CHP Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı Erdoğan Toprak, iktidarın İstanbul Sözleşmesi’ni feshederken kadın cinayeti davalarında “İyi hal”, “Haksız tahrik” gibi indirimlerin uygulanmayacağı sözünü verdiğine dikkat çekerek, “Mevzuatın kadınları yeterince koruduğunu savunan iktidar, bir yıl önce kadın cinayeti davalarında ‘iyi hal ve haksız tahrik’ indirimlerini yasa değişikliğiyle kaldırma sözünü de tutmadı” dedi.
CHP Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı ve İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, haftalık değerlendirme raporunu bugün yayınladı. Toprak raporunda, İstanbul Sözleşmesi’ni yürürlükten kaldırırken, kadına şiddet ve kadın cinayetlerine ilişkin davalarda “İyi hal”, “Haksız tahrik” gibi indirimlerin uygulamama sözü verdiğine dikkat çekerek, şunları belirtti:
“En küçük bir demokratik tepkiden bile korkan, rahatsız olan, baskıyla sindirme ve susturmaya yönelen iktidarın kadınlara yönelik söylemlerinin içinin boş ve samimiyetsiz olduğu 25 Kasım’da ülkenin dört bir yanında kadınlara karşı sergilenen tavırla ortaya çıktı.
Seslerini duyurmak isteyen, kadına şiddet konusunda toplumsal duyarlılığı harekete geçirmek isteyen yüzlerce kadın, güvenlik güçlerince fiziki şekilde engellendi, kötü muameleye maruz kaldı ve gözaltına alındı. Tüm dünyada özgürce kutlanan bugün de şehirlerimizin meydanları, caddeleri kadınlara adeta dar edildi. Metrolar, tramvaylar, toplu ulaşım araçlarının iptaliyle tüm vatandaşlar mağdur edildi. Barikatlarla, bariyerlerle, kalkanlarla meydanlar açık cezaevine çevrilerek kadınlar engellendi. Temel insan haklarının, yasal ve demokratik hakların kullanımının iktidar talimatıyla yok edildiği, demokrasi ve özgürlüklerin tümden yok edilmek istendiği açığa çıktı.
“İKTİDAR SÖZÜNÜ TUTMADI”
Türkiye, kadına şiddet ve kadın cinayetlerinde Avrupa’da birinci, dünyada ilk sıralarda yer alırken, iktidar; TBMM’nin kabul edip onayladığı, kadınlara yasal güvence sağlayan İstanbul Sözleşmesi’ni Cumhurbaşkanı imzasıyla feshederek kadınları korumasız, savunmasız, yasal güvencesiz bıraktı. Birleşmiş Milletler raporuna göre dünyada her bir saatte 5 kadın cinayete kurban gidiyor. Türkiye’de Ocak-Ekim dönemi 10 ayda öldürülen kadınların sayısı 350’yi aşarken, sadece ekim ayında 34 kadın cinayetle öldürüldü, 26 kadın şüpheli şekilde ölü bulundu. İstanbul Sözleşmesi’ni feshederken mevcut yasaların ve mevzuatın kadınları yeterince koruduğunu savunan iktidar, bir yıl önce kadın cinayeti davalarında ‘iyi hal ve haksız tahrik’ indirimlerini yasa değişikliğiyle kaldırma sözünü de tutmadı.
Kadınlara yönelik bu zihniyeti iktidarımızda değiştirerek, kadınlar, çocuklar, gençler ve tüm yurttaşlar için özgür, güvenli, adaletli bir Türkiye kuracağız.”
CHP’li Toprak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah Said Hüseyin Halil es-Sisi ile görüşmesini de “İktidarın İhvan’a verdiği destek ve ülkenin iç siyasetinde taraf olmasıyla 2013’ten bu yana Mısır ile kesilmiş olan ilişkilerde yeni bir aşamaya geçiliyor” diye yorumlayarak, şunlara dikkat çekti:
“Dünya Futbol Şampiyonası açılışı için Katar’a giden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar Emiri Şeyh Temim aracılığıyla Mısır Devlet Başkanı Sisi ile tokalaşma pozu verdi. Bu kare ilişkilerin daha ileri bir aşamaya geçişi ve hızla düzeleceğinin işareti olarak değerlendirildi. Erdoğan, servis edilen fotoğrafı ‘Siyasette küslük, dargınlık olmaz’ diyerek savundu. Mısır ile ilişkilerin düzelmesini olumlu, olması gereken ancak gecikmiş bir adım olarak görüyorum.
