CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Şimdi 4. devrimi yapacağız. 4. devrimi yapmamız için Cumhuriyeti tam demokrasiyle taçlandırmamız gerekiyor. Tam demokrasi için bir bedel ödenecekse o bedeli ilk ben ödeyeceğim" dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yazar ve yöneticilerin gözaltına alındığı Cumhuriyet gazetesine yönelik dün düzenlenen operasyonla ilgili olarak "Cumhuriyet gazetesini PKK ile FETÖ ile ilişkilendirmek şeref yoksunu kişilerin yapacağı bir iştir. Böyle bir şey olabilir mi? Ben sormak isterim FETÖ'cüleri devlete Cumhuriyet mi yerleştirdi? Hukuk namusun var mı, sormuyorsan kardeşim çok büyük bir handikapın içindesin" diye konuştu.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında konuştu.
Partisinin grup toplantısında konuşan Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarından satır başları şöyle:
Erdal İnönü Mesajı
Erdal İnönü bu soyadı asla yere düşürmedi. bilgin ce saygın biriydi. Darbe sonrası siyasete girdi. Siyasete sevdiği bilmii hoşgörüyü getirdi. minnet ve şükranla anıyoruz.
"Son bir yılda verdiğimiz şehit sayısı 800'ü aştı. Kıbrıs harekatındaki şehit sayımız 498"
"Anneler çocuklarını askere gönderirken hangi duygularla gönderdiğini biliyor musunuz? Eğer gencecik çocuklarımız şehit olup babaları tarafından toprağa veriliyorsa en büyük acıyı bu ev yaşıyordur. Hepimizin ama hepimizin duyarlı olması lazım. Son bir yılda verdiğimiz şehit sayısı 800'ü aştı. Kıbrıs harekatındaki şehit sayımız 498. Kıbrıs harekatında 498 ama terör olayında biz 800'ü aşkın şehit verdik ve üstelik bu askerler güle oynaya vatan savunması için giderken askere umutla dönüşü bekleniyordu hepsinin.
"O KHK'yı düzeltmek bizim boynumuzun borcudur"
"Şu soruyu bütün annelerin kendisine sormasını isterim; PKK terör örgütüyle kim masaya oturdu? Meşru bir hükümeti bir terör örgütüyle muhatap etmeyin diye, kim İmralı'da bunlarla masaya oturduysa sorumlu onlardır. Şehirler cephaneliğe dönüştürüldü. Tonlarca patlayıcı yerleştirildi, valilere, kaymakamlara 'Sakın bunlara dokunmayın' dendi. Güvenlik güçleri müdahale etmek istediler, bu talimatı kim verdiyse sorumlu da onlardır. Bunun hesabını her annenin kendisine sorması lazım. Ben soruyorum, ama şehidi olsun olmasın büyün annelerin bunu sorması lazım. PKK vergi daireleri, mahkemeler kurdu, askerlik şubeleri kurdu ses çıkarmadılar. Onun bedelini şimdi şehitlerimiz ödüyor. Analar ağlamasın diye bas bas bağırdılar PKK'ya en büyük yardım ve yataklığı bunlar yaptılar. Şimdi şehitlerimiz arasında ayrım yapıyorlar, insanlığa sığmaz bu. Şehirler arasında ayrım olur mu? 15 Temmuz şehitlerine fazla para verilecek, dağda PKK ile çarpışanlara daha az verilecek. Böyle bir ahlaksızlık olabilir mi? O KHK bu Meclis'e gelecek, o KHK'yı düzeltmek bizim boynumuzun borcudur. Aramızda gazi arkadaşlar var, hükümet onları gazi saymıyor ama biz sayıyoruz. Şimdi anneler diyecek ki nasıl gazi sayılmıyor bunlar, bir dernek kurmuşlar, terörle mücadele sırasında yaralanıp gazi sayılmayanlar derneği. Yani çatışıyorsun, yaralanıyor.
