Kıbrıs Barış Harekatı sırasında Magosa'ya ilk giren Gösteri Tatbikat Alayı'nda üsteğmen rütbesiyle tank bölük komutanı olarak görev yapan Kıbrıs Gazisi Emekli Albay İzzettin Çopur, harekatın kritik anlarını kendi tanıklıklarıyla anlattı. Çopur, Magosa'yı ele geçiren alayda iki üsteğmen dışında kimsenin Türkiye Cumhuriyeti tarafından madalyayla ödüllendirilmediğini belirtti ve "Büyük mağduriyet yaşadık, gelecek kuşaklara veya torunlarımıza bırakacağımız, bir madalyaydı" dedi.
Kıbrıs Türklerinin yaşam hakkını savunmak için 20 Temmuz 1974'te başlayan Kıbrıs Barış Harekatı'nın yıl dönümünde, harekat esnasında bölgede üsteğmen rütbesiyle tank bölük komutanı olarak bulunan Emekli Tank Albay İzzettin Çopur, harekatın yıldönümünde yaşadıklarını ANKA Haber Ajansı'na anlattı. Çopur, 14 Ağustos 1974 tarihinde başlayan İkinci Kıbrıs Barış Harekatı'na Gösteri Tatbikat Alayı'nda 2. Tank Bölük Komutanı olarak katıldığını belirtti.
Çopur, o güne dair tanıklıklarını şöyle anlattı:
"5-6 AĞUSTOS'TA ANKARA'DAN HAREKET ETTİM"
"1974 Kıbrıs Barış Harekatı’na Gösteri Tatbikat Alayı ile birlikte iştirak ettim. 20 Temmuz Harekatı’ndan sonra birliklerimiz cep şeklindeki bölgede tıkandılar. Bu bölge hava taarruzlarına karşı tehlike arz ediyordu. Bu bölgeden açılıp doğu ve batıya doğru harekatı genişletmek gerekiyordu. İşte bize, Gösteri Tatbikat Alayı’na bu görevi verdiler ve ben 2. Bölük Komutanı olarak 5-6 Ağustos tarihinde, tanklarımı katarlara yüklemek suretiyle Ankara’dan trenle Gazi İstasyonu’na hareket ettim. Mersin’e geliş tarihimiz 7 Ağustos 1974.
"MERİÇ İSTİKAMETİNE TAARRUZUMUZA BAŞLADIK"
14 Ağustos’ta emir verdiler bize ve taarruza başladık, en önde 2. Tank Bölüğü olarak benim bölüğüm vardı. Emrimde de tankların yakın emniyetini sağlamak amacıyla 17 tane kariyer var. Biz intikale başladık, ama ondan önce komutanlar bizi Hamitköy’de topladı. Harekat sahasına hakim bir bölgeydi burası ve burada mücahitler de vardı. Her bölüğe birer tane mücahit verdiler ve biz o mücahitleri aldık, en öndeki tanka, önümüzü göstersin diye koyduk. Hamitköy’de bize verilen mücahit, ‘Meriç’i biliyorum’ dedi ama daha sonra bilmediği anlaşıldı, bu da harekatın zaaf tarafı. Biz Meriç’e intikal ederken mücahitin yanlışlıkla güneye doğru kaydığını gördüm. Telsiz sıkıntısı da vardı, Rumlar telsiz karıştırması yapıyorlardı, emrimizi en öndeki tank takımına ulaştıramıyordum. Neticede kırmızı flamayı çıkardım ve salladım. Takım komutanı gördü ve tank durdu. Ondan sonra biz tekrar Meriç istikametine taarruzumuza başladık.
"KÖY HALKI BİZİ GÖRÜNCE TENCERELERLE, EKMEKLERLE TANKLARIN ÖNÜNE ATILDILAR"
Meriç Köyü aslında Türk köyüymüş. Orada mücahitlerimiz bizi karşıladılar, köy halkı da tankları görünce karşıladı bizi. Tencerelerle, ekmeklerle tankların önüne atıldılar. Ancak taarruz esnasında Büyük Kaymaklı Sanayi Bölgesi dediğimiz yerde benim hemen önümdeki bir tank, Rum ve Yunan ikilisinin roketatarıyla isabet aldı. İsabet alınca tankta bulunan Teğmen Hüseyin Akar ve Çavuş Celal Kahraman şehit oldu. 181 rakımlı tepede dört tane Rum tankını imha ettik ve Meriç Köyü’nde Boğaz Şehitliği’ne şehitlerimizi defnettik. Bir gece kaldık, ikmallerimizi yaptık ve ertesi gün ben taarruza devam ettim ve Paşaköy’e geldik. Paşaköy’de Alay’ın diğer üniteleriyle birleştik. Netice itibariyle yine ben en önde olmak üzere taarruza devam ettik.