“KEYFİ VE ŞAHSİ DIŞ POLİTİKA”
Baştan beri Türkiye’nin sınır komşuları, bölge ülkeleriyle diplomasi temelinde, karşılıklı saygıyı ve içişlerine karışmama ve iç sorunlarında taraf olmamayı ilke edinen ilişkilerde bulunmasını, diyalog ve diplomasi kapılarının açık tutulmasını savunduk. İktidara ülkenin çıkarlarına zarar ve hasar veren yanlışlardan vazgeçmesi için çağrılar yaptık. Muhalefet olmamıza rağmen Kahire’ye, Şam’a heyetler gönderdik. İktidar hep bunları reddetti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ülkenin diplomasi birikimini, ulusal ve temel ilkelerini dışlayan ‘Keyfi ve şahsi dış politikası’, İhvan ve Hamascı yaklaşımı Mısır’ın yanı sıra, Suriye, Katar dışındaki Körfez ülkeleri, Sudan, Tunus, İsrail’e kadar pek çok ülkeyle ilişkileri bozdu, gerdi.
Mısır ile yaşanan gerilimler Arap dünyasının lideri konumundaki bu ülkeyi Türkiye karşıtlığına yöneltti. Doğu Akdeniz’de Yunanistan, Güney Kıbrıs, İsrail ile enerji ve siyasi alanda yakınlaştı. Türkiye dışlandı, yalnızlaştı. Arap Birliği’nde Türkiye aleyhine kararlar çıkmasına çalıştı. Kuzey Afrika ve Sahra Altı Afrika ticaret yollarında Türkiye’yi engelledi. Ciddi anlamda siyasi ve ekonomik kayıplarla karşılaştık. Doğu Akdeniz’de doğalgaz sahalarının paylaşımında AB yaptırımlarına maruz kalındı.
“SİYASİ SORUMLULUKTAN KURTULAMAZ”
Bu bölgede kurulan EASTMED oluşumuna Türkiye alınmadı. Tüm bu süreçlerin sonunda gecikmeli olsa da doğru yolun bulunması, yanlıştan dönülmesi ülkemizin çıkarları adına olumludur. Ancak İktidar, ülkeye ve topluma ödettiği siyasi, ekonomik, diplomatik bedellerin, neden olduğu itibar ve güven kaybının hesabını millete vermek zorundadır. İçeride muhalefet liderlerine, kendisinden olmayanlara en ağır hakaretleri yaparken, düne kadar ‘Katil, darbeci’ dedikleriyle, dokuz yıl sonra ‘Siyasette küslük olmaz’ diyerek tokalaşma pozu verip siyasi sorumluluktan kurtulamazlar!”
CHP’li Toprak’ın raporundan satır başları şöyle:
“SAĞLIK SİSTEMİNİ ÇÖKERKEN İKTİDAR: Sağlık sistemini çökerten iktidar, halkı en temel hayati ilaçları bulamaz, erişemez noktaya getirdi. Maliyet artışları ve enflasyon karşısında sabit kurlu Euroya endeksli ilaç fiyatlamasıyla eczanelerin mağduriyeti had safhaya ulaştı. İlaç ve tıbbi cihaz sektörü ağır sorunlar altında eziliyor!
16 Ekim’de Ankara’da tüm Türkiye’den katılımla Büyük Eczacı Mitingi planlayan Türkiye Eczacılar Birliği, 54 ildeki Eczacı Odaları, Amasra’daki maden katliamı nedeniyle mitingi ertelediler ve 27 Kasım’da (bugün) yapma kararı aldılar. Doktorlar, öğretmenler, eczacılar neden meydanlarda? İktidar neden bu seslere kulak tıkıyor?
Cumhurbaşkanı Erdoğan kısa süre önce resmi hesabından ‘her 100 ilacın 89’unun yerli üretim olduğu’ paylaşımını yaptı. Anlaşılan bunun doğru olmadığı konusunda uyarıldı ki, kısa süre sonra tweetini silmek zorunda kaldı. Sadece bu bile iktidarın ülkedeki sağlık, ilaç sorunlarından, eczacıların ve ilaç üreticilerinin sıkıntılarından ‘bihaber’ olduğunun kanıtı!
“KAVGA- KORKU- KAOS”: Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edilen 2023 Bütçe Yasasıyla ilgili görüşmelerde, atanmış bakanların seçilmiş milletvekillerine yönelik tavrı, tehdit ve hakaret söylemleri iktidarın seçim sürecinde 3K (Kavga-Korku-Kaos) stratejisiyle saldırgan ve kavgacı bir kampanya yürüteceğini gösterdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmanın büyük bölümünü muhalefet liderlerine yönelik ağır hakaret içeren sözlere ayırırken, atadığı bakanlar da aynı zihniyeti bütçe görüşmelerinde sergiledi.
Artık kavgacı siyasetten, gerilimden ve kötü söylemlerden bıkan toplum, bunların hiçbirisine prim vermeyecektir. Halkın sağduyusu ve dirayeti kavgasız tartışma, birbirini dinleyip anlama, barış ve huzurla bir arada yaşama özlemi ağır basacaktır. Gerilim ve kaos stratejisi ile iktidarı sürdürme heveslerini ve planlarını boşa çıkartacaktır.
MERKEZİ YÖNETİMİN BORCU 7 TRİLYONA ULAŞTI: Merkezi yönetim toplam borç stoku 7 trilyon lirayı aştı. Ekim sonu itibarıyla iç borç ana para tutarı 1,8 trilyon TL iken faiz 2,6 trilyon TL! İç borç stoku 4,4 trilyon TL’ye ulaşırken bunun yüzde 60’ı faiz! Toplam borç stoku içerisinde döviz borçlarının payı yüzde 65’i aştı. Kur ve enflasyon arttıkça katlanan borç tutarı ülkenin geleceğini tehdit ediyor!
Ekim sonu itibarıyla Merkezi Yönetimin Dış Borç Stoku, 101 milyar doları ana para 43 milyar doları faiz olmak üzere toplam 144 milyar dolar!
Güncel ortalama 18,50 dolar kuru ile TL karşılığı 2 trilyon 664 milyar TL iken, kurlar yukarı yönlü hareket ettikçe bu tutar durduk yerde yükseliyor.
2017’de 877 milyar TL olan Merkezi Yönetim Borç Stoku (MYBS) toplamı, tek adam yönetiminde hızlanarak 2018 sonunda ilk kez trilyona yükseldi ve 1 trilyon 67 milyar TL oldu. Ağır borçlanma politikasıyla 4 yılda 7 kat artan MYBS içinde faiz yükü ana parayı geçerken, dövize endeksli borçların toplamdaki payı yüzde 65,49’a çıktı. Dövize ve TÜFE’ye endeksli borçlar, kur ve enflasyon arttıkça borç stokunu yukarı çekiyor. İktidar, adeta gözü kara bir şekilde sergilediği bu borçlanma hırsıyla, Türkiye’nin ve 85 milyonun geleceğini faizcilerin, dövizcilerin ve hazineye borç verenlerin ellerine terk etti!
İktidarın dış politikadaki U dönüşlerinin perde arkasında ‘borç ve dolar’ bulma talebinin olduğu son gelişmelerle netleşti. BAE’den sonra Suudi Arabistan’dan Merkez Bankası’na 5 milyar dolar geleceği açıklanırken, Katar’dan da 10 milyar dolar bekleniyor. Bu paraların hangi koşullarla, hangi tavizler karşılığında verildiği bilinmiyor! Gelecek paralar Merkez Bankası brüt rezervlerini kâğıt üzerinde yükseltse de swaplar hariç ekside olan net rezervler, ekside kalmaya devam edecek.
Tüm bu para girişleriyle ilgili anlaşmalar, verilen taahhütler, faiz ve diğer koşullar, Türkiye’ye ne tür yükümlülükler getirildiği şeffaf şekilde kamuoyuna, TBMM’ye açıklanmak zorunda. Tabii asıl üzücü tablo, iktidarın politikalarıyla ekonomiye verilen ağır hasar ve iktidarın tavizlere açık hale getirilmesi yanında, 800-900 milyar dolarlık bir ekonominin 5 milyar dolara sevinir-övünür konuma sürüklenmesi!
MERKEZ BANKASI MEVDUAT TOPLAMAK İÇİN FAİZİ YÜZDE 25’E ÇIKARTTI: Merkez Bankası Para Politikası Kurulu beklendiği gibi politika faizini 1,5 puan daha düşürerek yüzde 9’a indirdi ve ‘faiz indirimi döngüsünün tamamlandığını’ açıkladı. İktidar piyasa faizlerinin de tek haneye ineceğini öne sürerken, bankalar TL mevduat toplayabilmek için faizi yüzde 25’e çıkarttı!
İktidar aralıktan itibaren baz etkisiyle enflasyonda yaşanacak rakamsal gerilemeyi; ‘Faiz inince enflasyon düşecek dedik, dediğimiz çıktı’ diye pazarlayıp, yanlışlarını örtmek için ekonomik başarı yalanlarına sarılarak siyasi nema sağlamaya çalışacak. Ancak bir yılda ülkeye ve topluma yaşatılan ağır faturanın bedelini kim ödeyecek? Kanımca halk bunun hesabını sandıkta oylarıyla soracak!
“YERLİ ÜRETİCİ’YE TERBİYE”: Yerli üreticiyi ‘terbiye etmek’ için yıllarca tarımsal ürün, et-canlı hayvan ithalatına kapıyı açan iktidar şimdi de ‘fahiş fiyat ve gıda güvenliği’ gerekçesiyle ihracatı yasakladı. İktidar; enflasyon, maliyet artışı ve yükselen gıda fiyatlarının bedelini, üreticiye ödetiyor. Türkiye, gıda enflasyonu ve fiyatlarında dünya beşinciliğinden dördüncülüğe yükseldi!
İhracat yasaklarıyla ürünün yurt içinde kalması, fiyatların düşürülmesi planlanırken, üreticinin ürününü daha iyi fiyatla ihraç etmesi ve kayıplarını telafi etmesinin önü kesiliyor.
Gıda fiyatlarının faturası üreticiye çıkartılırken, Dünya Bankası (DB) ve Birleşmiş Milletler Gıda Örgütü’nün (FAO) son açıkladığı Kasım 2022 güncelleme rakamlarıyla Türkiye dünyada 10’uncu büyük tarım ekonomisi olmasına karşılık gıda enflasyonunda dünya dördüncüsü. Küresel gıda fiyatları kasımda düşüşe geçti. Dünya gıda fiyatlarında yıllık artış yüzde 2 oldu! DB ve FAO’ya göre Türkiye, aynı dönemde TÜİK rakamlarıyla yüzde 99 olan gıda enflasyonuyla dünyadaki ilk beş ülke arasında dördüncülüğe yükseldi: Zimbabwe yüzde 321, Lübnan yüzde 208, Venezuela yüzde 158), Türkiye yüzde 99, Arjantin yüzde 87!
İSVEÇ’İN NATO ÜYELİĞİ: İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğini parlamentolarında onaylayan 28 ülkenin dışında henüz onay vermeyen son iki üye ülkeden Macaristan aralıkta onay vereceğini açıklarken Türkiye üzerinde NATO baskısı artıyor. İsveç Parlamentosu, Türkiye'nin İsveç'in NATO'ya üyeliği için şart koştuğu terörle mücadele yasasını sertleştiren düzenlemelere olanak sağlayacak anayasa değişikliğini kabul etti.
NATO, ABD ve AB, sürecin hızlandırılmasını istiyor ve Türkiye’ye baskıları artırmaya yöneliyor. Yaklaşan seçim süreci ve seçim takviminin ilanı sonrası TBMM’nin tatile girecek olmasının iki ülkenin üyelik onayını 2023’ün ikinci yarısına uzatması olasılığı, NATO ve batı başkentlerinde tartışılıyor.
RUSYA’NIN ULUSLARARASI ALANDA TECRİDİ: Avrupa Parlamentosu, Ukrayna'da sivil hedeflere saldırdığı gerekçesiyle Rusya'yı, ‘teröre destek veren ülke’ ilan etti. Rus ordusu, Çeçen milisler ve paralı askerlerden oluşan Wagner Grubu’nun ‘terör grupları’ listesine alınması istendi. Kararın herhangi bir yaptırım etkisi olmasa da Rusya’nın uluslararası alanda tecrit edilmesine zemin sağlayacaktır.
ABD ve AB tarafından uygulanan ağır yaptırımlarla karşı karşıya bulunan Rusya, ‘teröre destek veren ülke’ nitelemesiyle uluslararası açıdan daha fazla tecride maruz kalacak, iyice yalnızlaşacaktır.
AB Liderler Zirvesi gündemine de aynı doğrultuda karar alınması, ‘teröre destek veren ülkeler listesi’ oluşturulması önerisi gelebilir.
ABD’nin ‘teröre destek veren ülkeler’ listesinde İran, Suriye, Kuzey Kore ve Küba yer alıyor. ABD bu ülkelere mali, finansal, ticari, silah vb. konusunda ambargo ve yaptırım uyguluyor. ABD Kongresinde Rusya’nın listeye alınması yönündeki çağrılara ve girişimlere rağmen Biden yönetimi, böyle bir adıma sıcak bakmıyor. Kanımca Türkiye’nin tarafsızlık politikası ve Rusya ile ilişkileri bu karardan etkilenmeyecektir.”