"Kalbimde kurşunla yaşıyorum"
"Başkanının bana yazdığı mektup şöyle:
1999 yılında Tunceli'de askerlik yaparken teröristlerle girdiğimiz çatışmada yaralandım. Kalbimde kurşunla yaşıyorum. Alınırsa felç olacağımı söylediler ama gazi sayılmıyorum. Gazi sayılmam için devlet benden uzuv kaybı bekliyor. Çatışmada parmağı kopan arkadaşlarımıza da vermiyorlar, en az üç parmağın kopması gerekiyormuş. Arkadaşımızın birinin yüzde 95 görme kaybı var, yüzde 100 olması gerektiği için ona da vermediler. Birçok arkadaşımızın bedenen çalışamaz raporu var ama unvan alamıyoruz. Yaklaşık 10 bin kişi var, istediğimiz gazilik maaşı değil gururla göstereceğimiz gazilik madalyası."
"Gazi olamazsınız diye unvan vermeyen hükümet, kendi çocuklarının tırnağı kırılsa ne yapar? diye soruyorlar. Sizin hakkınızı sonuna kadar savunacağız, bağımsız Türkiye için alın teri döken, terörle mücadele eden askerimizi her zaman saygıyla her zaman şükranla anacağız. Size bizim minnet borcumuz var.
"29 Ekim'de bütün kavşakların hafriyat kamyonlarıyla kesildiğini gördüm"
"Değerli arkadaşlarım geçen hafta cumhuriyetimizin 93. yılını kutladık. Birinci meclisten Anıtkabir'e yürüyelim diye program yapmıştık arabayla gittiğimde bütün kavşakların hafriyat kamyonlarıyla kesildiğini gördüm. Bundan daha büyük bir ayıbı Türkiye Cumhuriyeti yaşamamıştır, niye hafriyat kamyonu? İnsanın onuruyla bu kadar oynanmaz. Ki Cumhuriyet, cumhuriyeti kuranlar tüm mazlumlara örnek olmuştur. Sadece savaşta değil, cumhuriyetiyle de örnek oldular. Cumhuriyet bir aydınlanmadır, kimsesizlerin kimsesidir. Cumhuriyet, reisin kulu kölesi olmak değil Türkiye'nin özgür bireyi olmak demektir. Cumhuriyeti irfanı hür ve fikri hür insanlar yetiştirsin diye sahipleniyoruz. Cumhuriyet aynı zamanda fırsat eşitliği demektir, kimseye imtiyaz tanınamaz der cumhuriyet. Biz bu ülkede yaşan tüm yurttaşları aynı gözle göreceğiz, hiç kimseyi ötekileştirmeyeceğiz. Cumhuriyetin temel felsefesi budur. Cumhuriyet aynı zamanda eğer tam demokrasi ile taçlandırılmazsa iç boş bir cumhuriyet demektir. Tam demokrasiyle taçlandırdığımızda bizim anladığımız cumhuriyet olacaktır. Hepimizin ortak mücadelesi gerekiyor, kadın - erkek eşitliği için, medya özgürlüğü için, üniversitelerin özgürlüğü için, hep birlikte mücadele etmemiz lazım ve Türkiye'deki mevcut darbe hukukunu, darbe hukukundan arındırmamız gerekiyor. Bunu yaptığımız zaman saygın bir ülke konumuna gelmiş olacağız.
"Şimdi 4. devrimi yapacağız. 4. devrimi yapmamız için Cumhuriyeti tam demokrasiyle taçlandırmamız gerekiyor."
"Aydın'da genel başkan yardımcımız Bülent Tezcan ayağından kurşunla yaralandı. CHP'ye karşı ve CHP'lilere karşı provakasyonlar bundan sonra daha fazla olacaktır. Şehit cenazesinde benim üstüme kurşun atan, genel başkanımızın kurşunlanması, il başkanlarımızın darp edilmeye çalışışması. Bizim üstümüze geliyorlar, ama ben yine söylüyorum, cumhuriyet için bir bedel ödenecekse o bedeli önce ben ödeyeceğim. Şu garabete bakın, bir taraftan PKK saldırılarıyla karşı karşıyayız, Şavşat'ta bize saldırdılar. Yılmadık, yılmayacağız, kim olursa olsun şimdi genel başkan yardımcılarımıza karşı benzer bir saldırı yapılıyor. Hemen şöyle bir kumpas da kurdular, ülkücüymüş dediler. Aydın'da söyledim yine söylüyorum, ülkücüler vatanseverdir biz de vatanseveriz, bayraklarını severler biz de bayrak severiz. Eline silah tutuşturup birine ateş etmesini sağlayanlar asla ülkücü olamaz onlar kişiliksiz insanlardır. Kelepçeyi şeref olarak taşıyacakmış, kelepçeyi şeref olarak taşıyanlar zaten karanlık insandır. Neden bayrak, vatan, demokrasi senin şerefin değil? Özgür medya senin niye şerefin değil? Bütün vatandaşlarımıza sesleniyorum, bize yönelik provakasyonlarda çok dikkatli olmalıyız, olayları sorgulamalıyız. Aydın Valisine, Başsavcısına, Emniyetine teşekkür ediyorum, olayın üzerine tüm soğukkanlılıklarıyla gittiler.
