Arslan, “Bu kriz piyasa kaynaklı değil, kötü yönetim, kötü siyasa kaynaklıdır. Bu paket geçerse, dünyada parlamenter sistemden başkanlığa geçen ülkeler ne sorunlar yaşadıysa onu yaşarız. Kötü örnekler ortadayken bu neyin inadı? Tek kişinin tüm ekonomiye karıştığı, kayırmacılığın arttığı, piyasada güvensizliğin hüküm sürdüğü, adil olmayan rekabetin, öngörülemeyen bir düzenin yerleşmesi sonucu gelir dağılımı tümden bozulur, özerk kurumlar susar, yargı susar, yatırımcı ülkemizi tümüyle güvensiz bir ortam sayar” dedi. Milletvekili Arslan’ın başkanlık sistemine geçen ülkelerden örnek verdiği açıklaması şöyle:
“BU KRİZ PİYASA DEĞİL, KÖTÜ SİYASA KAYNAKLI”
“Ülkemiz, temelde piyasa kaynaklı olmayan siyasi kaynaklı baskının ve kötü yönetimin pençesi altında derin bir ekonomik krize sürüklenmektedir. Şimdiye kadar üretime değil, tüketime, borçlanmaya ve ithalata dayalı yürütülen ekonomimiz, artık tıkanma noktasına gelmiştir. Ekonomi yönetimi, şişirme rakamlarla, gizlenen gerçeklerle günü geçiştiredursun, dövizin yükselmesinin etkileri referandumdan sonra kendisini çok yoğun biçimde hissettirecektir.
Bu şartlar altında hiç gereği yokken gidilen zorlama bir anayasa değişikliği, esnafımıza, sanayicimize, üreten kesimlere, ihracatçımıza faydadan ziyade zarar getirecektir, çünkü bu paket geçerse hukuk güvenliği ortadan kalkacak, cumhurbaşkanına bağlı bir yargı ortaya çıkacaktır. İktidarın terörle mücadeleyi ve ekonomik tıkanmayı bir kenara bırakarak başkanlıkta ısrar etmesi ekonomiyi bir bilinmeze sürüklemektedir. Bu kadar sorun karşısında bu anayasa değişikliğinin ne gereği vardı?
FİİLİ BAŞKANLIK 2 YILDA ZARAR VERDİ
Türkiye, açık biçimde bir reel sektör krizinin eşiğindedir.
2014 ağustos ayından beri fiili başkanlık sistemi adı altında, tek kişinin tüm ekonomi yönetimini yanlışa sürüklediği tabloda karşısında bu anayasa paketi tüm özerk kurumları baskı altına alacak bir model öngörmektedir. Cumhurbaşkanının tüm üst düzey kamu yöneticilerini atayacağı, Meclisin bu konuda hiçbir onayının gerekmeyeceği düzende, Merkez Bankasının, üst kurulların, yargının ekonomide yanlış gidişata, piyasadaki adil rekabete karşı söyleyeceği söz kalmayacaktır.
HUKUK DEVLETİ, YATIRIMCI İÇİN ELZEMDİR
Cumhurbaşkanı kararnamelerinin kanunları hangi konuda aşacağı, denetiminin nasıl olacağı belirsizdir. Bu belirsizlik nedeniyle, yatırımcıların Türkiye’de kişiye göre değişen hukuk ve siyaset nedeniyle planlarını erteleyeceği ve geciktireceği açıktır.
Varlık Fonu adı altında atılan adımlar, denetimsizliğin, tek adam yönetiminin, Türkiye ekonomisini ipotek altına almanın adımlarıdır. Dış borcu artan, yatırımı, üretimi, istihdamı ve ihracatı hedeflerin altında kalan, bağımlılığını azaltamayan, tek adama bağlanacak dış politikayla yanlış siyasi ve ekonomik ilişkilere imza atan devlet, AB’ye yapılan ihracatı da uçuruma sürükleyecektir. Bu alanda da tehlikeli bir atmosfere girilmiştir. Ülkemizdeki ihracatçılar tedirgindir, alıcılar gelişmeleri kuşkuyla izlemekte, alım için ülkemize gelmekten vazgeçmektedir.
