Bursa’da düzenlenen 'Marmara Depremine Gemlik’ten Bakış, Afet Zararlarını Azaltma Çalıştayı'nda konuşan Prof. Dr. Naci Görür, Marmara Bölgesi’nde 7,2 ile 7,6 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmesini beklediklerini belirterek, “Beklediğimiz Marmara Depremi olursa, bütün Türkiye ekonomik olarak diz üstü çöker. Siyasi bağımsızlığımız bile tehlikeye girer çünkü borç alan, talimat alır. Ekonomiye özen göstermemiz gerekir” dedi.
Bursa Gemlik Belediyesi, İstanbul Planlama Ajansı ve TMMOB tarafından olası Marmara depreminin hasarlarını azaltma amacıyla 'Marmara Depremine Gemlik’ten Bakış, Afet Zararlarını Azaltma Çalıştayı' düzenlendi. Çalıştaya; Gemlik Kaymakamı Hasan Göç, Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Uğur Sertaslan, CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, Prof. Dr. Naci Görür, Prof. Dr. Hüseyin Tarık Şengül, eski Akut Başkanı Nasuh Mahruki, Mimarlar Odası Bursa Şube Başkanı Şirin Rodoplu Şimşek, Bursa Mag- Der Başkanı Yusuf Yumru katıldı.
Çalıştayda konuşan AKUT eski Başkanı Nasuh Mahruki, afetlerle mücadelenin ana ekseninin zarara azaltma üzerine kurulu olduğunu söyledi. Zarar azaltma konusunda hedefin dünden daha hazır olmak olduğunu ifade eden Mahruki, "Yani her geçen gün afetlerle ilgili hazırlığınızı geliştiriyor olmalısınız. Çünkü teknoloji ve bilgi gelişiyor. Elinizde daha çok veri oluyor. Konuya daha çok hâkim oluyorsunuz. Karşınızda ne olduğunu daha iyi tanıyorsunuz. Dolayısıyla kendinizi geliştirebiliyorsunuz. Tabi eğer akılla, bilimle, demokrasiyle, adaletle, özgürlükle yönetiliyorsanız. Deprem konusu, rant konusuna kurban edilmiyorsa" dedi.
"ENKAZLARDA ÖLMEK İSTEMİYORSANIZ BU İKTİDARDA KURTULMAK LAZIM"
Afetlerle mücadelenin ana unsuru zarar azaltma olduğu halde Türkiye’nin bunu yapmadığını dile getiren Mahruki, "Sıkıntımız da buradan kaynaklanıyor. Çünkü depremler öldürmüyor, depreme uygun inşa edilmemiş binalar öldürüyor" ifadelerini kullandı. 1999 depremi sürecinde de Türkiye’nin depreme hazırlık konusunda iyi bir noktada olmadığının altını çizen Mahruki, şu anda da hiç iyi durumda olunmadığını söyledi. Mahruki, "Çünkü mevcut olanı bozmayı başarmışız. Harekete geçmek zorundayız ama bu iktidarla bu işin olmayacağı kesin. Asla yapmazlar, yaparmış gibi yaparlar ama yapmazlar. O yüzden önce bu iktidardan kurtulmak lazım eğer enkazlarda ölmek istemiyorsanız" dedi.
Şehir plancısı Prof. Dr. Hüseyin Tarık Şengül ise, "Toplumu kaygı içinde bırakacak bir yönetim anlayışı kabul edilebilir değildir. Onun için bir an önce toplumları, kentleri, burada veya başka bir yerde bu anksiyeteden, kaygıdan uzaklaştırabilecek gerçekçi çözümlere ihtiyacımız var" dedi.
"TÜRKİYE’DE DEPREMİ ÖNCELEYEN SİYASİ İRADE YOK"
Prof. Dr. Naci Görür ise kâğıt üzerinde Türkiye kadar hiçbir ülkenin depreme hazırlanmadığını söyledi. Başka ülkelerden örnekler vererek depreme dirençli kentler inşa edilebileceğini vurgulayan Görür, Türkiye’nin de böyle çalışmalar yapabilecek kapasiteye sahip olduğunu söyleyerek, "Olmayan ne biliyor musunuz? Olmayan siyasi irade. Depremi önceleyen, önemini kavramış devlet yok" şeklinde konuştu.
Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu Fay Hattı’nda 1939 yılından beri meydana gelen depremlerde 150 binden fazla insanın hayatını kaybettiğini kaydeden Görür, ‘nerede bu devlet’ sözleriyle alınmayan önlemlere tepki gösterdi. Görür, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin stratejisi şuydu; ölen ölür kalan sağlar bizimdir. ‘Hele bir deprem olsun ondan sonra çizmelerimizi çekeriz, deprem bölgesine aslanlar gibi gideriz insanlarımızın yaralarını sararız, aç bırakmayız, susuz bırakmayız. Önce geçici konutlar, sonra kalıcı konutlar. Bu arada da müteahhitlik işleri, inşaat işleri vesaire olur. Halkın da gönlünü kazanırız’. Depremlerle ilgili yaklaşım böyleydi. Çağ dışı, yanlış bir yaklaşım. Bir tane doğru yaklaşım vardır, bilimin öngördüğü, insanlar ölmeden önce, deprem gelmeden önce o depremin vereceği zararları azaltacaksın. Doğru yaklaşım budur."
