Gerçek Muhabir

2019 Yılında 18 Yaş Altı '11 Bin 446 Çocuk' Evlendi!

TÜRKİYE

Adalet Bakanlığı verilerine göre 2019 yılında 11 bin 446 çocuğun evlenmesine izin verildi, 3 bin 357 kadına yönelik şiddet suç duyurusu takipsiz kaldı. Verileri ANKA'ya değerlendiren Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Canan Güllü,"Eğer işlenmiş suç bildirimi yapılmış ise kamu davasının açılması ve bu eylemi yapan erkeğin cinsel dokunulmazlık sucu işlediği için tutuklanması gerekir" dedi.

Adalet Bakanlığı Adli Sicil İstatistikleri raporuna göre 2019 yılında 11 bin 446 çocuğun evlenmesine izin verildi, 3 bin 357 kadına yönelik şiddet suç duyurusu takipsiz kaldı. Verileri değerlendiren Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Canan Güllü, son zamanlarda Suriyeli çocukların evlendirildiğini söyleyerek, kadına yönelik şiddetle ilgili “Türk Ceza Kanunu’nda suç sayılacak bir madde yok ve suçtan sayılmıyor bu konu. Dolayısıyla kolluğa şikâyet eden kadına kasten yaralama üzerinden yargılanıyor. O da tutuksuz yargılama ya da kovuşturmaya gerek olmadığı hükmü ile konu kapatılıyor” dedi.

Adalet Bakanlığı’nın Adli Sicil İstatistikleri Genel Müdürlüğü’nün 2019 yılı Adli Sicil İstatistikleri raporuna göre küçük yaşta çocukların evlenmesiyle ilgili mahkemelerde açılan 13 bin 282 davadan 11 bin 446’sına izin verildi. Ayrıca cumhuriyet savcılıklarına 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun hükümleri doğrultusunda 4 bin 76 suç duyurusu geldi. Savcılıklar bu suç duyurularının yüzde 82,4’nü yani 3 bin 357’sine “kavuşturmaya yer yok” kararı verdi.

Verileri ANKA'ya değerlendiren Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) Canan Güllü, toplamda “çocuk evlilikleri” hakkında hassasiyetin artmasına rağmen rakamların hala yüksek olduğunu vurgulayarak, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 18 yaş altını çocuk kabul etmesine rağmen Türkiye 16 yaşını tamamlamış bireylerin aile izniyle evlendirildiğini kaydetti.

''DEVLET BİZE RESMİ NİKAH KIYARKEN NEDEN SES ÇIKARMADI DİYORLAR''

Güllü, Türkiye’deki durumun evlilik aşamasında değil, hastaneye doğuma gidildiğinde fark edildiğini ve cezai işlemin bu aşamada uygulandığını ifade ederek, yaşanan süreci şöyle anlattı:

“Şimdi eğer 18 yaş altı dini nikah ile evlilik yapmış ise bu ya ihbar ile ya da doğum nedeniyle gidilen hastanede tespit ediliyor ve bu kişiler hakkında soruşturma başlatılıyor. Ardından kamu savaşı açılıyor. Ancak açılan bu davaların işleyişi uzun sürdüğü için evlilik birlikteliğe devam ediyor ve anında bir işlem yapmayan yargı aslında uzayan süreç de çocuk sayısının artmasına ve 18 yaşı tamamladığında resmi nikah kıyılmasına da ses çıkaramıyor. Bu nedenle mağdurlar dava sonuçlanıp erkek tutuklanınca o halde ‘devlet niye biz resmi nikah kıyarken ses çıkarmadı’ diyor. Sizin söylediğiniz rakamlarda ise bir garabet var. Eğer işlenmiş suç bildirimi yapılmış ise kamu davasının açılması ve bu eylemi yapan erkeğin cinsel dokunulmazlık sucu işlediği için tutuklanması gerekir.”

''ÜLKEMİZE GELEN SURİYELİ MÜLTECİLERDE DE BU DURUM ÇOK YOĞUN''

Güllü, Türkiye'de mülteci konumunda bulunan Suriyeli vatandaşlarda da bu durumun çok yoğun olduğunu belirterek, “Suriyeli vatandaşlarda da çocuk istismarı çok yoğun. Bizim istismar dediğimiz konuya onlar evlilik diyor ve şikâyet ile mahkemeye gittiklerinde bizim yargımız bunlar hakkında bizim vatandaşımız değil diyerek hüküm vermiyor” dedi.

