CHP tarafından hazırlanan bebek ölümleri raporuna göre; son 9 yılda 134 bin 741 bin bebek bir yaşını doldurmadan hayatını kaybetti, 18 bin 193 bebek bir gün bile yaşayamadı.
CHP, TÜİK verilerinin siyasi müdahaleler sonucunda doğruluğunun tartışmalı hale geldiğini tespit ederek, düşme eğiliminde olduğu ileri sürülen yenidoğan ölüm hızı ile ilgili rapor hazırladı. Raporda, çarpıcı veriler yer aldı.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Akkuş İlgezdi tarafından hazırlanan “Geri kalmışlık göstergesi olarak bebek ölümleri” başlıklı rapordan öne çıkan tespitler şöyle:
Her ay bin 122 bebek bir yaşını doldurmadan öldü: 2010-2019 yıllarını kapsayan veriler incelendiğinde; bir yaşını dolduramadan hayatını kaybeden bebek sayısı, 134 bin 741 olarak kayıtlara geçti. Başka bir ifadeyle geçtiğimiz 10 senede her ay bin 122 yenidoğan 365 gün yaşayamadan yani bir yaşını tamamlayamadan öldü.
Çocuk ölümlerinin büyük bölümü yenidoğan: Türkiye’de 2010-2019 yılları arasında toplam 4 milyon 829 kişi çeşitli nedenlerle hayatını kaybetti. Geride kalan son 10 yılda bir yaşını dolduramadan ölen 134 bin 741 bebeğin toplam ölüm vakaları içindeki oranı böylece yüzde 3 olarak kayıtlara geçti. 2010-2019 yılları arasında 1-4 yaş arası 31 bin 704, 5-9 yaş arası 18 bin 31, 10-14 yaş arası 16 bin 695 ve 15-17 yaş arası 16 bin 975 çocuk hayatını kaybetti. Son 10 senede hayatını kaybeden çocukların yüzde 62’sini 1 yaşını dolduramadan ölen çocuklar oluşturdu.
Bir yılda 10 bin 770 bebek öldü: TUİK verilerine göre, 2010-2019 yılları arasında bir yaşını dolduramadan ölen bebek sayısında yüzde 29 azalma olmasına karşın 2019 yılında 10 bin 770 bebek 365 gün yaşayamadan hayatını kaybetti. Buna göre günde 30, haftada 207 bebeğin hayatını kaybettiği 2019’da kayıt altına alınan 435 bin 941 ölüm vakasının yüzde 2’sini bir yaşını dolduramadan hayatını kaybeden bebekler oluşturdu.
18 bin 193 bebek, bir gün bile yaşayamadı: TUİK 2010-2019 yılları arasında bir gün bile yaşayamadan ölen bebek sayısını 18 bin 193 olarak açıkladı. Bu veriye göre, son 10 yılda hayatını kaybeden bebeklerin yüzde 14’ü bir gün bile yaşayamadı. Bir gün bile yaşayamadan ölen bebeklerin toplam çocuk ölümleri içindeki oranı da yüzde 8 olarak kayıtlara geçti.
Türkiye, ölümde birinci sırada: Türkiye’de 2010-2019 yılları arasında 17 yaş ve altındaki toplam 218 bin 146 çocuk çeşitli nedenlerle hayatını kaybetti. Bir başka ifadeyle 17 yaş ve altı çocuk ölümlerinin toplam ölümler içindeki oranı da yüzde 5 oldu. Öte taraftan açıklanan veriler hayatını kaybeden yenidoğan sayısının Avrupa standartlarının çok üzerinde seyrettiğini gösterdi. Avrupa İstatistik Ofisi kısaca Eurostat’ın, Avrupa Birliği'ne istatistikî bilgiler sağlamak amacıyla yürüttüğü 2018 yılı anket çalışmasına göre; Türkiye, yenidoğan ölüm hızı bakımından Avrupa Birliği üyesi 27 ve aday 7 ülke arasında Kosova’nın ardından binde 9,3’lük ölüm oranıyla ikinci sırada yer aldı. Öte taraftan Türkiye, Kosova’nın nüfusu ve ölüm sayıları dikkate alındığında ilk sıraya yerleşti.
