İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 4 yılı aşkın bir süredir cezaevinde bulunan iş insanı Osman Kavala’nın tutukluluk halinin devamına karar verdi. Oy çokluğuyla alınan tutuklama kararına üye hâkim, "Sanığın savunmasının alınmış, delillerin toplanmış olması, delil karartma ihtimalinin bulunmaması ve tutukluluğun tedbir olması" nedeniyle muhalefet şerhi koydu.
Casusluk suçlaması, Gezi Parkı protestoları, 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili olarak 49 aydır tutuklu bulunan iş insanı Osman Kavala'nın da aralarında bulunduğu 52 sanıklı davaya bugün Çağlayan Adliyesi’nde devam edildi. Davaya bakan 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin salonun küçük olması nedeniyle duruşma 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapıldı. Duruşmaya, tutuklu sanık Osman Kavala katılmazken tutuksuz sanıklar Ayşe Mücella Yapıcı ile Can Atalay'ın aralarında bulunduğu bazı tutuksuz sanıklar ile avukatları geldi. Duruşmayı, TİP Genel Başkanı Erkan Baş ile CHP, HDP ve TİP milletvekilleri ve Almanya, Fransa, Belçika Danimarka, İsveç, İsviçre, Çekya, İtalya konsolosluk yetkilileri de izledi.
REDDİ HÂKİM TALEBİ REDDEDİLDİ
Sanık yoklamasıyla başlayan duruşmada mahkeme başkanı, reddi hâkim talebinin reddedilmesine ilişkin bir üst mahkemeye yapılan itirazın reddedildiğini bildirdi.
Sanık avukatı Ömer Kavili, savunmasına, “Dosyanın ayrılması talebi hukuka uygundur. Bu sanığa hak, mahkemeye ödevdir. Ben mahkeme heyetindeki hakimlere hukuk sınırlarında kalmayı öneriyorum” diyerek başladı. Kavili savunmasının devamında, şunları söyledi:
“Bizim görüşümüzü sormadan birleştirme kararı için 30. Ağır Ceza Mahkemesi'nden görüş istendi. Bu hukuken sakıncalı bir durumdur. O mahkemenin kararı bu mahkemeye ulaştı. O mahkemenin başkanı geçici olarak göreve getirildiğinde bu kararı inceledi. 13. Mahkeme Başkanı, ‘Sıfatı kazandım, ben karar vereyim madem’ dedi. Bu hukuka çökmedir. Hukukta böyle bir karar yok. Osman Kavala'ya 'Bizim davamıza gelmeyin. Sizi Çarşı davasında istemiyoruz’ dedim. Aslında onu derken sizlerin vicdanına seslendim. Yargıtay bile Çarşı davası sanıklarına düşman oldu. Ara kararınızdan, hatanın neresinden dönülse kardır diyerek vazgeçilmesini talep ediyorum. Çarşı davası sanıklarına derhal beraat vererek, Yargıtay’ın kararına direnmenizi talep ediyorum.”
“SAVUNMA YAPACAĞIMIZ BİR İDDİA YOKTUR”
Çarşı grubundan Cem Yakışkan’ın avukatı Ersan Şen ise savunma yapmalarını gerektiren bir iddianın olmadığını belirterek şöyle konuştu:
“Cem Yakışkan yönünden dosyanın ayrılması talebimiz devam etmektedir. Gezi süreci kimine göre kalkışma. Hükumet açısından ise 'suç' diye nitelendirme uğraşı olduğunu görüyoruz. Taksim Gezi Dayanışması olarak bilinen grubun, Gezi hareketinin sevk ve idaresi, Kavala için ise finansör olması. Bizim açımızdan, Çarşı grubu açısından bakıldığında ise bu davada Çarşı grubu asker vazifesi görüyor. Bizim açımızdan somut olmayan iddialar. Cem Yakışkan’ın Taksim Gezi Dayanışması ve Osman Kavala ile hiçbir irtibatı bulunmamaktadır. Savunma yapabileceğimiz bir iddia yoktur. Bu dosyadaki tüm süreçte, Kavala ve Gezi Dayanışması ile ilgili sanık yönünden hiçbir iddiayla karşılaşmadık ve savunmamız mümkün olmadı. Sanığın neden bu dosyada olduğunu anlamlandırmamız mümkün değil. İddianameye baktığımızda terör örgütünden de suçlanıyor. Bu örgütün adı belli değil. Kendisi Beşiktaş taraftarı olduğunu ve Çarşı grubunun kurucusu olduğunu söylüyor.”
Bir saatlik aranın ardından devam eden duruşma, sanık Can Atalay’ın söz almasıyla başladı. Atalay, Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman ve kendisinin savunmalarını sonraki celse yapmak istediklerini belirtti.
“O GECE ÇEVİK KUVVET BOYNUMUZA SARILDI, TEŞEKKÜR ETTİ”
Çarşı dosyasının sanıklarından Ayhan Güner, savunmasında, “Biz o gece, emniyetle beraber yol açtık, yardım ettik, insanları sakinleştirdik. Çevik Kuvvet bile boynumuza sarıldı, teşekkür etti. ‘Başımıza bir şey gelmesin’ dedik, ‘Yok olur mu, siz bize yardım ettiniz. Bir şey olursa bizi şahit gösterin’ dediler, şimdi buradayız. Bizi Osman Kavala’yla birleştirdiler, ona da yazık” dedi.
“BİZİ GÖZALTINA ALAN POLİS İÇERİDE, TUTUKLAYAN SAVCI İÇERİDE”
Savunma yapan sanık Halil İbrahim Erol, “Fazla konuşmaya gerek yok. Neden oraya gittiğimiz belli. Galatasaray taraftarıyla kavga etmeye gittik. Birden kendimizi olayların içinde bulduk. İlk bizi tutuklayan hâkim, savcı içeride. Gözaltına alan polisler içeride. Osman Kavala ile ne ilgimiz var anlamadım” diye konuştu.
