Ülkemizde kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilişinin 85’nci yıl dönümü nedeniyle yazılı bir açıklama yapan CHP Bursa Milletvekili Avukat Nurhayat Altaca Kayışoğlu, kadınların siyasi yaşamda elde ettiği bu kazanımın Cumhuriyetimizin en önemli toplumsal devrimlerinden biri olduğunu ifade etti.
“5 Aralık 1934 Kadınlar için milattır, yeniden doğuştur, varoluştur” diyen CHP’li vekil açıklamasında şunlara değindi:
Bugün 5 Aralık 2019…
Kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilişinin 85’nci yılı.
Daha 1920'li yıllarda "Mümkün müdür ki bir topluluğun yarısı topraklara zincirlerle bağlı iken diğer yarısı göklere yükselsin" diyerek kadın – erkek eşitliğini yaşamın tüm alanlarında egemen kılmaya çalışan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1934’te kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesiyle genç cumhuriyetin en önemli toplumsal devrimlerinden birini gerçekleştirmiştir.
3 Nisan 1930’da kadınların yerel siyasette yer almasıyla başlayan süreç, 5 Aralık 1934'te milletvekili seçme ve seçilme hakkıyla taçlandırılmış ve 8 Şubat 1935 tarihinde yapılan seçimlerde 17 kadın, ilk kez milletvekili olarak TBMM’ye girmiştir.
Bu nedenle 5 Aralık 1934, kadınlar için milattır, yeniden doğuştur, varoluştur.
Ancak, Atatürk dönemi sonrasında bu konuda yapılması gerekenler yapılmamış toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda zihniyet dönüşümüne engel olunmuştur. Bunun sonucunda kadınlar, temsiliyet açısından hak ettikleri konuma ulaşamamışlardır. Birleşmiş Milletler Kadın Biriminin (UN Women) yayınladığı 2019 verilerine göre kadınların parlamentoda temsili sıralamasında ülkemiz 120’nci sıradadır.
Sadece parlamentoda değil, yerel meclislerde ve bürokraside de durum aynıdır.
Öte yandan 2019 Kadın, Barış ve Güvenlik Endeksi araştırmasına göre kadınlar için yaşam kalitesinin en yüksek olduğu ülke Norveç olurken, 167 ülkeden gelen verilerin baz alındığı araştırmada Türkiye 114. sırada yer almıştır.
Bütün bunlar da göstermektedir ki ülkemizde kadınlar, dünyaya örnek olan kazanımlarını birçok batılı ülkeden önce elde etmesine karşın bugün toplumsal, sosyal ve kültürel yaşamdan dışlanmayla karşı karşıyadır.
Bakanlığın adında bile “kadın” kelimesine tahammül edemeyen bir siyasi anlayış karşısında kadınların kendilerini ifade etmeleri bir yana, baskı, şiddet ve kadın cinayetleri her geçen yıl artmaktadır.
İstihdam konusunda da çeşitli engellerle karşılaşan kadınlar, geleneksel kalıpların içine hapsedilmeye çalışılmaktadır.
Oysa sorgulayan, düşünen, hakkını arayan, talep eden kadınlar; barışın da, üretimin de, hoşgörünün de, dönüşümün de anahtarıdır.
Bu nedenle kadınların hem seçimle hem de atamayla oluşan karar organlarına eşit katılımını sağlamak için yasal düzenlemeler yapılmalı, kadın - erkek eşitliğine yönelik uluslararası sözleşmelerin uygulanmasında taviz verilmemelidir.
Her türlü baskıya, tehdide ve şiddete karşı kadınlar vardır ve var olacaklardır.