CHP Sözcüsü Faik Öztrak, “Erdoğan’ın yine Genel Başkanımızın zoruyla en düşük memur maaşının 22 bin liraya çıkarılacağını açıkladığı gün bu parayla bin 124 dolar alınıyordu, şimdi ancak 846 dolar alınıyor. Bu kısacık zamanda bile henüz verilmeyen en düşük memur maaşının alım gücü neredeyse 300 dolar eridi. Yeni asgari ücret 20 Haziran’da ilan edildi. Temmuz sonundan itibaren çalışanların eline geçecek. Asgari ücretle alınabilecek dolar miktarı da daha ele geçmeden 47 dolar eridi” dedi.
CHP Sözcüsü Faik Öztrak, bugün CHP Genel Merkezi’nde MYK toplantısı devam ederken basın toplantısı düzenledi. Öztrak, şunları söyledi:
“MİLLETİMİZİN BÜTÜNLÜĞÜNE KASTEDENLERİN AMAÇLARINA HİÇBİR ZAMAN ULAŞAMAYACAĞINI YÜKSEK SESLE TEKRARLIYORUZ”
"Bugün hain terör örgütünün Başbağlar’da 33 vatandaşımızı katletmesinin yıl dönümü. Sözlerime başlarken, Başbağlar Katliamı’nın yıl dönümünde hain terör örgütünü lanetliyor, milletimizin bütünlüğüne kastedenlerin amaçlarına hiçbir zaman ulaşamayacağını bir kere daha yüksek sesle tekrarlıyoruz.
“ÇAKMA EKONOMİST, ÜLKENİN DÖVİZLERİNİN DİBİNE DARI EKTİ”
Merkez Yönetim Kurulu toplantımız sürüyor. Kurulumuzun gündeminde, TÜİK’in açıkladığı haziran ayı enflasyon rakamları, hayat pahalılığı ve artan gelir adaletsizliği, memur ve emekli maaşlarında yapılacak ayarlamalar, para ve maliye politikalarında devam eden belirsizlik, bölge ülkeleriyle ilişkilerdeki gelişmeler, yaklaşan yerel seçimlerle ilgili hazırlıklar ve partimizde başlayan kongreler süreci vardı. Ünlü iktisatçı Keynes, enflasyonu, ‘Hükümetin vatandaşın servetini fark ettirmeden kendine transfer etme yöntemi’ olarak tanımlıyor. Düne kadar, ‘Ben ekonomistim’ diye böbürlenen sarayın kibirlisinin, dilinden düşürmediği üstadı Necip Fazıl da enflasyon için ‘Bir insanın cüzdanına ve nakdine el sürmeden, belli başlı bir tertiple parasını sızdırıp götürmektir’ diyor. Vatandaşını varlığını aşıran, parasını sızdırıp götüren en sinsi ve adaletsiz vergi olan enflasyon, sadece mutfağın bereketini kaçırmıyor.
“İŞLER DURMA NOKTASINA GELDİ”
Milletin enerjisini tüketiyor, ekonomimizi ve çok daha önemlisi ülkenin huzurunu içten içe kemiriyor. ‘Faiz sebep, enflasyon netice’ safsatasıyla, enflasyon canavarını milletin üstüne salan çakma ekonomist, ülkenin dövizlerinin dibine darı ekti. İşler durma noktasına geldi. Şimdi acil döviz bulma ve enflasyonu düşürme sorumluluğunu, bir zamanlar dolandırıcılıkla suçladığı ama piyasaların kendisinden daha fazla güvendiği, bir eski Bakana ve Amerika’dan ithal bir Merkez Bankası Başkanına vermiş gibi yaparak, pansumanla, aspirinle işi seçimlere kadar idare etmeye çalışıyor.
