İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, artan enerji maliyetlerinin sanayi sektörü açısından diğer bütün sorunların önüne geçtiğini belirterek, “Birçok organize sanayi bölgemiz günler sürecek elektrik kesintilerine hazırlıksız yakalanmış durumda. Kesintilerin birçok sanayicimize doğrudan bir yazılı tebliğ olmadan sözlü olarak bildirildiği ve gerekli hazırlığı yapacak yeterli süre verilmeden de kesintilerin başladığı görülmekte” dedi.
İSO Meclisi’nin ocak ayı olağan toplantısı, 'Ekonomi ve İhracatın Kalbi İstanbul'da Sanayinin Üretim ve Rekabet Gücünü Artırmaya Yönelik Yeni Strateji ve Gelişim Önerileri' ana gündemi ile toplandı. Video konferans yöntemiyle yapılan konferansın açılışında konuşan İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, sanayide yaşanan sıkıntılar ve çözümü için yapılan görüşmeler hakkında bilgi verdi. Erdal Bahçıvan'ın konuşması satır başlarıyla şöyle:
ARZ DARBOĞAZI VE ARTAN ÜRETİM MALİYETLERİ SANAYİNİN YAŞADIĞI BÜYÜK BİR SORUN: “2021 yılı yine pandeminin damga vurduğu bir sene olarak tarihe geçti. Yeni varyantlar milyonlarca hayatı maalesef olumsuz etkiledi. Ama ekonomik etkileri önceki yıla göre daha farklı yaşadık. Aşılar sayesinde daha az eve kapandık ve ekonomide beklediğimizden daha hızlı bir normale dönüş oldu. Bugün hızla yayılan yeni varyantın yol açtığı belirsizliğe ve bazı ülkelerde alınan farklı ve yeni tedbirlere rağmen günlük yaşamı, ekonomiyi ve ticareti daha az etkiliyor. Sanayi sektörü, güçlü performansıyla ekonomik toparlanmaya öncülük etmeyi sürdürüyor. Son dönemlerdeki yavaşlama sinyallerine rağmen küresel imalat PMI, geçtiğimiz yılı ortalama 54,7 ile güçlü bir şekilde kapattı. Ancak üretimde ciddi aksamalara yol açan arz darboğazı ve artan üretim maliyetleri de halen birçok sanayimizin yaşadığı büyük bir sorun. Endüstriyel metallerle başlayıp tarımsal ürünlerle devam eden en çok da yarı iletkenlerde hissedilen arz sıkıntıların fiyatlar üzerindeki olumsuz etkisi halen devam ediyor.
YÜKSEK ENERJİ FİYATLARI ÜRETİCİ MALİYETLERİNDEKİ ARTIŞIN EN ÖNEMLİ SEBEBİ: Yüksek enerji fiyatları, üretici maliyetlerindeki artışın en önemli sebeplerinden biri. Petrolde 85 dolar seviyelerinin de üzerini gördüğümüz bugünlerde Amerika Birleşik Devletleri'yle petrol ihracatçısı ülkeler arasındaki gerilimin de sürdüğüne tanık oluyoruz. Yine pandemi nedeniyle uygulanan aşırı genişlemeci para ve maliye politikaları enflasyonda etkili olan başka bir faktör. Dolayısıyla tedarik zinciri krizinde en kötünün geride kalmış olması mümkün olsa bile özellikle enflasyon baskısını bir süre daha aktif etmemiz muhtemel görünüyor.
