Gerçek Muhabir

Babacan Diyarbakır'dan seslendi: "Artık yeter"

SİYASET

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Diyarbakır’dan Kürt sorunu ve ifade özgürlüğüyle ilgili önemli mesajlar verdi. Hükümeti “Artık yeter” diyerek eleştiren Babacan, "Fikrini söyleyenler işten atılıyor, tutuklanıyor. Sosyal medyada eleştiri yapan gençler evlerinden alınıp götürülüyor. Gazeteciler haber yaptıkları için yargılanıyor. Yargının en üst mahkemesine tehditler savruluyor! İktidar partisi ve küçük ortakları, kendilerine göre bir ‘makbul vatandaş’ kitlesi, ‘tek tip insan’ kitlesi oluşturma gayretinde. Artık Yeter! Unutmayalım ki, devlet insan için vardır. Hiçbir şey insan onurundan, insan haysiyetinden daha önemli değildir" diye konuştu.

Partisinin Diyarbakır İl Kongresinde konuşan Babacan, MHP'ye 'iktidarın küçük ortağı' diye seslendi. AKP ve MHP'nin üslubunun Kürt sorununu yeniden gündeme getirdiğine işaret ifade eden Babacan, "Ülkeyi yönetenlerin son yıllardaki tarzı, üslubu, kendilerine buldukları yeni ortakların saplantıları doğrultusunda atılan adımlar, yeniden Kürt sorununu oluşturdu ve sorun gittikçe büyüyor" dedi.

Kobani olayları nedeniyle altı yıl sonra başlatılan soruşturma nedeniyle HDP'lilerin gözaltına alınması ve belediye başkanlarının görevlerinden alınmasına tepki gösteren Babacan, "Demokratik yollarla siyasi mücadeleye inanmış vatandaşlarımıza, âdeta ‘seçimler gereksiz’ duygusu yaşatarak, zaten büyümekte olan Kürt Meselesini daha da büyütmeyin. Zaten büyük ölçüde işlevini yitirmiş olan bir Meclis var. Oradaki seçilmiş siyasetçileri keyfi yargılamalara maruz bırakmayın. Daha dün çözüm sürecinde birlikte çalıştıklarınızı, şimdi apar topar düzenlenen fezlekelerle tutuklatmayın" diye konuştu.

Babacan’ın konuşması satırbaşlarıyla şöyle:

ARTIK YETER: Ülkemiz zor zamanlardan geçiyor. Ülkemizde bir adalet sorunu var. Haksızlık, hukuksuzluk almış başını gitmiş. İnsan hakları ayaklar altında, özgürlüklerimizin her biri yavaş yavaş elimizden alınıyor. İfade özgürlüğü kalmadı. Fikrini söyleyenler işten atılıyor, tutuklanıyor. Sosyal medyada eleştiri yapan gençler evlerinden alınıp götürülüyor. Gazeteciler haber yaptıkları için yargılanıyor. Yargının en üst mahkemesine tehditler savruluyor! İktidar partisi ve küçük ortakları, kendilerine göre bir “makbul vatandaş” kitlesi, “tek tip insan” kitlesi oluşturma gayretinde. Artık Yeter! Unutmayalım ki devlet insan için vardır. Hiçbir şey insan onurundan, insan haysiyetinden daha önemli değildir.

İKTİDARIN ÜSLUBU KÜRT SORUNUNU YENİDEN OLUŞTURDU: Biliyorum tüm bu adaletsizliğin ortasında, hukuksuzluğun ortasında, bugünün Diyarbakır’ında konuşulması gereken en önemli konulardan birisi Kürt meselesidir. Evet, konumuz Kürt meselesi. Biliyorsunuz, “Kürt sorunu” lafı bugünkü rejimi en fazla rahatsız eden söz haline gelmiş durumda. “Neleri eksik ki? Ne diye hala Kürt sorunu deyip duruyorsunuz” diyorlar. Kabul etmeliyiz ki mevcut iktidar partisinin ilk döneminde, Avrupa Birliği sürecinin hızlanmasının da katkısıyla, cesur reformlar gerçekleştirmişti. Peki şimdi durum ne? Bazı temel reformlar dışında çok fazla bir şey kalmadı geriye. Ülkeyi yönetenlerin son yıllardaki tarzı, üslubu, kendilerine buldukları yeni ortakların saplantıları doğrultusunda atılan adımlar, yeniden Kürt sorununu oluşturdu ve sorun gittikçe büyüyor. Aslında bu sorun, tüm ülkemizi, tüm vatandaşlarımızı ilgilendiren temel sorunların da yansıması. Şu anda toplumumuzun tüm kesimlerini etkileyen ve yeniden hızla büyüyen bir hukuk sorunumuz var. Adalet sorunumuz var. Hızla büyüyen bir eşit vatandaşlık sorunumuz var!

