‘Cinnet’ haline işaret ediyordu
İnsanların sokakta olduğu bir saatte ateş açılması bir “cinnet” haline işaret ediyordu. Böyle bir saatte darbe ile alaşağı etmek istiyorsanız, bunların mekânları belli, parti binaları belli. Hiçbir parti binasına taş düşmemiş. Kim varsa sorumlu olan, masum görünmesine müsaade edilmemesi lazım.
Saray’ın çok mu meraklısıyım?
(Yargı ve akademik yıl açılışların Saray’da yapılması): Yargı yılının açılışında bize iki davetiye geldi. Biri Rixos Oteli. Biri Saray’da. Yargının açılışında bulunmak mı önemlidir, onun yapılacağı yer mi? Bunu Saray’ın bilmem nesinden dolayı farklılığa düşürmek Türkiye’yi sıkıntıya koyuyor. Benden evvel kim Saray’a gitmişse, o gün orada yoktu. Ben neden oradaydım? Saray’ın çok mu meraklısıydım? Bu gibi durumları bazı ortamlarda iyi düşünmek lazım. Acaba başkanlık sistemine doğru bir kıvrılmanın ön antrenmanları mı yapılıyor? YÖK’ün akademik yılı açılışının Saray’da yapılmasına ilişkin bir davetiye de bize gelmedi.
"O geldi mi ben kalkarım"
(Liderler zirvesi): Liderler toplantısında, “Efendim, filan parti de olması lazım” deniliyor. Ama o parti olmaktan çıkmış, PKK ile iç içe girmişse, Türkiye’nin bekasına sorun olan bir zihniyetle ben niye oturacağım? O geldi mi ben kalkarım.
Kılıçdaroğlu’nun sözlerini hatırlattı
(HDP’lilerin zorla ifadeye götürülmesi): Bizi de çağırdılar, biz gittik. Sen milletvekili değil misin? Senin de dokunulmazlığın kalkmış, benimki de. Gitmiyorsan, devlet seni götürecek.
O zihniyetin FETÖ’den farkı yok
(CHP Yenikapı ruhunu bozuyor mu?): Türkiye’nin önceliği artık beka sorunu olmuştur. Beka sorununu çözebilmek için milli birlik ruhu gereklidir. Biz AKP ile bu gibi konularda çatışmaya girdik. Kime ne faydası olacak? Burada MHP’yi haksız yere kimse bilmem neyin stepnesi arka tekeri falan zannetmesin. Eğer bu yolu tercih edenler varsa, o zaman darbe teşebbüsünün sonuç almasından aşırı derece üzüntü duyup, tekrar onun tazelenmesini isteyen bir zihniyet vardır. Onun da FETÖ’den farkı yoktur.
Dostluklar eriyor ama bitmiyor
(Türkeş’in 15 Temmuz araması üzerine): Eski partilimiz, dava arkadaşımız Tuğrul (Türkeş) aradı beni. Düşüncemizi almak istiyor. Biz kendisini merak ettiğimiz gibi o da bizi merak etmiştir. Farklı siyasi alanlarda olmak, dostlukları eritiyor ama bitirmiyor.
Yarım saatin içinde partiden atarım
(Adalet Bakanı’nın sözleri üzerine): Bizim teşkilat olarak FETÖ ile ilişkisi vardır diye gönderdiğimiz kimse yok. Yalnız Adalet Bakanı’nın bir açıklaması vardı. “Herkes temizlesin” diyordu. Adalet Bakanı içimizdeki FETÖ’cülerle ilgili bir toplu iğne ucu kadar sahip olduğu delil varsa bana göndersin yarım saatin içerisinde partiden atayım. Adım “Devlet” diye, onu da ben araştırayım?
Yöntem seçim olabilir
(AKP kendisini görmüyor mu?): Kendilerini görüyorlar da yöntem arıyorlar. Tabii bu yöntem seçim de olabilir. Diyelim ki çok sayıdan FETÖ’cü milletvekili, bakan veya parti yöneticisi var. Bunları FETÖ davası kapsamına alıp ayıkladığınız vakit, siyasi iktidarın 276’nın altına düşmesi hali başka türlü sıkıntılar yaratır. Böyle bir durum karşısında partiyi tamamen FETÖ’cülükle suçlayıp, millet huzuruna çıkmak yerine, FETÖ’cülüğü daha ilan etmeden millet huzuruna çıkıp işte kıştı, yazdı deyip... Hangisini tercih edeceksiniz?
