Gıda terörü dünyada olduğu gibi ülkemizde de giderek artıyor. Sağlığımız bu bağlamda ciddi risk altındadır. Geçtiğimiz günlerde gıdalarda ve sularda kalıntı bırakması muhtemel pestisit ile ilgili Greenpeace tarafından 90 üründe yapılan incelemede, tarım zehirlerinin hem de yasaklananların domates, biber ve salatalıkta rastlandığı kamuoyuna açıklandı.
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli soruma verdiği yanıtta, “Carbendazim aktif maddesini içeren bitki koruma ürünlerinin imalatı ve ithalatı 23.07.2017 tarihinde; kullanımı ise 01.01.2018 tarihinde sonlandırılmıştır. Carbendazim aktif maddesinin kullanımının sonlandırılmasından itibaren piyasaya arzına ve satışına müsaade edilmemektedir” yanıtını verdiği tarım zehiri, ne yazık ki ürünlerde laboratuvar incelemelerinde ortaya çıktı. Bu bağlamda ciddi bir denetimsizlik var.
Zehirli sofralar kurmamızın önüne geçecek olan sorumlu bakanlıktır.
Hormonal sistem üzerinde olumsuz etkisi bilinen insana farklı zararları saptanmış pestisitler, yani tarım zehirleri ile ilgili eğitim denetim ve kontroller artırılmalıdır.
Tarım zehirleri aynı zamanda çiftçiler ve tarım işçileri içinde risk oluşturmaktadır. Bu yolla da ciddi sağlık problemleri ortaya çıkmaktadır.
Pestisitler nedeni ile doğa dengesi bozulmakta, tarıma faydalı böcekler zarar görmekte, sular kirlenmektedir.
Adalet ve kalkınma partisi iktidarları dönemlerinde yapılan düzenlemeler ile gıda güvenliği ciddi boyutlarda sorunlu hale gelmiştir.
Doğru uygulamalarda ise yetersizlikler sorunları ortadan kaldırmamaktadır. “dedi.
TAKLİT TAĞŞİŞ
Gürer “Olumlu bir uygulama olan 2012 yılında ki düzenleme ile taklit ve tağşiş yapan firmaların kamuoyuna açıklanması süreci başlamıştır, ancak bu uygulama caydırıcı olmadığı görülmektedir.. Bugüne kadar bakanlık 1443 firma ve 3202 parti ürün ile ilgili taklit ve tağşiş gerekçesi ile işlem yapmıştır.
Bu yılın ilk taklit ve tağşiş yapan firmaları ile ilgili listede açıklanmış ve 229 firma 386 ürün de hile saptanmıştır.
Bazı firmaların ad değiştirdiği ya da cezaya ödeyip benzer işleri sürdürdükleri de saptanmıştır.
Son açıklanan listede de etten üretilen ürünlerde, sıvı ve katı yağlar da süt ürünlerinde yoğurt, kaymak, peynirde, çay, bal, baharat, salçaya, çikolata, enerji içeceğinden pekmeze saptanan taklit ve tağşiş ürünler açıklanmıştır.
Cimer ve alo 174’e yapılan ihbarlarla ve sınırlı denetimlerde bu bulgular açığa çıkmıştır. Ancak bundan ötesi olduğu da bir gerçektir. Mevcut sistem içinde yeterli denetim kontrol sağlanamamaktadır.
Tohumdan sofraya tüm aşamaların takip edildiği söylenemez, hijyenden vazgeçtik, gıda dahi içerik dahi sorundur. Son dönemde yapılan bir düzenleme ile ürün etiketlerde yer adı kaldırılması yanında şartlı kesim ile üretim yapılan ürünlerin etikette belirtilmemesi dahi önemli bir eksikliktir.
Adalet ve kalkınma partisi iktidara geldiği günden beri gıda konusunda yaptığı düzenlemelerle ne yediğimizi ne içtiğimizi bilmez noktaya geldiğimizi sürekli ifade ediyoruz. Bu yolda önlemler yetersizdir.
Bildiğiniz gibi 2004 yılında AKP döneminde ilk kanuni düzenleme yapılıp bu kararname ile belediyeler nedense devre dışı bırakılmıştır.
