Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen), Milli Eğitim Bakanlığı’nın pandemi sürecinde izlediği politikayı eleştirirken, “Günü birlik kararlar, aç-kapa politikaları ile eğitim yapboz tahtasına çevrilmiş, sık sık değişen kararlarla öğretmenlerimiz, öğrencilerimiz ve velilerimiz ne yapacağını, nasıl bir kararla karşılaşacağını bilemez bir duruma sokulmuştur” açıklamasını yaptı.
Eğitim-Sen, MEB’in yüz yüze eğitim konusunda yaptığı açıklamadaki, “Resmî ve özel, örgün ve yaygın tüm eğitim ve öğretim kurumlarında yüz yüze eğitimin devamıyla ilgili karar, 17 Mayıs 2021 tarihinde yapılacak durum değerlendirmesinin ardından kamuoyu ile paylaşılacaktır” ifadesine tepki gösterdi.
Sendikadan yapılan yazılı açıklamada, Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu’nun MEB’in irade kullanmasını engellediğini belirtilirken şöyle denildi:
“Eğitim politikalarının sıklıkla değişmesinde, MEB’in eğitim alanına dair söz, karar ve irade sahibi olmamasının da payı vardır. MEB açıklamasında “Resmî ve özel, örgün ve yaygın tüm eğitim ve öğretim kurumlarında yüz yüze eğitimin devamıyla ilgili karar, 17 Mayıs 2021 tarihinde yapılacak durum değerlendirmesinin ardından kamuoyu ile paylaşılacaktır.” ifadesi, 18 Mayıs’ta ne olacağını MEB’in de öngöremediğinin itirafı niteliğindedir. Günü birlik kararlar, aç-kapa politikaları ile eğitim yapboz tahtasına çevrilmiş, sık sık değişen kararlarla öğretmenlerimiz, öğrencilerimiz ve velilerimiz ne yapacağını, nasıl bir kararla karşılaşacağını bilemez bir duruma sokulmuştur. Eğitim bileşenlerine bunları yaşatmaya kimsenin hakkı yoktur. Bu nedenle Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, eğitim ve bilim emekçilerinden, öğrencilerden ve velilerden özür dilemelidir.”
“MEB SINAVDA ISRAR ETMEK YERİNE, KAMUSAL EĞİTİMİ GÜÇLENDİRMELİ”
Dilekçe vermeye dayalı bir sınav planlamasıyla karşı karşıya olunduğunun belirtildiği açıklamada şöyle denildi:
“Geldiğimiz noktada, 11 Mayıs’ta yapılan açıklama ile sınavlar konusunda yeniden ve oldukça esnek bir planlama yapılmıştır. Öğrencilerin ve velilerin taleplerinin dikkate alınacağı belirtilen bir açıklama yapılarak, sınav ısrarında ne kadar yanlış bir yaklaşım içinde olunduğu kabul edilmiştir. MEB’in 11 Mayıs’ta yaptığı açıklamayla “hazırlık, 9., 10. ve 11. sınıf öğrencilerine bu sınavlara katılıp katılmama konusunda tercih hakkı sunulacağı” müjdesi verilmiştir. Öğrenciler isterlerse ikinci dönem sınavlarına katılmayıp birinci dönem sınavının geçerli olmasını isteyebilecek, isterlerse de ikinci dönem sınavlarına katılabilecekler. Bu kez sanki demokratik bir süreç yürütüyormuşçasına çok seçenekli ve dilekçe vermeye dayalı bir sınav planlamasıyla karşı karşıyayız. Ancak ortada demokratik yöntem olmadığı gibi hem uzaktan hem de yüz yüze eğitimde başarısız olunduğunun itirafı vardır. Sınavların ölçme-değerlendirme aracı olduğu varsayılırsa, bu ‘serbestiyet’ ya da ‘tercih hakkı’ pandemi sürecinde öğrencilerin yaşadığı öğrenme kayıplarını ve kendi plansızlıklarını kabul etmek anlamına gelir. Eğitimde var olan eşitsizliğin pandemi nedeniyle katmerleştiği, öğrencilerin eğitime erişimde sorun yaşadığı, milyonlarca öğrencinin eğitime erişemediği böyle bir dönemde MEB sınavda ısrar etmek yerine, kamusal eğitimi güçlendirmeli, sınavsız bir eğitim modeli üzerinde çalışmalı ve sınavsız eğitim modelini hayata geçirmelidir. Bu lütuf değil, pandemi koşullarının da dayattığı bir zorunluluktur.”