ERDOĞAN’IN 10 YIL İÇİNDEKİ DEĞİŞİKLİĞİ: Her şey 2005 yılında o günkü Başbakanın Diyarbakır konuşmasında “Kürt sorunu vardır ve benim sorunumdur” sözleriyle başlamıştı. Ve her şey 2015’te aynı kişinin “Kardeşim ne Kürt sorunu ya? Artık Kürt sorunu yok, daha ne istiyorsun?” sözleriyle bitti.. 2002 yılı öncesi Kürt sorunu deyince ilk akla gelen şey Kürtçe üzerindeki yasaklardı. 2002-2015 arasındaki yıllar Kürt dili üzerindeki baskıların son bulduğu, Kürtçe televizyon yayınının başladığı, üniversitelerde lisans üstü düzeyde Kürtçe programının açıldığı, şehirlerde Kürtçe tabelaların boy gösterdiği yıllardı. Ama şu anda görüyoruz ki eğitim veren enstitüler hem müfredat hem de kadro olarak zayıflatılıyor. Vaktinde asılan tabelalar da maalesef birer birer kaldırılıyor. Reform yılları; Avrupa’ya kaçmak zorunda kalan Kürt aydınlarının büyük umutlarla Türkiye’ye döndüğü yıllardı. Bugünse çok sayıda aydın ve siyasetçi her an tutuklanma tehdidi altında yaşamaktansa yurtdışına çıkıp gurbetçi olarak yaşamayı göze alıyor. Yani göç yine başladı.

SEÇİMLER ALDATMACA HALİNE GELDİ: Ak Parti’nin iktidara gelir gelmez gündeme getirdiği konuların başında yerel yönetimlerin güçlendirilmesi geliyordu. Muhalefetin engellemesi yüzünden çıkarılamayan Yerel Yönetim Reformu Türkiye tarihinin o zamana kadar gördüğü en köklü reformlardan biriydi. Peki o günlerden bugüne geldiğimizde ne görüyoruz? Seçilmiş belediye başkanlarını makamlarından indirip yerine atanmış kişileri oturtuyorlar! Hem de bir iki değil. 48 belediyeye kayyum atandı. 6’sına da kazandıktan sonra YSK mazbata vermemişti zaten. Halk iradesi, seçme ve seçilme hakkı ayaklar altında. Seçimler adeta bir aldatmaca haline getirilmiş.

SEÇİMDE KAYBEDİNCE KAYYUM ATIYORLAR: İktidar seçimle kazanamadığı her belediyeyi hukuksuzca ele geçirmeye çalışıyor. Seçimde kaybettiği şehirlere kayyum atıyor. Sadece belediye başkanları görevden alınmıyor, belediye meclisleri de çalışmaz hale getiriliyor. Vatandaş oy vermiş, birilerini meclise seçmiş, birilerini başkan seçmiş kimin umurunda! Şunu açıkça görüyoruz: İktidarın kayyum politikası, kazanamadığı seçimlerde halkı cezalandırma yöntemine döndü.

HALKIN OYU GASP EDİLEMEZ: Kimse halkın oyunu gasp edemez. Seçimlere ve seçim sonuçlarına saygı gösterilmesi, demokrasinin temelidir. Bizim sözünü verdiğimiz Türkiye’de, bağımsız ve tarafsız yargıdan başka hiç kimse, seçilmiş bir insanı görevden alamayacak. Seçilmişlerin güvencesi, seçmen iradesinin güvencesidir. Biz, seçmen iradesinin her türlü iradeden üstün olduğuna inanıyoruz. Seçmen iradesi gasp edilemez!

90’LI YILLARIN KARANLIĞINA DÖNDÜK: Van’da, helikopterden atıldığı iddia edilen vatandaşlarımız hastaneye kaldırıldı. Gözaltına alınanlardan Servet Turgut, yoğun bakımdan çıkamadan ne yazık ki vefat etti. 2000’li yıllarda sıfırlanan işkencenin ve faili meçhul cinayetlerin geri dönüşünün alarm zillerini duymuyor musunuz? Son dönemde duyduklarımız, 90’lı yılların karanlığında karakolların kapısından canlı girip bir daha çıkamayan kurbanları çağrıştırmıyor mu?

KOBANİ SORUŞTURMASI: 2014 yılında yaşanan ve 53 kişinin ölümüne yol açan şiddet olaylarının soruşturulmasına itiraz etmek, hukuk devletini savunan hiç kimse için mümkün değildir. Yargı tabi ki gereğini yapmak zorundadır. Ama yargıdaki dosyalar da ülkeyi yönetenlerin elinde, işlerine gelince rafa kaldırıp ihtiyaç duyduklarında raftan indirip kullanacakları baskı ve şantaj malzemeleri değildir. Türkiye’yi yönetenlere sesleniyorum: Demokratik yollarla siyasi mücadeleye inanmış vatandaşlarımıza, âdeta ‘seçimler gereksiz ’duygusu yaşatarak, zaten büyümekte olan Kürt Meselesini daha da büyütmeyin. Zaten büyük ölçüde işlevini yitirmiş olan bir Meclis var. Oradaki seçilmiş siyasetçileri keyfi yargılamalara maruz bırakmayın. Daha dün çözüm sürecinde birlikte çalıştıklarınızı, şimdi apar topar düzenlenen fezlekelerle tutuklatmayın.

