Meclis Genel Kurulu’nda görüşülen Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 7. Maddesiyle ilgili konuşma yapan Bülbül şu ifadeleri kullandı:
“Bugün, bireysel silahlanmadaki içler acısı durumu ortaya koyacağım. 2019 Temmuz ayı verilerine göre Türkiye’de 596 bin 495 kişi silah taşıma, 475 bin 542 kişi de bulundurma ruhsatına sahip. Devletin kaydı alına alınmış silah sayısı toplam 1 milyon 72 bin 37 yani ülkemizde her 65 kişiden biri silah sahibi. Tabii bu sadece devletin bildiği kayıtlı silahlar. Umut Vakfı diyor ki: ‘’Türkiye’de kayıt dışı 18 milyon silah var’’ bu ne demek biliyor musunuz? Vatandaştaki silahların yüzde 89’u kayıt dışı, her 5 kişiden biri belinde silahla geziyor. Çünkü Türkiye’de internet üzerinden ruhsatsız silah satan çetelere ulaşmak da çok kolay, beş dakikada silah satın alabiliyorsunuz. Bu sayı, ülkemizde yaşayan 83 milyon vatandaşın doğrudan canını tehlikede olduğunu açıkça göstermekte. Sadece 2019 yılında basına yansıyan 3.623 silahlı olayın 2.867'sinde ateşli silah kullanıldı yani yüzde 79'unda; 756'sında ise her türlü kesici, delici alet kullanıldı. Bu olaylarda ne yazık ki 2.211 kişi öldü, 3.736 kişi de yaralandı. Avrupa İstatistik Ofisi verilerine göre, Türkiye, Avrupa Birliği üye ve üyelik sürecindeki ülkeler arasında cinayet oranlarındaki en yüksek 3'üncü ülke. Türkiye, silahlanma konusunda 178 ülke arasında 14'üncü sırada; silah ticaretiyle ilgili şeffaflık konusunda ise 48 ülke arasında 31'inci sırada yer alıyor. Silah almanın kolay olması, cezaların caydırıcı olmaması, bireysel silahlanmanın ve bu yolla işlenen suçlardaki artışın en büyük nedenlerinden ikisi. ‘’ ifadelerini kullandı.
Silahlanma oranı arttıkça kadın cinayetlerinin de arttığını belirten Bülbül, ‘’İstatistikler kadın cinayetlerinde en çok ateşli silah kullanıldığını ortaya koyuyor. 2020 Ocak ve Şubat aylarında katledilen 37 kadından 25'i birinci derece yakınları tarafından yani eşi, sevgilisi ve babası tarafından ateşli silahla öldürülüyor. 2019 yılında ise öldürülen 474 kadının 185'i yine ateşli silahla öldürülüyor. "Kadına yönelik her türlü şiddetle mücadele ediyoruz." diyen Ak Parti iktidarı ve onun atanmış Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı sanırım bu sayıdan habersiz. Habersiz ki Türkiye'de ilk imzacı olmasına rağmen hâlâ İstanbul Sözleşmesi hükümleri yerine getirilmemekte ve İstanbul Sözleşmesi kaldırılmak istenmekte’’ dedi.
Ruhsatsız Silah Satanlara Yönelik Uygulanan Cezalar Yetersiz
CHP’li Bülbül, konuşmasına şöyle devam etti:
‘’Değerli vekiller, ülkemizde ateşli silahlarla işlenen cinayetlerin büyük bir bölümünde ruhsatsız silahlar kullanılıyor. Bu madde genel olarak ruhsatsız silah satışını engellemeye dönük olumlu bir adım olsa da ruhsatsız silah satışını önlemenin temel koşulu, sıkı bir denetleme mekanizması kurulmasından geçiyor. Denetleme mekanizmalarının yeterli olmaması ve suistimale açık olması, bu önlemleri etkisiz kılıyor. Maddenin kapsamındaki silahların ticari reklamını ve tanıtımını yapanlar ile internet ve sosyal medyadan satışını yapanlara, ruhsatsız silah satışı yapanlara öngörülen idari para cezası bir anlamda cezasızlık anlamına geliyor. Çünkü silah satışı yapan kişi idari para cezası ödediği takdirde hapis yatmayacak, ruhsatsız silah satışına devam edebilecek. Bu nedenle, ruhsatsız silah satanlara yönelik cezai yaptırımlar artırılmalı, idari para cezası hapis cezasına çevrilmeli.
Diğer yandan, faaliyet izin belgesi olan firmaların kendi kurumsal internet sitelerinin ve sosyal medya mecralarının yanı sıra tematik yayın yapan kanallarda da reklam yapmasına maddede izin verilmektedir. Nasıl ki toplum sağlığına zararı olan alkol ve sigara reklamları bütün mecralarda yasaksa toplumun can güvenliğini, insanların en temel hakkı olan yaşam hakkını tehlikeye düşüren ateşli silahların reklamının yapılmasının da yasaklanması gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, biraz önce AK PARTİ tarafından bu maddede değişikliği gerektiren bir önerge verildi. Bu değişiklik önergesinde reklam yasağına ilişkin idari işleme konulan ihlallerle ilgili olarak ihlalin tekrar edilmesi hâlinde uygulanacak cezanın 3 katı olarak uygulanması işlemine bir yıllık bir süre getirildi. Eğer biz idari işleme konu olan ihlalin bir yıl içinde tekrar edilmesi hâlinde cezayı 3 katı olarak değiştirirsek bu verilen önerge çerçevesinde, o zaman bir yıl bir gün sonra bu ihlali yapan, bu suçu işlemiş kişiye demek ki bu cezayı veremeyeceğiz. Bu, mantık ilkelerine aykırı. Bu, ne demek? Getirmiş olduğumuz, caydırıcılığı önleyen bir hüküm oluyor, müeyyideyi zayıflatıyor, ceza genel hükümlerine aykırı. Bu nedenle, kesinlikle idari ceza, idari para cezası verilecek kişiyi koruyucu anlamına geliyor ve ve açık ve net olarak söylüyorum: Bu madde değişikliği olduğu takdirde, bir yıl, bir gün sonra idari para cezasına neden olacak eylemi işlemiş olan kişiye bu 3 katı tutarındaki para cezasını veremeyeceğiz. Böyle bir ceza mantığı olamaz. Bu nedenle, bu önerge değişikliğinin kabul edilmemesi gerekir diye düşünüyorum.
Ayrıca, silahı, şiddeti değil, silahsızlanmayı teşvik etmemiz gerekiyor. Bu Meclisten şiddet kokan yasalar değil, ülkeye huzur getiren yasalar çıkmalı. Çözüm basit: Demokrasi, özgürlük, yargı bağımsızlığı, yargı tarafsızlığı, kuvvetler ayrılığı ve demokratik parlamenter rejim”