CHP Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak, ekonomide giderek ağırlaşan sorunlar konusunda Hükümeti uyardı. Öztrak, “Elverişli küresel iklimde ekonomiyi tahkim edemeyenlerin, araba devrildikten sonra, vatandaşa bu defa da ‘Ekonomik darbeye maruz kaldık’ deme hakkı olamaz” dedi.
CHP’li Öztrak, ekonomide sıkıntılı bir dönemin yaklaştığını belirterek bu döneme girmeden önce yapılması gerekenleri dört başlıkta sıraladı. Buna göre öncelikle ülkedeki yönetim ve devlet krizine son verilmesi; ardından ekonomide rekabet gücünü artıracak adımların atılması; gelir dağılımında adaletin sağlanması ve istikrarı sürdürülebilir kılacak bir uzlaşının toplumun önüne konması gerekiyor.
Yaptığı yazılı açıklamada, 2016’nın ikinci üç aylık dönemine ait ekonomik verilerin ve yaşanan son gelişmelerin ekonomik, mali ve kurumsal kırılganlıkların ağırlaştığını gösterdiğini ifade eden Öztrak, Hükümetin bu tablo karşısında ciddi bir telaş ve kafa karışıklığı içinde olduğunu, durumun ciddiyetinin gerektirdiği özenle hazırlanmış, güven veren ve tutarlı bir politika paketini ortaya koyamadığını belirtti.
Çelişen önlemlerin ve terörle mücadelenin ekonomik ayağının dikkatsizce yürütülmesinin zaten ürkmüş tüketicileri ve yatırımcıları daha da telaşlandırdığını vurgulayan CHP’li Öztrak, “Yetkililerin ekonomideki sıkıntıyı hamasetle ve piyasalara gözdağı vererek aşmaya çalışmaları tabloyu daha da ağırlaştırmaktan başka bir işe yaramaz” uyarısında bulundu. Küresel ekonomide iklimin Türkiye’ye benzeyen ekonomiler için hala elverişli olduğunu belirten Öztrak, hem ülkenin hem de ekonominin yeniden yönetilebileceğinin gösterilmesi gerektiğini kaydetti. “Bunu yapmak için Türkiye’nin Cumhuriyetin kurucu ilkelerine, demokrasiye, hukukun üstünlüğüne sıkı sıkıya sarılarak Ortadoğu ve Akdeniz’in başarısız devletleri ligine düşülmeyeceğinin gösterilmesi gerekir” diyen Öztrak, yazılı açıklamasında şunları belirtti:
BÜYÜME ÜZERİNDE BASKI ARTIYOR
Son dönemde açıklanan veriler ekonomik dengelerde hızlı bir bozulmayı gözler önüne sermektedir. 2016’nın ikinci üç ayında sanayi üretimi belirgin şekilde hız kesmiş; işsizlik aynı dönemde hissedilir şekilde artmıştır. 2011’den bu yana özel sektörün yatırımları bir türlü artmazken; büyümenin kalitesi ve sürdürülebilirliği üzerindeki kuşkular yoğunlaşmıştır. Diğer yandan, yavaşlayan ekonomi ve artan işsizliğe rağmen enflasyon çift hanelere doğru tırmanışa geçmiştir.
NET REZERV İKİ AYLIK İTHALATI KARŞILAMIYOR
Küresel piyasalarda düşen petrol ve emtia fiyatlarına ve içeride yavaşlayan büyümeye rağmen cari açık yeniden artmaya başlamıştır. Reel sektörün net döviz borcu her ay rekor tazelerken; TCMB kasasındaki net rezerv iki aylık ithalatımızı bile karşılamayacak seviyededir.
KREDİLER ALARM VERİYOR
Ekonominin kredi kanallarında da sıkıntılar ağırlaşmaktadır. Bankaların sorunlu kredilerindeki artış hızı, toplam kredilerin artış hızının iki katıdır. Bankacılık sisteminin topladığı mevduatlar, verdiği kredileri karşılamanın çok uzağındadır. Bankaların yeni kredi açabilmesi için mutlak surette yurtdışından kaynak bulması, en azından mevcut dış kredilerini yenileyebilmesi gerekmektedir.
EKONOMİDE GERİLİM ARTIYOR
Bu gelişmeler ekonominin fay hatlarında gerilimin ağırlaştığını göstermektedir. Hal böyleyken hükümetin ekonomideki güvenlik çapalarını gevşetmesine ve ekonomide yeni hatalar yapmasına Türkiye'nin tahammülü yoktur.
VARLIK FONU, MALİ DEREBEYLİKLER YARATACAK
Ülkemiz uzunca bir süredir AB çapasını yitirmiş, dış politikadaki hatalarla coğrafyasında bir cazibe merkezi ve bölgesel güç olma şansını tüketmiştir. Böylesine zorlu bir dönemde hükümetin elinde kalan yegane çapa mali istikrar çapasıdır. Ancak Kamu-Özel İşbirliği projelerine verilen gizli-açık garantilerle yıpratılan bu çapa da artık kopmak üzeredir. TBMM’ye getirilen Varlık Yönetim Fonu bu çerçevede kaygı vericidir. Bu düzenlemeyle gerek harcama gerekse borçlanma disiplini daha da bozulacak, bütçe dışında mali derebeylikler oluşturulacaktır. Bugünün siyasi ihtiyaçları için çocuklarımızın, torunlarımızın geleceğine ve gelirlerine el uzatılacaktır.
