“Milli İrade öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar
yanar, yok olur.”
Atatürk
Mustafa Kemal Paşa, verilen emir ve talimatların aksine hükümete Mondros
Mütarekesi’nin ağır koşullarını kabul ve bu koşullara uyarak askerini dağıtıp silahlarını
teslim etmeye karakterinin izin vermediğini, İngilizler İskenderun’a çıkarlarsa silahla
mukabele edeceğini bildirince Saray’ın komutanı olduğu Yıldırım Orduları Grubu’nu
lağvetmesi üzerine 13 Kasım 1918’de İstanbul’a döndü. Emperyalist işgale karşı bir milli
direniş hareketi örgütlemek için milletin azim ve kararını harekete geçirmek amacıyla 6 ay
İstanbul’da ve 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışından itibaren de aylarca Anadolu’da
yaptığı sayısız görüşme, konuşma ve toplantılarla direnişin alt yapısını ve kadrolarını
oluşturdu. Yurdun her yerindeki Müdafaa-i Hukuk ve Reddi İlhak Cemiyetlerini Erzurum
ve Sivas Kongreleri ile Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti çatısı altında birleştirip
27 Aralık 1919’da Ankara’ya geldi. İngilizler 16 Mart 1920’de İstanbul’u resmen de işgal
edip Meclis-i Mebusan’ı bastılar, mebusları tutukladılar ve Malta’ya götürdüler. Buna
karşılık bir yandan Albay Ravlinson dahil Anadolu’daki İngiliz subaylarını tutuklatan Atatürk,
bir yandan da seçimleri yaptırdı ve 23 Nisan 1920 günü gelebilen 115 milletvekilinin katılımı
ile “milli iradenin tecelligâhı” Büyük Millet Meclisi’ni açtı.
Bugün 23 Nisan 2025, Gazi Meclis’in açılışının 105. yıl dönümü, kutlu olsun!
Ancak, bu onur gününü yazık ki; adalete güvenin neredeyse sıfırlandığı, yargı
bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü ve kuvvetler ayrılığı ilkelerinin varlığından söz etmenin
olanaksızlaştığı, basın özgürlüğünün yok edildiği, eğitimin laik ve bilimsel temelinden
tamamen uzaklaştığı, kadınların erkek şiddeti ile katledildiği, çocukların beyinlerinin tarikat
ve cemaat çukurlarında, bedenlerinin kurs ve yurt adlı izbelerde tecavüze uğradığı,
ekonominin krizden krize sürüklendiği, milyonların açlık sınırının altında yaşam mücadelesi
verdiği, sağlık sisteminin derde deva olmaktan çıktığı, bölge merkezli, karşılıklılık esaslı,
büyük devletlerle onurlu ilişkiler kurmaya dayalı Kemalist dış politikanın terk edildiği,
demografik yapının tarumar olduğu, işsizlik kıskacında çaresiz kalan gençlerimizin
geleceklerini yurt dışında aramak zorunda kaldığı kaotik ortamın burukluğuyla kutlamak
durumundayız milletçe. Daha acısı ise, 23 yıllık siyasi iktidarın yarattığı bu ortamın
2
sorumluluğunu üstlenmek ve çözüm üretmeye çalışmak yerine, devlet gücü ile muhalefeti
suçlamak, aydınları susturmak, kitleleri yıldırmak için antidemokratik yol ve yöntemleri
seçmiş olması.
Bu gidişin iyi gidiş olmadığı, sürdürülmesinin olanaksızlığı ve uygulayıcılarına da yarar
sağlamayacağı ortada.
Elbette umutsuz değiliz, Mustafa Kemal’in Askerleriyiz çünkü. Çünkü O Size
(milletine) “Umutsuz durumlar yoktur. Umutsuz insanlar vardır. Ben umudumu hiçbir
zaman kaybetmedim.” dedi ve öyle olduğunu da gösterdi.
105 yıl önce Mustafa Kemal Paşa önderliğinde bütün zorlukları aşıp yedi düveli dize
getirerek bağımsızlığını ve Laik Cumhuriyeti’ni kazanan Türk Ulusu, bugün de demokrasi
içinde bu kaotik ortamın üstesinden gelecek, sorunlarını çözecek ve Cumhuriyeti kuruluş
ayarlarına döndürecek bir iktidarı mutlaka yaratacaktır.
Atatürkçü Düşünce Derneği; Büyük Atatürk’ün “Milli İrade öyle bir nurdur ki, onun
karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar, yok olur.” özdeyişine yürekten inancı ve
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” düsturuna sarsılmaz güveniyle Kemalizm’in namus
sesini bir sis çanı gibi yurdumuz semalarına asarak milletimizle birlikte Yeniden Atatürk
Cumhuriyeti’ne ulaşmak azim ve kararında olduğunu TBMM’nin 105. şeref yılında
kamuoyuna bir kez daha duyurmayı varlık nedeninin gereği ve görevi saymaktadır.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun.