Gerçek Muhabir

Ekrem İmamoğlu: "Ben’ demeyi unutacaksınız, ‘biz’ demeyi hayatımızın derinliğine, hücrelerinize kadar yerleştireceksiniz"

YEREL YÖNETİMLER

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, ‘Peryön 31. İnsan Odağında Yönetim Kongresi’nde konuştu. Bütün yaşam sürecine baktığında, topluma hizmet kısmının manevi hazzının başka bir yerde durduğunu kaydeden İmamoğlu, “Kendini adamak, buna kendini gönüllü hissetmek ve o duyguyla hareket etmek şart. Siyasette en önemli eksiklik tam da bu duygu. Herkese eşit hizmet sunacaksınız. Herkese adil olmaya gayret edeceksiniz. Şeffaflığı elinde tutacaksınız. Size ait olmayan bir şeyi temsil ettiğinizi unutmayacaksınız. Yani ‘ben’ demeyi unutacaksınız, ‘biz’ demeyi hayatımızın derinliğine, hücrelerinize kadar yerleştireceksiniz. İşte tam da bu şeffaf süreçlerin, İstanbul'da bizi başarılı bir döneme kavuşturduğunu düşünüyorum” dedi.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, ‘Peryön 31. İnsan Odağında Yönetim Kongresi’nde konuştu. Bütün yaşam sürecine baktığında, topluma hizmet kısmının manevi hazzının başka bir yerde durduğunu kaydeden İmamoğlu, “Kendini adamak, buna kendini gönüllü hissetmek ve o duyguyla hareket etmek şart. Siyasette en önemli eksiklik tam da bu duygu. Herkese eşit hizmet sunacaksınız. Herkese adil olmaya gayret edeceksiniz. Şeffaflığı elinde tutacaksınız. Size ait olmayan bir şeyi temsil ettiğinizi unutmayacaksınız. Yani ‘ben’ demeyi unutacaksınız, ‘biz’ demeyi hayatımızın derinliğine, hücrelerinize kadar yerleştireceksiniz. İşte tam da bu şeffaf süreçlerin, İstanbul'da bizi başarılı bir döneme kavuşturduğunu düşünüyorum” dedi. 

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Türkiye İnsan Yönetimi Derneği’nin (Peryön) Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde düzenlediği, “Peryön 31. İnsan Odağında Yönetim Kongresi”nde konuştu. İmamoğlu, şunları söyledi: 

“DEĞİŞEN DÜNYADA İNSANLARIN İHTİYAÇLARI DA DEĞİŞİYOR: Değişen dünyada insanların ihtiyaçları da değişiyor. Dijitalleşen dünyada siyaset, politika, parti, partili olma kavramlarının da yeniden üretime muhtaç. Ya da nasıl bir seçim yapacağız? O seçimden çıkacak bir lider, insana kendisini nasıl hissettirecek? Seçse de seçmese de oy verse de vermese de nasıl demokrat olacak, adil olacak, şeffaf olacak? İşte bütün bu hususlar, bizim temel sorularımız ve inanın bu temel sorular üzerinden bir ‘siyasi persona’ yaratma süreciyle yoğun bir biçimde ilgileniyoruz. 

ADİL OLMAK, ŞEFFAF OLMAK, HESAP VERMEK ZORUNDAYIZ: Bunu, kendi düşün dünyamda da her gün sorguladığını ifade etmek istiyorum. Kamuya hizmet etmek, çok büyük bir sorumluluk, inanılmaz bir şey. Yani bir şehirde, doğumdan ölüme her türlü ihtiyacın karşılanmasına koşmak ve onu hissetmek, üzüntü hissetmek, sevinci hissetmek, gururu hissetmek, kaygıyı hissetmek, korkuyu hissetmek, umudu hissetmek ve bu hissiyatla hizmet üretmek… O bakımdan biz adil olmak, şeffaf olmak, hesap vermek zorundayız. Çünkü size ait bir dünyaya sahip değilsiniz orada. Milyonlarca insana ait bir dünyada, siz, iş üretmek ve o insanları mutlu etmekle meşgulsünüz. Ben kendi işine, kendi malına mülküne uzun zaman çalışmış bir insanım, bir iş insanıyım. Çocukluğumdan beri iş üreten bir ailede doğdum, büyüdüm. Yani tabiri caizse, 5-6 yaşından beri emek nedir bilirim. Çalıştım çünkü, alın teri döktüm. Emek dünyasının içindeydim. Bundan şikayetçi değilim, hayatıma çok şey kattı. O dünyanın içerisinde, kalabalık bir ailenin içinde olmak, belki bir başlangıç noktasıydı. ‘Biz’ demek, ‘biz’ diye düşünmek, insanları dert etmek kavramın üzerinden sivil topluma, sosyal yaşama, derken bir siyasi göreve evrilen bir hayatım oldu.

