CHP İzmir Milletvekili Özcan Purçu, engelli bireylere aylık bağlanmasında, kişinin birlikte yaşadığı aile bireylerinin geliri yerine kendi gelirinin esas alınmasına ilişkin düzenleme yapılması için kanun teklifi verdi. Purçu, 2022 Sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kı̇msesı̇z Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun’dan, engelli bireylere aylık bağlanmasında kişinin birlikte yaşadığı aile bireylerinin gelirlerinin esas alınmasına ilişkin ibarenin kaldırılmasını öngören bir değişiklik önerdi.
“ENGELLİLİĞE ÇÖZÜM YOLLARI ÜRETMEK ÖNCELİKLİ İHTİYAÇTIR!”
Kanun teklifi üzerine açıklama yapan CHP’li Özcan Purçu, “Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) - Avrupa Birliği (AB) ve Türkiye verilerine göre, dünya nüfusunun yaklaşık %15’i engelli bireylerden oluşmaktadır. Yani dünyada 1 milyar engelli bulunmaktadır. Bu nedenle, dünyadaki “en büyük azınlık” olarak nitelendirilmektedirler. Türkiye’de yüzde 12.5 oranında yani 8.5 milyon engelli olduğu kabul edilmektedir. Engelliliğe çözüm yolları üretmek öncelikli ihtiyaçlardandır. Toplumsal yaşama katılımın önündeki engelleri kaldırmak ve engelli bireylerin sahip olduğu potansiyeli ortaya çıkarmak için yeterli kaynak ve uzmanlığı bu konuya yönlendirmek gereklidir.” dedi.
“İÇ HUKUKTA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER “ÖZÜRLÜ” KELİMESİNİN KALDIRILMASI İLE SINIRLI KALDI!”
Engelli hakları alanında; iç hukukun uluslararası mevzuat ile uyumlaştırılamadığını söyleyen Milletvekili Purçu, “ı̇ç hukukta yapılan en önemli değişiklikler birçok mevzuatta yer alan “özürlü̈” kelimesinin “engelli” ibaresi ile değiştirilmesiyle sınırlı kalmıştır 2005 yılında Engelliler Hakkında Kanun yürürlüğe girmiştir. Bu yasada erişilebilirlikle ilgili hükümler yer almaktadır. Fakat, günümüzde engelli bireyler bağımsız yaşama sahip olma, topluma dahil olma, sağlık, eğitim ve istihdam haklarına erişimde büyük sıkıntılar yaşamakta, engelli bireylerin aktif ve eşit yurttaşlık taleplerine karşılık verilememektedir.” Açıklamasında bulundu.
ENGELLİ RAPORLARINDAKİ “ENGEL ORANI” BM ENGELLİ HAKLARI SÖZLEŞMESİ’NE AYKIRI!
Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi (Sözleşme), Türkiye tarafından 2007 yılında imzalanmış ve 2009 yılında Resmî Gazete ’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Bu doğrultuda, geçen süre zarfında iç hukukun geçen süre zarfında Sözleşme ile uyumlaştırılmadığına örnek veren Purçu şunları söyledi:
“Engelli bireylerin haklarına erişebilmeleri için Türkiye’de en az yüzde 40 oranında engelli olmak gerekmektedir. Sözleşme, engelli bireyleri tanımlarken bir oran öngörmez. Dolayısıyla bu oran, BM Engelli Hakları Sözleşmesi’ne aykırıdır. Türkiye’de engelli haklarının kullanımına getirilen bu kısıtlamanın bilimsel bir açıklaması da yoktur. Engel oranında getirilen bu kısıtlama nedeniyle, özellikle istihdam alanında büyük mağduriyetler yaşanmaktadır. Örneğin; tek gözü görmeyen bir kişi 2013 yılında engel oranı ölçümünde yapılan değişiklik öncesi yüzde 50′lerde oran alırken, bu değişiklik yapıldıktan sonra engel oranı yüzde 40′ın altına düşmüştür. Ülkemizde engellilerin, haklarını talep etmek için engelli sağlık raporu almaları zorunludur.”
ENGELLİ BİREYLER ENGELLİ RAPORU ALMAK İÇİN HER YIL DOKTOR DOKTOR GEZMEK ZORUNDA!
“Ayrıca, engelli raporu alabilmek için belirli aralıklarla hastaneye gidip heyet raporu alması gereken engelliler; hastanede her uzmanlık alanından ayrı hekimleri tek tek ziyaret ederek muayene olmakta zorlanmakta, (Bu zorunluluğun nedeni, engelli raporunun bir heyet raporu olmasıdır.) hatta bunu yapamadıkları için engelli raporundaki orana bağlı olan haklarından vazgeçmektedirler.” diyen Purçu, sözlerine şöyle devam etti: “Örneğin, hem yürüme hem görme engelli olan birinin destek almadan hastaneye girmesine imkan bulunmamaktadır. Bu gibi mağduriyetlerin önlenmesi adına, engelli hastalara evde sağlık bakım hizmetlerinin sunulması ve yaygınlaştırılması gereklidir. Engelli raporu almak için hastaneye gitme zorunluluğu ortadan kaldırılmalıdır.”
AYNI HANEDEKİ BİREYLERİN GELİRİNE BAKILMAKSIZIN, ENGELLİ BİREYİN İHTİYACINA GÖRE SOSYAL YARDIM VERİLMELİ!
İstihdam edilmemiş olan engelli bireylere, başka bir maddi gelirleri olmaması halinde sosyal yardım verilebilmektedir. Aylık ödenen engelli maaşının bağlanmasında, engelli bireyin yaşadığı hanede kim varsa gelir ölçümüne dahil edilmektedir. Bu kişilerin tüm gelirleri toplanıp, hanede yaşayan kişi sayısına bölünmektedir. Aylık kişi başına düşen gelir, asgari ücretin üçte birinden az ise aylık bağlanması mümkün oluyor. Engelli birey, bağımsız bir birey olarak görülmemekte ve ev içinde yaşayan akrabalarının gelirine muhtaç edilmektedir. Engelli bireyi, bağımsız bir birey olarak kabul etmeyen sistem, anne-babasının gelir düzeyine bakarak onun tek başına yaşamasına dahi engel olabilmektedir.
“Ayrıca ülke Raporuna (BM Engelli Hakları Komitesi'nin Nihai Gözlem Sonuç Raporu (2020)’na baktığımızda, bağımsız yaşamla ilgili politikalar, genellikle kurum bakımı ve evde bakım ekseninde ele alınıyor. Türkiye’de, eşit fırsatları geliştirme, bağımsız yaşamı destekleme, topluma katılımın önündeki engellerden; örneğin önyargıların giderilmesine yönelik ne gibi çalışmalar var bunları göremiyoruz.” diyen Purçu son olarak, TBMM Genel Kuruluna sunduğu kanun teklifinin amacına değindi:
“Engellilere sosyal yardımların bağlanma şartıyla ilgili olarak, hane halkının ortalama gelirinin hesaplanması engelli bireylerin ekonomik özgürlükleri başta olmak üzere özel hayatın gizliliği, sosyal ve ekonomik özgürlükler gibi anayasal birçok hakkına erişime engel olabilmektedir. TBMM genel kuruluna sunmakta olduğum söz konusu kanun teklifi ile engelli bireylere aylık bağlanmasında kendi gelirinin esas alınmasına ilişkin düzenleme yapılması amaçlanmaktadır.”