Özelleştirme savunusu AKP ürün denetimini merkezileştirme yoluna gitmiştir.
Belediyelerin de yetkisinde olan “gıda güvenliği için numune alma, analiz ve ceza yetkileri” tarım bakanlığa devredilmiştir... Yani “gıda güvenliği denetim ve yetkisi tek elde tarım bakanlığında” toplanmıştır. Bu süreç sorunların başladığı dönemdir, çünkü belediyeler devre dışı kalırken yetersiz kadrosu ile tarım bakanlığı şikâyete dayalı takip yapar hale gelmiştir. “diye konuştu.
AT VE DOMUZ 2006 YILINDA KASAPLIK HAYVAN OLDU CHP Milletvekili Ömer Fethi Gürer denetimlerde at ve domuz etinin et ürünlerinde çıkmasının tepki çektiğini ancak bunların adı ile değil farklı bir ürün olarak satılmasının suç olduğunu belirtti. Gürer “2006 yılında yapılan bir düzenleme ile tavşan, at ve domuz eti kasaplık hayvan eti sayılmıştır.
Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve Bakanlar Kurulu kararı ile resmî gazete yayınlanan karar ile bugün ülkemizde at tavşan ve domuz kasapta satılması suç olmaktan çıkarılmıştır. Kamuoyunda yapılan denetimlerde at ve domuz eti açığa çıkan ürünlere büyük tepki verilmektedir. Ancak kasabın 2006 yılında AKP iktidarının çıkardığı düzenleme ile bu hayvan etleri satmasında yasal bir engel yoktur. Sorun domuz ve at etinin dana eti diye satılmasıdır. AKP yaptığı düzenleme bu hayvanları kasaplık satışını olanaklı kılmıştır” dedi.
GIDA KANUNU YETERSİZ Gürer”2010 yılında özel bir kanun daha çıkarılmıştır “gıda güvenliği kanunu ve ne düşündürücü ki veterinerlik hizmetleri, ile birleştirilerek düzenlenmiştir. Veteriner hizmetleri, bitki sağlığı, gıda ve yem kanunu.
Kanun numarası: 5996 kabul tarihi: 11/06/2010 yayımlandığı resmî gazete: tarih 13/6/2010 sayı 27610 dir. Gıda da yem ile bir arada değerlendirilmiştir... Bitki sağlığı da insan sağlığı ve gıdası ile bir arada değerlendiren bir yaklaşımla ele alınmıştır.” Dedi.
BELEDİYE YETKİLERİ BUDANDI
CHP milletvekili Ömer Fethi Gürer Belediyelerin gıda denetiminde yetkileri budandığına dikkat çekti. Gürer” kanunla belediyelerin “sağlık işleri daire başkanlıkları” gerçek işlevini tamamen kaybetmiştir ve daha çok sokak hayvanları ve barınakları ile ilgilenen kısır ve dar bir alana hapsedilmiştir. Çevre sağlığı için açık alan ilaçlamaları sinek, sivrisinek mücadelesi ile yetkileri sınırlandırılmıştır. Süreç kadrolarda azalmıştır.
“Belediye gıda analiz laboratuvarları” bu dönemden sonra kapanmış ya da nohut, mercimek tartan kaba analizlerle meşgul olan tabela “daire başkanlıkları” haline geldi.
“Gıda güvenliği” “hizmet verimi” ve “güvenli gıda” bu süreçte ciddi soruna dönüşmüştür. Tarım ve orman bakanlığı kadroları yetersizdir.
Bakanlık ayrılmalı 82 milyon yaşadığı 2 milyona yakın üretimde çalışan firmanın bulunduğu, kayıt dışı yaygın olduğu ülkemizde gıda bakanlığı kurulmalıdır.
Belediyelerinde bu bağlamda yetkileri düzenlenerek yeniden artırılmalıdır. Zabıta kontrollerinde cezalar ve kurallar yeniden geri verilmelidir.
Tarım ve Orman Bakanlığa bağlı Ankara’da tek bir “uluslararası referansa” sahip “gıda kontrol ve analiz laboratuvarı” bulunması da bu bağlamda önemli bir yetersizliktir.