"Bir yandan bu olaylarla içimiz yanarken öte yandan demokrasinin katledildiğini görüyoruz. Şu anda Türkiye'de hukuk yok arkadaşlar, şu an demokrasi yok, şu an hapishanelerde işkence var, özgür medya yok, toplumun üzerine gittikçe ağırlaşan bir baskı var. O nedenle söyledim hava kurşun gibi ağır diye, mücadele edeceğiz. Ne yapmamız gerektiğini biliyoruz, kararlılıkla bu olayın üzerine gideceğiz. Baskı gelebilir, silahlı unsurlar ortaya çıkabilir, 15 Temmuz darbe girişimini fırsat bilip karşı darbeyi yapanlara karşı dimdik namusumuzla ayakta duracağız.
"Allayıp pullayıp piyasaya süren sensin, fakirden ne istiyorsun sen?"
"Türkiye'yi hukuk devleti olmaktan çıkarttılar, istihbarat devleti haline getirdiler. İstihbarata göre adamı alıp atacaklar. Değerli arkadaşlarım bunu yaptılar, bizim yaptığımız tek şey var, darbeye karşı olduğumuzu her ortamda söyledik ama fırsata çevrilip karşı darbeye dönüştürülmesini doğru bilmiyoruz. 15 Temmuz'a nasıl karşı çıktıysak bu karşı darbeye de karşı çıkıyoruz. Meclisi bombalayanları yargılayın, bizim bu konularda hiçbir endişemiz yok. Ama kardeşim öğrencilerden ne istiyorsun, er erbaştan ne istiyorsun? Neden bu insanları hapse atıyorsunuz, gazeteciler... Gazeteciler... Ne yaptı gazeteciler? Uçağa binip bir yeri mi bombaladı, üniversite hocaları ne yaptı? Sorgusuz sualsiz atıyorlar. 12 Eylül darbe koşullarından daha ağır koşulları yaşıyoruz şu anda. Öyle ağır bir tabloyla karşı karşıyayız. 1 milyonu aşkın mağdur yarattılar, darbeciler orada duruyor, düne kadar iş birliği yapan sensin. Allayıp pullayıp piyasaya süren sensin, fakirden ne istiyorsun sen? Çocuğunu cemaatin yurduna gönderdi diye devlet memurluğundan atıyorsun. Atacağın biri varsa devlet yurdu yapmayan bakanı atacaksın kardeşim. Binali Yıldırım da duysun, Türkiye planlı ve programlı bir şekilde darbe sürecinin içine sokulmuştur, bilinçli bir anlayışla evet. Örneğin var mı diyecekler, var tabii. Mehmet Dişli, general. Altını çizerek söylüyorum havuz medyasının köşe yazarları da dinlesinler, kıta görevi yapmadan genelkurmay karargahına getiriyorsunuz sonra terfi ediyor. Terfi edince tekrar kıtaya gitmesi lazım, sonra ne oluyor? Bu kişi darbeyi yönetiyor. Peki Mehmet Dişli'yi genelkurmay karargahında tutan siyasi irade kim? O siyasi irade, Türkiye'yi yönetenlerdir. Şimdi sen Mehmet Dişli'ye değil, teğmene hesap soracaksın.
"Üç tane general, albaylıktan generalliğe terfi ettiriliyor YAŞ'ta, başbakan bu kararı imzalamıyor, cumhurbaşkanı imzalamıyor, çoğunluk kararıyla olmaları gerekirken imzalamıyorlar. İmza zorunludur diye kanun değiştiriyorlar. Ve bu üç general ordudan ayrılıyor, yerine üç tane FETÖ'cü getirdiler. Şimdi planlı ve programlı bir şekilde darbe sürecine gelirken bu kararları alanlar kim? Darbenin siyasi ayağı bunlardır. Bunun hesabını biz soracağız, havuz medyası bunu yazar mı? Yazamaz, onlar da başka yerden besleniyor. Özgür medya o yüzden önemli, patronlarının dediğini yapıyor bu havuz gazetesi.
