HDP Muş Milletvekili Burcu Çelik Özkan, 2017 bütçe görüşmelerinde söz alarak halen ceza evinde tutuklu bulanan HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ'ın durumunu değerlendirdi. Toplumun üzerindeki baskıların HDP'ye yönelik tutuklamalarla Meclis'e uzandığını vurgulayan Özkan, yaptığı konuşmada özetle şunları söyledi:
"Son zamanlarda Eş Genel Başkanlarımız ve milletvekillerimize yönelik tutuklamalar hepinizin malumudur. Ne yazık ki toplum üzerindeki baskılar TBMMye kadar uzanmıştır. 100 binlerce oyla seçilen milletvekillerimiz hiçbir hukuk devletinde tutuklama sebebi olamayacak gerekçelerle cezaevinde tutulmaktadırlar. Daha dün, Siirt Milletvekilimiz Besime Konca ve Grup Başkanvekilimiz Çağlar Demirel yine tutuklama sebebi olamayacak suçlamalarla, keyfi bir şekilde, tutsak edilmişlerdir. Baskılar aslında tarihten ne kadar ders almadığımızı göz önüne sermektedir. Bundan yıllar önce de aynı zulüm ve baskılarla üzerimize gelinmiş ancak bunlar bizi daha güçlü bir hale getirmiştir.
TEK KİŞİLİK HÜCREDE REHİN
Eş Genel Başkanımız Sayın Yüksekdağ, Kandıra 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde tek kişilik bir hücrede rehin tutulmaktadır. 16 Kasım'dan beri avukat görüşlerinde ne Sayın Yüksekdağ’ın ne de avukatların not almalarına izin verilmemektedir. Ayrıca ziyarete giden avukatlar, Eş Genel Başkanımıza davalarla ilgili belge ve dosya dahi verememekte, bu da yetmezmiş gibi Sayın Yüksekdağ'ın TBMM'nin faks numarasını koluna yazması dahi silinmeye çalışılmaktadır. Bunlar hem tecrit, hem de en temel savunma hakkının ve müvekkil-avukat ilişkisinin dokunulmazlığının ihlalidir ve açık bir şekilde işkencedir.
BİLGİ BELGE OLMAZSA, KENDİSİNİ NASIL SAVUNACAK?
Bir kişi, hakkında açılan dava ile ilgili bilgi ve belge alamazsa kendini nasıl savunacaktır? Cezaevi idaresi buna bir çözüm bulmuş aslında. Belge alışverişinin yasak olması sebebiyle avukatlara ve Eş Genel Başkanımıza, belge içeriklerini aklında tutmasını tavsiye etmiştir.
Eş Genel Başkanımızın kaldığı hücrenin bulunduğu blok tamamen boşaltılmıştır. Cezaevinde hiç kimseyle iletişim kurmasına izin verilmemekte, var olan sohbet, ortak alana çıkmak gibi haklarını kullanması da engellenmektedir. Ayrıca revire ve görüşe çıkarken ayakkabılarını çıkarma dayatması yapılmaktadır.
KADIN LİDERE TAHAMMÜLSÜZLÜK YANSIMALARI
Tüm bu yaşananlar sadece HDP şahsında Eş Genel Başkanlarımızın cezalandırılması değil, kadınlar şahsında bir kadın lidere yönelik tahammülsüzlüğün yansımalarıdır. Oysa ki Figen Yüksekdağ, Adana’da doğup Van’dan milletvekili seçilerek köklü bir barış köprüsü oluşturmuştur. Bugün birlikte yaşamdan ve barıştan bahseden Eş Genel Başkanımızın tutuklanması aslında savunduğu görüşlere yönelik bir engellemedir. Yaşananlar ülkede birlikte yaşama azmine yönelik bir saldırıdır.
Yüksekdağ'ın mesajı: Şimdi size başkanımızın bir mesajını okumak istiyorum: "Hayatı, dünyası ve kaygıları kendi bedeni ve ihtiraslarıyla sınırlı olanların, halkıyla bütünleşmiş bir fikrin mücadelesini vermemiş olanların bizim bedenimizi rehin alınca HDP'yi rehin aldıklarını zannetmeleri çok normaldir. Tıpkı baharı engellemek için çiçekleri koparmaya çalışmak gibi bir şeydir bu. Oysa daha önce de belirttiğimiz gibi, bizim cismimiz içeride olsa da fikirlerimiz, halkımız ve mücadelemiz dışarıdadır. Bizler yaklaşmakta olan adalet ve özgürlüğün bir bedende vücut bulmuş haliyiz sadece. Bizi tutsak edenler baharı teslim alamayacaklardır."
Barış içinde yeni bir yaşam kurmak istiyoruz
Bizim yolumuz başından beri bellidir. Türkiye siyasi tarihinin çok görmediği bir biçimde farklılıkların bir arada yaşamını arzuladık. Asla bir araya gelmez denilen farklı grupları bir araya getirerek birleştirici bir güç olduk. “Biz artık çatışma değil, birlikte emekten yana, kadından yana, barış içinde yeni bir yaşam kurmak istiyoruz” dedik.
Kutuplaşma ortamında anayasa yapılma koşulları yok
Mevcut anayasanın bir darbe ürünü olması temel insan hak ve özgürlüklerini olmadığı süreçte kabul edilmiş olması bir çok eksikliği beraberinde getirmiştir. Bu sebeple yıllar içerisinde anayasa yamalı bohçaya dönmüştür. Bugünlerde benzer koşullarda anayasa değişikliğinin konuşulması da tesadüf değildir. Ülkenin geleceğini belirleyecek olan Anayasa değişikliğinin var olan OHAL koşullarında tartışılması bile ortaya çıkacak anayasanın kapsayıcı, çoğulcu ve temel insan hak ve özgürlüklerini esas alan bir anayasa olmayacağını bize göstermektedir. Anayasa tartışmalarına geçmeden önce yapılması gereken demokratik tartışma zeminini ortadan kaldıran OHAL’in kaldırılmasıdır.
Bunca iyi gitmeyen sürece hesapsız yaklaşıma rağmen hiçbir şey için geç değildir. Bugün uzun zamandır göremediğimiz uzlaşı ve biraradalık içerisinde kötü gidişata dur diyebiliriz. Mevcut gittiğimiz yol bizi daha iyi günlere götürmez başta hükümet olmak üzere hepimizin bunu iyi bilmesi ve buna göre hareket etmemiz gerekmektedir.
Son Güncelleme: 15.12.2016 12:29