Türkiye’de yaşayan Suriyeli mültecilerinden bu kanunlara uymak zorunda olduğunun altını çizen Güllü, şunları söyledi:

“Aslında bizim vatandaşımız olmasa bile ülkemizde yaşayan her birey bu ülkenin kanunlarına uymak zorundadır. Ancak yargıda görev yapan bir kısım yetkililer bu konu hakkında yeterince hassas değil. Kanunun her iki kimlik üzerinden de yasal mevzuata aykırılık değerlendirmesi ve hele de İstanbul sözleşmesi gibi Anayasa’nın 90. Maddesine göre iç hukuktan üstün olan bu sözleşmenin uygulanmasından sorumludurlar.
Savcıların özellikle bu sözleşmeyi uygulama yönünde bir dirayetleri var. Bu durumun farkında olan Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ve ekibi aralık ayında İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması yönünde bir yönetmelik yayınladılar. Eksiklikler olmasına rağmen uygulamaya yönelik olması açısından önemlidir. Kadına şiddetin artmasında var olan yasa ve sözleşmelerin uygulanmıyor olmasından kaynaklanan sorunlar çiğ gibi büyüyor.”

TKDF Acil Yardım Hattı’na bu konuyla ilgili gelen başvuruları hem ilgili bakanlığa hem de kolluk kuvvetlerine bildirerek önlediklerini aktaran Güllü, “Bu konuda hassasiyetimiz var. Çocuklar çocukluklarını yaşamalıdır, diyoruz. Şu an eşleri tutuklu olan kadınlar bizi çok aramakta. Onların bir kısmı ile konuştum. Bu işin bir suç olduğunu ve bu suçun cezasız kalmaması gerektiği söyledim. Ancak mağduriyetlerinin de farkında olduğumuzu bunun giderilmesi adına devletin özel sektörün ve bizlerin iş birliği ile sorunu çözebilecek güçte olduğumuzu anlattım” diye konuştu.

''TÜRK CEZA KANUNU’NDA SUÇ SAYILACAK BİR MADDE YOK''

Kadına şiddet konusunda, konunun takip edilmesinde ve 6284 Sayılı Yasa'da ısrarcı olduklarının altını çizen Güllü, bu durumun suç sayılması için çalışmaları olduğunu belirtti:

“6284 Sayılı Yasa da kadına şiddet konusunda ve ısrarlı takip konusunda Türk Ceza Kanunu’nda suç sayılacak bir madde yok ve suçtan sayılmıyor bu konu. Dolayısıyla kolluğa şikâyet eden kadına kasten yaralama üzerinden yargılanıyor. O da tutuksuz yargılama ya da kovuşturmaya gerek olmadığı hükmü ile konu kapatılıyor. O kapatılan birçok dosya sonra olumla sonuçlanıyor. Biz diyoruz ki, eril şiddet uygulandığında bu sucu tanımlayacak bir madde olsa ilk andan itibaren ceza sistemi devreye girecek. Olaylar büyümeden önlenecektir. Bu konuda Adalet Bakanlığı ile görüşmelerimiz devam ediyor. TCK da değişim konusu gündeme geldiğinde bu konuda talebimizi tekrar hatırlatacağız ama aynı zamanda 103. Madde ile ilgili erken yas evliliği ile tutuklu bulunanlara af konusunun da gündeme gelmemesi konusunu önemle talep etmeye devam edeceğiz”.

''ACİL YARDIM HATTI İLE ÖNCELİKLİ OLARAK MAĞDURİYETE UĞRAMIŞ KADIN VE ÇOCUKLARA DESTEK OLUYORUZ''

Acil yardım hattı ile öncelikle mağduriyete uğramış kadın ve çocuklara destek olduklarını söyleyen Canan Güllü, mağduriyetin yaşanmaması içinde yerel yönetimler ve özel sektörle iş birliği yaptıklarını söyledi.

İstanbul Sözleşmesi’nin önleme, koruma, kovuşturma ve politika ayakları üzerine kurulu olduğuna değinen Güllü, “Biz önlemenin atlandığına inanıyor ve bu yüzden devletin önlemeyi gündemine alarak çalışma yapması konusunda taleplerimizi bildiriyor ve bildirmeye devam ediyoruz” dedi.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.