BÖYLE BİR YAŞAMI TERCİH EDİYORSANIZ, SİYASET YAPIN: Bütün yaşam sürecine baktığında, topluma hizmet kısmının manevi hazzının başka bir yerde duruyor. O bakımdan; kendini adamak, buna kendini gönüllü hissetmek ve o duyguyla hareket etmek şart. Yani bunu niye söylüyorum? Her insan böyle olamayabilir. Yani, ‘Bu bir avantajdır, dezavantajdır’ demiyorum. Ya da asla üstünlük anlamında bunu tariflemiyorum. İnsanların tercihleri vardır. Benim tercihim buydu. Ama şunu söylüyorum: Öyle tercih edilirseniz, siyaset yapın. Veya böyle bir yaşamı tercih ediyorsanız, siyaset yapın. Böyle bir yaşamı tercih etmiyorsanız, siyaset yapmayın. Kendi işinizi yapın. Siyaset, gerçekten böyle bir duyguyu istiyor, bekliyor. ‘Bende bu var. Ben bunu yapabilirim’ diyen herkesi de açıkçası siyasetin içinde olmaya da davet ediyorum. Zira siyasette en önemli eksiklik tam da bu duygu. Niçin buraya geldim? Çünkü, herkese eşit hizmet sunacaksınız. Herkese adil olmaya gayret edeceksiniz. Şeffaflığı elinde tutacaksınız. Size ait olmayan bir şeyi temsil ettiğinizi unutmayacaksınız. Yani ‘ben’ demeyi unutacaksınız, ‘biz’ demeyi hayatımızın derinliğine, hücrelerinize kadar yerleştireceksiniz. İşte tam da bu şeffaf süreçlerin, İstanbul'da bizi başarılı bir döneme kavuşturduğunu düşünüyorum.

2019’DA SADECE 17 BİNİ SENDİKA ÜYESİ OLAN İBB’NİN BUGÜN ARTIK NEREDEYSE TAMAMI SENDİKALI: Bütün bu duyguyu önce kime yaşatmalısınız. 90 bin çalışanınıza. 90 bin çalışanımıza büyük bir emek verdiğimizi düşünüyorum. Özellikle sizin alanınızla ilgili, yani insan kaynakları alanıyla ilgili yoğun bir emek sarf ediyoruz. Çalışan arkadaşlarımızla birlikte, bu dönemin taleplerine, ihtiyaçlarına, isteklerine, en üst seviyeden nasıl destek oluruz; onların sıkıntılarını nasıl çözeriz, problemlerini nasıl çözeriz; işe motivasyonlarını nasıl artırırız, performansa dayalı bir kariyer planını onların yaşamına nasıl sokarız; siyasetin etkisini oradan nasıl uzaklaştırırız; siyasetten ayrı bir kurumsallaşmayla, belediye bünyesinde nasıl bir süreç sağlarız? Göreve geldiğimiz ilk andan itibaren, bütün yönetici arkadaşlarımla, buna yoğun bir emek sarf ettik. Şunu söyleyeyim: Sendika konusu önemlidir bizim gibi kurumlarda. 2019’da sadece 17 bini sendika üyesi olan kurumun, bugün artık neredeyse tamamı sendikalı ve bundan hiçbir rahatsızlık duymuyoruz.

