İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Afyonkarahisar programını takip eden gazetecilerin sorularını yanıtladı. Akşener, “Bütün siyasi partilere, ayrı ayrı girmemiz açısından bir çağrıda bulundum. Ama nereye doğru gider, nereye evrilir onu bilmiyorum. Biz her yerde tek başına girecekmişiz gibi bir çalışma yapıyoruz. Ama bir şey daha söyledim: Yerelde teşkilatlar birbiriyle bir çalışma yapabilirler. Ona dair bugünden bir şey söylemek mümkün değil” dedi. İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı adaylıkları ile ilgili soru üzerine Akşener, “Bu iki arkadaşımızın karşısına aday çıkarılacak, çıkarılmayacak konusu günü geldiğinde bakılır; amma velakin çıkarıldığı takdirde de bizim aday gösterdiğimiz, proje üzerinden konuşacak” dedi. “İstanbul kaybedilirse, faturasının size çıkartılma ihtimali çok yüksek...” değerlendirmesine, “Çıkarsa çıksın” karşılığını verdi.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, 26-30 Ağustos 1922 tarihleri arasındaki Büyük Taarruz'un 99'uncu yıldönümü kapsamında Afyonkarahisar'a geldi. Akşener, ilk olarak Kocatepe'deki anıtı ziyaret etti. Anıta çelenk bırakan Akşener, Kocatepe Meydanı’nda vatandaşlara seslendi. Akşener, daha sonra; Afyonkarahisar programını takip eden gazetecilerle bir araya geldi. Basın mensuplarının Akşener’e yönelttiği sorular ve yanıtlar şu şekilde:
“BİZ YENİLDİK, KAYBETTİK: (Her ilde belediye başkan adayı çıkarma kararınız İstanbul ve Ankara'yı da kapsıyor mu?) Biz teşkilatlarımızla, GİK üyelerimizle, milletvekillerimizle sonucu anlamak amaçlı ayrı ayrı toplantılar yaptık. Doğal olarak iki büyükşehire odaklanıyor herkes. Genel seçimlerde biz yenildik, kaybettik. Kimseyi de suçlamıyorum ben bu konuda. Ortağız ve o altı siyasi parti, hepimiz bir pay sahibiyiz o konuda. Yani sonuçtan sorumluyuz. O nedenle bu tür kamplaşan kutuplaşan sistemlerde, seçmenin tercih noktasında bir özgürlüğü yok. Halbuki yerel seçimler yüzde 50+1 değil, onun için ben bütün partilere yani AK Parti, CHP, MHP, DEVA, Gelecek gibi bütün siyasi partilere ayrı ayrı girmemiz açısından bir çağrıda bulundum. Ama nereye doğru gider, nereye evrilir onu bilmiyorum. Biz her yerde tek başına girecekmişiz gibi bir çalışma yapıyoruz arkadaşlarımız talebiyle. Ama bir şey daha söyledim: Yerelde teşkilatlar birbiriyle bir çalışma yapabilirler. Ona dair bugünden bir şey söylemek mümkün değil.
HİÇBİR ZAMAN ‘BİZ KAZANDIRDIK’ DEDİM Mİ BEN?: Şöyle bir durum var: Ucuz etin yahnisi lezzetsiz oluyormuş. Biz 2019’da kendimiz teklif ettik. Herkes belediyelerden genel müdürlükler üzerinden yürüdü. Bunu çok büyük hakaret saydım ben, söylemedim ama hakaret saydım. Şimdi çıkaracağım bütün listeleri. Bakalım kaç tane genel müdürümüz varmış ne yapmışız ne etmişiz? Böyle bir talebimiz hiçbir zaman olmadı. Sürekli buradan hırpalandık. Kendini pis hissediyorsun. Halbuki ben psikoloji ve sosyoloji çalışmış bir insanım. 2018’de de ‘Bu seçim birinci turda alınacak’ hayaliyle gitti. 2018’de Ekmeleddin İhsanoğlu kadar oy aldık mı hepimiz? 2018’de ben, Sayın Muharrem İnce ve Sayın Temel Karamollaoğlu toplamda İhsanoğlu kadar oy aldık. Ne oldu? Muhalif seçmen yere yapıştı, morali bozuldu. Ben, kendi ailemden insanları biliyorum. Benim ve partimin amacı belediye almak, bir şey olmak falan değildi. Seçmeni 2023 için ayağa kaldırmaktı. Ben bunu sizler aracılığıyla defalarca anlattım. Biz o zaman 19 ilçe belediyesi almıştık. Bu kadar uzun yıllar aktif politika yapmış bir şahıs buna evet der mi? Demez. Buradaki en önemli hedef de İstanbul'du. Tayyip Bey'in kalbi olan, yüreği olan yer. Bizim oylarımızla alındı falan demiyorum. Elbette oylarımız var, elbette herkesin oyu var. Hiçbir zaman ‘Biz kazandırdık’ dedim mi ben?
