CHP’li Sarıbal’dan ekonomi paketine sert eleştiri ‘Paketin içinden et ithalatı ve toprak gaspı çıktı!’ *Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli’nin 13 Haziran’daki Bakanlar Kurulu toplantısının ardından açıkladığı ekonomi paketini eleştiren CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, “Ekonomi paketi dedikleri önlemlerin içinden et ithalatı ve yoksullardan toprak gaspı çıktı” dedi. Ekonomik büyümeyi hızlandıracağı beklentisiyle kamuoyuna açıklanan ekonomi paketi CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’ın tepkisine sert neden oldu. Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli’nin, 13 Haziran tarihli Bakanlar Kurulu toplantısının ardından hükumetin ekonomik büyümeyi hızlandırmak için hazırladığı ekonomi paketini açıkladığını hatırlatan Sarıbal, “Uluslararası şirketlerin Türkiye'deki merkezlerine yönelik vergi istisnası getirilecekmiş (herhalde vergi cenneti olacağız), faizsiz finans kurumlarının önündeki engeller kaldırılacakmış (zaten engel mi vardı?), damga vergisi azaltılacakmış, ekilemeyen tarım arazileri devlet tarafından kiraya verilecekmiş, başka ülkelerde verimli tarım arazisi kiralanması veya edinilmesi için çalışılacakmış, artan kırmızı et tüketiminin fiyatlarda artışa yol açmaması için ithalat yapılacakmış” diyerek açıklanan önlemleri hatırlattı. “Öncelikle son yıllarda ülkemizin gündeminden düşmeyen kırmızı et krizi ve milyarlarca dolara mal olan canlı hayvan ve et ithalatıyla başlayalım” diyen Sarıbal, “Ülkemizde gerçekleşen hayvansal üretimin yarattığı değerin düşüklüğü bir yana, nüfusun beslenmesine katkısı da yeterli düzeyde değildir. Türkiye, kişi başına günlük hayvansal protein üretiminde dünyada 94’üncü sırada gelmektedir” şeklinde konuştu. Türkiye’de hayvan varlığının yetersiz olduğunu söyleyen Sarıbal, 1980 yılından bu yana nüfusumuzun 45 milyondan 79 milyona yükselmesine (yüzde 75 oranında artmasına) karşılık, hayvan varlığımız 85 milyondan 56 milyon başa düştüğünü ifade etti. “Böylesi hızlı bir düşüşün yol açacağı üretim azalmasının, hayvan başına verimlerdeki artışla karşılanması oldukça zor görünmektedir” diyen Sarıbal, açıklamasında şu ifadelere yer verdi: “1980’den sonraki yıllara hakim olan neo liberal politikalar çerçevesinde, kamunun hayvancılık alanında üstlendiği rol, yerini özel sektöre bırakmaya başlamış, özel sektörün bu alana girmesi için yasal düzenlemeler yapılmış ve teşvikler verilmiştir. Öte yandan 1990’ların başında özelleştirme kapsamına alınan Et ve Balık Kurumu (EBK), Süt Endüstrisi Kurumu (SEK) ve Yem Sanayii A.Ş. (YEMSAN) gibi hayvancılığa destek olan KİT’ler ya tasfiye edilmiş veya çok düşük (arsa değerlerinin bile altında kalan) bedellerle büyük sermaye gruplarına satılmıştır. Bu süreçte kamunun hayvan ıslahı çalışmalarının yürütüldüğü tarım işletmelerinden (TİGEM) bazıları da uzun süreli kiralama adı altında elden çıkarılmıştır.” ‘Çiftçi tedbir beklerken onlar desteği azalttı!’ “Ülkemizde tarım büyük ölçüde iklim koşullarına bağımlıdır ve sulama yatırımları ihmal edilmektedir. 2007 ve 2008 yıllarında yaşanan kuraklıktan dolayı yem maliyetleri fahiş oranlarda yükselmiş; buna karşılık hükumet gerekli tedbirleri almak yerine yem desteğini yarı yarıya azaltmıştır. Maliyetlerin neredeyse ikiye katlanmasının yanına yapılan süt tozu ithalatı da eklenince çiğ süt fiyatları yarı yarıya düşmüştür. Sattığı sütle yem alamayan çiftçimiz 1 milyonu aşkın süt ineğini kesime göndermiştir. Bu şekilde hayvan varlığı azaldığı için, üretilen et talebi karşılayamaz hale gelmiş, fiyatlar hızla yükselmeye başlamıştır.” ‘Kriz 6 yıldır çözülemedi!’ “Son yıllarda gündemimizden düşmeyen kırmızı et krizini ithalat yoluyla çözme girişimi, hükümet tarafından 30 Nisan 2010 tarihinde alınan kararla Et ve Balık Kurumu’na sığır eti ithalatı yapma yetkisinin verilmesiyle başlamış; aradan 6 yıl geçmesine rağmen kriz halen aşılamamıştır. 