İYİ Parti Grup Başkanvekili Buğra Kavuncu, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Kavuncu, sabah saatlerinde gözaltına alınan gazeteciler Murat Ağırel ve Timur Soykan ile ilgili "Kendilerini ifadeye çağırmanız halinde geleceklerini beyan eden sabah saatlerinde gözaltına alınmalarında da bir mesaj var, korkutma ve sindirme çabası var" dedi.
Ankara Çayırhan'daki maden kazasına değinen Kavuncu, "Buradaki işçilerimizin yaşadıkları olumsuzlukları ve geleceğe olan kaygılarını biz kamuoyuyla da paylaştık. Ne acıdır ki yine bu işçiler dün gece yaşadıkları maden kazası ile Türkiye'nin gündemine girdiler. Aldığımız bilgilere göre 14 işçi yaralanmış, 2'si de ağır yaralı. İşçilerimize ve ailelerimize geçmiş olsun diyorum umarım daha acı bir haber almayız" diye konuştu.
Kavuncu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bugün bir başka trajik olayın da davası var. Mattia Ahmet Minguzzi'nin davası görülecek. Bu hepimizi yakından ilgilendiren bir konu. Yaşanan hadise hepimizin başına gelebilecek bir hadise. İstanbul'da güpegündüz 14 yaşındaki bir grup yine aynı yaşlardaki gencimizi katletti. Biz 24 Ocak 2025'te gerçekleşen bu olaydan aylar önce Eylül ayında İçişleri Bakanlığı'na bir soru önergesi vermiştik. Vermiş olduğumuz soru önergesi de tam bu konuyla ilgiliydi. Ancak bu sorulara çok yüzeysel ve tatmin edicilikten uzak cevaplar aldık. Bu artık bir şiddet sarmalı haline geldi okullardaki akran zorbalığı. Bu acılı aile bu cinayeti işleyen kişinin arkadaşları tarafından tehdide uğruyor. Suça ilgili duyan, suçu bir statü olarak gören bir genç grubu yetişiyor. İlgili Bakanlıkların bu konuyla ilgili çok acilen önlem alması gerekiyor. Biz de bu davanın takipçisi olacağız.
Bir başka konumuz ise KHK'lı annesi hapiste olan 15 yaşındaki Sümeyra ile ilgili. Kahrolarak konuşuyorum çünkü vebalı gibi davranılan bir insan topluluğu haline geldi KHK'lılar. FETÖ üyeliği suçlamasıyla 6 yıl 10 ay hapis cezası alan ve KHK ile ihraç edilen Fizik öğretmeninin üç çocuğu var kendisi de Sakarya'da cezaevinde. Kendisi 15 yaşında. Anne cezaevinde olduğu için iki kardeşine bakıyor. Daha bu yaşta annelik yapıyor ve epilepsi hastası. Maalesef 3 Nisan'da evinde geçirdiği bir kalp krizi ile yatağında ölü bulunuyor. Türkiye'de bir adaletsizlik ve eşitsizlik krizi söz konusu. Nasıl bir yoksullaştırma politikası izleniyorsa bilinçli olarak da bir adaletsizlik politikası izleniyor. Türkiye'de artık kişiye göre değişen bir hukuk ve partizan bir hukuk mekanizması var. Bankaya para yatıran, gazeteye abone olan ya da gerçekten sempati duyan insanların kandırılmaya hakları yok ama Cumhurbaşkanın kandırılmaya hakkı var. Böyle bir adalet olur mu?"
"İklim değil adeta bir borsa kanunu gibi çıkmış"
Kavuncu, Genel Kurul'da görüşmelerine başlanan İklim Kanunu'na ilişkin ise şunları söyledi:
"Önemli bir konu. Dünya, özellikle sanayi devriminden sonra ciddi şekilde kirlendi ve bununla birlikte küresel ısınmayla karşı karşıya kaldık. Emperyalistlere ya da Batı'ya 'Dünya'yı siz kirlettiniz' deme noktasından maalesef uzağız çünkü hepimiz bu yerküredeyiz ve bu küresel ısınma Dünya'yı kirletenleri de kirletmeyenleri de etkileyecek düzeye geldi. Böyle bir kanuna ihtiyaç var. Biz bu iklim kanununa baktığımızda rahatsız olduğumuz ve eksik bulduğumuz birçok noktayı görüyoruz. Bu aslında bir iklim kanunu olmaktan çok adeta bir borsa kanunu gibi çıkmış. Evet, bir ihtiyaçtır ama bu haliyle ciddi anlamda eksiklikler taşımaktadır. İçerisinde insan yok, çevre sağlığı ile ilgili insan sağlığı ile ilgili tatmin edici herhangi bir madde yok.