"'Ne istedilerse verdik' diyen Cumhuriyet miydi?"
"Şimdi ben size 15 Şubat 2012, dönemin başbakanının bir yazısından aktarıyorum:
"AKP ile Gülen cemaati arasında bir çatışma yaşanmamıştır, bundan sonra da yaşanmayacaktır. Bu sadece gönül birlikteliği değildir" Şimdi ben bu ülkenin savcılarına sesleniyorum, yürekli bir savcı çıkar mı? Çıkmaz. Ama ben her şeye rağmen yürekli ve namuslu bir savcı bekliyorum. Biz Aslı Erdoğan, Necmiye Alpay, Nazlı Ilıcak, Mehmet Altan, Ahmet Altan hapisten çıksın diye konuşurken dün yeni bir şey oldu. Cumhuriyet yazarların evlerine baskın yapıldı. Bülent Utku, Eser Sevinç, Musa kart, Müslüm Özışık, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Aydın Engin, Akın Atalay, Can Dündar... savcı bunlar hakkında gözaltı kararı verdi. Ne diye? Efendim Cumhuriyet FETÖ'cüymüş PKK'lıymış... Efendim savcı haksızlık yapmış, IŞİD'i unutmuşlar. Ben bu savcıya talimat veren siyasi iradeye seslenmek isterim; bedel ödeyen bir gazetedir Cumhuriyet gazetesi, her darbe sonrası bedel ödeyen bir gazetedir. Cumhuriyet basın dünyamızın akademisidir. Görüşü ne olursa olsun 'Acaba ne yazdı' diye sabah gazeteyi ele alır, çünkü bir fikir gazetesidir, aydınlanma gazetesidir. Cumhuriyet ödün vermeyen bir gazetedir. Acaba iktidardakiler benim lehime yapar mı diye düşünmeyen bir gazetedir. Özgürlüğü savunan bir gazetedir, Cumhuriyet'i savunan bir gazetedir, Cumhuriyet'le yaşıttır, adını da Mustafa Kemal Atatürk vermiştir. Cumhuriyet gazetesini PKK ile FETÖ ile ilişkilendirmek şeref yoksunu kişilerin yapacağı bir iştir. Böyle bir şey olabilir mi? Ben sormak isterim FETÖ'cüleri devlete Cumhuriyet mi yerleştirdi? 'Ne istedilerse verdik' diyen Cumhuriyet miydi? Bunu diyen adama soracaksın ne istediler de peşkeş çektiniz?
"81 ile FETÖ'cü emniyet müdürünü Cumhuriyet mi atadı?"
"Zekeriya Öz'e kurşun geçirmeyen haberi Cumhuriyet mi tahsis etti. Sayın Savcı, Zekeriya Öz'e o arabayı tahsis eden adama soru sorma yüreğin var mı senin? Zekeriya Öz'n heykeli dikilmelidir diyen Cumhuriyet miydi? MGK kararına yok hükmündedir diyen Cumhuriyet midir? Soru sorma cesaretin var mı senin sayın savcı? 81 ile FETÖ'cü emniyet müdürünü Cumhuriyet mi atadı? Şehirlere bombalar yerleştirilirken "Bunlara dokunmayın" diyen Cumhuriyet miydi? Hukuk namusun var mı, sormuyorsan kardeşim çok büyük bir handikapın içindesin. Elinde onların kamçısı, seni kullanıyorlar Bir savcı kendisini kullandırmaz, bu kadar açık söylüyorum. TBMM'de Fethullah Gülen'e çete demek ihanettir dedi birisi, sayın savcı, "Fethullah Gülen'e çete demek ihanettir" diye kim sordu biliyor musun? Korkuyorsun, soramıyorsun, sen çocuklarına bile hesap veremezsin, çocuklarına en ağır mirası bıraktın sen. Fethullah Gülen'in sümkürdüğü mendili alıp saklayan Cumhuriyet miydi? Başbakan Yardımcısını Pensilvanya'ya gönderip 'Emrindeyiz' diyen adama hesap sorabiliyor musun? Sen hukuk adamı değilsin, adam değilsin, birilerinin maşasısın. Şimdi kalkacaklar diyecekler ki; Efendim biz bunları soramıyoruz. Hükümete soramıyoruz.