EKONOMİ TEK ADAMIN SİYASİ TALİMATIYLA İŞLEMEZ
Tek adamın günübirlik kararlarına göre değişecek bir piyasa ekonomisi, siyasallaşmış bir yargı düzeni, adil olmayan bir ticaret yaşamı, ekonominin kendi işleyişiyle değil siyasi talimatlarla değişen bankacılık ve faiz düzeni, felaketin diğer adıdır.
Bir tarafta açıkça kayırılan diğer yanda yok sayılan sanayiciler; bir yanda her siyasi çıkışla değeri düşen, itibarı zedelenen Türk Lirası, diğer yanda sattığı malın yerine sürekli değişen maliyetler nedeniyle yenisini koyamayan esnaf bu ağır ekonomik tabloyu daha fazla kaldıramaz.
Ülkemiz, kötü siyasetin ekonomiyi bu kadar etkilediği bir dönemi daha yaşamamıştır. Böylesi bir tabloda referanduma gitmek, devletin sistemini, rejimini kökten değiştirmeye kalkmak, çalışan ve üreten kesimlerin çıkarını hiçe saymaktır,toplumun ve devletin çıkarlarını partisinin ve kendisinin çıkarlarının gerisinde tutmaktır.
KURUMLAR YENİDEN YAPILANDIRILMALI
İktidarın anayasa değişikliği inadından önce özerk kurumları yeniden işler kılacak, piyasanın kendi işleyiş kurallarına siyasi baskılarla gölge etmeyecek, en ciddi yatırım ve ticaret ortağımız AB ile ilişkileri onaracak bir anlayışa şiddetle ihtiyacımız vardır. Bizim başkanlık inadından önce piyasada yerli ve yabancı yatırımcıya güven aşılayacak bir tarafsız yargı düzenine, hukuk devleti düzenine, adil rekabete uygun ve kayırmacılıktan uzak bir piyasa anlayışına, Meclisi ekonomi politikasında dikkate alacak bir ortak akıl duruşuna ihtiyacımız vardır.
BAŞKANLIĞA GEÇEN ÜLKELERDE NE OLDU?
Unutmayalım ki, parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçen hiçbir ülkede piyasa ekonomisi rahatlamadı. Bu değişiklikler her yetkiyi bir kişiye vereceği için tam güvensizliği ve kişiye bağlılığı ortaya çıkacaktır. Bu sistem değişikliğini yapan ülkeler, dünyanın en fakir ülkeleridir. Bu ülkelerden Burundi, Gana, Afganistan, Nijerya, Sudan, Zimbabwe’de gelir dağılımı iyice bozuldu, zenginle fakir arasındaki makas açıldı.
Başkanlık sistemine geçen ülkelerde otoriterleşme arttıkça, lidere yakın çevreler piyasaya hakim oldu, kayırmacılık arttı ve yatırımcılar ülkeden çıkış yaptı. Mali, Mozambik, Gine, Çad, Orta Afrika Cumhuriyeti gibi başkanlığa geçmiş ülkelerde kişi başına gelir 320 Dolarla 700 Dolar arasında gezinirken, biz neden hiç yoktan yere geriye gidelim? Buna niçin sebep olalım?
13 EN İYİ ÜLKEDEN 12’Sİ PARLAMENTER SİSTEM
Ekonomiyi tek adama göre yöneten ülkeler insani gelişmişlikte, eğitimde, kalkınma hızında yaya kaldı ama bugün dünyanınkişi başına gelir düzeyi en yüksek ilk 13 ülkesinden 12’si parlamenter sistemle yönetilmektedir. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinden sadece yüzde 10’u başkanlıkla yönetiliyorsa, başkanlığa geçen ülkelerin tamamında ekonomik kalkınma ve gelir dağılımı uçurumu derinleşiyorsa, geleceğimiz için şimdiden Hayır demenin tam zamanıdır. Hayır diyerek ülkemizin normalleşmesine, Cumhuriyetimize ve demokrasimize sahip çıkmış olacağız.”
07 Nisan 2017 Cuma 13:30