İYİ PARTİ BAŞARDI DİYE BİR KAVRAMIMIZ YOK, AMA O SÜREÇ İÇERİSİNDE SÜREKLİ GAGALANAN BİR İYİ PARTİ OLDU: Çok da güzel yüründü ve bir başarı kazanıldı. Şimdi bu başarının sonuçları itibariyle seçmen ayağa kalktı ve ‘biz kazanabiliriz’ noktasına gelindi. Milletin şuurunun altında ne var diye baktırdığımda başarıya özlem çıkmıştı. İmparatorluk bakiyesi olmanın getirdiği başarıya özlem. Mağdurun yanında olmak falan gerilerde. Ben de dahil hepimizde var o özlem ve bunu hep beraber başardık. İYİ Parti başardı diye bir kavramımız yok, ama o süreç içerisinde sürekli gagalanan bir İYİ Parti oldu.
BEN ZANNETTİM Kİ CHP BU ARKADAŞLARIMIZDAN BİRİNİ ADAY GÖSTERECEK: Arkasından bu iki arkadaşımızı çok sevdi insanlar. Ben sevdirmedim veya ben nefret ettirmedim. Ben Sayın Erdoğan'ın yürüyüşünü bilen birisiyim. Sayın Erdoğan bir yürüyüş yaptı. Mahkemeye gidip, hapsolması nereyle alakalı? Siirt'te okuduğu bir şiirle alakalı.
Şimdi de aynı şey yaşandı. Dolayısıyla vatandaş hem Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı'nda hem İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'nda aynı şeyi gördü
İki yıl evvel ben, Koray Aydın, Uğur Poyraz, Cihan Paçacı ve Salim Ensarioğlu beş kişi CHP'ye gittik. Daha masa falan kurulmuş değildi gittiğimizde. Onlarda da Oğuz Kaan Salıcı, Selin Sayek Böke gibi yönetici isimler vardı. Başka yani onlar beş kişi biz beş kişiyiz. Açık açık, ‘Bu iki arkadaşımızdan birini aday gösterecekseniz biz varız. Yok eğer yapmayacaksanız o zaman geriye çekin’ dedim. Ben zannettim ki CHP bu arkadaşlarımızdan birini aday gösterecek. Çünkü bütün anketlerde kendileri de varlar. Şehir şehir gezebiliyorlar, o
popülarite artarak devam ediyor. Ne zannedersiniz siz? Yol veriliyor zannedersiniz.
Bu iki arkadaşımız gerçekten kamuoyunda müthiş bir karşılık buluyorlardı. Ben ondan sonra kendim aday olmayacağımı ilan ettim ki bazı şeyleri söyleyebildiğimde insanlar samimiyetime inansınlar. İYİ Parti olağan şüpheli şeklinde her bir konuda her bir kötülüğün anası gibi ilan edildi. Ben 45 ilde Sayın Mansur Yavaş'ı da yanıma alarak, şahit tutarak miting yaptım. Partinin parasıyla yani bir de kimseden yardım almadan, özellikle CHP'den hiç kimseyi çağırmadık. Sayın Kılıçdaroğlu'nun arkasında durma kararı verildikten sonra şüphesiz çalıştım. Ben de arkadaşlarımız da devam etmesini sağlamaya çalıştık ve alkışlar arttı. Bizim seçmenimizde bir sempati oldu, ‘Biz bu işi yapacağız’ inancı oluştu.