MERKEZ BANKALARI ENFLASYONU HEDEF SEVİYEYE İNDİRME YÖNÜNDE DÜMEN KIRMIŞ DURUMDA: Nitekim gelişmiş ülkeler, uzun bir aradan sonra yüksek enflasyonu tartışıyor. Tüketici enflasyonu ABD'de yüzde 7,1 ile son 40 yılın, İngiltere'de yüzde 5,4 ile son 30 yılın, Euro Bölgesi'nde yüzde 5,1 ile parasal birlik tarihinin en yüksek seviyesinde geçtiğimiz yılı kapattı. Enflasyonda beklenen geri çekilmenin yavaşlamasıyla birlikte aylardır süren ‘enflasyon geçici mi, kalıcı mı’ tartışmasına merkez bankalarının nokta koyduğunu görüyoruz. Yakın zamana kadar enflasyonu hedef seviyeye yükseltme çabası içinde olan merkez bankaları, şimdi hedef seviyeye indirme yönünde dümen kırmış durumda. Fed’in bu yıl 3, hatta belki de daha fazla sayıda faiz artışı yapması gündemde. Avrupa Merkez Bankası da pandemi acil varlık programını kademeli olarak geri çekmeye başladı. Aralıkta faiz artıran İngiltere'nin de buna devam edeceği düşünülüyor. Tüm bu gelişmeler, 2022’de küresel sermaye hareketlerinde ve finans piyasalarında dalgalanmaların görülebileceğini işaret ediyor.
BÜYÜMEDE ÜLKELER ARASINDAKİ AYRIŞMA 2022’DE KÜRESEL EKONOMİ İÇİN EN ÖNEMLİ RİSKLERDEN BİRİ: Büyümenin ülkeler arasında gösterdiği derin ayrışma, 2022 yılında küresel ekonomi için en önemli risklerden biri gibi gözüküyor. Bu durum küresel boyutta sosyal huzursuzluk ihtimalini arttırırken pandeminin etkilerinin daha uzun vadeye yayılabileceği endişesine yol açıyor. Öte yandan aşı eşitsizliğinin dünyanın farklı bölgelerinde yeni varyantlara yol açma riski de yazık ki ortadan kalkmış değil. Pandemi nedeniyle yükselen bütçe açıkları, küresel iklim değişiklikleri ve son aylarda hızla yükselen jeopolitik gelirlerde belirsizliği artıran diğer unsurlar arasında.
SANAYİ İSTİHDAMI 6,4 MİLYONA ULAŞIP REKOR KIRARAK BİZLERE GURUR VERDİ: Dünyadaki bu görünümden yola çıkarak ülkemize baktığımızda, her şeyden önce 2021’de ekonomik büyümenin sanayinin öncülüğünde çift haneli gelecek olmasından büyük memnuniyet duyduğumuzu belirtmek isterim. İstihdam tarafında eşitsizlik ve atıl iş gücü oranlarımız halen yüksek görünse de pandemi kayıpları fazlasıyla telafi edildi. Sanayi istihdamı 6,4 milyona ulaşıp rekor kırarak bizlere gurur verdi. Son öncü göstergelere baktığımızda ise tüm sıkıntılara rağmen iç talebin direncini büyük ölçüde koruduğunu görüyoruz. Geçtiğimiz yıl 225 milyar dolara ulaşan ihracatta bu büyümeye güçlü destek veriyor. Diğer taraftan bu olumlu verilere rağmen sürecin bazı önemli maliyetler ortaya çıkardığı da bir gerçektir. Küresel arz sorunu, yüksek emtia fiyatları ve de Türk lirasındaki değer kaybının etkisiyle üretim maliyetlerimiz maalesef olağanüstü bir artış gösterdi.
ÜFE-TÜFE MAKASININ YÜKSEKLİĞİ 2022’Yİ DE YÜKSEK ENFLASYONLA GEÇİRECEĞİMİZE DAİR BİZE İŞARETLER VERİYOR: 2021 yılı ne yazık ki yüzde 80’e yakın bir ÜFE ve yüzde 36’lık TÜFE enflasyonuyla kapandı. ÜFE-TÜFE makasının yüksekliği, maliyet artışları ve beklentilerdeki bozulmalar, 2022’yi de yüksek enflasyonla geçireceğimize dair bize işaretler veriyor. Bu noktada altını çizmek isterim ki artan enerji maliyetleri, şu an sanayi sektörü açısından diğer bütün sorunların önüne geçmiş durumda. Ne yazık ki bir yılı dahi tutmayan bir kısa zaman içerisinde elektrikte yüzde yüz 150’leri, doğal gazda ise yüzde 400’leri aşan fiyat artışlarına maruz kalmış bulunuyoruz. Buna bir de son olarak, sanayiye yönelik doğal gaz sevkiyatında yüzde 40’lık kesinti eklendi. Ülkemizde hepimizin malumu, sanayi tesislerinin kullandığı elektriğin büyük bir bölümü doğal gaz kaynağından üretiliyor. Buna bağlı olarak sanayi bölgelerine verilen enerjinin Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirket (TEİAŞ) tarafından ülke çapında kısıtlandığını görüyoruz.