"KARŞI TARAF BENİ TESPİT ETTİ VE MAKİNELİ TÜFEKLE ATEŞ ETMEYE BAŞLADILAR"
15 Ağustos 1974 günü Magosa’nın 1 km batısına geldik ve 1. Bölük, 2. Bölük, 3. Bölük şeklinde hat düzeninde Magosa’dan ateş gelen yere ateş etmeye başladık. O arada tankların ateşi devam ederken ben 'İneyim' dedim, haritayı da aldım, 'Bölgeyi tam olarak öğreneyim' dedim. İndim, haritayı açtım, pusulam da var… Karşı taraf beni tespit etti ve başladılar makineli tüfekle ateş etmeye. Ben yere yattım, bizim tabirimizle tam siper aldım. Sonra benim indiğim tanktaki tank çavuşu Yüksel Soyer, tehlikeyi görünce tankla geri geri geldi -bu da harekatın önemli kırılma noktalarından bir tanesidir- ben tanka bindim ve mutlak bir ölümden kurtulmuş oldum. Meriç Köyü, Paşaköy ve oradan gelip Magosa’yı ele geçirdik. Gönderilen ünite gitti ve Magosa Kalesi’ni ele geçirdi. Orada da 10 bine yakın Kıbrıs Türkü kurtarılmış oldu.
"SON HEDEFİMİZ OLAN AGEMEMNON BÖLGESİNE EN ÖNDE YİNE BEN OLMAK ÜZERE GELDİK"
Son hedefimiz olan Magosa’nın güneyine, Agememnon bölgesine en önde yine ben olmak üzere geldik. 17 tank ve 14 kariyer olmak üzere bölgeyi savunmak amacıyla dışarıdan gelecek tehlikelere karşı tedbir aldım ve denize ulaşmış oldum. Burada gördüğüm şudur: 1 km mesafede 4-5 tane Rum – Yunan havanı mevzileniyor, namluları da bize doğru. İnisiyatifimizi kullandım, çünkü o bölgenin komutanı benim. ‘1., 4., 10., 17. tank ateş serbest!’ dedim. Tanklar güm güm ateş etti Rum ve Yunan havanlarına karşı, imha ettik onları ve o tehlikeyi bertaraf etmiş olduk. Biz ondan sonra bu bölgede de söz sahibi olduk."
"MADALYA KONUSUNDA MAĞDUR OLDUK"
Harekatın ardından Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Muharip Gaziler Derneği tarafından madalya verildiğini ancak Türkiye Cumhuriyeti tarafından kendilerine madalya verilmediğini ve bundan dolayı çok üzgün olduklarını belirten Çopur, şunları söyledi:
"Madalya konusu bizim için çok önemli çünkü mağdur olduk. Bu Gösteri Alayı’nın 500 personeli var; 100’e yakın subayı, astsubayı var. Netice itibariyle biz oradayken madalya konusu ortaya çıkınca alay komutanı 100’e yakın personeli 28. Tümen’e ismen gönderiyor. 'Şu personel altın, şu gümüş, şu bronz' diyor. Bu da yanlış, olimpiyat mı bu? İstiklal Savaşı’nda olduğu gibi bir altın madalya olur ve herkese verilir, kimseyi ayırt edemezsin. Fırına ekmek gönderen, mühimmat taşıyan da aynı pozisyonda; benim gibi birinci hatta savaşan da aynı pozisyonda. Ayrım yapamazsın, kimin kalbinde ne var bilemezsin. Onun için altın, gümüş, bronz büyük bir hataydı.
Bu bir tarafa, bu alay Magosa’yı ele geçiren bir alay. Alayda o emre giren, Gaziantep’ten getirilen bir mekanize piyade bölüğü vardı. Bir o bölükten bir üsteğmen arkadaş madalya aldı, bir de alayın bir keşif bölüğünden bir üsteğmen madalya aldı. Onun dışında alay komutanı, muavini, tank tabur komutanı, bölük komutanı hiçbirimiz madalyayı alamadık. Çok da uğraştık, sonucu da alamadık. Anayasa Mahkemesi’ne davayı açtık, oradan da bir sonuç alamadık. Büyük mağduriyet yaşadık, gelecek kuşaklara veya torunlarımıza bırakacağımız bir madalyaydı. Türkiye Cumhuriyeti hükumeti, o zamanın hükumeti ve bugünkü halen konuya bir çözüm bulamamıştır."
(Anka)