İZMİR'İ, ESKİŞEHİR’İ İSTEDİĞİM KONUŞULUYOR. BEN NE SAYIN KILIÇDAROĞLU'YLA NE DE BİR BAŞKA LİDERLE EN KÜÇÜCÜK BİR KONUŞMA YAPMADIM: Kazanamadık. Kazanamamanın sonuçları hepimizin. Bilerek ben 100 güne yakın süredir konuşmuyorum. İzmir'i, Eskişehir’i istediğim konuşuluyor. Ben ne Sayın Kılıçdaroğlu'yla ne de bir başka liderle en küçücük bir konuşma yapmadım. Hakikaten ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz ve bir beyanatım yok. Yani seçim gecesi bir de bir belediyede o da genel çerçevede yani seçim kaybedildiyse kaybedilmiştir. Bunun sonuçlarına bakmamız lazım dediği bir şey.
PARTİLERİN BİR ARAYA GELMESİ, ORTAK ADAYLAR BELİRLENMESİ GİBİ BİR KISMI YOK: Bizim partimizin görüşü; her bir ilçe, belde, şehirde kendi adaylarımızla gitmeye yönelik organize olmak. Bu ittifak işi Türkiye'yi gerçekten uçuruma götürüyor. Sonuç itibariyle mümkünse bütün partilerin tek başına girip, yerel seçimi gerçekten yerel seçim haline getirmeye gayret etmek istiyoruz. Bugün ben hem Sayın Kılıçdaroğlu'na hem Sayın Bahçeli'ye hem de Sayın Erdoğan'a bu konuda çağrıda bulundum. Göreceğiz bakalım nasıl bir şey olacak. Ama dediğim gibi bazı yerlerde bazı anlaşmalar yerelde olabilir. Onları henüz konuşmuş değiliz. Ama partilerin bir araya gelmesi, ortak adaylar belirlenmesi gibi bir kısmı yok.
SONUÇ İTİBARİYLE O OLUŞTURDUĞUMUZ SİSTEMİ YETERİ KADAR ANLATAMADIK MUHTEMELEN: (Bir araya gelme suretiyle bir şey yok mu?) Hayır öyle bir şey yok. Ben izledim, tahmininizden öte çok şey izledim. Kim ne söyledi, ne yaptı biliyorum. Mesela dikkatimi çekti, Sayın Babacan ‘Biz kimseden bir talepte bulunmadık, bizden talepte bulunuldu’ dedi. Haklı, çünkü o masaya Sayın Babacan'a ve DEVA Partisi'ni davet eden Sayın Kılıçdaroğlu. Sayın Nedim Yamalı ‘Biz Cumhuriyet Halk Partisi tabanını, seçmenini mutlu etmek mecburiyetinde değiliz’ dedi. Haklı, çünkü onları da Cumhuriyet Halk Partisi ve Sayın Kılıçdaroğlu davet etti. Yani altı kişilik masayı kuran Sayın Kılıçdaroğlu ve bizlere gelince biz de o davetlere icabet ettik. Orada bir sistem oluşturmaya çalıştık. Sonuç itibariyle o oluşturduğumuz sistemi yeteri kadar anlatamadık muhtemelen. Bazı arkadaşlar, diğer siyasi partiler güven veremedik diyor. Sonuç itibariyle biz kaybettik. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen partili cumhurbaşkanlığı sistemini değiştirme eylemini, işlemini kaybettik. 2017, 2018 ve 2023’ten beri üçüncü kere onaylanıyor. 2023 bir şanstı, biz hep beraber o şansı kullanamadık. Ben şu suçlu, bu suçlu demiyorum. Hep beraber ortağız biz bu konuda. Ama elini yıkayıp çıkmak diye bir kavram da olamaz yani.
BİZİM OYUMUZDAN OY GİTTİ. YANİ BİR BEDEL DE ÖDEDİK: (İstanbul ve Ankara’daki belediye başkanları Millet İttifakı'nın adaylarıydı. Türkiye'yi yönetmeye aday gösterdiniz. Bu isimlerin karşısına İYİ Parti nasıl aday çıkaracak?) Arkadaşlarımızın ekspertizinin eksik olduğu, fazla olduğu üzerinden bir şey söylemiyorum. Türkiye'de ‘İYİ Parti seçmeni Cumhuriyet Halk Partisi veya bir başka siyasi parti veya bir başka meşhur bir hareket yapılırsa peşinden koşar’ gibi bir algı var. Yok böyle bir şey. Nitekim olmadığı ortaya çıktı. Biz yüzde 10 civarı oy aldık diyelim. CHP ve YSP’nin oyunu da toplayın, Sayın Kılıçdaroğlu'nun oyu çıkıyor. Hani bizim seçmenimiz oy vermeye gitmemişti? Bunu konuşanlar var, matematik bu. Hadi toplayın. Bizim oyumuzdan oy gitti. Yani bir bedel de ödedik. Bu yapılanların karşılığında dediğim gibi bu iki arkadaşımızın karşısına aday çıkarılacak, çıkarılmayacak konusu günü geldiğinde bakılır; amma velakin çıkarıldığı takdirde de bizim aday gösterdiğimiz, proje üzerinden konuşacak. Yani biz ‘bunlar ocudur, şucudur, bucudur’ demiyoruz. Demeyeceğiz. Eğer ittifaklar üzerinden yerel seçime gidilirse, görürsünüz ki aynı oculuk buculuk üzerinden birbirimizi yediğimiz ondan sonra o yerelde insanların ihtiyaçlarının nasıl karşılanacağının konuşulmadığı bir seçim olur. Biz buna karşıyız.
