DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, "Salgınla mücadelede gerçekleri gizleyen, yeterli önlem almayan, kendileri suçlu değilmiş gibi önce Bilim Kurulu’nu, peşinden de vatandaşı suçluyorlar. Canıyla uğraşan vatandaşımız, ölürken bile suçlu" dedi.
Babacan, partisinin Kocaeli İl Kongresi’nde konuştu. Cumhur İttifakı’nı eleştiren Babacan, "Yüzde 10’luk bir Genel Başkan'a hem devlet yönetimini hem de adeta kendi partilerinin anahtarını verdiler. Bir 3’üncü ortak daha var. Yüzde 1 oy bile alamayan, 28 Şubat karanlığının bir destekçisi de bugünkü iktidarın destekçisi olmuş. Diyor ki; ‘Benim de fikirlerim iktidarda’. Büyük ortağa soruyorum; Bu muydu vaktiyle size destek olmuş mazlumların hayali? Bu muydu size güvenip oy verenlerin görmek istediği? Gittiler geldiler, başka bir vesayetin altına girdiler" diye konuştu.
Konuşmasının sonlarına doğru, eş zamanlı gerçekleşen Tunceli İl Kongresi’ne de bağlanan Babacan, özetle şunları söyledi:
"VATANDAŞIMIZ ÖLÜRKEN BİLE SUÇLU: Aylardır önlem alınsın diye çağrı yapıyoruz. Duyuyorlar belki ama işlerine gelmiyor. Sırf salgınla mücadele etmek için bir bilim kurulu oluşturuldu. Ama vaka sayıları bilim kurulundan bile gizlendi. Onlarla bile paylaşmadılar bu sayıyı. Dün Cumhurbaşkanı dedi ki; ‘Sorumluluk Bilim Kurulunda, vatandaşlarımız da önleme uymuyor’ dedi. Suçlu bulundu işte. Suçlu Bilim Kurulu. Rakamların bile verilmediği Bilim Kurulu, bir de suçlu halkımız. Bu tür rejimler bu şekle evrilir. Faturayı; rapor bile tutamayan, vaka sayıları kendinden gizlenen, konunun tüm uzmanlarının yeterli oranda temsil edilmediği Bilim Kurulu’na bir de vatandaşa faturayı kestiler. Alışkanlık haline getirdiler. Ne zaman bir sorun olsa 'dış güçler, iç güçler' diyorlar. Ama baksanıza işin ucu epey kaçmış anlaşılan. Salgınla mücadelede gerçekleri gizleyen, yeterli önlem almayan, kendileri değilmiş gibi önce Bilim Kurulu’nu, peşinden de vatandaşı suçluyorlar. Canıyla uğraşan vatandaşımız, ölürken bile suçlu.
SORUMLU KİM HERKES BİLİYOR: Ülkemizde, koronavirüse karşı alınmayan tüm önlemlerden kimin sorumlu olduğunu herkes biliyor. Yıkamazsınız bu sorumluluğu. Ne Bilim Kurulu’na ne vatandaşa yıkabilirsiniz, sorumlusu belli. Kimse suçu, bilgilerin kendinden dahi saklandığı kurula fatura etmesin. Suçu vatandaşımıza atmasın. Demokrasilerde bu çok ender görülür. Herkesi suçluyorlardı da bir gün dönüp de bütün vatandaşları suçlu ilan etmelerini beklemiyorduk.
ESKİDEN BAKANLARIN CİDDİ BİR İNSİYATİF ALANI OLURDU: Partili Cumhurbaşkanlığı Hükmet Sisteminde kararları bir bakan bile veremiyor, bitti artık. Bakanlar kendi aralarında konuşurken, ‘Sayın Cumhurbaşkanı’nın talimatı ile’ diye söze başlıyor. Biz de bakanlık yaptık. Eskiden bakanların ciddi bir inisiyatif alanı olurdu. Her şeyi sormazlardı yetkileri vardı. Kararları alıp yürüyüp geçerlerdi. Şu anda bu sistem bakanları sadece atanmış, talimatla hareket eden kendi kendine adım atamayan bir pozisyon haline getirdi.
MİLLİ İRADE DİYENLER MİLLETİN İRADESİNİ HİÇ ETTİ: Artık ülkemizi yüzde 10 oy almış bir Genel Başkan yönetmeye başladı. Daha da şaşırtıcı olanı, büyük ortağın kendi partisinin iç işlerini bile küçük ortak yönetmeye başladı. Türkiye siyasi tarihinde, gerçekten görmediğimiz bir manzaraya şahit oluyoruz. Her gün milli irade diyenler, milletin iradesini hiç ettiler.
BAŞKA BİR VESAYETİN ALTINA GİRDİLER: Yüzde 10’luk bir Genel Başkan'a hem devlet yönetimini hem de adeta kendi partilerinin anahtarını verdiler. Bir 3’üncü ortak daha var. Yüzde 1 oy bile alamayan, 28 Şubat karanlığının bir destekçisi de bugünkü iktidarın destekçisi olmuş. Diyor ki; ‘Benim de fikirlerim iktidarda’. Büyük ortağa soruyorum; Bu muydu vaktiyle size destek olmuş mazlumların hayali? Bu muydu size güvenip oy verenlerin görmek istediği? Gittiler geldiler, başka bir vesayetin altına girdiler. Koalisyon dönemini bitireceğiz diye çıktıkları yolda, önden ittifaklar kuruyorlar. Sonra da oy oranına bakmaksızın yönetimde söz sahibi olmalarına sebep oluyorlar. Demokrasinin temel ilkeleriyle, ayarlarıyla oynuyorlar."
DERSİM’DE GEÇMİŞTE YAŞANAN ACILARI PAYLAŞIYORUZ: Dili, etnik kökeni hiç fark etmez; İnanması, inanmaması, dini, mezhebi hiç fark etmez; Siyasi fikri, ideolojisi, içinden geldiği toplumsal kesimi hiç fark etmez. Bu ülkenin her bir vatandaşı, eşit, haysiyetli ve saygın muamele görmek zorundadır. Devlet, herkese eşit davranmak zorundadır. Bir kez de Dersimli dostlarımın huzurunda sesleniyorum, biz geçmişte yaşanan olayları çok iyi biliyoruz ve acıları paylaşıyoruz.”