Bir başka eksiklik de adil paylaşım. Kömür madenleri, fosil yakıtlardan sorumlu olan Enerji Bakanlığı. Kurulmakta olan bu borsa Emisyon Ticaret Sistemi ise Enerji Bakanlığı'nın altında. Böyle bir uygulama olur mu? Davul onda, tokmak onda. Çevre Bakanlığı'nın altında bir İklim Başkanlığı var denilse de kanunun yüzde 80'i Enerji Bakanlığı'na bağlı. Burada bir tasarrufa gitmek zorundasınız. Fosil yakıtları ile ilgili bir uygulama yapmak zorundasınız."
"Boykot yapanları ihanetle suçlamak bir akıl kaybıdır"
Kavuncu açıklamalarını şöyle sürdürdü:
"Ekonomi öyle bir hale geldi ki Mehmet Şimşek, Bakan Nebati'yi kendisine güldürecek hale geldi maalesef. Kendisi her ne kadar rasyonel politikalar uygulamaya çalışsa da iktidarın irrasyonel politikaları sonucunda o da artık günü kurtarabilmek adına inanamayacağımız açıklamalar yapmaya başladı. İç ve dış şoklar için Merkez Bankası rezervleri biriktirilmiş. İç ve dış şok denilince biz şunu anlarız; bir felaket, deprem, sel, savaştır. O zaman da zaten kimse bunlar niye harcanıyor demez. Ama siz kendi elinizle bu şoku yaratırsanız ve yarattığınız bu şok da Türkiye'deki piyasalar tarafından zaten kabul görmezse ki kabul görmediği aşikar. İBB'ye yapılan müdahale toplum tarafından 'ne var bunda, tabii ki olacak' diye karşılansaydı piyasalarda böyle bir reaksiyon olur muydu? Aksine olumluya bir gidiş olurdu, 'Ne güzel ülkemizde şeffaflık var, adalet var' denilirdi. O gün bu ülkenin vatandaşları korktular ve Türk lirasından dolara kaçtılar. Dolayısıyla şoku yaratan sizsiniz. Bu, bu ülkeye bir ihanettir. Sonra da boykot yapanları ihanetle suçlamak bir akıl kaybıdır. Bakan Nebati de emin olun uzaktan bu olanları gülerek seyrediyordur."
Tutuklu bulunan gençlere ilişkin Kavuncu, "Gençlerin bugün de aileleriyle görüştüm. Ailelerinden aldığımız bilgiye göre henüz bir gelişme yok ama bugün dosyaları görüşülecek ve dosyaları üzerinden mahkemeye çıkmadan serbest bırakılma ihtimalleri var. Bugün içerisinde belli olabilir. Umarım bu karar alınır ve bu haksızlık giderilir" dedi.
"Bu yönlendirilmiş vicdandır"
DEM Parti'ye yönelik ise Kavuncu, "Siyasi görüşlerimiz her ne kadar farklı olsa da hukuksuzluğa uğrayan, haksızlığa uğrayan neresi olursa buna hep ses verdik, kayyumu da eleştirdik. Hatta TBMM'ye bir kanun teklifi verdik. Türkiye son iki haftadır İBB'ye yapılan operasyonalar, gençlere yapılan tutuklamaları konuşurken bizi muhalefet etmemekle suçlayan bir siyasi partinin lal olduğunu gördük. Hiç ağızlarını açmadılar. Bu bir nankörlüktür. Bu artık Cumhur İttifakı'nın ikili değil, üçlü olduğunun da ilanıdır. Bu kadar yer yerinden oynarken siz bir terör örgütü elebaşının doğum gününü kutluyorsanız peşinden de 'Bugün bize yarın size' diyorsanız ve o kayyumlar atandığında muhalefetin beraberce verdiği sesi duymuyorsanız bu nankörlüktür. Bu antidemokratik süreçlerde kimin ne olduğunu, asıl niyetinin ne olduğunu, gerçekten insan haklarının peşinde koşup koşmadığını görmüş olduk. Eğer bir grubun vicdanı belli bir kesime sızlıyor belli bir kesime sızlamıyorsa bu yönlendirilmiş vicdandır" ifadelerini kullandı.