ŞÜPHELERİM VAR: Buradan bir gönderme yapmak isterim. Elbette ülkemizde bütün emek dünyasının sendikalaşmayla ilgili yol alması gerektiğini ve mutlaka sendikalaşmanın toplumda çok önemli olduğunu bilen birisiyim. Bunu destekleyen de birisiyim. Ama altını çizerek şunu da söylemem gerekir: Sendikaların kendilerini iyileştirme, düzeltme çabası içerisinde olmaları gerektiğinin de altını çizeyim. Mesela insan kaynakları biliminin içerisinde, bence, sendikalar aynı ivmeyle yukarı doğru tırmanmıyor. Yani özel sektörde oluşan bir bilim diye baktığımız insan kaynakları sahasının, belki de en motor güçlerinden birisi olan sendikaların aynı kavramlarla, aynı bilimsellikle, aynı evrensel duygularla hareket ettiği konusunda şüphelerim var. Mutlaka onların da iyileşmesi gerektiğinin de altını çizeyim az önce verdiğim rakamın üzerine.

İBB’DE KADIN ÇALIŞAN SAYISINI YÜZDE 150 ARTIRDIK: Sendikalarla, 2024 yılından itibaren, İBB’deki çalışma saatlerini haftada 40 saate indirme konusunda anlaştık ve bunu imza altına aldık. Evrensel baktığımızda ve insanın ihtiyaçlarını öncelediğimizde, bu 40 saatlik çalışma dengesinin olması şart, diye düşünerek, tereddütsüz kabul ettim ve ‘Bu yolda yürüyün’ dedim. Evet bize belli bir maliyeti var, ama aynı zamanda çalışan arkadaşlarımızın da işinin hakkını vermesiyle ilgili daha fazla denetleneceğini de bugünden ilan ediyoruz aslında. Aynı zamanda birçok evrensel boyutta, insan ihtiyaçlarını önüne koyan iyileştirmeleri bu kapsamda değerlendiriyor ve ona göre adımlar atıyoruz. İBB’de kadın çalışan sayısı yüzde 150 artırdık. Her sorumluluk seviyesinde, kadın çalışan sayısını aynı oranlara yakın artırmaya gayret ediyoruz. Bugün artık bu kentte daha önce hiç olmayan metro, otobüs şoförleri, itfaiyeci, kaptan, mühendisler, genel müdürler ve birçok kavramla, daha yoğun sayıda, hatta hiç olmadıkları yerde sürecin içine katıldıklarını sizinle paylaşmak isterim. 

HEPİMİZİN YOĞUN BİR EMEK VERMESİ ŞART: Gelecek nesillere daha iyi bir ülke, daha iyi bir İstanbul bırakabilme konusunda hepimizin yoğun bir emek vermesi şart. Ben, bu duyguyla önüne bakan bir insanım, bir vatandaşım. Umut ederim ki; gerçekten bizi bugünlere getiren, emek veren bütün halkımıza, geçmişteki büyüklerimize, Cumhuriyetimizi kuran Mustafa Kemal Atatürk'e, silah arkadaşlarına layık insanlar olalım. Ve 21. yüzyıla dair; gerçekten üretken, yaş ortalaması 32-33 olan İstanbul ve Türkiye üzerinden bakışla, böylesi genç bir nüfusun çok daha hak ettiği yerde, ekonomide 22-23’ncü sıralara gerileyen değil, ekonomik bir sıçrama, bir kalkınma hareketi ortaya koyarak, dünyanın beklentilerine cevap vererek, yani dünyanın bir taşeron ülkesi ya da dünyanın bir marabası değil, dünyanın en üretken, en yaratıcı, teknoloji anlamında ve bütün sektörlerde en güçlü kavramları önüne koyabilen bir millet olmayı başaralım. Bunun da kaynağında, sizler varsınız. Çünkü ve bu toplumun 10 milyonlarca insan kaynağını iyi yönlendiren, iyi yön gösteren ve doğruları anlatan pozisyonda varsınız. Lütfen sorumluluğunuzu bu çerçevede ele alınız.”

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.