Can Ataklı'nın "Katliamcı yine içeriden olabilir" başlığıyla yayımlanan (2 Ocak 2017) yazısı şöyle:
Analiz Rus Büyükelçisi Karlov'un uğradığı suikastı hatırlayalım. Emniyet teşkilatında görevli bir polis, Rus büyükelçisinin konuşma yapacağı salona muhtemelen hüviyetini göstererek giriyor. Bir koruma polisi gibi elçinin arkasına geçip duruyor. Sonra silahını çıkarıp ateşliyor. İstanbul'daki katliam aynı değil ama günler öncesinden alınan güvenlik önlemlerine rağmen bir kişinin uzun namlulu tüfek ve yedek şarjörlerle herkesi atlatıp Reina'ya girebilmesi çok şüpheli bir durum. Olay anından bu yana yılbaşı gecesi görevli olan muhabirler, kameramanlar, pek çok yerde durdurulup arandıklarını, gazeteci olmalarına rağmen kameralarının bile içine bakıldığını anlatıyorlar. Yılbaşı katliamına hazırlanan birinin bütün bu güvenliği görmemesi ya da atlatabilmesi akıl ve mantık dışı. O halde bir olasılık kalıyor. O da katliamı yapan kişinin yine polis kimliği ile gezdiği ve bu nedenle kontrol noktalarını rahatlıkla aşabildiği. Ölü ve yaralı sayısına, katliamı yapanın sırra kadem basmasına bakınca, o kişinin çok iyi eğitimli olduğunu varsayabiliriz. Elbette elindeki Kalaşnikof ya da benzeri bir silah çok güçlüdür ama bu tüfeği kullanmak, çok hızlı biçimde şarjör değiştirmek ve soğukkanlı biçimde kalabalığa karışıp dışarı çıkmak o kadar kolay değildir herhalde. Bu varsayımım doğru çıkarsa, Rus büyükelçinin öldürülmesinde olduğu gibi yine gözler FETÖ'ye ve uyuyan hücrelerine çevrilecektir. Zaten yandaş medya bunun telaşına çoktan düştü bile. Ancak fark etmiyor, bu olay Türkiye'nin ne kadar kötü yönetildiğini, iktidar ve yetki sahiplerinin ne kadar aciz olduğunu, buna karşı hiçbir sorumluluk almayarak hep üstte kaldıkları ve başkalarını suçlayarak halkı kandırmaya çalıştıkları gerçeğini değiştirmiyor.
Yine bildik açıklamalar; "Bizi yıldıramazlar, geçit vermeyeceğiz, kenetlenelim"
Daha “Bu terör olayları bizi yıldıramaz, akıttıkları kanda boğulacaklar, hesabını soracağız, yeter ki birlik olalım” çağrılarının sesi henüz kulaklarımızdan silinmemişken bir kanlı terör eylemi daha yaşadık ve yetkililerden aynı sözleri işittik. Terörü önleyemeyen ama kanlı terör eylemlerinden sonra hiçbir sorumluluk üstlenmeden, bir kişiyi bile istifa ettirmeden veya görevden almadan “yılmayacağız” sloganıyla yola devam edenlerin “birlik olalım, kenetlenelim” çağrıları ile “Başka ülkelerde de oluyor” sözleri artık her görüşten insanı bıktırdı. Ayrıca yaşananların sorumluluğunu asla kabul etmeyenlerin “kenetlenelim, birlik olalım” çağrılarının da “Beni destekleyin, eleştirmeyin, sorgulamayın, o zaman her şey düzelecek” anlamına geldiğini düşünmemek elde değil.