2010-2015 döneminde ülkemize ithalat yoluyla 3,7 milyon başın üzerinde canlı hayvan girmiştir. Söz konusu dönemde 2,8 milyar doları canlı hayvan, 990 milyon doları da işlenmemiş kırmızı et olmak üzere toplam 3,8 milyar dolarlık canlı hayvan ve et ithalatı yapılmıştır. Yapılan karkas sığır eti ithalatı 210 bin tonun üzerindedir.” ‘Rant aracı haline getirildi!’ “2016 yılında kırmızı et ve canlı hayvan ithalatının ivme kazandığı görülmektedir. AB menşeli kırmızı et ithalatı için gümrük vergisinin sıfırlanmasının yanı sıra muhtelif tarihlerde gümrüksüz et ithalatı için kararlar alınmıştır. Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM) ile Et ve Süt Kurumu Genel Müdürlüğüne (ESK) gümrüksüz olarak 400 bin baş besilik dana, 150 bin baş damızlık düve ve 20 bin baş koyun ithal edilmesi yetkisi verilmiştir. Sorunun ithalat yoluyla çözülmesinin mümkün olmadığı, ithalatın fiyatları düşürmediği yaşanarak görülmüştür. Ancak ithalat sarmalı halen devam ettirilmektedir. Hayvansal ürünler ithalatı ile canlı hayvan ithalatı ve kaçakçılığı bir rant aracı haline getirilmiş, buradan nemalanan bir kesim yaratılmıştır.” ‘İthalat başarısızlığın kanıtı!’ Hayvancılıkta büyük işletmeleri önceleyen, koruyan, kollayan destekleme sisteminin sürdürülmesini eleştiren Sarıbal, “Küçük ölçekli hayvan yetiştiricilerini korumak ve teşvik etmek yerine, destekler ve krediler hayvancılıkta işletme büyüklüğünün artırılması için kullanmaktadır” dedi. 4 milyar dolarlık canlı hayvan ithalatının uygulanan başarısız politikaların kanıtı olduğunu belirten Sarıbal, şöyle devam etti. “Kendi çiftçine yeterli desteği verme; sonra kırmızı et açığı var, o nedenle fiyatlar yükseliyor bahanesiyle yabancı ülkelerin üreticisine, çok uluslu tarım tekellerine kaynak aktar. Halen uygulanmakta olan sistem budur. Oysa bu sistemin başarısızlığını son 6 yılda yapılan yaklaşık 4 milyar dolarlık canlı hayvan ve karkas et ithalatı açıkça ortaya koymuştur. Hayvansal üretimde gıda güvencesinin sağlanabilmesi için ithalattan vaz geçilmeli; hayvancılık destekleri büyük (endüstriyel) işletmeler yerine küçük aile işletmelerine yönlendirilmeli; üretici örgütleri güçlendirilmeli, üreticiler iç ve dış piyasaların insafına terk edilmemelidir.” ‘Buna toprak gaspı denir!’ Tarımla ilgili politikaların da hayvancılık politikalarından farksız olduğunu söyleyen Sarıbal, “Başka ülkelerde verimli tarım toprakları kiralanıp, tarımsal üretim yapılacakmış. Dünyada bunun adına ‘yoksullardan toprak gaspı’ veya ‘yeni sömürgecilik’ deniyor” eleştirisinde bulundu. “Yaşanan gıda krizleri ve gıda fiyatlarındaki hızlı artışlar arazi gaspı için iştahları arttırıyor. Bu arazileri ele geçiren ülkeler ve şirketler toprağı, doğayı kirleten, küçük aile çiftçilerini işsiz bırakan endüstriyel tarım yöntemlerini kullanıyorlar. Dünyada binlerce insan doğal kaynaklarını, topraklarını, geçim araçlarını, gıda egemenliklerini gaspları nedeniyle kaybediyor. Küçük çiftçiliğin yerini biyo-yakıt üretimine ayrılan plantasyonlar alıyor” uyarısı yapan Sarıbal, açıklamasını şu sözlerle noktaladı: “Türkiye’nin tarımsal üretim yapmak için yurt dışında, başka ülkelerde arazi kiralamasına ihtiyaç yok. GAP’ta, Konya Ovası’nda bir masala dönüşen sulama projelerini bitir. GAP’ta toplam 1 milyon 50 bin hektarı aşan arazinin sulamaya açılması planlanmış. Halen gelinen noktada sulamaya açılan alan 450 bin hektar. Daha su bekleyen 600 bin hektar arazi var. Tarımımız girdiği sarmaldan çok uluslu tarım/gıda şirketlerinin yönlendirmelerine değil, kendi insanlarının ihtiyaçlarına ve ülkemizin ekolojik şartlarına uygun olarak planlanmış programlarla kurtulabilir.”
16 Haziran 2016 Perşembe 15:55
Son Güncelleme: 16.06.2016 15:56