“MARMARA’YI UYARIYORUZ”
Adapazarı’nda 1967 yılında meydana gelen depremin ardından Kocaeli’nde yaşanabilecek bir depreme dikkat çekildiğini hatırlatan Görür, şunları söyledi:
"99 depremleri olduğu zaman başta ben olmak üzere hepimiz ‘Marmara tehdit altına girdi dikkatli olun’ diye bağırdık ve halen bağırıyoruz. Elazığ'a deprem geliyor diye 2003 yılında uyarmaya başladık. Ben Elazığlıyım. Defalarca orada konferanslar verdim, Malatya'da dahi deprem hattının yerinin bile söyledik, dikkatli olun, özen gösterin diye. Elazığlı bizi kürsüden alkışladı. Elazığ depremi geldi, vurdu, hiçbir şey yapılmadı. Elazığ depremi olduktan sonra bas bas bağırmaya başladık. ‘Maraş'a dikkat edin, deprem geliyor, en büyük korkumuz Maraş’ dedik. Son güne kadar bağıra bağıra söyledik. Deprem geldi, 56 bin kişi öldü diyorlar ama neyse onu geçelim, insanlarımızı gömdük. Şimdi de uyarıyoruz ‘Marmara’ya da dikkat edin, büyük bir deprem geliyor’ diye. Gelmesini mi bekleyeceğiz? Marmara Bölgesi'nde minimum 7,2 ile 7,6’ya varabilecek büyüklükte bir deprem bekliyoruz."
"HALKIN SİYASİ İRADEYE BASKI YAPMASI LAZIM"
Depremle mücadele yöntemlerine değinen Görür, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Kentin yönetim sistemini değiştireceksiniz ya da geliştireceksiniz. Deprem kentlerinde belediye başkanı, vali, kaymakam olmak için de depremle ilgili tehlike ve risk analizi yapabilecek eğitimden geçerek bilgilendirilmiş olmanız lazım. Bilgi ve beceriye sahip olduktan sonra o makamın size tevdi edilmesi lazım. Kentin halkı deprem bilinçli değilse farkındalığı ve bilgisi yoksa kenti asla deprem dirençli yapamazsınız, isterseniz iddiaya bile girerim çünkü eğer halk deprem bilinçliyle öncesinde, sonrasında ve sırasında ne yapacağını bilir. Asıl zaiyatı azaltan bu farkındalıktır. Halkta deprem kültürü yoksa seçim zamanı binalarına bir kat daha çıkar veya imar affı çıkarsın diye siyasetçinin ensesinde boza pişirir, imar affı çıkaranı da çılgınlar gibi alkışlar. Eğer halk bu konularda bilinçli, denetleyici ve gözetici olursa hiçbir siyasi irade de bunun aksini yapamaz. Asıl kurtuluş, halkın ‘depremde ölmek istemiyoruz’ düşüncesine sahip olup talepkâr olması ve siyasileri teşvik etmesiyle mümkün olacaktır. Altyapıda özel malzeme kullanacaksınız. Onun nasıl hareket edeceğini şimdiden hesaplayabilirsiniz. Bu ilçede olası bir depremde içme suyu şebekesinin kesileceği yerleri bilmeniz, hesaplamanız lazım. Hesaplıyor olmamız lazım, önlem almamız lazım. Deprem geldiğinde kanalizasyon şebekesi göçmemeli, içme şebekesi göçmemeli, toprak ve çevre kirlenmemeli, içme suyu ile kirli suyun karışmaması lazım."
“KENTSEL DÖNÜŞÜM, RANTSAL DÖNÜŞÜM OLARAK ALGILANMAMALI”
Konuşmasında kentsel dönüşümün önemine de değinen Görür, kentsel dönüşümün rantsal dönüşüm olarak algılanmaması gerektiğinin altını çizdi. Görür, şu ifadeleri kullandı:
"Kentsel dönüşüm depreme hazırlık konusunda yetersiz olacak. Kentsel dönüşümden bahsediyorsunuz. Kentsel dönüşüm bir kenti depreme hazırlamaz. Projeler yeni binalar yapmak aklınıza geliyorsa bu önlem değildir. Kentsel dönüşümü rantsal dönüşüm olarak algılamamak lazım. Saydığım maddeleri yaparsanız eğer bir kenti depreme hazırlıklı hale getirirsiniz. Temiz çevre çok önemli. Deprem en büyük çevre felaketidir. Güneydoğu’da atıkları gömdüler depremden sonra bütün hastalıklar mikroplar o gömülen atıkların içinde. Çevrenin katledilmemesi için depremde kanalizasyon suyunun içme suyuna karışmamasını sağlayacaksınız. Deprem parklarını şimdiden hazırlamanız lazım.
"MARMARA DEPREMİNDE TÜM TÜRKİYE EKONOMİK OLARAK DİZ ÜSTÜ ÇÖKER"
Depreme bizim ekonomimiz hazır değil. Ekonominin çarkları Güneydoğu’da durdu, ekip bulamıyorlar. Pazarı, iş gücünü, rekabeti, dünyayla ilişkiyi kaybettiler. ‘20 yıl kendimize gelemeyiz’ diyorlar. Beklediğimiz Marmara Depremi olursa, bütün Türkiye ekonomik olarak diz üstü çöker. Siyasi bağımsızlığımız bile tehlikeye girer çünkü borç alan, talimat alır. Ekonomiye özen göstermemiz gerekir. İş insanlarının depreme dayanıklı alan sağlamları, işçinin can güvenliğini sağlamaları gerekir. Ekonominin depreme hazırlanması her yönüyle bugün mümkün. Söylediklerimi eğer yaparsanız, buraya hangi tehlike olursa olsun gelen deprem minimum zayiat verir ve burası da depremi atlatır."