“TÜİK VERİLERİNE GÜVEN BİR KERE DAHA DİBE VURDU”
Başarısız olduğunda da yaşanacakların vebalini, atadığı bu iki günah keçisine yıkarak, kurtulmaya çalıştığı anlaşılıyor ama Neyzen Tevfik’in o ünlü şiirinde söylediği gibi ‘Kabahat sahibini terk etmiyor.’ Sorumluluktan kaçmak, sorumluluktan kaçmanın sonuçlarından kaçmanızı sağlamıyor. Bugün haziran ayına ait resmi enflasyon rakamları geldi. Devletin koskoca, resmi istatistik kurumu, İTO’nun ve ENAG’ın zamanında açıkladığı enflasyonu ‘Araya bayram girdi’ diyerek geç açıkladı. TÜİK verilerine güven bir kere daha dibe vurdu. TÜİK’in makyajlı rakamlarına göre tüketici fiyatları haziran ayında yüzde 3,92 arttı. Bu, bugüne kadar gerçekleşen en yüksek ikinci haziran enflasyonu.
“ANLAŞILAN BU HÜKÜMET, VERDİĞİNDEN ÇOK DAHA FAZLASINI ENFLASYONLA ÇALIŞANLARDAN GERİ ALMAYA KARARLI”
Ama yine de burada TÜİK’in açıklaması gereken bir husus var. Nisan ayında 5 lira 72 kuruş olan doğalgaz fiyatı mayısta bedava olunca ‘sıfıra’ düşmüştü. Şimdi yeniden doğalgaz paralı oldu ama TÜİK’in tabelasında görünen fiyat 0,43 kuruş… 25 metreküp doğalgaz bedava verilse bile doğalgaz fiyatı nasıl bir kuruş bile etmiyor? TÜİK’e göre yıllık enflasyon da yüzde 38,21 oldu. Önümüzdeki dönem fiyat eğilimlerini gösteren çekirdek enflasyon ise yüzde 47 civarında… Haziran ayında Türk lirası yüzde 18,5 değer kaybetmiş. Aynı dönemde üretici fiyatlarındaki artış ise yüzde 6,5. Şimdi şubat ayında yaşanan depremi gerekçe göstererek bir torba yasayla vergileri de artırıyorlar. Deprem şubatta oldu, vergileri seçimden sonra geliyor ama bunların hepsi de yılın ikinci yarısında fiyatlara yansıyacak. Bütün bunlar ve tabi ücret ve maaşlarda yapılacak artışlar dikkate alındığında, turpun büyüğünün heybede olduğunu anlaşılıyor. Anlaşılan bu hükümet, verdiğinden çok daha fazlasını enflasyonla çalışanlardan geri almaya kararlı. Resmi rakamlarla bir yılda; Ekmek yüzde 34, süt yüzde 43, meyveler yüzde 48, sebzeler yüzde 61, pirinç yüzde 85, dana eti yüzde 108 zamlanmış.
“BÖYLE GİDERSE ÇİFTÇİ, SENEYE TARLASINA GİREMEZ”
Yaz geldi, hala marketlerde kiraz, erik el yakıyor. Çuvalla aldığımız patates-soğanı taneyle, taneyle aldığımız karpuzu dilimle alır hale geldik. Yine de para yetişmiyor. Türkiye, dünya gıda enflasyonu liginde, en yüksek enflasyona sahip 9’uncu ülke. Seçim bitti, zam yağmuru başladı. Yüksek Hızlı Trene zam, içkiye sigaraya zam, hükümetin seçimden önce, nereye el atsak fışkırıyor dediği petrol ürünlerine, benzine, mazota zam üstüne zam. Una zam, ekmeğe zam... Ama buğday üreticisi perişan, ofis, hükümetin ilan ettiği fiyattan buğdayı almak için randevu vermiyor. Dara düşen üretici, bizim ‘13 lira olmalı’ dediğimiz, Hükümetin ise ‘9 lira 25 kuruştan alacağım’ dediği alın teri buğdayını 6 liradan, 6,5 liradan tüccara vermek zorunda kalıyor. Böyle giderse çiftçi, seneye tarlasına giremez.