KESİNTİLER SÖZLÜ OLARAK BİLDİRİLDİ: Birçok organize sanayi bölgemiz günler sürecek elektrik kesintilerine hazırlıksız yakalanmış durumda. Kesintilerin birçok sanayicimize doğrudan bir yazılı tebliğ olmadan sözlü olarak bildirildiği ve gerekli hazırlığı yapacak yeterli süre verilmeden de kesintilerin başladığı görülmekte. Sanayiciler olarak aylardır maliyet yönünden büyük bir fedakarlığa katlandıktan sonra şimdi de arz cephesinde yaşanan bu davaların üretim hayatımızda ciddi olumsuzluklara ve streslere yol açabileceğinden duyduğumuz endişeyi özellikle vurgulamak istiyorum. Bu konuda Sanayi ve Teknoloji Bakanımız sayın Mustafa Varank ile Tabii Kaynaklar Bakanımız sayın Fatih Dönmez ve sorunu yaşayan paydaşların geniş katılımıyla geçtiğimiz pazar günü elektronik ortamda yapılan bir toplantıya katılarak odamız adına görüş ve çözüm önerilerimizi paylaştık. Bu toplantıda özellikle vurguladığım nokta, çözüm arayışlarının sadece belirli sektörleri değil, üretim hayatımızın içindeki tüm sektörleri kapsaması ve ortaya çıkan bu yükün artık sadece sanayicinin değil toplumun diğer paydaşları da paylaşılması gerektiğidir.
AÇIKLANAN YENİ TEDBİRLERİ HEP BİRLİKTE YAKINDAN TAKİP EDİYORUZ: Ülkemiz bir süredir büyümeye öncelik veren bir ekonomi politikasına yönelmiş durumda. Bu kapsamda ilan edilen Türkiye Ekonomik Modeli’yle faizlerin düşük ve reel sektöre kredi akışının canlı tutulması, böylece de yatırımlar desteklenerek ihracat ve döviz gelişi ve fiyat istikrarını sağlanması hedefleniyor. Kasım ve aralık aylarında yaşadığımız kur şoklarının ardından başta kur korumalı TL hesapları olmak üzere açıklanan yeni tedbirleri hep birlikte yakından takip ediyoruz. Bu tedbirlerin ardından döviz kurallarına sağlanan istikrar mutlaka ki değerlidir. Önümüzdeki dönemde Türk lirasına olan güvenin kalıcı bir şekilde tesis edilerek enflasyonda yaşadığımız katılaşmanın en kısa sürede ortadan kalmasını umuyoruz.
BU FAİZLERLE SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR ÜRETİM VE YATIRIM ORTAMI YARATILMASI MÜMKÜN DEĞİL: Halen maalesef 550 baz puan üzerinde seyreden CDS primlerinin düşmesi, güvenin sağlanması ve beklentilerin iyi yönetilmesi hayati önem arz ediyor. Bu noktada politika faiziyle birlikte bankaların fonlama maliyetlerindeki düşüşe rağmen son haftalarda kredi maliyetleri büyük bir yükseliş içinde. İmalat sanayi kapasite kullanımının yüzde 80’e dayandığı ve yatırım ihtiyacının bu dönemde yüksek olduğu bir dönemde yüzde 30’lu, maalesef hatta yüzde 40’lı rakamlara varan ticari kredi faizi seviyeleriyle sürdürülebilir bir üretim ve yatırım ortamı yaratılması, hepimizin malumu mümkün değil.
