CHP Genel Başkan Yardımcısı Yalçın Karatepe, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından hazırlanan ve bankalar kanalıyla sağlanan finansal imkanlardan yararlanmak için başvuru yapacak projelere ilişkin stratejik öncelik ve teknik değerlendirmelere ilişkin esasları belirleyen tebliği eleştirdi. Karatepe, Yatırım Projelerinin Stratejik Öncelik ve Teknik Değerlendirmesine Dair Tebliğ’in “yatırım” değil “bürokratik yük” getireceğini söyledi.
Hazine ve Maliye Bakanlığı Gölge Bakanı ve CHP Genel Başkan Yardımcısı Yalçın Karatepe, kısa süre önce uygulamaya başlanan Yatırım Projelerinin Stratejik Öncelik ve Teknik Değerlendirmesine Dair Tebliğ’in “yatırım” değil “bürokratik yük” getireceğini söyledi. Konuya ilişkin yazılı bir açıklama yapan Karatepe'nin açıklaması şöyle:
“TEK SAYFALIK BİR BELGENİN DÜZENLENMESİ İÇİN GEREKSİZ BİR BÜROKRASİ VE KARAR ZİNCİRİ YARATILMIŞTIR”
Mevcut teşvik sisteminde faiz desteği olarak verilebilecek bir teşvik unsuru, sadece Bakanlığı yoğun ve aktif faaliyette göstermek için yeni bir program oluşturulmuş gibi lanse edilmektedir. Ayrıca Bakanlığın TCMB kaynakları tarafından yıllık 100 milyar TL limitle kullandırılacağı anlaşılan Yatırım Taahhütlü Avans Kredisi (YTAK) için bankaların yapacağı incelemede herhangi bir belirleyiciliği olmadığı, yatırımın Bakanlık tarafından yapılacak inceleme neticesinde Finansman Programı’na uygun bulunmasının krediyi kullandıracak bankalar açısından hiçbir bağlayıcılığı bulunmadığı Tebliğ’de açıkça belirtilmektedir.
Bakanlıkça teşvik mevzuatına yapılacak ufak bir ekleme ile yatırımları teşvik tedbirleri çerçevesinde teşvik belgesi alacak yatırımcıların Finansman Programından nasıl yararlanabileceği düzenlenebilecekken, yatırımcının işini zorlaştıracak, gereksiz yere zamanını ve enerjisini harcayacak, çok sayıda bilgi/belge düzenlemesini gerektirecek ve sonuçta Bakanlık değerlendirmesi olumlu görülse bile krediyi kullandıracak bankalar tarafından dikkate alınmayacak tek sayfalık bir belgenin düzenlenmesi için gereksiz bir bürokrasi ve karar zinciri yaratılmıştır.
Ülke ekonomisi için faydalı olacağı öngörüldüğü için Teşvik Belgesi’ne bağlanması uygun görülen yatırımcı; bu kez de niteliği, değerlendirme kriterleri ve bunların nasıl uygulanacağı belli olmayan mevzuatın, Sanayi ve Teknoloji Bakanı, Ticaret Bakanı, Hazine ve Maliye Bakanı, Strateji ve bütçe Başkanı ve Merkez Bankası Başkanı gibi gündemi son derece yoğun siyasetçi ve üst düzey bürokratlardan oluşacak bir yönlendirme komitesince oluşturulmasını ve zaten Teşvik Belgesi süresince detaylı olarak incelenen/incelenecek yatırımının Bakanlık bünyesindeki başka komitelerce de bir kez daha incelenmesini, değerlendirilmesini bekleyecektir.
“SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI’NIN YATIRIM TEŞVİK BELGESİ DÜZENLENMESİ YETERSİZLİĞİNİN İTİRAFI NİTELİĞİNDEDİR”
Tebliğ, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın kendi bünyesinde yürüttüğü Yatırım Teşvik Belgesi Düzenlenmesi uygulamasının etkinliğini ve geçerliliğini inkâr etmesi ve yetersizliğinin itirafı niteliğindedir. Bakanlık bünyesindeki teknik komite Teşvik Belgesi düzenlenen bir yatırımın belirlenen şartları karşılayamadığı için Finansman Programına uygun olmadığını belirliyorsa o zaman bu yatırım başka bir genel müdürlük altındaki ve hepsi yıllardır yatırım konularının incelenmesinde ihtisas sahibi uzmanların incelenmesi ile düzenlenen Teşvik Belgesi’ne nasıl sahip olabilecektir?