“MEMURLARIN VE EMEKLİLERİN MAAŞLARINDA YAPILACAK ARTIŞTA, ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEM İÇİN ÖNGÖRÜLEN ENFLASYON VE REFAH PAYI DİKKATE ALINMALIDIR”
Yılın ilk 6 ayına ilişkin enflasyon rakamları, çalışanların, emeklilerin ücret maaş ve aylıklarının, enflasyonla ne kadar eridiğini de gösteriyor. Açıklanan rakamlar, kamu çalışanlarının maaşlarına, emeklilerin aylıklarına yapılacak telafi artışı için baz olacak. Ama TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamlarını, futbol kulüpleri bile gerçekçi bulmuyor. Sponsorluk anlaşmalarında TÜİK verileri yerine, gerçeğe daha yakın enflasyon rakamlarını dikkate alıyor. Bunula ilgili açıklama da hükümetin baskısıyla geri çekiliyor. İlk 6 ayda TÜİK’e göre yüzde 19,8 olan enflasyon İstanbul Ticaret Odası’na göre yüzde 24,5 bağımsız araştırmacıların oluşturduğu Enflasyon Araştırma Grubu’na göre ise yüzde 50,5. Bu rakamlar, memurun ve emeklinin maaş ve aylıklarının TÜİK eliyle gaspının devam ettiğini ortaya koyuyor. Diğer taraftan, Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun son toplantısının özet tutanaklarında, ‘Enflasyon görünümüne dair yukarı yönlü risklerin canlı olduğu’ belirtiliyor. Bu gelişmelerin ışığında, maaş ve aylıklara, sadece ilk 6 aydaki enflasyonu telafi edecek bir zam yapmak, zaten TÜİK makyajının ezdiği, emekçileri ve emeklileri, önümüzdeki 6 ayda da sürecek, yüksek enflasyona ezdirmek demektir. Bu çerçevede, memurların ve emeklilerin maaşlarında yapılacak artışta, sadece ilk altı aydaki kaybın telafisi değil, önümüzdeki dönem için öngörülen enflasyon ve refah payı dikkate alınmalıdır.
“EN DÜŞÜK MEMUR MAAŞININ ALIM GÜCÜ NEREDEYSE 300 DOLAR ERİDİ”
Bugün en düşük memur maaşının 22 bin liraya çıkarılmasıyla ilgili kanun teklifi de TBMM’ye sunuldu. Bu arada emeklilere ne verileceği hala ortada yok, yuvarlak laflarla geçiştiriliyor. Emekliler ‘biz unutulduk’ diyor. Ama hep söylüyoruz gelirin kaç lira olduğundan çok ne alabildiği önemli. Erdoğan’ın yine Genel Başkanımızın zoruyla en düşük memur maaşının 22 bin liraya çıkarılacağını açıkladığı gün bu parayla bin 124 dolar alınıyordu, şimdi ancak 846 dolar alınıyor. Bu kısacık zamanda bile henüz verilmeyen en düşük memur maaşının alım gücü neredeyse 300 dolar eridi. Yeni asgari ücret 20 Haziran’da ilan edildi. Temmuz sonundan itibaren çalışanların eline geçecek. Asgari ücretle alınabilecek dolar miktarı da daha ele geçmeden 47 dolar eridi.
