12 Mart Perşembe günü Beştepe’de yapılan “Corona Virüsü” toplantısı sonrası Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim KALIN “ İlk, Orta ve Lise okulları 16 Mart’tan itibaren bir hafta tatil edilecek, 23 Mart’tan itibaren uzaktan eğitim olacaktır” açıklamasını yaptı.

Bu açıklama acaba bir devrin son bulduğu, bir dönemin başladığının işareti miydi? Yoksa geçici bir önlemin açıklaması mıydı?

Açıklamanın hemen sonrasında Milli Eğitim Bakanı uzaktan eğitim ve bilişim  sürecinin nasıl işleyeceğine dair detayları anlattı. Derslerin eğitim iletişim ağı yoluyla, internet ve TV üzerinden yapılacağını duyurdu. Bu arada MEB’in bu konuda güçlü bir deneyiminin de olduğunu, altyapısının sağlam olduğunu söylemeliyiz. Bu eğitim sürecinin altın üçgeni iletişimin kutsal üçgeniydi. Bizlere sağlıklı bir iletişimin Gönderici-İleti-Alıcı üçgeniyle olacağı ve iletişimin soncunda göndericiye geri bildirim yapılacağı öğretildi. Gönderici yani bakanlık bu konuda yetkindi, ileti her ne kadar bazı kendini bilmezlerin siyasal anlayışlarını dikte ettirmenin bir yolu olarak görülse de ( Menderes’in idam görüntüleri vb) fevkalade özveriyle yapılıyordu. Temel sorun alıcıdaydı. Alıcının durumunu henüz bilmiyoruz. Alıcıdan dönecek geri bildirimlerin sistemi güncelleyeceğini, eksiklerini gözden geçireceğini düşünüyorum.

Türkiye uzaktan eğitim ya da kitle iletişim araçlarıyla eğitim konusunda bilgi birikimi olan bir ülke. Daha öncesi olmakla birlikte 1956 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Bankacılık Enstitüsünün mektupla başlattığı bir sistem uzaktan öğretim. Yazışarak eğitim dönemi 1956 yılından 1975 yılına kadar devam ediyor. Sonra görsel, işitsel kitle iletişim araçları olan TV ve radyo devreye giriyor. 1996 yılından itibaren de bilişim yani internet sistemiyle devam ediyor ve halen günümüzde giderek daha büyük bir alanı kapsıyor. Bugünlerde çok kişinin aklına gelmiyor, bir teşekkürü bile çok görüyor olsa da uzaktan eğitim denince akla gelen isim şu an Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı olan Prof. Dr. Yılmaz BÜYÜKERŞEN’dir. Bu konuda hakkı ve emeği ödenmez diye düşünüyorum. İngiltere’de öğrenim gördüğü tarihlerde başlayan uzaktan öğretime olan ilgisi bugünlere gelmemizde büyük anlam kazanıyor. O yılları yaşayan büyüklerimiz Büyükerşen hocamızın, bizlerin okuduğu  “duvarsız üniversite” yazılarını bilirler.  Değerli hocamızın yazdığı “Zamanı Durduran Saat” kitabındaki bir anısını buraya aynen almak istiyorum ki bu günlere nasıl gelebildiğimizi daha iyi görelim:

“1970’li yıllarda akademi [Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi] başkan yardımcısıydım. Aynı zamanda Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde ve Emek’teki Bankacılık Sigortacılık Yüksekokulu’nda derslere de gidiyordum. Hem ders veriyor hem de akademinin Ankara bürokrasisindeki işlerini takip ediyordum. Gidince gece kalmam gerekiyorsa, İzmir Caddesi’ndeki Barikan Otel’inde kalıyordum. Barikan Oteli’nin yanında Amerikan Pazarı denilen yerde, Avrupa’dan işçilerin getirdikleri malları taliplilerine sundukları mağazalar vardı. Akşam üzerleri yemeğe çıktığımda, oralarda dolaşarak vakit öldürürdüm. Yine böyle bir akşamüstü yürüyüşü yaparken, o mağazaların vitrinlerine bakıyordum. Bir vitrindeki televizyon ekranında kendimi gördüm. Dikkatimi çekti. Baktım vitrinin bir köşesine küçük bir kamera koymuşlar. Şimdiki güvenlik kameralarının tipinde küçük bir Philips kameraydı. Vitrinin önünden geçenlerin görüntüsünü televizyon alıcısının ekranına veriyordu. Gelip geçenler veya vitrinin önünde durup vitrindeki eşyalara bakanlar kendi görüntülerini izliyorlardı. İçeriye girmek dürtüsü belirdi bende. Girdim. Televizyon ile kameranın kaç lira olduğunu sordum. Yanında Japon yapımı küçük Akai marka piknik videoteybi de vardı. Kamerayla istenirse bir videoteybe kayıt yapılabilirdi. Biri Alman TV alıcısı, birisi Japon videoteyp, biri de Hollanda malı küçük bir kameraydı”

Milli Eğitim Bakanlığında 1962 yılında “Radyo İle Eğitim Ünitesi" kurulması ile adı "Film Radyo Grafik Merkezi (FRGM) olarak 1968 yılına gelindiğinde  “Film-Radyo ve Televizyonla Eğitim Merkezi” (FRTEM) adıyla kurulan bugünün EBA’sı dünün Milli Eğitim Bakanlığındaki değerli öğretmenlerimizin emekleri ve Eskişehir’de atılan tohumun ürünüdür.

Yazımıza konu olan iletişim sürecindeki alıcı kısmına dönersek şunları sorgulamamız gerekmez mi?

  • Okul zorunlu bir kavram mıdır?
  • Zorunlu ise ne kadar süre ile ve ne şekilde ( örgün-yaygın) zorunludur?
  • Sınava dayalı sistem bir virüsle yok ediliyorsa insan eliyle neden yok edilemiyor?
  • Öğretmenler aynı zamanda bir teknoloji uzmanı mıdır?
  • Yeterli teknolojik altyapımız var ama yeterli insangücü altyapımız var mıdır?

Dünyanın en mükemmel teknolojisini yaşamın ve eğitimin her anında kullansak da en etkili iletişim yüz yüze olan iletişimdir. Her şeyden önce ekrandan sevgi değil radyasyon ulaşır. Tebessüm bir tuşla son bulur. Eğitim bir ömür boyu sürer, online eğitim ise tuşa basana kadar.

Şafak Akça

Eğitim Bilim Uzmanı

Twitter Takip / İletişim İçin Tıklayabilirsiniz; @safakakca06

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.