"Bütün bunların iki nedeni var, birincisi tek adam rejimini getirmek Türkiye'ye, ikincisi de ekonominin kötü gidişine dur diyememeleridir. Açık söylüyorum, Türk Telekom dahi kendi taahhütlerini yerine getiremiyorsa Türkiye'nin karşılaştığı sorunlara bakın. Gazetelere talimat veriyorlar olumlu şeyler söyleyin diye, doğruyu kim yazıyordu? Cumhuriyet gibi gazeteler yazıyordu, sen misin doğruyu yazan, böyle olur işte. Ekonomi berbat, Cumhuriyet gibi olayları gündeme getirip dikkatleri başka yere çekmek istiyorlar. Bugün oynananlar başkanlık rejiminin fragmanlarıdır. Başkanlık rejimini bize tanıtmaya çalışıyorlar. Bir ülkenin başbakanı, sayın Binali Yıldırım başkanlık gelmezse Türkiye bölünür diyor. 93 yıldır bu ülke, dimdik ayakta tüm darbelere karşı. Ve sen kalkıyorsun başkanlık olmazsa bu ülke bölünür diyorsun. Yani başbakan olarak ben bu ülkeyi bölünme noktasına getirdim diyorsun. Kardeşim, sen o koltukta oturamazsın, itiraf ediyorsun ya.
"Türkiye'yi bölme projesidir başkanlık sistemi"
"Bütün yurttaşlarıma şunu söylüyorum, CHP bu ülkede olduğu sürece görüşü ne olursun haksızlığa uğrayan herkesin yanında olduğu sürece bu ülkeyi hiçbir güç bölemeyecektir. Türkiye'nin bekası için, bayrağı için, vatanı için kanımızın son damlasına kadar mücadele edeceğiz. Mustafa Kemal diyor ya; benim naçiz vücudum elbet toprak olacaktır ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Bunlar Türkiye'yi eyaletlere bölmek, parçalamak için uğraşıyorlar. Devlet Bahçeli'ye söylüyorum, Türkiye'yi bölme projesidir başkanlık sistemi
"Türkiye eyalet sisteminden kopmamalı diyor. Yine iki yıl sonra 2023 yılında eyalet sistemi olabilir diyor. Hiçbir siyasi liderin tuzağa düşmemesi gerekiyor. Bu ülkenin birliğini, bütünlüğünü savunuyorsak siyasi görüşmelerimiz farklı olabilir ama ülke bizim ortak paydamızdır, 150 yıllık bir tecrübeyi atacaksın bir koltuk uğruna milyonları ateşe atacaksın. Bu doğru değildir. Başkanlık sistemini Abdullah Öcalan da istiyor, kendi kitabı yayınlandı, orada ifade ediyor. 'Eski alışkanlıkları geride bırakmak gerekir çünkü bu bir rejim değişikliği olacak, başarılı olursa çok biz AKP'ye iktidarı altın tepside sunduk' ne zaman söylüyor bunu 2013'te. Kime söylüyor, hükümet yetkililerine. 'Başbakan'a deyin ki başkanlık modelini de tartışabiliriz' bunu da 11 Ocak 2014'te söylüyor. On dakikada barışır bunlar, sonra çıkıp 'Kandırıldık' derler. Herkesin kandırdığı bir adam Cumhurbaşkanı olamaz. Bu ülkenin bekası için hepimizin çalışması lazım. Bunları bir gecede soy sayıp bana koltuk bulun oturacağım, valiyi ben atayacağım, yargıtayı ben atayacağım, tek ben söz sahibi olacağım... Böyle bir rejim dünyada yok kardeşim, buna bir kişi soyundu o da Hitler'di, o da tüm dünyayı kana buladı.
"FETÖ mağduru diye binlerce mağdur yaratıldı, kendi boğazından kesip çocuğunu üniversiteye gönderen, bilgi üretenleri hapse atan bu anlayıştır. O nedenle demokrasiye Türkiye'ye sahip çıkmamız lazım"
Son Güncelleme: 02.11.2016 08:50