Mahalleye dönüştürülen köylerin muhtarlarına ve il ve ilçe müftülerine resmi nikah kıyabilme yetkisi verilmesine dönük tepkiler devam ederken Cumhuriyet Halk Partisi Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan da bir önerge ile konuyu, Meclis gündemine taşıdı. Sarıhan önergesinde, AKP hükümetinin özellikle kadın erkek eşitliği ilkesinin karşısında olduğunu, bu karşıtlığı her alanda gösterdiğini, kadının Cumhuriyet Devrimleriyle sağlanan tüm kazanımlarını teker teker ortadan kaldırmaya yönelik uygulamalar yaptığını dile getirdi. Kadınların temel hak ve özgürlüklerinin kullanımını oluşturan kişi haklarından olan ve evlilik, miras, velayet, nüfus ve ikamet gibi hukuksal işlemlerden doğan hak ve özgürlüklerinin Türk Medeni Kanunu değiştirilerek, güvencesiz bırakılmasının amaçlandığını belirten Sarıhan, bu alanın bütünüyle bir dinin belli bir mezhebinin ritüellerine bırakılmak istendiğini vurguladı. Buna örnek olarak, TBMM ‘de AKP ‘nin önerisiyle kurulmuş olan “Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar ile Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi İçin Meclis Araştırması Komisyonu’nun” hazırladığı rapordaki önerileri anımsattı. Sarıhan, söz konusu bu raporda çocukların, istismarcılarıyla/tecavüzcüleriyle evlendirilmesi, çocuk evliliğinin teşviki, hem şiddet başvurularında hem de boşanma davalarında arabuluculuk ve uzlaşma uygulanması, tedbir süresinin kısaltılması, aile hukukuyla ilgili tüm duruşmaların gizli yapılması, boşanmanın zorlaştırılması, kadının nafaka hakkının süreye bağlanması, mal paylaşımında dava açma süresinin kısaltılması, eşin ölümünde, kadının mal rejiminden kaynaklı yüzde 50 payının verilmek istenmemesi gibi, hak kazanımlarında büyük bir geriye gidişi gösteren önerilerin yer almakta olduğunu belirtti. Sarıhan, soru önergesinde; “Türk Medeni Kanununda kanun koyucu, her hukuki işlemin yaratacağı kişisel ve toplumsal sonuçların ve bu sonuçların yaratacağı yeni durum ve koşulların gerçekleşmesini, bu hukuki işlemlerin belli bir şekilde, belli kişilerin katılımı ile gerçekleşmesine bağlamış durumdadır. Nüfus ve nikah, başka deyişle evlendirme bu işlemlerdendir. Bu işlemlerin Türk Medeni Kanunda tanımladığı şekilde, bu işlemleri gerçekleştirmekle görevli, sıfatı kadrosu ve sorumlu olduğu birim ve kurumlar bu göreve özgü olan kişi ve kurumlardan oluşan nüfus müdürlüklerince yapılması, idarenin eylem ve işlemleriyle bütünlüğü ilkesinin bir gereğidir. Bu ilkeyi ihlal edecek her yetki devri ve yetki genişletilmesi girişimi, hukuk güvenliğini, temel hak ve özgürlüklerin kullanım alanlarının güvenceye alınmasını ortadan kaldıracaktır” dedi. “Büyükşehir yasasıyla mahalleye dönüştürülen köylerin muhtarlarına ve il ve ilçe müftülerine resmi nikah kıyabilme yetkisi verilmesi, Türk Medeni Kanununun lafzı ve ruhu ile bağdaşmakta mıdır? Sorusunu yönelten Sarıhan, bu soru ile birlikte aşağıda yer alan soruların yanıtlanmasını istedi.
- Resmi nikah kıyma yetkisi, hangi mesleki özellik, donanım ve görev nitelikleri nedeniyle muhtarlar ve il, ilçe müftülüklerine devredilmektedir?
- Böylesine bir yetki devri hangi ihtiyaçtan doğmaktadır? Nikah memurları ve belediyeler bu talepleri karşılamada yetersiz mi kalmaktadır?
- Bu yetki devirlerinin bir adım sonrasında, Türk Medeni Kanununun hükümlerinin değiştirilmesi, evlenme ve boşanmaların resmi, sivil hukuk alanından çıkarılması ve bu işlemlerin kadınlar açısından hak eşitliği oluşturan hukuksal bir statü özelliğinin kaldırılması mı amaçlanmaktadır?
- Evlenme ve boşanma işlemleri kadınları miras, boşanma, mal ortaklığı velayet gibi haklardan bütünüyle yoksun bırakan dinsel bir ritüele mi dönüştürülmek istenmektedir?
- Bu değişiklik ile ortaya çıkacak koşullarda, Türkiye’de zaten yeterince yaygın olan, büyük bir toplumsal sorun ve hak ihlali oluşturan küçük yaşta çocukların “evlilik”, “imam nikahlı eş” konumları altında sürekli bir cinsel taciz ve sömürü altında yaşamak zorunda bırakılmalarının önüne geçilmesi için ne yapılması planlanmaktadır?
- Böyle bir düzenleme sonrasında, müftülerin yapacakları işlemlerde konuya bütünüyle kendi kişisel görüş, dinsel inanış ve geleneksel anlayışlar doğrultusunda bakmalarının önüne nasıl geçilecektir?
- Muhtarların bu konuya ticari bir kazanç alanı olarak yaklaşmaları önlenebilecek midir?
- Bu düzenlemenin gerçekleşmesi halinde yaşanacak her türlü yetkiyi kötü kullanma, hak ihlali, belirsizlik ve zararlardan kimler sorumlu olacaktır? Yurttaşların mağduriyetleri nasıl giderilecektir?