“YENİ BAKANIN ‘AKILCI OLACAK’ DEDİĞİ, PARA VE MALİYE POLİTİKALARI İNANDIRICI OLAMIYOR”
Son Para Politikası Kurulu toplantısının tutanakları yayımlandı. İnsan okudukça, gerçekten hayrete düşüyor. Kurul’da bir tek Merkez Bankası’nın başkanı değişti. Para Politikası Kurulu’nun diğer üyeleri, oldukları gibi yerlerinde duruyorlar ama tutanaklara bakıldığında, Para Politikası Kurulu üyeleri bugüne kadar izlenen bu ucube politikaların uygulayıcıları Kendileri değilmiş gibi, tutanaklara neler yazmışlar neler… Mevcut para politikası çerçevesinin ‘Yüzde 5 enflasyon hedefini gerçekleştirmekten çok uzak’ diye yazmışlar. Bir de eklemişler tutanaktan okuyorum: Madde 36: ‘Kurul, hedeften uzaklaşan enflasyonun para politikasının ‘Etkin kullanımını’ gerektirdiği tespitinde bulunmuştur.’ Sonra, yine aynı tutanaktan okuyorum, Madde 37: ‘Kurul, mevcut mikro ve makro ihtiyati çerçevenin makro finansal istikrarı destekleme konusunda zayıf kaldığı ve piyasa mekanizmalarının işlevselliğini olumsuz etkilediği tespitini yapmıştır.’ Bizim bu tutanaklardan anladığımız şu: Para Politikası Kurulu’nun yeni başkan dışındaki sayın üyelerinin hepsinin başına aynı anda saksı düşmüş. Hem bu ekonomiye, bu millete bunca kötülük yapanların, talimatlarını sektirmeden yerine getireceksin. Merkez Bankası’nın araç bağımsızlığına kıyılırken başını sallayacaksın, şimdi çıkıp, ‘Enflasyon hedefinden uzaklaşıldı, para politikası etkin değil, ekonomik istikrar tehdit altında, piyasa mekanizmalarının işlevselliği bozuldu’ diye konuşacaksın. Gerçekten pes doğrusu. Mevcut dediğiniz çerçevenin, etkin kullanılmayan para politikasının sahibi kim? Sizler o sırada neredeydiniz? Bu işin sorumlusu önceki Başkan Kavcıoğlu ise kendisi BDDK’da başkanlık koltuğunda oturuyor. Sorumlu Cumhurbaşkanıysa o da sarayında koltuğunda. İşte bu nedenle yeni bakanın ‘akılcı olacak’ dediği, para ve maliye politikaları inandırıcı olamıyor. Çünkü bu kadrolar orada otururken yapılan hiçbir şey güven vermiyor.
“MERKEZ BANKASI BAŞKANINDAN, TEK BEKLENTİSİNİN, VİTRİN SÜSÜ OLMAK”
Çok daha radikal tedbir almak gerekiyor ama yaklaşan yerel yönetim seçimleri nedeniyle buna da izin verilmiyor. Ekonomide ani duruş riski her geçen gün artıyor. Güven zor kazanılır ama çok kolay kaybedilir. Erdoğan’ın, yeniden aynı göreve getirdiği eski bakandan ve Amerika’dan ithal edilen Merkez Bankası başkanından, tek beklentisinin, vitrin süsü olmak, yerel seçimlere kadar Körfez ülkelerinden para bularak, musluğun suyunu açık tutmak, aspirin ve pansumanla işi götürebilmek, olduğu anlaşılıyor. Ancak hayatın gerçekleri acı… Ekonomide gereğini yapamayınca para gelmiyor. O zaman da iş başa düşüyor. Sıra, siyasi taviz vererek borç bulmaya geliyor. Bunu da yabancılar ekonomiden sorumlu bakandan değil, Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturanın ağzından duymak istiyor.
“ERDOĞAN YOLLARA DÜŞÜYOR, TAVİZ VERMEYE, EMİR ALMAYA HAZIR OLDUĞUNU GÖSTERİYOR”
Bir zamanlar yandaş medyalarına ‘Şerefsiz’ diye manşet attırdıkları, ‘Cemal Kaşıkçı’nın katili’ 15 Temmuz hain darbe girişiminin finansörü ilan ettikleri Körfez Şeyhlerinden, Körfez Prenslerinden borç bulmak için, Erdoğan yollara düşüyor. Taviz vermeye, emir almaya hazır olduğunu gösteriyor. Nasıl emir aldığının son örneği Mısır… Hani Sisi darbeciydi, nereye gitti bu millete, meydanlarda ağlayarak andırdığı Rabia? Döndü dolaştı dediğimize geldi, yeniden diplomatik ilişkileri kurdu. Türkiye’nin bölge ülkeleriyle karşılıklı saygı temelinde ilişkiler kurmasını, iş birliklerine öncü olmasını, güven veren bir ortak olmasını en çok biz isteriz. Bizim eleştirimiz bölge ülkeleriyle yeniden ilişki kurulmasına değil, sonunda aynı yere dönecek olduğu halde, Erdoğan’ın bölgesel konulara göbeğinden dalıp, iç siyaset malzemesi yapmasına, Türkiye ile tüm komşularını düşman etmesine, ülkeye zarar vermesine, Türkiye’nin üzerine ‘Güvenilmez ülke’ etiketi vurdurmasına. Daha da acı olanı, bu u dönüşünü Körfez’den borç bulmak için emirle yapmak zorunda kalması. ‘Borç alan emir alır’ diye boşuna dememiş büyüklerimiz.