Ülke ekonomisin ihtiyacı olan yatırımlar bu Finansman Programının tek sayfalık ve 6 tane kriterden oluşan formuna göre değerlendirilebiliyorsa o zaman neden aynı yatırımcı teşvik belgesi alabilmek için aylar süren bir süreçte bekletilmekte, yatırım konusu bu genel müdürlüğün değerlendirme uzmanları tarafından detaylı olarak incelenmektedir? Madem finansman programıyla Bakanlıkça belirlenen stratejik öncelikli sektörler; teknoloji düzeyi, bu sektörlerin gelişimi için ihtiyaç duyulan kritik ürünler, talep yapısı, rekabet yoğunluğu gibi çok sayıda ve detaylı bir inceleme ile Stratejik Öncelikli Ürün Listesi (284 ürün) belirlenmiş ve bununla da yetinilmeyip ayrıca bir de Teknoloji Alanları Listesi (261 alan) ile ülkenin ihtiyaç duyduğu tüm yatırım alanları tespit edilmişse o halde neden Teşvik Mevzuatı sadece bu sektörlere destek verecek şekilde düzenlenmemektedir?
Bakanlığın yıllardır uyguladığı Teknoloji Odaklı Hamle Programı’nın sonuçları nedir, bu program ülkenin yatırım ve teknoloji düzeyine ne katkı yapmıştır, bu program çok etkinse, neden halen yürürlükteki bu programdaki ürün listesi ile aynı ürünler için yeni bir destek programı düzenlenmektedir. Bakanlık bugüne kadar Makine, Mobilite, Üretimde yapısal Dönüşüm, Sağlık ve Kimya Ürünleri ve Dijital Dönüşüm alanları olmak üzere 5 adet çağrı yapmıştır. Anlaşıldığı kadarıyla bu beş çağrı kapsamında 185 projede 65 milyar TL yatırım desteklenmiştir. Asıl yapılması gereken ülke ekonomisinin ve sanayisinin ihtiyaç duyduğu alanlardaki stratejilerin belirlenmesi ve bu stratejik alanların birbirleri ile etkileşimini de dikkate alarak hazırlanacak kapsamlı ve çok boyutlu politika düzenlemeleri ile ülke ekonomisinin güçlenmesini ve gelişmesini sağlayıcı programlar başlatmak olmalıydı.
“GİZLENMEYE ÇALIŞILAN YÜKSEK TEKNOLOJİLİ SEKTÖRLERDEKİ BAŞARISIZLIK ORTADADIR”
Sadece dış ticaret verileri kullanılarak hazırlandığı belli olan bir ürün ve alan listesi, üstünkörü hazırlanan tebliğ, objektif olarak uygulanması imkânsız olan ve neredeyse tüm ekonomik kavramları arka arkaya sıralayarak oluşturulmuş altı maddelik bir değerlendirme kriterleri tablosu ile ülke sanayisinin rekabetçiliğinin artması, dışa bağımlılığın azaltılması sağlanması amaçlanmaktadır. Ülke açısından en önemli unsur dış ticaret dengesindeki açıkların giderilmesidir. Dış ticaret dengesindeki açıkların temel nedeni de ara malı ve hammadde ithalatıdır. Ağırlıklı olarak düşük ve orta düşük teknolojili ürün üretiminde kullanılan ara malının üretimini desteklemek ve üretim gücünü artırmak öncelikli hedef olması gerekirken halihazırda zaten uygulanmakta olan Hamle Programının daha da genişletilerek kaynakların bu alana tahsis edilmesi dış ticaret açıklarının daha da artmasını teşvik edecektir.