Affa yeşil ışık
(Parti içi muhalefet): Bazı arkadaşlarımız 7 aydan beri MHP’yi çok aşırı derecede meşgul ettiler. Herhalde onlar da bazı gerçekleri görmüştür. Nitekim de bazıları gelmektedirler, bazı yanlışlıklar olduğunu ifade etmektedirler. Artık yapılacak bir şey var, o da ülkücü iradeye başvurmak. Korsandı, teli tutarak değil de normal bir sandık içerisinde divan teşekkül etmiş, herkesin konuşma hakkını aldığı bir ortam olsun. MHP de bunu başaracaktır. 9 Ekim’deki kongre bizim için yeni bir karar değil.
Ecevit’in ağzından tek bir söz duymadım
(Gülen, Ecevit’i severdi iddiaları): Bülent Ecevit’in ağzından bir tek kelime dahi duymadım. Herhangi bir konuda bir telkini olduğunu da görmedim. Bereket versin, bizim bir fotoğrafımız yok.
Bir FETÖ’cü kendini nasıl savunuyor, görelim
(Kılıçdaroğlu’nun davalar yayımlansın talebi üzerine): 27 Mayıs’ta davalar radyo aracılığıyla yayılanmıştı. Bunda da yayımlanabilir. Bu saatten sonra Türkiye’de hiç kimse hiçbir şeyi saklama lüksüne sahip değil. Çıksın bir FETÖ’cü kendisini nasıl savunuyor, hep beraber görelim.
Adil Öksüz belki de öldü
Belki öldürülmüş de olabilir. Öbürü kalkıp bir şey söylüyor. “MİT’in adamı” diyor. Adil Öksüz diyorsunuz. Her şeyi Adil Öksüz gibi birinin üstüne yıktık. Bulunursa ne olacak? Adam, “Ben bu işlerle alakam yok, benim şahitlerim var, tarla almaya gitmiştim, iki tane de tapu senedi hazırlamıştım” dese ne olacak? Kazan’dan da iki şahit çıkar herhalde.
“Gel bakalım enişte” diyecekler
(Cumhurbaşkanı kimden öğrendi): Bunların hepsi mahkeme aşamasına geçildiği zaman herkese sorulacak. “Gel bakalım enişte” diyecekler. “Neyin nesi bu” diyecekler. Ortada daha bir şey yok.
Yeniden adaylığı yakışık almaz
(Oktay Vural’ın yeniden grup başkanvekili olabilme ihtimali): Herhangi bir kırgınlık yok. Yeniden aday olması yakışık almaz.
17- 25 saati duruyor
(Başkanlık provası mı eleştirileri) Biz şimdi her şeyi bıraktık da Cumhurbaşkanı’nın her şeyini destekler konuma mı geldiğimizi zannediyorsunuz? Benim hâlâ odamda 17-25 levhası (saati) duruyor. Türkiye’de, biz, parlamenter sistemi savunuyoruz. Bunun varlığına saygı duyuyorsanız, başkanlık sistemini savunan insanlara da saygı duyacaksınız. Onun 25 tarihini milat olarak kabul ediyoruz. (Gülüyor) 4 bakan var. Yarın ne olacağı belli değil. 4 yıl beraber olmuşsunuz. Sonunda da kopma noktasına gelmişiniz. Kopma noktasına geldiğiniz bir yerde, birileri kalkmış darbe teşebbüsüne girmiş. Siz de bu teşebbüsü önlemekle görevli iktidarsınız. Yarın mahkeme anında bakalım neler olacak? “Tamam, ben bunu yaptım ama bir bakandan talimatla yaptım” derse bir FETÖ’cü, ne yapacaksınız?
Son Güncelleme: 11.10.2016 10:47