Avrupa ölümlerinin yüzde 44’ü Türkiye’de: Avrupa İstatistik Ofisi Eurostat verilerine göre; 2010-2018 yılları arasında üye ve aday ülkeler genelinde toplam 280 bin 551 çocuk bir yaşını dolduramadan hayatını kaybetti. Bu çocukların 123 bin 849’u Türkiye’den. Başka bir ifadeyle 2010-2018 yılları arasında Avrupa Birliği coğrafyasında meydana gelen bebek ölümlerinin yüzde 44’ü Türkiye’de gerçekleşti.
Avrupa ülkelerini katlıyor: 2010-2018 yılı verileri incelendiğinde, Türkiye’deki bebek ölümleri Almanya, Fransa ve İtalya gibi G8 ülkelerinde kayıt altına alınan yenidoğan ölümlerinin toplamının iki katını oluşturdu. Söz konusu yıllarda Almanya, İtalya ve Fransa’da toplam 61 bin 28 yenidoğan ölümü kayıt altına alınırken, bu rakam Türkiye’de 123 bin 849 oldu. Buna göre, Türkiye’de bir yaşını dolduramadan hayatını kaybeden çocuk sayısı İtalya’dan 9, Almanya’dan 6 ve Fransa’dan 5 kat daha fazla oldu. Yunanistan ve Bulgaristan’a bakıldığında ise tablo daha da çarpıcı halde. Türkiye’de geride bıraktığımız 9 senede 365 gün yaşayamadan ölen çocukların sayısı Bulgaristan’a kıyasla 28, Yunanistan’a kıyasla 40 kat daha fazla oldu.
Avrupa Birliği’nin yüzde 79’una denk geldi: Eurostat verilerine göre; 2018 yılında Avrupa Birliği’ne üye ülkelerde toplam 14 bin 623 çocuk, bir yaşını dolduramadan hayatını kaybetti. Türkiye, söz konusu bebek ölümleri olunca Avrupa Birliği ülkelerinin önünde yer aldı. 2018 yılında Türkiye’de gerçekleşen 11 bin 598 bebek ölümlü tüm Avrupa Birliği ülkelerinde kayıt altına alınan bebek ölümlerinin yüzde 79’una denk geldi. Öte taraftan Avrupa Birliği verilerine Türkiye ve aday ülkelerin istatistikleri de eklenince, 2018 yılında Avrupa coğrafyasında bir yaşını dolduramadan ölen çocukların sayısı 27 bin 165 olurken, bu çocukların yüzde 43’ünü yani 11 bin 598’ini Türkiye’de doğanlar oluşturdu.
İlgezdi, bebek ölümlerinin önlenmesi için önerilerde de bulundu:
Güçlü devletler, önleyici sağlık hizmetini eksiksiz verir: TÜİK tarafından açıklanan veriler, Türkiye’de bebek ölüm hızının hala çok yüksek seyrettiğini ve engellenemediğini gösteriyor. Oysa bir ülkenin gelişmiş olarak kabul edilebilmesi için kuşkusuz en önemli demografik göstergelerden birisi de gebeliğin son dönemlerini ve doğumun olduğu zamanı da kapsayan perinatal dönemde ve çocukluk çağında yaşanan ölüm hızlarıdır. Özellikle bebek ölüm hızının düşmesi en öncelikli gelişmişlik göstergesidir. Zira bir ülkede bebek ölüm hızının minimuma indirilmesi o ülkenin ekonomik kalkınma düzeyini gösterdiği gibi sağlık sisteminin de güçlü olduğunun bir kanıtıdır. Bundandır ki, ekonomisi güçlü, sağlık sistemi gelişmiş devletler, tedavi kadar önleyici sağlık hizmetini de eksiksiz veren devletlerdir.