KÖYLERE, İLÇELERE GİTTİKLERİNDE ELİNİ UZATMIŞLAR, ‘TERÖRİSTİN ELİNİ SIKMAM’ DEMİŞLER. BUNU BİZ YENEMEDİK: (Cumhurbaşkanlığına layık gördüğünüz kişilerin karşısında tekrar aday çıkarmak…) Konuşmamda, ‘Biz bazı el sıkışmalarının karşısında olacağız’ dedim. Bir türlü bunu anlatamadık. Mesela yönetilemeyen bir sürü şey var. Sürekli olarak HDP bu seçimde beyanat verdi, ta ki 14 Mayıs’a kadar. Ben arkadaşlarımıza, ‘En çok ne yaşadınız’ diye sordum. Köylere, ilçelere gittiklerinde elini uzatmışlar, ‘Teröristin elini sıkmam’ demişler. Bunu biz yenemedik. Bu niye oldu hala bilmiyorum. Ama sonra aynı HDP 14 Mayıs ile 28 Mayıs arasında hiç kelam etmedi. Dolayısıyla ne olduğunu anlayacağız hep beraber. Sürekli inanamadığım şeyler yaşandı, ‘sabır hacı’ diyerek gezdik.
BİZE OY VERİP DESTEKLEYEBİLECEK SEÇMEN BU TERÖRİSTLİK HİKAYESİNDEN DOLAYI VAZGEÇTİ: (Burada farklı bir iş birliği mi olmuş olabilir?) Ben hiçbir şey ima etmiyorum, bir genel yönetimsizlik oldu. Cumhurbaşkanlığı seçimini Sayın Kılıçdaroğlu kazansın diye YSP aday çıkarmadı. Biz de Sayın Kılıçdaroğlu'nu destekledik. Şimdi bunun ötesinde sürekli bizi itham eden, durup dururken, ya ağzımızı açmadan, açsak kim bilir neler olacakmış? Sürekli gürültü oldu farkında değil misiniz? Bu gürültü niye oldu bilmiyorum. Bizim seçmenimizin başka alanlara kaymasında çok önemli etkisi oldu. AK Parti'den kopup, bizim üzerimizden Millet İttifakı'nın adayına, bize oy verip destekleyebilecek seçmen bu teröristlik hikayesinden dolayı vazgeçti. 14 Mayıs'tan 28 Mayıs'a kadar olan süreçte ben yine çalıştım. Ama bu arkadaşların bu kadar yüksek sesle bağırdığını, gürültü çıkardığını hiç duymadım.
BEN DE ‘BU İKİ ARKADAŞIMIZ BABAMIN OĞLU DEĞİL. HERHANGİ BİR ALIŞVERİŞİMİZ DE YOK. DOLAYISIYLA BU İNSANLARI VATANDAŞ İSTİYOR’ DEDİM: (Masadan kalkmanızın bir güven bunalımı yarattığı konuşuluyor ve mağlubiyetin sorumlusu olmakla suçlanıyorsunuz…) Başımın üstüne, ama velakin köylerde ‘Bu kafayla gidin askere, tez alırsınız tezkere’ diye bir söz vardır. Tekrar söylüyorum, bütün her şey açık. Hiçbir şey gizlemedim ben. O gün (2 Mart) masaya yöntem tespit etmek üzere gittik. O masadaki görüşmelere dair hiç konuşmayan insanlardan birisiyim. Oradan bir sürü haber değeri çıkartan pek çok insanımız oldu. Ama ben özele hiç girmedim. Çünkü bizim ahlakımız öyledir. Ama yapılmayan işleri söyledim. Aday hiç konuşulmadı, yani o hafta toplandığımızda seçim kararı alınmıştı ve adayın nasıl belirleneceği konuşulacaktı. Ben partimden hangi yöntemleri konuşulacağına dair yetki aldım. Önerim, her siyasi parti birer güvendiği şirketi göstersin, aday için de herkes de şunlar şunlar diye isim versin ve onlara bakılsın. Kim çıkarsa kabulümüzdür. Gittik ve birdenbire ‘kim olsun?’ kısmına geçti iş. En sonunda bana geldi söz, sonra ben öneride bulundum. Ben de ‘Bu iki arkadaşımız babamın oğlu değil. Herhangi bir alışverişimiz de yok. Dolayısıyla bu insanları vatandaş istiyor’ dedim.
