Genel Başkan Yardımcısı Ağbaba’nın basın toplantısı metni şöyle:
“Anayasal olarak OHAL döneminde çıkarılan KHK’lar yalnızca ve yalnızca OHAL’le ilgili olmak zorundadır.
Ama son çıkarılan KHK ile bir başka hukuksuzluğa daha imza atılmıştır. Milyonların yıllardır umutla beklediği, taşeron işçilere kadro konusu bir KHK ile çıkarılmıştır.
Açıkça söylüyoruz, bu düzenleme EKSİKTİR, GEDİKTİR ve ANAYASAYA AYKIRI bir şekilde düzenlenmiştir.
Niye KHK ile çıkarıldı diye soruyoruz. Baştan açık çek verdik. Getirin Meclise 1 saatte çıkarırız dedik. Ama anlaşıldı ki hükümetin utandığı şeyler var.
Bu düzenlemenin neden işçiye hayır getirmeyeceğini 9 madde ile anlatmak istiyorum.
1- OHAL döneminde çıkarılan KHK’lar, sadece OHAL süresi içinde geçerlidir. Ancak taşeron işçilerle ilgili konu süreklidir.
OHAL sona erdiğinde, eğer bu KHK’lar da diğer birçoğunda olduğu gibi Meclis’ten geçirilmezse, hukuksal bir soru işareti doğacaktır.
2- Bu düzenlemenin tüm uyarılarımıza rağmen KHK ile yapılması, işçilerin hak aramasının önüne geçmek içindir.
Çünkü Anayasa Mahkemesi bir kararla, KHK’ları incelemeyeceğini ilan etmiştir. Eğer bu düzenleme Meclis’te yapılsaydı, kadro alamayan ya da haksızlığa uğrayan emekçiler mahkemeler yoluyla haklarını arayabileceklerdi.
Ama AKP bir oldu bitti ile milyonların umudu ile oynamıştır.
3- Bu düzenleme yapılırken, ne işçiler, ne konfederasyonlar, ne sendikalar, ne de taşeron işçi dernekleri dinlenmemiştir.
Sorunun doğrudan tarafları dikkate alınmamış, kapının arkasında bırakılmışlardır. Milyonları ilgilendiren hayati bir mesele, bakanlıkların kapalı kapıları ardında yazılmış ve dayatılmıştır.
Bu düzenlemede işçilerin talepleri karşılanmamıştır.
4- CHP olarak bizim ve sendikaların ortak talebi AYRIMSIZ ŞARTSIZ KADRO verilmesiydi. Ancak bu talep karşılanmadığı gibi, işçiler arasında ayrım yapılmıştır.
Bazı kurumlardaki taşeron işçilere kadro hakkı verilirken bazılarına verilmemiştir. 26 özel bütçeli kuruluş ve 26 Kamu İktisadi Teşebbüsü dışarıda bırakılmıştır. Bu ayrımın mantıklı hiçbir izahı yoktur.
KİT’lerde ve özel bütçeli kurumlarda çalışan on binlerce taşeron işçi kadro dışı bırakılmıştır. Bu resmen işçilere küfürdür.
5- İhale yöntemleri ve personel giderlerine göre bir ayrımcılık daha yapılmıştır. Birçok işçi bugün kadro alacağını düşünürken, yarın gerçeği öğrenecek ve büyük hayal kırıklığına uğrayacaktır.
6- Kadroya alınacak işçilere sınav ve güvenlik soruşturması yapılacaktır. AKP’nin geçmiş uygulamalarına bakıldığında bunun da büyük mağduriyet doğuracağı ortadadır.
Geçmişte yapılan mülakatlarda, Reis deyince aklına ne geliyor, hangi siyasi görüşe mensupsun, hangi mezhebe mensupsun, namaz kılıyor musun gibi sorular soruluyordu.
Yıllardır temizlik işinde çalışan bir işçiye sınav şartı getirilmesinin mantığı yoktur. Bu işçi zaten bu işi yıllardır yapıyor. Sanki müsteşar, bakan yardımcısı atıyorlar.
Güvenlik soruşturması ve sınav kendine muhalif olanların kadroya alınmamasını sağlayacaktır. Buna yüksek sesle itiraz ediyoruz.
7- Kadroya geçmek için başvuran işçilerden, hak kazandığı alacaklardan feragat etmesi istenecektir.
Örneğin geçmişe yönelik 10 yıllık alacağını mahkeme yoluyla kazanan bir işçiye ya vazgeçersin ya da sana kadro yok denecektir.