Piyasacı anlayış çürütüyor: Türkiye’de bir türlü önlemeyen ve gelişmiş ülkeler seviyesine çekilemeyen bebek ölümleri; ekonominin kırılgan, sağlık sisteminin ise piyasa taleplerine göre şekillendirildiğinin en acı bir kanıtıdır. Öte taraftan 18 yıldır ülkeyi yöneten anlayış, kendi ideolojik perspektifi doğrultusunda bir toplum yaratabilmek için bebek ölümlerini minimum düzeye indirecek olan sosyo-kültürel faktörleri yok saymaktadır.
Görmezden geliniyor: Avrupa ortalamasının çok üzerinde seyreden hatta neredeyse üç katını aşan bebek ölümleri; Türkiye’de aşı reddinin yaygınlaşması, kadınların çalışma hayatından ve sosyal yaşamdan dışlanması, devlette her alanda liyakatin terk edilmesi ile ülkeyi tek adam idaresinde parti devletine mahkum eden siyasal ve sosyal politikaların sonucudur. Oysa bebek ölüm hızının azaltılması için bebek ölümlerinin izlenmesi kadar ölüm nedenlerinin de doğru olarak belirlenmesi gereklidir. Kamucu anlayışı terk ederek, başta eğitim ve sağlık olmak üzere sosyal devlet anlayışını dışlayan, kamu politikalarını cemaatler üzerinden şekillendiren ve sürdüren AKP kabineleri ve tek adam rejimi koruyucu ve önleyici önlemleri almadığı gibi bebek ölüm hızını artıran toplumsal, ailevi, tıbbi ve kültürel faktörleri de görmezden gelmektedir.
İstatistiklerle oynamak çözüm üretmez: Yoksulluğun en ağır düzeyde yaşandığı ve düşük gelirli yurttaşların sefalet düzenine mahkum edildiği Türkiye’de meydana gelen bebek ölümlerinin çok büyük bir bölümü önlenebilirdi. Ne yazık ki önlenmedi. İstatistikleri değiştirmek, verileri gizlemek yerine erken yaşta gebeliği önlemek ve küçük yaşta evlilikleri teşvik edenleri engellemek gerekiyordu. Yapılmadı.
Tutarsızlıklar giderilmeli: Öncelikle sağlık alanını piyasanın emrine terk eden dönüşüm programı acilen terk edilmeli ve kamu kaynakları, kamu yararına kullanılmalıdır. Sağlık Bakanlığı, Türkiye'de bebek ölüm hızı gibi çok önemli bir göstergeyi kamuoyuna şeffaf biçimde açıklamalı, TUİK tarafından kamuya sunulan verilerdeki tutarsızlıklar giderilmeli ve istatistik yönetiminin ciddiyetten uzak yaklaşımından vazgeçilmelidir. Özellikle işsizliğin ve fakirliğin ön plana çıktığı il ve ilçelerde hizmet veren hastanelerdeki yenidoğan ünitelerinde yoğun bakım kapasitesi artırılmalı, nitelikli personel istihdamıyla hemşire başına düşen bebek ve hasta sayısı azaltılmalıdır.
Kadın Bakanlığı kurulmalı: Kadına yönelik şiddeti körükleyen politikalardan vazgeçilmeli, kadını sosyal yaşamdan dışlayan uygulamalara derhal son verilmelidir. Küçük yaşta zorla evliliklere karşı adalet mekanizması asla taviz vermemeli, çocuk gebelikleri engellenmelidir. Bu bakımdan kamuda kadın ve çocuk haklarını maksimum derecede koruyacak olan bir düzene geçilmeli, Kadın Bakanlığı kurulmalı ve TBMM bünyesinde çocuğun yüksek yararını gözetecek daimi bir Çocuk Hakları Komisyonu vakit geçirmeden kurulmalıdır.