‘SİZ NE DİYORSUNUZ?’ DEMEDİM. ORADA SORDUM İKİSİNE DE ‘ADAY OLMAZ MISINIZ’ DİYE: (Siz iki belediye başkanının ismini orada verdiniz yani…) Verdim tabii! Sonuç itibariyle kabul görmedi. Ben mesela hiçbir zaman o masaya kumar masası demedim. Ben masa için ‘Noter masası olmaz’ dedim. Bunun üzerine dendi ki ‘Meral Hanım kabul etmiyorsa biz beşimizi imzalayalım.’ Ben de ‘Peki, iyi; gideyim o zaman’ dedim. İki arkadaşımız devreye girdiler ve o metni imzaladık. Yani tekrar benim gelip partimle konuşmak üzere konuştuk ve anlaştık. Ve sonrasında o sert konuşma çıktı. O konuşmayı ben kendim yazdım; günahı, sevabı bana ait. Amma velakin sonra aradan iki gün geçti zannediyorum, Sayın Ekrem İmamoğlu beni aradı ve ‘Biz gelmek istiyoruz’ dedi. Ben de ‘Sayın Kılıçdaroğlu’nun bilgisi dahilinde mi?’ dedim. Olduğunu söyledi, sonra birden CHP bünyesinde sanki özel bir görüşme yapacakmışız gibi ifşa oldu. Sonra bu görüşme kaldı. Arkasından gece on civarında Sayın İmamoğlu beni aradı ve ‘Biz evinize gelmek istiyoruz’ dedi. Ben de ‘Gizli mi açık mı? Sayın Kılıçdaroğlu'nun bilgisi var mı?’ dedim, ‘Bilgisi var’ dedi. Ben bir sitede oturuyorum, dolayısıyla yayılsın istemiyorum, insanların durumunu bilmediğim için. Sonuç itibariyle saat ikiyi geçiyordu ki geldiler. Ve ben ikisinin adını masaya getirdiğimde Allah şahidimdir, iki arkadaşımıza da ‘Siz ne diyorsunuz?’ demedim. Orada sordum ikisine de ‘Aday olmaz mısınız?’ diye.
HAYIR, BENİM HİÇ KİMSEYE KIRGINLIĞIM YOK: (İki belediye başkanına kırgınlığınız var mı?) Hayır benim hiç kimseye kırgınlığım yok. Kendimi anlatamama ve partimin duruşunu
iletememe gibi bir sorunum, sorunumuz var. Çünkü maalesef sizlerin temsil ettiği siyasi alanlar çok ön yargılı. Bizim gibileri cahil, aşağıda gören bir şey. Bana neyi hatırlatıyorsunuz biliyor musunuz? Yıllar evvel ben İçişleri Bakanlığı görevine geldim, sonra bitti işler. Bir adam bir kitap yazdı. O kitapta benimle ilgili, ‘Kara kuru, cılız, kafası büyük, elleri büyük kadının adı Meral Akşener. Yer silmekten, yer ovmaktan, cam silmekten elleri kocaman olmuş. Tahıl yemekten kafası kocaman’ diyor. İğrenç bir yazı. Bu köyde doğmuş bir kadının bu Cumhuriyetin verdiği imkanlarla okuyup şuraya gelmiş bir şahsın o ön kabulle nasıl görüldüğünü gösteriyor. Ben onu gördüm bu süreç içerisinde. Bu aşağılanmayı gördüm.