Bu noktada sürekli atıf yapılan desteklerin ekonomide nasıl bir yüksek teknoloji ve rekabetçilik getirdiğinin de irdelenmediği anlaşılmaktadır. Bakanlık tarafından yıllardır 'büyük bir başarıyla' uygulandığı vurgulanan yüksek teknolojili ve yüksek katma değerli imalat sanayi ürünlerinin desteklenmesinin sonuçları hakkında hiçbir tutarlı bilgi yoktur. TÜİK verilerine göre 2010 yılında 1.6 milyar dolar düzeyinde olan yıllık imalat sanayi Ar-Ge harcaması, 2021 yılında 3.7 milyar dolara ulaşmıştır. Bu harcamalar içinde de yüksek teknolojili sektörler en önemli payı almaktadır. Diğer yandan yüksek teknolojili sektörlerin toplam imalat sanayi üretimi içindeki payı 2010 yılında yüzde 3.5 iken 2021 yılında yüzde 3.1 olmuştur. Yıllardır verilen Ar-Ge destekleri, Bakanlık tarafından büyük başarı öyküsü olarak anlatılan teknoloji odaklı programlar, teşvikler yüksek teknolojili sektörlerin üretim payının artmasını sağlayamadığı gibi azalmasını bile engelleyememiştir. Aynı durum ihracatta da görülmektedir. Orta-Yüksek teknoloji ile birlikte telaffuz edilerek gizlenmeye çalışılan Yüksek teknolojili sektörlerdeki başarısızlık ortadadır.
“ÜRETİM VE İHRACATIN YÜKSEK TEKNOLOJİLİ ÜRÜNLERE KAYDIRILMASI KONUSUNDA SON 20 YILDIR KAYDA DEĞER HİÇBİR BAŞARI GERÇEKLEŞMEMİŞTİR”
Türkiye’nin Yüksek teknolojili ürünlerinin toplam imalat sanayi ihracatı içindeki payı yüzde 3 ila yüzde 3.5 arasında dalgalanmaktadır ve artış göstermemektedir. Yüksek teknolojili sektörlerin toplam ihracat içindeki payları için dünyaya bakıldığında ise Kore’de yüzde 40’lara yakın, Çin’de yüzde 30, Avrupa ülkelerinde yüzde 25-30 bandında, Hindistan’da bile yüzde 10’un üzerindedir. Türkiye ise son 20 yılda bu konuda yüzde 2’lerden 3’lere çıkma başarısı göstermiştir. Sürekli tekrarlanan 'yüksek teknolojili sektörleri destekliyoruz ve geliştirdik' başarı öyküsü nerededir ve neden göremiyoruz? Buradan da Bakanlığın asıl yapması gereken çalışmanın Ar-Ge ve inovasyonun desteklenmesinde mevcut modelinin acilen sorgulanması ve değiştirilmesi olduğu ortaya çıkmaktadır.
Son yirmi yıldır imalat sanayi yatırımlarının yüzde 70’inden fazlasının düşük ve orta düşük teknolojili sektörlere yapıldığı, üretim ve ihracatın da yüzde 60’ından fazlasının bu sektörlerin gerçekleştirdiği görülmektedir. Böyle bir yapıyla Türkiye’nin nasıl 'Yüksek Teknoloji Ülkesi' olacağı izaha muhtaçtır. Üretim ve ihracatın yüksek teknolojili ürünlere kaydırılması konusunda son 20 yıldır kayda değer hiçbir başarı gerçekleşmemiştir, orta yüksek ve yüksek grubunun birlikte değerlendirildiği teknoloji grubunun üretimdeki yüzde 28’lik payının 25’i, ihracattaki yüzde 35 payının da 32’si orta yüksek teknolojili sektörlere aittir. İmalat sanayi ihracatı içinde yüksek teknolojili ürünlerin payı hiç artmazken, imalat sanayi ithalatı içinde bu ürünlerin payı yüzde 10’lara yükselmiştir. Buradan da sürekli lansmanına maruz kaldığımız yüksek teknoloji destekleme hamlelerinin açık bir şekilde başarısız olduğu, tam tersine yüksek teknoloji ithalatını patlattığı anlaşılmaktadır.