Tarım İl müdürlüğü tüm tarımsal (bitkisel ve hayvansal) üretimin denetim ve kayıt, belge bürokrasisinden de sorumludur.
Ekimden satış sürecine sunulan tüm üründen kasap fırın pastane kafe denetimine araziden ormana hayvandan ağaca insan gıdasından hayvan yemine, marketten pazara tamamını bir bakanlık takip etmek zorundadır.
Kadrolar bunu takibe yeterli değil, çoğu yerde hayvana bakacak veteriner eleman yetersizliğinden büro elemanı görevini yapmaktadır.
Gıda güvenliği merkezileştirip tek kurum yetkili kılınarak sorunlar başlamasının sanki bilerek yolu açılmıştır.
Sınırlı rutin sondajlar ile denetimler dışında ihbara dayalı kontroller sonuç alınamaz.
Belediyelerin denetiminde olan portör ve akciğer filmi gıda üreten ve satan yerlerde zorunlu iken bu değiştirilmiş ve üretici inisiyatifine bırakılmıştır. Tekrar belediyelere bu yetki devredilmelidir.
Belediyeler bu konuda ciddi takip yapar iş yerleri çalışanları sürekli denetlenirdi.
Üretimde çalışan sağlığı da gıda kadar önemli idi ama burada da ciddi bir takip ortadan kaldırılmıştır.
Belediyeler iş yeri açma ve birkaç resmî belge dışında sadece mesleki disiplin ve istatistik değeri taşıyan evrakları vermekle sınırlı alana çekilmesi sorunlarında başlamasına vesile olan bir nedendir.” Dedi
BAKANLIK YETKİ PAYLAŞMALIDIR
CHP milletvekili Ömer Fethi Gürer”
Her ne kadar kanunun 31. maddesi 10. tarım bakanlığının “denetim ve kontrol “yetkilerini “kamu kurum ve kuruluşları ile paylaşabileceği ve bu yetkilerinde devredebileceği izne bağlanmış ise bu yetkide kullandırılmamıştır. En azında yeni bir yasal düzenlemeye kadar belediyeler bu anlamda daha çok yetkilendirilmelidir.
Bu sayede “gıda kontrollerinde ve denetiminde” belediyeler yetkilendirilerek yaygın, sürekli ve etkili denetim sağlanabilir.
Büyükşehir belediyeleri “sağlık daire başkanlıklarında” güvenirlilikte teknik kadro istihdamı ile kontrol ve laboratuvar hizmetleri içinde düzenleme hızla gerçekleştirilmelidir.
AKP iktidarının gelir gelmez izin verdiği enerji içecekleri, önünü açtığı NBŞ bazlı şeker (cargil), gibi uluslararası üreticilerinin yönlendirmeleri ile sağlıkta riskli ürünlerin pazarının yolunu açmış olması ayrıca irdelenmeye değerdir.
İhraç ürünü yaş sebze ve meyvelere ait “pestisit ve kimyasal kalıntı olmadığına dair analiz raporu”. Tarım bakanlığına bağlınca düzenlenmektedir.
Her yurt dışına çıkan tır ’da bu evrakın alınması mecburidir tarım il müdürlüklerinde verilen raporla yurt dışına ürün gönderilmektedir.
Ülkemizde de bu yönde ülke içinde her ürün için uygulama yapacak kadrolar yetersizdir işsiz binlerce ziraat, gıda mühendisi iş talepleri kadro yetersizliğinden karşılanmamaktadır. Gıda Bakanlığı kurulması ile bu süreçte belediyeler yetkilendirilerek sorunların en aza indirilmesi sağlanacaktır.
“Veteriner hizmetleri, bitki sağlığı, gıda ve yem kanunu” bu haliyle “gıda güvenliğini” için yeni düzenlemeler ihtiyaçtır. Gıda da taklit ve tağşiş ürün üretenlere bir yıl hapis ve beş yıl ticaretten men ile ilgili kanun teklifi verdim.
Bakan Pakdemirli de hapis cezası getirilmesi gerektiği söyledi. Erdiğimiz süreçte gıda güvenirliliği ciddi risk altındadır.” dedi.