Bunun adı emekçiye şantajdır.
8- Kadroya alınacak işçilere yönelik ayrımcılık sürecek. İşçiler alındıkları kurumdaki toplu sözleşmeden yararlanamayacaklar. Aynı işi yapanlar arasında ücret ve hak farkları olacak.
Bu durum işçiler arasında büyük yarılmalara, sosyal çatışmalara zemin hazırlayacak.
9- Yerel yönetimlerde çalışan yüz binlerce taşeron işçisi kadro kapsamı dışında bırakılmıştır.
Yalnızca bir şirketten başka bir şirkete geçeceklerdir. Bu ayrım, ne ahlakidir ne de vicdanidir.
Biz CHP olarak, bu ayrımcılığa karşı tüm taşeron işçilerini, mağdur edilen tüm emekçileri, konfederasyonları, sendikaları, işçi derneklerini ayağa kalkmaya çağırıyoruz.
Hakkınızı hukukunuzu arayın.
Sesinizi yükseltin.
15 Temmuz hain darbe girişiminin ardından 20 Temmuz’da ilan edilen OHAL, hukuk rejimine, parlamenter demokratik rejime adeta bir saldırı halini almıştır.
Bir buçuk yıllık OHAL rejimi ve çıkarılan KHK’lar, Türkiye Cumhuriyetine yönelik bir yıkım ve dikta inşasının aracı haline gelmiştir.
AKP’nin OHAL’i, demokrasiye, insan haklarına, özgürlüklere ve toplumsal barışa yönelik bir darbe girişimidir.
Adeta askeri darbe dönemlerini aratmaktadır. 12 Eylül’de dahi bu uygulamaları yapmak Kenan Evren’in bile aklına gelmemiştir.
Çok açık söylüyoruz, BU HUKUK DEVLETİNİN İDAMIDIR.
Bütün muhaliflere, sokakta seslerini duyurmaya çalışan herkese parmak sallanmaktadır.
Bu siyasi anlayışın geçmişte yaptığı suçlamalara bakınca herkes haklı olarak endişe etmektedir. Referandumda HAYIR diyenlere, Cerattepede direnen köylülere, HES’lere direnenlere terörist diyen anlayış, maalesef tüm ülkeye bu gömleği giydirmeye çalışmaktadır.
Bu anlayış, Mussolini’nin Kara Gömleklileri gibi, Hitler’in SS Birlikleri gibi, kendi paramiliter gücünü kurma amacındadır.
Bu KHK’lar adeta Türkiye’de hukuku savunanları ayağa kaldırdı. Farklı siyasi görüşlerde olan insanlar bile bu konuda itirazlarını yüksek sesle dile getirdi. Demokratik hukuk devletini savunan herkes itiraz etti.
Bu eleştirilere tepki, hükümet ve Saray sözcüsünden gelmedi. Mahir Ünal ve AKP Genel Başkan Yardımcıları, bu KHK’nın sadece 15-16 Temmuz gününü kapsadığını söyledi.
Ama biri var ki, bu KHK’yı eleştirenlere verdi veriştirdi. O kişi Devlet Bahçeli.
Devlet Bahçeli Saray’ın taşeronudur. Saray ona kadro vermelidir. Bahçeli’yi Saray kadroya almalıdır. Hatta yazılı ve sözlü sınava tutulmadan doğrudan kadrolu olmalıdır.
Uzunca süreden beri Saray Sözcülüğünü zaten yapmaktadır. Milliyetçiler de onu zaten çoktan kadro dışı bırakmıştır. Bahçeli’nin yeri artık Balgat değil, Beştepe’dir, Saray’dır.
CHP Cezaevi Komisyonu olarak tek tip konusuna da değinmek istiyorum. Bu uygulama daha önceki dönemde hayata geçirilseydi, İlker Başbuğ gibi, Mustafa Balbay, Mehmet Haberal, Aziz Yıldırım, Ergün Saygun gibi insanlara tek tip tulum giydirilecekti. Daha önce tutuklanmış ama sonra özür dilenen isimler var.
Bu tek tip, insanlığa tek tip giydirmektir. CHP olarak suçluluğu kesinleşmemiş insanlara böyle bir uygulamanın yapılmasını asla kabul etmiyoruz. Bu konuda örnek alınmaması gereken ülkeleri örnek alıyorlar. Geçmişte vicdanları yaralayan o turuncu elbiselerin örnek alınması kabul edilemez. Tek tip yalnızca mahpuslara değil, insanlığa giydirilmek isteniyor.”