"Başkumandanlık verilmez, başkumandan olunur"

"Başkumandanlık verilmez, başkumandan olunur"

30 Ağustos 2016 Salı 12:55
CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay, 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 94’üncü yıldönümü nedeniyle yayınladığı mesajında hem bayramın tarihi önemini hem de güncel gelişmeleri irdeledi.
“Bugünkü gelişmeler Kurtuluş Savaşı'nın anlamını, önemini daha iyi kavramamızı gerektiriyor” tespitini yapan Balbay siyasi gündemde yerini alan Başkomutanlık konusunda ise, "Başkumandanlık bir paye değildir verilmez; başkumandan olunur" yorumunu yaptı. Balbay'ın mesajı şöyle:
"Bugünkü gelişmeler Kurtuluş Savaşı'nın anlamını, önemini daha iyi kavramamızı gerektiriyor. Kurtuluş Savaşı'nın en önemli kilometre taşını oluşturan 30 Ağustos zaferinin 94. yılındayız.
Kutlu olsun... Falih Rıfkı Atay bu günü şöyle tarif ediyor: "Eğer bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaşlar olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, şu denizlere bizim diye bakıyorsak, belki nefes alıyorsak, hepsini, her şeyi 30 Ağustos zaferine borçluyuz." 26 Ağustos'ta Büyük Taarruz başladığında Türklerin 92 bin tüfeği, 2025 hafif makinalı tüfeği, 839 ağır makinalı tüfeği, 323 topu vardı. Yunanlıların ise 90 bin tüfeği, 3139 hafif makinalı tüfeği, 1280 ağır makinalı tüfeği, 418 topu vardı. Yunanlılar silah bakımından daha güçlü görünüyordu. Ancak Mustafa Kemal'in stratejik dehası Türkiye sınırları dışında da kabul gören bir gerçekti. *** Mustafa Kemal'in "başkumandan" olarak yönettiği 26 Ağustos-9 Eylül arasındaki Büyük Taarruz ‘un "deha" olarak kabul edilen iki ayağı şuydu: Cepheye tümüyle hakim olmak... Savaşın en ateşli anlarında bile Meclis'e hesap vermeye hazır olmak... Sadece bu denge bile Mustafa Kemal'in büyüklüğünü anlatmaya yeter. 1922 yılı başında İstanbul İngiliz İşgal Komiseri Rumbold, Lord Curzon'a şu raporu geçiyordu: "Kemalistlerle anlaşmaya varılamaz, çünkü tam bağımsızlık istiyorlar." İşte Mustafa Kemal’in, “bağımsızlık benim karakterimdir “‘sözünün karşıdaki yansıması buydu. 30 Ağustos'tan bugüne seslenmek gerekirse; başkumandanlık paye değildir, verilmez, başkumandan olunur. *** Nazım Hikmet'in en çok bilinen şiirlerinden biri şudur: "Dörtnala gelip Uzak Asya'dan / Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan / bu memleket bizim. / Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir halıya benzeyen toprak, bu cehennem bu cennet bizim. / Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, Yok, edin insanın insana kulluğunu, Bu davet bizim. / Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür / Ve bir orman gibi kardeşçesine, Bu hasret bizim." Bu şiir Nazım'ın Kuvayı Milliye Destanı'nın son bölümündedir. Şiirin devamı şöyle başlar: "Sonra, 9 Eylül'de İzmir'e girdik" Nazım'ın 3 ayrı hapishanede yazdığı Kuvayı Milliye Destanı'nı kaleme almadan önce Nutuk'u istediği, gelince de heyecanla çalışmaya başladığı söylenir. Nazım o destanı yazarken Nutuk'tan esinlenmiştir. Destan, Nazım'ın diliyle 8 baptır. 8. Bap şöyle başlar: "26 Ağustos gecesi saatler iki otuzdan beş otuza kadar..." Taarruz ‘un başladığı 05.30'a dek Mustafa Kemal uyumadı. Ne yaptı? O gecenin anılarını yazanlar şöyle diyor: Reşat Nuri Güntekin'in yeni yayımlanmış olan Çalıkuşu kitabını okudu..."

Son Güncelleme: 30.08.2016 12:56
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.