“BU DELİLLERLE TUTUKLULUĞUN DEVAMINA KARAR VERMENİZ OLASI DEĞİL”
Tutuklu sanık Osman Kavala’nın avukatı Deniz Tolga Aytöre ise mahkemedeki savunmasında, “Müvekkilimiz duruşmalara katılmamaktadır. Kararını destekliyoruz. Biz, bugün çok detaylı savunma yapmayı ve talepte bulunmayı düşünmüyoruz. Gezi dosyasının karar duruşmasında mahkûmiyet kararı verilseydi AİHM’in kararının bir önemi kalmayacaktı. İddianamede Barkey ile Kavala arasında yoğun telefon görüşmesi olduğu söyleniyor. Devletin raporu var, aralarında görüşme olmadığına dair. Bu delillerle tutukluluğun devamına karar vermeniz olası değil. Yaklaşık 4 yıldır aynı şeyleri tartışıyoruz. Bu kadar yokluk arasında tutuklamaya devam kararını nereden çıkardınız? Adil yargılanma hakkımız elimizden alınıyor” dedi.
Duruşmada görüşü sorulan Cumhuriyet savcısı, dava dosyalarının ayrılma talebinin reddedilmesi ve Kavala’nın mevcut delil durumu ile suçun vasıf ve mahiyeti dolayısıyla tutukluluk halinin devamına karar verilmesini talep etti.
KAVALA’NIN TUTUKLULUK HALİNİN DEVAMINA KARAR VERİLDİ
Mahkeme heyeti, suçunun vasıf ve mahiyet ile mevcut delil durumu gerekçesiyle Osman Kavala’nın tutukluluk halinin devamına oy çokluğuyla karar verdi. Duruşmadan vareste tutulma talebinde bulunan sanıkların talebini kabul eden mahkeme, sanık ile sanık avukatlarına savunmalarını hazırlaması için süre verdi. Sanıkların adli kontrol tedbirlerinin kaldırılmasını talebini reddeden heyet, sanıkların SEGBİS ile savunmalarının alınması sorasında dosyasındaki tape kayıtları ve SEGBİS kayıtlarının incelenerek ses analizi yapılması için Adli Tıp Kurumu’na gönderilmesine karar verdi. Firari sanıkların hakkındaki yakalama kararının infazının beklenmesine hükmeden heyet, duruşmayı 17 Ocak 2022 tarihine erteledi.
ÜYE HÂKİMDEN MUHALEFET ŞERHİ
Üye hâkim, “sanığın savunmasının alınmış, delillerin toplanmış olması, delil karartma ihtimalinin bulunmaması ve tutukluluğun tedbir olması nedeniyle sanığın adli kontrol hükümleri ile tahliye edilmesi” görüşünde olduğunu belirterek, Kavala hakkındaki tutukluluk halinin devamı kararına muhalefet şerhi koydu.
AYŞE BUĞRA: BENİM ENDİŞEM BU DURUMUN KANIKSANMASI
Osman Kavala’nın eşi Ayşe Buğra ve avukat Tolga Deniz Aytöre, adliye önünde açıklama yaptı. Ayşe Buğra, “Ben 4 senedir kaç duruşmaya girdim bilmiyorum. Bu duruşmalar her zaman aynı kelimelerle ifade edilen, aynı cümlelerle söylenen bir kararla bitiyor" dedi. Buğra, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Tutukluluğun devamına… Burada 'Delillerin durumu' deniyor, 'Mahkemenin geldiği aşama' deniyor ama hep aynı şey. Bu duruşmalar bana hep tuhaf geliyor. Çünkü savcılar, hakkında çok ağır suçlar içeren iddianame yazdıkları sanığa soru sormuyorlar. Avukatlar durmadan aynı soruları soruyorlar, 'Hangi eylemlerle, hangi somut eylemlerle üzerine atılı suçları işlemiştir' diye, ama oraya gelene kadar daha suç tanımıyla karşılaşmıyoruz. Burada normal bir şey yok. İnsan hakları normlarına uyan bir durum değil. Benim endişem, bu durumun kanıksanması, normalleşmeye başlaması ve normal kabul edilmesi. Sadece burada bunun normal olarak kabul edilmemesi gereken bir durum olduğunu belirtmek istiyorum.”
AVUKAT AYTÖRE: KAMU YETKİSİNİ KÖTÜYE KULLANMA SORUNU HALİNE GELDİ
Avukat Aytöre ise şunları söyledi:
“Bir süreç yaşanıyor 4 yılı aşkın bir süredir. Bu süreç, Osman Kavala’nın tutuklu kalabilmesi için hukuka karşı verilen bir mücadele haline döndü. En son 13. Ağır Ceza Mahkemesi, hukuka rağmen yürütülen sürece iki celsedir katkı yapıyordu. Bugün de vermiş olduğu karar ile katkısını yineledi. Söylenecek çok fazla bir şey yok aslında. Neden yok? Bugün Türk yargısı için büyük bir şanstı. Bağımsızlık konusundaki endişeleri gidermek için bir şanstı. Siyasetin yargıya müdahalesinin olmadığını açıkça göstermek için bir şanstı. Ama yargı bu şansını kullanamadı. Bu kadar meşru olmayan, somut olmayan delillerle, gerekçelerle bir insanın anayasal hakkını elinden almak, sadece yanlış hukuki karar olarak nitelendirilmemeli. Bizce bu, kamu yetkisini kötüye kullanma sorunu haline geldi. Bundan sonra biz bu sorunun altından nasıl kalkılacağını takip etmek, izlemekten başka bir şey yapmayacağız.”