"TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI’NA
Kolluk kuvvetlerinin orantısız silah kullanımı neticesinde çok sayıda çocuk yaşamını yitirmiş olup orantısız şiddet sonucu meydana gelen çocuk ölümlerin araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince ekte sunulan gerekçe çerçevesinde Meclis Araştırması açılmasını aşağıda imzası bulunanlar olarak arz ve teklif ederiz. 04.12.2017
Meral DANIŞ BEŞTAŞ
Adana Milletvekili
GEREKÇE
Bireylerin ifade hürriyetini en etkin ve geniş katılımlı kullandığı yöntemlerin başında basın açıklamaları, toplumsal gösteri, yürüyüş ve mitingler gelmektedir. Bu yöntem ve uygulamalar demokratik bir toplumun vazgeçilmezlerindendir. Ancak ülkemizde ifadenin açıklanması ve duyurulmasına yönelik eylemlilikler, kolluğun orantısız güç kullanımı neticesinde ölüm ve yaralanmaları da beraberinde getirmiştir. Yıllar içerisinde bu konuda hak ve özgürlükler adına bir gelişim yaşanmadığı gibi kolluğun uyguladığı şiddetin dozu da giderek artmıştır. Bu doğrultuda sivil ölümlerin araştırılması istemiyle daha evvel de meclis araştırması açılmasını talep etmiştik. Ancak önergemiz Meclis gündemine gelmediği gibi yaşanan olaylar neticesinde sivil ölümlerin arttığına, en çok da çocukların yaşam haklarının ihlaline tanıklık etmek durumunda kaldık.
Hâlihazırda meydana gelen olaylarda kolluk birimlerinin açtığı ateş neticesinde çok sayıda ölüm meydana gelmiş ancak elimizde bu sayıda ilişkin kesin bir veri bulunmamaktadır. İnsan Hakları Derneği’nin 2015 yılı raporunda dur ihtarına uymadıkları gerekçesiyle güvenlik güçleri tarafından öldürülen sivil yurttaşların sayısı 53’ü çocuk olmak üzere 264 olarak ifade edilmiştir. Kuşkusuz bu veriler son derece vahim bir tabloya işaret etmektedir.
İnsan hakları açısından kolluğun aşırı güç kullanımı neticesinde meydana gelen yaşam hakkı ihlali; tümüyle hukuk dışı ve insan haklarına aykırı olarak insan yaşamının yargı kararı olmadan güvenlik güçlerince denetimsiz, hatta keyfi biçimde son verme uygulaması biçiminde tanımını bulur. Türkiye bu kavramla 1990’lı yıllarda, polisin ev baskınları ile yaptığı operasyonlar neticesinde tanışmış ve AİHM önünde birçok kez mahkûm olmuştur. Zira AİHS. 2. maddesi “yaşama hakkını düzenler; maddenin II. Fıkrasında da istisnalar yer almaktadır. Bu istisnanın özü “mutlak zorunluluk” halidir. Yani “istisna”dan kasıt, bir kişiyi kasten öldürmeye izin veren koşullar değil, “başvurulan kuvvetin” istenmeyen bir sonuç olarak ölüme neden olması halidir. Ancak ölümlere ilişkin veriler istisnadan ziyade genelleşen bir tutum ve duruma dönüşmüş durumdadır. Kuşkusuz yargı mekanizmasının bu tür olaylarda kolluk güçlerini koruyan kararlar vermiş olması, yaşam hakkı ihlallerini görmezden gelerek kolluktan yana tavır sergilemesinin artan ölümlerde önemli bir rolü bulunmaktadır.
Bunun yakın bir örneğine geçtiğimiz günlerde şahit olduk. Şöyle ki; 10 Ekim Ankara Katliamı’nın ardından pek çok il ve ilçede protestolar gerçekleşmiş olup Adana’da gerçekleşen yürüyüşlere gaz bombaları, ses bombası ve tazyikli su ile saldıran polis, Denizli Mahallesi'nde ise gerçek mermi kullanmıştır. Polis saldırısı sırasında evlerine geçmeye çalışan Dora ailesi, bu esnada ara sokaklara giren polisin açtığı ateşe maruz kalmış ve o an annesinin kucağında olan üç buçuk yaşındaki Tevriz Dora başından vurularak ağır yaralanmıştır. Ardından Çukurova Aşkım Tüfekçi Devlet Hastanesi'nde tedavi altına alınan çocuk, tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak yaşamını yitirmiştir. Görgü tanıklarının ifadelerinde polisin ara sokaklara girerek halkı rastgele taradığı ve bu esnada annesinin kucağında olan çocuğun başından vurularak ağır yaralandığı dile getirilmiştir. Ancak ne var ki yürütülen soruşturma neticesinde verilen kararda pek çok çelişki yer almasına rağmen polisler aklanmış ve küçük Tevriz’in ölümüne neden olanlar, haklarında dava dahi açılmadan cezasızlık ile ödüllendirilmişlerdir. Nitekim savcılık kararında Tevriz Dora’nın naaşından ateşli silah ürünü elde edilemediği bu nedenle hangi ateş ile ölümün gerçekleştiğinin tespit edilemediği yer alırken olay yerinde bulunan mermilerin kolluk kuvvetlerine ait olduğu hususu değerlendirilmemiştir. Diğer yandan kolluk güçlerinin zan altında bırakılmaya çalışıldığı ifade edilerek kolluk görevlileri adeta korunmuştur. Bu yaklaşım sebebiyle çocuk ölümleri süreklilik arz etmiş ve her defasında yetkililerin bu olayları olağanlaştıran söylemleriyle geçiştirilmiştir. Ancak bu konuda Meclisin görev alması ve orantısız güç kullanımı neticesinde meydana gelen çocuk ölümlerini sebep ve sonuçlarıyla birlikte araştırarak alınacak önlemleri tespit etmesi önem arz etmektedir."
