Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin dosyasını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) havale ettiği Osman Kavala, “AİHM’nin derhal serbest bırakılmam gerektiğini belirten kararından ve Gezi davasının beraatla sonuçlanmasından sonra tutukluluğumu devam ettirmek için gerçekleştirilen yargı uygulamalarının tarafsız bir gözle incelenmesini önemli buluyorum. AİHM’nin yapacağı değerlendirmenin, ülkemizde insan hakları ile ilgili hukuk normlarının korunmasına katkı sağlayacağını umuyorum” açıklamasını yaptı.
Birleştirilen Gezi-Çarşı davasının tek tutuklu sanığı Osman Kavala, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin oyçokluğuyla dosyasının AİHM’ye havale edilmesi yönündeki kararına ilişkin bugün yazılı bir açıklama yaptı. Kavala’nın avukatları aracılığıyla yaptığı açıklama şöyle:
“AİHM’in derhal serbest bırakılmam gerektiğini belirten kararından ve Gezi davasının beraatla sonuçlanmasından sonra tutukluluğumu devam ettirmek için gerçekleştirilen yargı uygulamalarının tarafsız bir gözle incelenmesini önemli buluyorum. AİHM’nin yapacağı değerlendirmenin, ülkemizde insan hakları ile ilgili hukuk normlarının korunmasına katkı sağlayacağını umuyorum.”
Osman Kavala’nın avukatları da konuya ilişkin yazılı bir açıklama yaptı. Açıklamada şunlar kaydedildi:
“SÜREÇ YARGI ADINA UTANÇ VERİCİ NİTELİKTEDİR”
“Osman Kavala’nın dört yılı aşkın tutukluluğu konusunda, kamuoyu ağırlıklı olarak AİHM kararının yerine getirilmemesi ve bu yüzden Avrupa Konseyi’nin yaptırım süreci başlatması sorunu ile ilgilendi. Ancak Gezi davasının beraatla sonuçlanmasından sonra gerçekleştirilmiş olan yargısal uygulamaların içeriği ve şekli, AİHM kararına uyulmamasının ötesinde, bu karar olmasa dahi kayıtsız kalınamayacak kadar vahim bir hukuka aykırılıklar silsilesi olma özelliğini taşıyor.
Osman Kavala, Gezi davasından beraat ettiği 18 Şubat 2020 tarihinde, daha önce tahliye edilmiş olduğu 15 Temmuz darbe girişimine katılmak suçlamasından gözaltına alındı ve tutuklandı.
İlk tutuklanmasından 28 ay sonra, aynı soruşturma dosyasından, aynı deliller kullanılarak kurgulanan casusluk suçlamasıyla üçüncü kere tutuklandı.
Daha önce, Gezi olaylarını organize etmek ile 15 Temmuz darbe girişimini desteklemek suçlamaları arasında hukuki ve fiili ilişki olmadığı kararı verilerek dosyaların ayrılmış olmasına rağmen, Osman Kavala ile ilgili farklı suçlamalar içeren davalar birleştirildi ve bunlar farklı eylemler ve kişilerle ilgili olan Çarşı davası ile birleştirildi.
Osman Kavala’ya yönelik ağır suçlamalar içeren iki iddianame hazırlandı. Bu iddianameler hazırlanmadan önce savcılık Kavala’ya iddialarla ilgili tek bir soru sormadı. Osman Kavala hiçbir aşamada savcı tarafından sorgulanmadı.
İlk iddianamedeki Osman Kavala’ya yönelik Gezi olayları ile ilgili suçlamaların ve telefon dinlemelerinin FETÖ/PDY üyeliği ile yargılanan savcı ve emniyet mensupları tarafından gerçekleştirildiği ortaya çıktığı halde, hazırlanan ikinci iddianamede Osman Kavala’nın FETÖ/PDY sorumlularıyla ilişki içinde olduğunun ‘tespit edildiği’ şeklinde hiçbir dayanağı olmayan savcılık beyanları yer aldı.
HTS kayıtları, Osman Kavala’yla Henri Barkey arasında telefon görüşmesi olmadığını ortaya çıkardığı halde ve bir lokantada tesadüfen karşılaşmak dışında görüştüklerine dair bir bilgi olmamasına rağmen, Kavala’nın Barkey ile yoğun bir iş birliği içinde olduğu iddiası hem 15 Temmuz darbe girişimini destekleme suçlamasında hem de casusluk suçlamasında ana delil olarak kullanıldı. Aralarındaki irtibatla ilgili somut bir bilgi olmaması, Henri Barkey’in bu konuda özel gayret göstermiş olmasıyla açıklandı.
Başka bir delil olmadığı için, casusluk suçlaması, devlet sırrı olabilecek gizli bilginin ne olduğu, nereden ve nasıl temin edildiği, kime verildiği ve hangi amaçla kullanıldığına dair herhangi bir iddia ortaya konulmadan, dolayısıyla casusluk suçunun yasadaki tanımına uyulmadan kurgulandı. Beraat ile sonuçlanması gereken bu dava, diğer davalarla birleştirilerek uzatılmış oldu, böylece bu suçlamaya dayandırılan tutuklamanın diğer davalar bitene kadar sürdürülmesine zemin hazırlandı.
Bu yapılanlar, bilinçli ve planlı bir şekilde ceza uygulaması olarak tutukluluğu devam ettirmek ve AİHM kararını boşa çıkartmak için yasaları içeriklerinden kopartarak amaçları dışı kullanmak eylemidir. Bu nedenle kamusal yetkinin yasa dışı kullanımı anlamına gelmektedir.
Kavala’nın son tutuklanması ile ilgili AYM’ye yaptığı başvuruyla ilgili olarak, tutukluluğun hukuka aykırı olmadığı yönündeki çoğunluk kararına karşı oy kullanan AYM Başkanı ve başkan vekilleri dahil 7 üyenin muhalefet şerhinde çok güçlü gerekçeler ortaya konulmuştur. Osman Kavala’nın dört yıl üç ay boyunca tutuklu olarak yargılandığı süreç, yargı adına utanç verici niteliktedir. Bunun ülkemizde bir daha tekrarlanmayacağını ümit ederiz.”