(Sonra Saadet Partisi’ndeki toplantıya dönme kararı aldınız…) İki arkadaşımız Kemal Bey'in bilgisi dahilinde bazı şeyler söylediler ve kendilerinin yetkili ve icracı iki başkan yardımcısı olacaklarını belirttiler. İcracı ve yetkili kısmı çok önemli. Sonra bunun üzerine onlar beni ikna etti. Çıkıp ben ‘Böyle olsun’ demedim, ama mantıklı oldu. Sonra partimde GİK ve milletvekillerinden kimler varsa onları topladım ve bu teklifi anlattım. Nasıl gördüklerini sordum. Çok enteresan, yani kimisi biliyorsunuz HDP'yle yan yana geliyoruz diyerek ayrılıyor bizim partiden, kimisi başka bir nedenle ayrılıyor. Ama ilginçtir, Tolga Akalın, Rıdvan Uz, Bilge Yılmaz, Ümit Dikbayır baktı bana doğru. Aslında karşıydılar o masaya oturmama. Ve sonuç itibariyle diğerleri ‘evet’ dedi. Bunlar yalnızca açıkça hayır dediler. Kabul edenler, kabul etmeyenler diye oyladım. Yavuz Ağıralioğlu da ‘evet’ dedi buna. Partim karar aldı ben gittim. Gittiğim zaman ben bütün arkadaşların bu işi bildiğini zannediyordum. Hatta ben biz de tekrar bir danışma kurulu haline döneriz zannettim. Mesela Sayın Babacan'ın bundan bilgisi olmadığı ortaya çıktı ve karşı çıktı.
‘ACABA TAYYİP ERDOĞAN'LA ANLAŞMIŞ OLABİLİR Mİ’ GİBİ BİR YÜZ İFADELERİ, SES TONLARI’ KADAR İNCİTİCİ BİR ŞEY YOK: Sonuç olarak işte bir noktada uzlaşıldı. Şimdi bugün bakınca daha doğru olduğu ortaya çıkıyor. Bu iki belediye başkanının da yardımcı olarak kalması halinde belki durum biraz daha farklı olabilirdi. Ama bakıyorum bir PKK'lı üzerinden ben FETÖ'cü olmuşum. Bütün bu süreç içerisinde, 2016’da açılan bu davanın üstüne ben partinin kurulmasında yer almışım, genel başkan olmuşum. Millet İttifakı'nın içine katılmışım. Kocamın, oğlumun, çevremin, neyim var, neyim yok, malın, mülkü her şey araştırılmış. Ben ilk defa da araştırılmıyorum. Telefon kayıtları şunlar, bunlar her şeyler araştırıldı. Bir gün sokakta ‘Bu FETÖ'cü kadın’ diye üzerime birisi yürüse bana bir şey yapsa sorumlusu var. Bakın kimse bunları konuşmuyor ve bir kısım arkadaşın ‘Acaba Tayyip Erdoğan'la anlaşmış olabilir mi gibi bir yüz ifadeleri, ses tonları’ kadar incitici bir şey yok. Bugüne kadar ben uzlaşmamışım, en korkulu zamanlarda uzlaşmamışım… Çok çok ayıp bir şey. Yedi senedir çektiğim eziyeti herkes biliyor, evim basıldı daha ne olsun! Biz bunlardan bıktık kardeşim artık. Şimdi canı isteyen, canı istediği biçimde konuşabilir. Biz yolumuza bakacağız.
(Yani bir ittifak çatısı altında bir seçim işbirliği olmaz, ama yerel düzeyde iş birlikleri olabilir mi?) Şimdi Cumhur İttifakı etle tırnak gibi. Dolayısıyla onları ayırıyoruz. Onlar böyle mezara kadar böyle bir değişik iş. Ama biz ayrı ayrı partilerin bir taraftan da kendini muhafaza etmeye gayret ettiği ama bu seçimlerde gördük ki tahammül yok, tahammül. Yani ayrı olmaya tahammül yok. Dolayısıyla tekleştiği, aynılaştırılmaya çalışıldığı bir süreçten geçtik. Kimseye faydası olmadı. Ve bir duymama hali var. Şimdi dolayısıyla Millet İttifakı ya da Cumhur İttifakı genel seçim için 50 artı 1 sebebiyle geçerli. Amma velakin yerel seçimlerde böyle bir durum yok. Zaten o manada bir ittifak yapamıyorsunuz.