KEYFİLİK VE ÖZENSİZLİK ŞİRKETLER KESİMİNE DARBE VURUYOR
Ekonomik ve mali dengelerde riskler artarken; ülkemizin kurumsal kapasitesinde de büyük bir çöküş yaşanmaktadır. Türk demokrasisine karşı yapılan hain darbe girişimi devlet yönetme kapasitesinde ve kurumlardaki çöküşü gözler önüne sermiştir. Hukuku, liyakatı bir tarafa iten keyfi yönetimleriyle bu çöküşe sebep olanlar, şimdi olağanüstü hukuk rejimi altında da aynı keyfiliği sürdürerek bu badireyi atlatacaklarını sanmaktadırlar. Terörle mücadelenin ekonomik ayağının gerekli özen gösterilmeden yürütülmesi şirketler kesiminin tamamını zan altında bırakmaktadır. Bu durum bankaları ürkütmekte, şirketler krediye ulaşmakta giderek zorlanmaktadır. Ekonominin tedarik zincirine ve nakit akışına darbe vurulmaktadır. Ürken bankalar “kredileri kısarsanız darbecilerin yanında yer almış olursunuz” denerek tehdit edilmektedir.
ALINAN KARARLARDAKİ TUTARSIZLIKLAR EKONOMİYE ZARAR VERİR
Diğer taraftan ekonomide üst üste birbiriyle çelişen adımlar atılmaktadır. Bir yandan tasarrufları artıracağım diyerek bireysel emeklilik zorunlu kılınırken; diğer yanda tüketimi artırabilmek için kredili satışları teşvik etmeye ve kredi taksitlerinin sayısını artırmaya dönük girişimlerde bulunulmaktadır. Ekonomiyi canlandırmak için faizler baskıyla düşürülmeye çalışılmaktadır. Bu süreçte bağımsız olması gereken düzenleyici denetleyici kurumların başındaki isimler sektörlerine göz dağı vermektedir. Bankalar bir yanda kredileri azaltmasın diye tehdit edilirken; diğer yanda Hazine ve özel kesimin finansmana erişiminde ciddi rakip olacak, özel kesimin borçlanma kanallarını daha da daraltacakkamunun yetkilerine sahip Türkiye Varlık Fonu kurulmaktadır. Bir yanda yeni borçlarla tüketim artırılmaya çalışılırken; öte yanda vatandaşın ödeyeceği vergilerin artırılacağı konuşulmaktadır. Tüm bunlar Türkiye’de piyasa ekonomisine duyulan güvene, politika öngörülebilirliğine, alınan kararların etkinliğine ve büyüme perspektifine büyük zarar vermektedir.
DÖRT ACİL ADIM
Son on yılda izlenen hatalı politikalarla ekonomi, yurtdışından gelecek sıcak paraya bağımlı hale gelmiştir. Hızla yıpranan ekonomik, mali ve kurumsal dengeler nedeniyle de Türkiye, siyasal belirsizliklere, küresel piyasalardan esebilecek ters rüzgarlara veya jeopolilitk risklere karşı son derece savunmasız haldedir. Böyle bir ortamda Hükümetin hata yapma lüksü yoktur. Küresel iklim bize benzeyen ekonomiler için hala elverişli iken riskleri azaltmak için hızla hareket edilmelidir. Bu çerçevede;
İlk olarak, ülkemizdeki yönetim ve devlet krizine bir son verilmesi gerekmektedir. Bunun için başta laiklik olmak üzere Cumhuriyetimizin kurucu değerlerine sahip çıkmamız ve katılımcı demokrasiyi, saydamlığı, hesap verebilirliği ve hukukun üstünlüğünü yeniden ayağa kaldırmamız şarttır.
İkinci olarak, ülkemizin küresel yarışma gücünü tahkim ve üreten bir ekonomiyi tesis edecek adımları koordineli bir şekilde atmak zorundayız. Bu çerçevede ekonomi yönetimindeki kafa karışıklığına derhal son verilmelidir.
Üçüncü olarak, büyüme ve zenginleşme sürecinin herkesi kapsadığı, milletin borcunun değil gelirinin arttığı, devletin tüm vatandaşlarını kucakladığı bir yapıyı oluşturmamız gerekmektedir.
Son olarak hukuki, kurumsal ve ekonomik istikrarı sürekli kılacak bir toplumsal uzlaşıyı halkın önüne konulmalıdır. Bunlar yapılırken de kısa vadede dış açığı kontrol altında tutmak için mali ve parasal disipline özen gösterilmelidir.
EKONOMİYİ KRİZE SOKUP SUÇU DARBEYE ATMAYIN
Kimsenin yaşananlardan sonra bir de ekonomiyi krize sokma hakkı yoktur. Elverişli küresel iklimde ekonomiyi tahkim edemeyenlerin, araba devrildikten sonra, vatandaşa bu defa da “Ekonomik darbeye maruz kaldık” deme hakkı olmaz.
Son Güncelleme: 19.08.2016 12:33