“BÜTÇE AÇIĞI, GEÇEN YILIN İKİNCİ YARISINDAKİ EĞİLİM DEVAM EDERSE 2023 HEDEFİ OLAN 659 MİLYAR LİRAYI İKİYE KATLAYACAK”
Bu hükümet bütçede, yama tutmayacak kadar büyük delikler açtı. Kur Korumalı Mevduat bir kara delik. 23 Haziran haftası itibariyle Kur Korumalı Mevduatta biriken döviz cinsinden garanti verilmiş mevduatın büyüklüğü 2 trilyon 719 milyar lira ile rekor seviyeye ulaştı. Yapılan hesaplamalara göre sadece haziran ayında Kur Korumalı Mevduat nedeniyle Bütçe ve Merkez Bankası üzerinden milletin sırtına binecek yük 190 milyar lirayı aşacak. Bugün getirdikleri torba kanunda Hazine’nin KKM desteği ödemelerinin Merkez Bankası tarafından yapılması öngörülmüş. KKM’nin neden olduğu bütçe açığının üstüne Merkez Bankası şalı örtülecek. Bu, bütçe açığının para basarak finanse edilmesi demektir. Rasyonel denilen politikalar buysa vay halimize ama ne yaparlarsa yapsınlar Bütçe açığı, geçen yılın ikinci yarısındaki eğilim devam ederse 2023 hedefi olan 659 milyar lirayı ikiye katlayacak. 1,5 trilyon lirayı aşacak. Yaklaşan yerel seçimler ve seçim ekonomisi uygulamaları dikkate alınırsa, Bu açık çok daha yukarılara da çıkabilir. Bütçe açığına bir de rekorlar kıran cari açık eşlik ediyor.
“TÜRKİYE’NİN NET DIŞ BORCU 255 MİLYAR DOLAR”
Türkiye’nin sadece önümüzdeki bir yılda borçlarını ödemek ya da çevirmek için dışarıdan 203 milyar kaynak bulması gerekiyor. Cari açıkla birlikte bir yılda bulmamız gereken para yaklaşık 260 milyar dolara ulaşıyor. Türkiye’nin net dış borcu 255 milyar dolar. Kur Korumalı Mevduatla döviz cinsinden garanti verilen mevduatların dolar karşılığı 100 milyar doların üzerinde. İlk günah olarak bilinen içeriden dövizle yapılan borçlanma 30 milyar dolar. 2023-2025 döneminde Kamu Özel İşbirliğine verilen döviz cinsinden garantiler için ödenmesi beklenen para 15,5 milyar dolar. Hepsini topladığımızda, Hazine’nin Döviz kuruna duyarlı 400 milyar dolarlık yükümlülüğü var. Dolardaki her 1 liralık artış sadece Hazine’nin dış borç ve döviz cinsinden iç borçlarına 145 milyar liralık ek yük getiriyor. Buna döviz cinsinden garantileri ve diğer kesimleri eklediğinizde 400 milyar liraya ulaşıyor. Milletimizin sırtına 400 milyar lira yük yüklüyor. Bu gidişin sonunda, bu kafa Bu ülkeyi döndürür dolaştırır, bir asır sonra yeniden Düyun-u Umumiye’ye mahkum eder. Yeniden IMF kapısına bırakır.
