaklaştırılmış olmamamın birilerinin talimatıyla yapıldığını çok iyi biliyorum. Üniversiteler özgür alanlar. Ben gerçekten üniversite gençliğini çok seviyorum. Kendi gençliğimi orada görüyorum. Bütün üniversitelerden bize öğrenci topluluklarından davet geldi. Yine benim kötü bir huyum var. Sorulara bildiğim kadarıyla ve dürüst cevaplar veriyorum. Falan yere filan yere bakıp, sorup edip, efendim ne buyurursunuz, ne söylemem gerek filan demiyorum. Bu söylediklerim yine birilerini rahatsız etti. Birileri adına durumdan vazife çıkaranları rahatsız etti. Bu kez neredeyse gününü koyduğumuz üniversite toplantıları iptal edildi.
  • Kimdir birileri?
Yani çok malum şeyler bunlar. Çok malum. Sokağa çıksanız sahibini sorsanız o bile söyler ama beni mazur görün. Mani oluyor halimi takrire hicabım.
  • Peki sizce AKP’nin bir muhalefete ihtiyacı var mı? Kurucu kadrolarından çok fazla kişi üçüncü dönem, başka sebeplerle, çok da önemli bir birikim bir yandan, bugün parti içerisinde değil, kademelerde değil, hükümette değil. Sizce böyle bir muhalefete ihtiyaç var mı?
Buna halk karar verir. Kendi konumumu söyleyeyim. Biz toplumda bilinen insanlarız. Bana AK Parti’nin vicdanı dediler, eyvallah dedim. Dürüst adamdır dediler, eyvallah dedim. Korkmaz, bildiğini doğrudan söyler dediler. Bunlar bana göre güzel meziyetler. Bunu vatandaş bana vermişse, ben de alır şerefle taşırım. Bu bir tarafa. Ama ben bu partinin kurucusuyum. Bu parti benim kucaklarımda yetişti. Parlamentodan grup başkanıydım. Yani Tayyip Erdoğan milletvekili değilken ben bu partiyi orada temsil ettim.

"AK Parti’de işlerin iyi gitmediğini düşünenler varsa..."

14 sene millete çok büyük hizmetler yaptık. Bunun en azından 2011 seçimlerine kadar olan bölümü sayın Erdoğan’ın mükemmel bir başbakanlığıdır. Türkiye içeride ve dışarıda çok mesafe kat etmiştir. Sonra yaşadığımız başka olaylar var. Ben bu partim varken, beni dışlayanlar olsa bile, seni kuruculuktan çıkardık diyenler olsa bile, kongreye davet ederken sıfatlarımı ihmal etmiş olsalar bile, hâlâ birtakım trol ve troliçelerin arkasında durarak, ceplerine para koyarak üzerimize saldırtsalar bile ben yine AK Parti’deyim. Bir deyiş vardır. Ya bu deveyi güdersin ya bu diyardan gidersin. Bizim gidecek başka bir diyarımız yok. Biz gidemeyenlerdeniz. AK Parti’nin iyi olmasını isteriz. Cumhurbaşkanı’nın iyi olmasını, başarılı olmasını isteriz. 40 yıllık arkadaşımız. Ama eğer kötü giden bir şey varsa, biz onlara yapmayın etmeyin, şu daha doğrudur deme hakkımızın da olmasını isteriz. Bunu şu an çok fazla bulamıyoruz. Ama ben şu an partimin zararına olabilecek hiçbir şeyin içerisinde olamam. Kimse bize bir muhalif hareket olarak, yeni bir parti kuracaklar gözüyle bakmasınlar. Onlar bizim başka tarafa bakmayacağımızı çok iyi bilirler. Ama bundan istifade ederek de sürekli bizi yok etmeye, küçültmeye, basit ve aciz görmeye hatta, pelikanlı penguenli şeylerle aşağılıkça iftiralarla suçlamaya kalkarlarsa tepemizi attırmasınlar. Söyleyeceğimiz o. Fakat siyaset boşluk kabul etmez. Bugün AK Parti’de işlerin iyi gitmediğini düşünenler varsa, artık bu partiden Türkiye’ye hayır gelmez, ben buna oy vermem diyenler varsa, çareyi çözümü onlar bulurlar. Su akacağı yolu mutlaka bulur. Biz 2001'de kurulduğumuzda biçim için çok uygun bir zemin vardı. Siyaset dip yapmıştı. Mevcut partilerin hiçbirisini millet istemiyordu. Zaten hepsini parlamento dışında bıraktı. Biz güzel bir tablo koyduk önlerine. Güzel bir fotoğraf tablosu. Tayyip bey var, Abdullah Gül bey var, ben varım, o var, bu var. Millet bizim fotoğrafımızı beğendi. Süleyman Demirel’in aile fotoğrafında kim varsa, millet onları reddetti. Ama AK Parti’nin aile fotoğraf tablosunda kim varsa millet onları kabul etti. Bu AK Parti’nin başarıları tek başına Recep Tayyip Erdoğan’ın başarıları değildir. Sayın Bekir Bozdağ’ın da kulağını çınlatalım. Bu parti Tayyip’in partisi değildir. Bu parti milletin bize bir emanetidir, hepimizin partisidir. Bir kişinin şahsi mameleki haline getirilemez.

Son Güncelleme: 17.06.2016 11:22
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.