============
"TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI’NA
Aşağıdaki sorularımın, Adalet Bakanı Sayın Abdülhamit GÜL tarafından Anayasa’nın 98 inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 96 ile 99 uncu maddeleri gereğince yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 04.12.2017
Meral DANIŞ BEŞTAŞ
Adana Milletvekili
2015 yılında 10 Ekim Ankara Katliamı’na ilişkin protestoların gerçekleştiği Adana’da Denizli ve Hürriyet mahallelerindeki yürüyüşe, gaz bombaları, ses bombası ve tazyikli su ile saldıran polis, Denizli Mahallesi'nde gerçek mermi kullanmıştır. Polis saldırısı sırasında evlerine geçmeye çalışan Dora ailesi, bu esnada ara sokaklara giren polisin açtığı ateşe maruz kalmış ve o an annesinin kucağında olan üç buçuk yaşındaki Tevriz Dora başından vurularak ağır yaralanmıştır. Ardından Çukurova Aşkım Tüfekçi Devlet Hastanesi'nde tedavi altına alınan çocuk, tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak yaşamını yitirmiştir.
Görgü tanığı A.G., polisin ara sokaklara girerek halkı rastgele taradığını ve bu esnada annesinin kucağında olan çocuğun başından vurularak ağır yaralandığını dile getirmiştir. Başka bir görgü tanığı ise polisin zırhlı araçtan sokak bulunan yurttaşlara ateş ettiğini ve bu ateş sonucu Tevriz Dora'nın başından vurulduğunu söylemiştir. Öte yandan olay yerinde uzun namlulu silahlara ait 6, Baretta marka silaha ait 2 adet mermi kovanları bulunmuş, bunların olay yerinde görevli kolluk görevlilerine ait oldukları da tespit edilmiştir. Ancak soruşturmayı yürüten savcılık makamı, Tevriz Dora’nın naaşından ateşli silah parçası çıkmadığı, ölümün hangi silahla gerçekleştirildiğinin tespit edilmediği, kolluğun zan altında bırakılmaya çalışıldığı hususlarına değinerek yargılanan kolluk görevlileri hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararına hükmetmiştir.
Bu bağlamda;
1-) Kolluk güçleri Tevriz Dora’nın öldüğü olaylarda neden gerçek mermi kullanmıştır? Bu husus neden yargılama sırasında değerlendirilmemiştir?
2-) Protesto gösterilerinde kolluğun gerçek mermi ile halka müdahale etmesi orantılı mıdır?
3-) Kolluk görevlilerinin açtığı silah neticesinde meydana gelen ölüm ve yaralama olaylarında neden etkin soruşturma yürütülmemektedir? Tevriz Dora’nın ölüm olayında neden deliller yeterince değerlendirilmemiştir? Elde edilen bulgular neden polis lehine kullanılmıştır?
4-) Yaşam hakkı ihlallerine ilişkin yargı makamları neden kolluk lehine tutum takınmaktadırlar? Kamu adına soruşturmaya yetkili makamların “kamu” algısı neden sivil halk yerine idari makamlar şeklinde gelişmektedir?
5-) Kolluk güçleri aleyhine yürütülen kaç soruşturma davaya dönüşmüş; kaçı hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiştir? Son 15 yıllık istatistikler ne şekildedir?
6-) Kolluk güçlerinin yargılandığı kaç davada mahkûmiyet kararı verilmiştir? Son 15 yıllık istatistikler ne şekildedir?
7-) Kolluk güçlerinin soruşturulduğu dosyalarda neden mahkûmiyet kararları verilmemektedir? Kolluk güçlerine ilişkin uygulanan dokunulmazlık zırhının kaynağı ve gerekçesi nedir?
8-) Yargı kararları taraflı mıdır? Bu konuda Bakanlığınızın görüşü nedir?
9-) Kolluk lehine verilen kararların sivil ölümlerine ilişkin artışla bir ilgisi var mıdır? Bakanlığınız bu konuda bir çalışma yürütmüş müdür?
10-) Kolluğun orantısız güç kullanımından kaynaklı yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesi adına bir çalışma yürütecek misiniz?"