“MAYIS AYINDA YAPILAN SEÇİMLERDE MERKEZ BANKASI REZERVLERİNDEN 199 MİLYAR DOLARIN NEREYE GİTTİĞİNİ AÇIKLAYIN”
Güveni sağlayabilmek için, verileri karartmaktan vazgeçmek, şeffaf olmak ve hesap vermek, gömleğin doğru iliklenmesi gereken ilk düğmesidir. Merkez Bankası, KKM dönüşleri için ihtiyaç duyulan döviz dışında hiçbir bankaya arka kapıdan döviz satmayacağını piyasalara duyurdu. Biz de buradan duyuralım. Bu açıklamaların inandırıcı olabilmesi için; Öncelikle, Kamuoyunda ‘128 milyar dolar’ olarak bilinen, 2018 seçimleri öncesinden başlamak üzere Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın ihalesiz, duyurusuz kamu bankaları üzerinden sattığı bu rezervlerin encamını açıklayın. Bu yılın mayıs ayında yapılan seçimlerde Merkez Bankası rezervlerinden 199 milyar doların nereye gittiğini açıklayın. Son beş yılda eritilen rezervlerin kimlere satıldığını açıklayın.
“YATIRIM TAAHHÜTLÜ AVANS KREDİSİ GİBİ ÇOK AVANTAJLI KREDİLERDEN, YARARLANAN ŞİRKETLERİN LİSTESİNİ KAMUOYUYLA PAYLAŞIN”
Kur Korumalı Mevduat uygulaması kapsamında, Merkez Bankası’nın bugüne kadar ne kadar döviz aldığını, ne kadar kur garantisi verdiğini ve bu uygulamanın bankaya çıkardığı maliyeti kamuoyuna açıklayın. Merkez Bankası’nın 2022’nin son günlerine kadar zarar gösteren bilançosunun yılın son günü nasıl kâr eder hale getirildiğini ve bu yapılan uygulamaların uluslararası kabul görmüş muhasebe standartlarına uygun olup olmadığını açıklayın. Bu şekilde kâr ettirilen Merkez Bankası’nın denetimden kaçmak için depremzedelere yardım kampanyasına aktardığı, 30 milyar liralık bağış ve diğer kamu kuruluşları ile özel sektör şirketlerinin bağışladığı paraların nerelere harcandığını denetleyin ve açıklayın. İhracatçılara getirilen döviz bozdurma zorunluluğu çerçevesinde Merkez Bankası’nın bugüne kadar ne kadar döviz aldığını, Banka’nın kullandırdığı Yatırım Taahhütlü Avans Kredisi gibi çok avantajlı kredilerden, yararlanan şirketlerin listesini kamuoyuyla paylaşın.
“GÜVEN, SOSYAL MEDYADAN ‘ŞEFFAFLIK, HESAP VEREBİLİRLİK’ VAATLERİ VEREREK DEĞİL, BUNLARI KUVVEDEN FİİLE GEÇİREREK SAĞLANABİLİR”
Rusya’dan yapılan kredili doğalgaz ithalat miktarını, ertelenen doğalgaz bedeli ödemelerini, Türkiye’nin bu kapsamda Rusya’ya ne kadar borçlandığını gösteren BOTAŞ’ın güncel bilançosunu kamuoyuna açıklayın. TÜİK’in makyajlı enflasyon, büyüme ve işsizlik verileri konusunda geriye dönük teknik araştırmayı başlatın. Yeni ekonomi yönetimi gerçekten güven kazanmak istiyorsa, bu araştırmaları vakit geçirmeden başlatmalı, bu açıklamaları vakit geçirmeden yapmalıdır. Güven, sosyal medyadan ‘Şeffaflık, hesap verebilirlik’ vaatleri vererek değil, bunları kuvveden fiile geçirerek sağlanabilir.