“TEKNOLOJİYİ, ÜRETİM KAPASİTESİNİ GELİŞTİRİCİ POLİTİKALAR BULUNMAMAKTA VE BULUNMAYACAĞI DA ANLAŞILMAKTADIR”
Diğer yandan hemen her platformda yerli ve milli üretimi desteklendiği propagandası yapan Bakanlığın, değerlendirme formunda en düşük puanı yerli makine kullanımına vermesi bu konudaki samimiyetin bir göstergesi olması yanında, bu programla desteklenecek yatırımların hayata geçmesiyle sermaye malı ithalatını da pompalayacaktır. Stratejik ürün seçiminde kullanıldığı söylenen teknoloji ölçütü GTİP kodları düzeyinde bulunmamakta, çok kaba ve genel bir varsayım kabul edilmiş olmasına rağmen sanki 284 ürün için teknoloji düzeyi ayrıca belirlenmiştir imajı yaratılmaktadır. Bakanlık tarafından verilen Stratejik Ürün Listesi’nde ise 284 tane GTİP düzeyindeki ürünün teknoloji düzeyi belirtilmiş ve Resmi Gazete’de yayınlanan tebliğde de ürün seçim kriteri olarak teknoloji düzeyinin de dikkate alındığı ifade edilmiştir. Bunun gerçekleştirilmesi pratik olarak mümkün değildir.
Buna göre örneğin gıda sektörünün altındaki herhangi bir ürünün düşük teknoloji sınıfından başka bir yerde sınıflandırılması mümkün değildir ve bu nedenle de Stratejik Ürün Listesi’ne girmesi de mümkün değildir. Aynı durum gıda sektörü yanında Türkiye ekonomisi açısından büyük önem taşıyan tekstil, konfeksiyon, ana metal, metal eşya, kauçuk gibi sektörler ve bu sektörlerin altında yer alan tüm ürünler için geçerlidir. Çünkü Bakanlık tarafından yapılan teknoloji sınıflaması sadece üst sektörlere göre yapılan bir tasnifi otomatik olarak tüm alt sektör ve ürünlerde de geçerli saymak olduğundan istisnaları kapsaması mümkün değildir. O zaman hem Türkiye imalat sanayisinin en büyük ve en önemli sektörleri sürekli kapsam dışında kalmakta hem de bunların içinde gerçekten yüksek teknoloji kullanarak üretim gerçekleştiren ve önemli teknolojik ürünler üreten ürün grupları kapsam içine alınamamaktadır.
Bu nedenle Bakanlık tarafından hamle programlarında imalat sanayinin üretim değeri, istihdam, işyeri sayısı ve katma değer açısından çok önemli bir bölümünü temsil eden, ihracatın neredeyse yarısını gerçekleştiren gıda, tekstil, konfeksiyon, ana metal, metal eşya, mobilya sektörleri sadece OECD sınıflamasında orta düşük ve düşük kategoride yer aldığı için dışlanmış, bir anlamda bu sektörlerden utanılarak bütün vurgu orta yüksek ve yüksek teknoloji düzeyine verilmiştir. Şimdi yayınlanan Tebliğ ile bu sakıncanın farkına varılmış ve 'Teknoloji Alanları' adlandırması ile düşük ve orta düşük teknolojili sektörlerden ürünler de listeye dâhil edilmiş ve ayıp kapatılmaya çalışılmıştır. Oysa Türkiye’nin rekabet gücü olduğu açık olan bu sektörlerindeki yatırım ve yatırımcılarının da desteğe ihtiyacı bulunmakta ve bu destek imalat sanayi geneli açısından çok daha önem arz etmektedir. Toplam imalatın yüzde 3’ünü oluşturan yüksek teknolojili sektörlere ve 1/3’ünü oluşturan orta-yüksek teknolojili sektörlere sürekli destek ve geliştirme programları uygulanmakta ama ekonominin 2/3’ünü oluşturan sektörler yok sayılmakta ve onlara yönelik rekabetçiliği, teknolojiyi, üretim kapasitesini geliştirici politikalar bulunmamakta ve bulunmayacağı da anlaşılmaktadır.”