TÖRÖRLE HUKUK DEVLETİ İLKELERİ İÇİNDE MÜCADEL EDİLMELİDİR: Terör eylemlerinin varlığı da devletin hukuk dışı uygulamalarını meşru kılamaz. Terörle sonuna kadar mücadele edilmelidir. Ancak bu mücadele hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde sürdürülmelidir.

HAYIRLA ANILMAYACAKLAR: Türkçe bilmediği için bir anne oğluna cezaevi görüşü boyunca sadece oğlunun ismini ve “nasılsın”ı söyleyebildi. “Kamber Ateş nasılsın” diye diye ağladı. Annelere evlatlarıyla anadilinde konuşmayı yasaklayanları gördük. Bugün onları hayırla anan var mı? Eğer böyle giderse, şimdi yeniden Kürt Sorununu dirilten, vatandaşlarımızın demokratik haklarını elinden almaya çalışan hükumeti ve küçük ortaklarını da açık söylüyorum, kimse hayırla anmayacak.

HALKI CAHİL SANIYORLAR: Ülkemizin içinden geçmekte olduğu ekonomik krizi eminim her biriniz tek tek hissediyorsunuz. Diyarbakır’da son dokuz ayda 890 esnaf kepenklerini kapattı. Ekonominin gerçek durumunu çok iyi gördüğünüzü biliyorum. Hükümet bambaşka bir tablo sunmaya çalışsa da hayat pahalılığı ve işsizliğin toplumumuzu nasıl etkilediğini görüyorum. Hükumet yalanlarla, çarpıtmalarla kandırmaya çalışsa da siz enflasyonu da, döviz kurlarının etkisini de çok iyi biliyorsunuz. “Biz döviz kuruna bakmıyoruz, ilgilenmiyoruz" diyorlar. Halkı cahil sanıyorlar. Diyarbakır esnafı işyerine ürün alırken yükselen kuru hissetmiyor mu? Diyarbakır çiftçisi mazot alırken yükselen kurdan etkilenmiyor mu? Döviz kurundaki artışın er ya da geç elektrik fiyatlarına yansıdığını bu halk bilmiyor mu? Halk her gün sokakta, pazarda, bakkalda, manavda gerçek enflasyonu da işsizliği de iliklerine kadar hissediyor. Hükumetin yaptığı yanlışlar yüzünden orta direk yıkılıyor. Bunları görüyoruz. Geçen hafta açıklanan ekonomik program Türkiye’nin fakirleştiğini ilan etmiştir.

HALKIMIZ BUNU HAKETMİYOR:2013 yılında 961 milyar dolara ulaşan milli gelirimizin bu yıl 702 milyara gerileyeceği, aynı dönemde fert başına milli gelirimizin 12.594 dolardan 8.381 dolara düşeceği açıklanmıştır. İsraf ve yanlış yönetim sonucu hükümetin bütçe açığı tarihin en yüksek seviyesine çıkmıştır. Türkiye her geçen gün yoksullaşıyor. Artık yeter. Biz bu yanlışların bedelini ödemek istemiyoruz. Halkımız bunu hak etmiyor.

5 YIL GEÇTİ, SUR'DA YAŞAYAN YURTTAŞ HALA MAĞDUR:Beş sene evvel Sur’da asla kabul edilemez bir işgal girişimi yaşandı. Çıkan çatışmalarda ve yapılan operasyonlarda birçok Diyarbakırlı vatandaşımızın evi ve işyeri yıkıldı. Ardından devlet kamulaştırma uygulamaları yaptı. Bugün tarihi Sur ilçemizde yaşayan vatandaşlarımız büyük bir mağduriyet yaşıyor. Hükümet vatandaşlarımıza kira, nakdi yardım veya ev inşası seçenekleri sunmuştu. Fakat beş yıl geçti, ev inşası talep eden vatandaşlarımıza halen evleri verilmedi. Kira yardımları kesildi. Buradan sesleniyorum; yaşanan bu mağduriyet bir an evvel son bulmalıdır! Beş senedir mağdur olan vatandaşlarımızın zararları bir an önce tazmin edilmelidir.

EN BÜYÜK ZENGİNLİĞİMİZ GENÇLER: Bu ülkenin en büyük kaynağı, en büyük zenginliği insan. Bizim öyle zengin petrol kaynaklarımız, zengin maden rezervlerimiz yok. Ama bizim dünyanın hiçbir yerinde göremeyeceğiniz kadar iyi insan kaynağımız var. Gençlerimiz var. Çocuklarımız var. Bizim gençlerimiz geleceğe korkuyla, kaygıyla değil; umut ve heyecanla bakmayı hak ediyor. Bu ülkenin çocukları iyi bir gelecek, iyi bir ülke hak ediyor.

KANAL İSTANBUL YERİNE GAP'I BİTİRİN: İktidarı Kanal İstanbul projesine milyarlarca lira harcamak yerine GAP projesi kapsamındaki sulama kanalarını bitirmeye davet ediyorum. Bölgede özellikle sulama sıkıntısından dolayı stratejik öneme haiz pamuk, mısır ve buğdaydan istenilen verim alınamamaktadır.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.