Terör ilk kez 'direkt zenginleri' hedef aldı
Reina katliamının önemli özelliklerinden biri terörün ilk kez Türkiye'nin zenginlerini hedef almasıdır. Bugüne kadar terör örgütleri kendi meşreplerine göre nokta hedefler belirliyordu. Askere, polise, yabancı turistlere, yabancı ülke binalarına veya Müslüman olmayanların ibadethanelerine yönelik eylemler yaşadık. Ayrıca yine nokta hedefe yönelen ama saldırı konumu gereği o sırada orada olan masum halk da katliama uğradı. Reina ise halkın her kesiminin değil, ağırlıklı olarak en zenginlerin ve yabancı zenginlerin gittiği bir eğlence merkezi. Kapıdaki polis ve bir mekan çalışanı dışında ölenlerin hepsi belli bir gelir grubunun üstündeki insanlar. Bu katliamla Türkiye'nin zengin insanlarına da “Sizin için de güvenli bir yer yok” mesaj verilmiş oldu.
Ölen yabancılar arasında çok Müslüman var
Yılbaşı katliamında ölenlerin kimlikleri belli oluyor. Ölenler arasında çok yabancı var. Bu yabancıların da bir bölümü Müslüman ülkelerden gelenler. Faslı, Suudi, Lübnanlılar var ölenler arasında. Demek ki yılbaşının ne olduğunu bilmeyip “Müslüman Noel kutlamaz” denilmesi sadece Türkiye için değil tüm İslam ülkeleri için yanlış. Ayrıca 2017'ye girdiğimiz saatlerde çeşitli Arap ülkelerinde yapılan görkemli kutlamaları da televizyonlardan izledik. Mekke'de bile, yılbaşı için değil belki ama gece yarısı Kabe'nin yanından atılan havai fişekleri de unutmayalım. Bizdeki dinci kesim bunlara ne diyecek acaba?
Devlet eliyle yılbaşı karşıtlığı yapıp şimdi ağlamak nafile
Daha aralık ayının başından beri yılbaşı karşıtı eylemler başlamıştı. “Müslüman Noeli kutlamaz” afişleri asıldı ülkenin dört bir yanına. Kendini Müslüman ve vatansever zanneden lümpen çeteler ilkokul müsameresi gibi oyunlar sahneleyerek Noel Baba kıyafetli kişileri yumrukladılar, başlarına oyuncak tabancalar dayadılar. Bir kesim ise yılbaşını Müslümanlık açısından değil “şehitlere saygı” için kutlamamak gerektiğini söyledi. Yandaş magazinciler “Yılbaşında sahne almayın” çağrıları yapmaya başladı sanatçılara. İşin tuzunu biberi ise Diyanet İşleri Başkanlığı bütün camilere dağıttığı “Cuma hutbesinde” yılbaşının kutlanmaması gerektiğini, Milli Piyango ve İddia gibi şans oyunlarının günah olduğunu bildirmesiydi. Toplumun bir bölümünü yılbaşını eğlenerek kutlayanlara karşı biledikten sonra yaşanan katliama gözyaşı dökmenin nafile çaba olduğunu söylemek gerek.
Bunu yazmak gerek yandaşların sarayı koruma telaşı artık kabak tadı verdi
Yılbaşı katliamının hemen ardından yine yayın yasağı geldi, yine sosyal medya susturuldu ve yine yandaş medya iktidarı‐sarayı koruma telaşına düştü. Yandaş medya saatlerce radikal dinci parmağından söz etmemeye çalıştı. Konuşmacılar iki cümlede bir “Yine hükümeti suçlamaya kalkıyorlar, Almanya'daki, Fransa'daki terör olaylarından sonra kimsenin aklına hükümeti suçlamak gelmiyor, amaç başkanlığı önlemek” söylemlerini dile getirdiler. Anlatamıyoruz bu yandaşlara ki onlar da zaten anlasalar bile anlamazdan geliyor; terörü elbette lanetliyor ve karşı çıkıyor herkes, ancak hiçbir ülkede bu kadar terör olmuyor, halkın güvenliğini sağlamak zorunda olanlara hiç mi bir şey söylenmeyecek?