“ASLA BİR ARAYA GELMEZ DENENLER VATAN İÇİN BİR ARAYA GELDİLER”
2023’te başlayan seçim süreci devam ediyor. Yaklaşan yerel seçimler için bu ülkenin aydınlık geleceğine inananların umutlarını tazelememiz gerekiyor. Mayıs seçimlerinde milletimiz çok önemli bir kapıyı araladı. Farklı düşünen, farklı konuşan, belki farklı şeylere inanan farklı partilere oy veren ama hepsi bu ülkeyi sevmek paydasında buluşan bu ülkenin aydınlık geleceğine inanan 25,5 milyon insan ucube rejime karşı bir araya geldi. Sandıkta tek vücut oldu. ‘Asla bir araya gelmez’ denenler vatan için bir araya geldiler. Birbirlerini görmeyenler, gözlerini açıp birbirlerinin gözüne baktılar. Birbirlerine kulak tıkayanlar, bu kez birbirlerine kulak verdiler. Birbirlerine düşmanlaştırılan milyonlar, bu kez birbirlerine kollarını açtılar.
“BİRLEŞEN GÜCÜMÜZ ÖNÜNDE DURULMAZ BİR ÇIĞ GİBİ BÜYÜMELİ”
Bu ülkede her iki kişiden biri, demokrasi için, hak için, hukuk için, adalet için bir araya geldi. Atatürk’ün kurduğu, Cumhuriyet değerlerine bağlı, sosyal demokrat bir partiyi, onun Genel Başkanını, değerlerinden kopmadan, toplumun tüm kesimlerinden oy alabilen, hale getirmek büyük bir değişimdir. Müreffeh Türkiye’nin demokrat yarınları için bu çok önemli bir aşamayı ifade eder. Ama çok istememize ve çok çalışmamıza rağmen olmadı, kazanamadık. Buna belki en çok biz üzüldük ama seçim süreci devam ederken sadece üzgünüz diye oturmak yetmiyor. Hatalarımızı düzelterek, eksiklerimizi gidererek, yenilenerek ayağa kalkmamız gerekiyor. Bu mücadele vazgeçilecek bir mücadele değil. Birleşen gücümüz önünde durulmaz bir çığ gibi büyümeli.
25 milyonu 30 milyon, 30 milyonu 35 milyon yapmak için çalışmaya kararlıyız. Adalet yürüyüşüyle başlayan bu büyük değişim, mutlaka sürmelidir, sürecek ve nihayetinde başarıya ulaşacaktır. Erdoğan’ın en büyük korkusu budur. Bunu dağıtmak, itibarsızlaştırmak, unutturmak, 25,5 milyonun baskısından kurtulmak için, elinden geleni ardına koymamaktadır. Bunun karşısında tüm partililerimize düşen, 25,5 milyondan bir kişiyi bile feda etmeden, ülkemizin namuslu, vicdanlı hakkın yanında olan kitlelerinin sayısını artırmaktır. Bu süreci yönetmek bir tek Genel Başkanımızın değil, tüm CHP’lilerin birlikte görevidir.
“BİZ NE YAPACAKSAK AYRILARAK DEĞİL, BİRLEŞEREK YAPACAĞIZ”
Yapmamız gereken, Halil İbrahim sofralarında birleşerek, mücadeleye yorulmadan devam ederek, değişimin sadece bir gün değil, bir hayat boyu süren bir süreç olduğunu bilerek bu süreci yönetmektir. İsimler değişir, kişiler değişir önemli olan birleşen gücü tahkim etmek, zulmün karşısında hep birlikte durup mücadele etmektir. Biz ne yapacaksak ayrılarak değil, birleşerek yapacağız. Karşısındaki gücün bölünüp parçalanması planları yapanların heveslerini kursaklarında bırakacağız."
CHP Sözcüsü Faik Öztrak açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı.
CHP Muğla İl Başkanı Hüseyin Erol’un Sözcü TV’ye yönelik sözlerine ilişkin Öztrak, şunları söyledi:
“Bu konuda bahsi geçen il başkanımız bir açıklamada bulunmuştur. Partimizin yapmış olduğu ödemeler Sayıştay ve AYM denetiminden geçmektedir. Konuyla ilgili bugüne kadar herhangi bir eleştiri de söz konusu olmamıştır. Her siyasi parti gibi seçim döneminde televizyon kanallarına yaptığımız reklam ödemeleri dışında Sözcü TV’ye bir ödememiz yoktur.”