SAVAŞ TAMTAMLARI ÜLKEMİZİ YAKINDAN İLGİLENDİRİYOR: Küresel, jeopolitik riskler dünyamızda giderek artıyor. Özellikle yakın coğrafyamız Karadeniz'de Ukrayna ve Rusya arasındaki kriz her geçen gün ivmelenerek savaş tamtamlarının çalınması noktasına ne yazık ki ulaşmış durumda. Sorunun diplomasi yoluyla çözümünü temenni ederken enerji tedariki, ihracat ve turizm başta olmak üzere birçok açıdan konunun ülkemizi yakından ilgilendirdiğini de vurgulamak istiyorum.
İSTANBUL SANAYİ KAYNAKLI EKONOMİK GETİRİSİNİ KAYBEDİYOR: İstanbul, kendine has sosyoekonomik yapısıyla ülkemizin sanayi, ticaret, iş, yatırım, finans ve turizm başkenti olmayı sürdürüyor. Bütün bu özellikleriyle Türkiye'ye gayri safi yurt içi hasılasının yüzde 30’unu üreten, sahip olduğu liman ve lojistik kapasitesiyle ihracatın yaklaşık yarısını gerçekleştiren İstanbul, 2021’de 100 milyar doları aşan bir ihracat performansına da imza atmış durumda. Dünyanın birçok ülkesinden fazla olan genç nüfusu, hızla büyüyen iç pazarı, yaratıcılık, yenilik ve girişimcilik alanlarındaki öncü ruhu, dinamik özel sektörüyle büyük bir ekonomik güç haline gelen şehrimiz, genç nüfusu sayesinde büyük bir potansiyeli barındırıyor. Tüm bu olgulara sığındıktan sonra İstanbul sanayisinin daha ayrıntılı bir röntgenini çektiğimizde ise karşımıza iki gerçek çıkıyor. Birincisi; İstanbul, sanayi kaynaklı ekonomik getirisini kaybediyor.
SANAYİ İSTANBUL'U TERK EDİYOR: 2004’ten 2020’ye, 16 yıllık süre zarfında sanayi sektörünün İstanbul gayri safi hasılası payında yaklaşık yüzde 4’lük bir azalma söz konusu. Bir diğer gerçek ise ülkemizde sanayi gayrisafi hasılasının neredeyse 4’te 1’ini üreten İstanbul'da sanayi alanlarının il alanının toplamının yüzde 1,6 gibi küçük bir bölümü oluşturduğunu görüyoruz. Bu tespitlerin akabinde teşhis için şu soruyu sormamız gerekiyor: Sanayimiz neden İstanbul'u diyor? Elbette en basit tabiriyle bir ağ gibi İstanbul'u kuşatan plansız konutlaşma ve onun etrafında oluşan farklı ticari yatırımların sanayi alanlarının yerine inşa ediliyor olması bu sorunun en özlü yanıtıdır. Ne yazık ki söylemlerde hep sanayinin negatif çevresel etkisizliği getiriliyor. Fakat konutlaşmanın getirdiği çevresel etkilerin bu seviyede tartışılmadığı bir gerçektir. Hiç unutmamalıyız ki üretmeden ya da başkasının ürettiğini tüketerek kalkınmamız mümkün değil.
İSTANBUL'DA YENİ SANAYİ ALANI ÜRETMELİ: Acilen, her zaman savunduğumuz gibi İstanbul'da yeni sanayi alanı üretmeli, birikimli nitelikli ve deneyimli sanayicilerimizin bu şehri terk etmelerine izin vermemeliyiz.
LOJİSTİK SEKTÖRÜ REKABETTE ÖNEM KAZANDI: İstanbul’un ekonomik potansiyelini daha iyi kullanabilmek açısından bir diğer kritik konu da lojistik altyapı. Pandemi sonrası gelişen yeni ticaret fırsatları ve özellikle e-ticaretin büyümesi ile lojistik sektörü küresel rekabette ayrı bir önem kazandı. Son yıllarda bu alana yapılan yatırımların tedarik zincirlerinde elde ettiğimiz kazanımlarda önemli rolü olduğu açık.”