CHP Sözcüsü Faik Öztrak; “Daha cenazelerimizin kırkı çıkmadan birileri alelacele bu molozları yağmalamaya çalışıyor. Bunun adı deprem fırsatçılığıdır. Bunun adı ölü soyuculuğudur. Bu molozların kullanılması ve işlenmesi için, ihale yapıldı mı, yapılmadı mı? Yapıldıysa bu ihaleler kimlere verildi? Kaçtan verildi?.. Yine bugün öğreniyoruz ki, İnşaat işleri, yandaş şirketlere çoktan pay edilmiş bile, kimin nerede, kaç konut yapacağı belirlenmiş. İhaleler nerede? İhale şartnameleri nerede? Hala artçı depremler sürerken, bölge beşik gibi sallanırken bu ne acele? Bu ne telaş? Milletin altında kaldığı enkazdan hızla kan parası çıkarmaya kalkmak, ahlaksızlıktır. Kuldan utanmanız kalmamış, bari Allah’tan korkun” dedi. Öztrak, ayrıca; “Millet çadır derdindeyken, bunlar nema derdine düşmüş. Şimdi ‘Kızılay nerede?’ diye sorulduğunda, Erdoğan’ın neden sinirlenip, hakaretler, tehditler ve küfürler savurduğu, daha iyi anlaşılıyor. Biz buradan şimdi soruyoruz: Kim terbiyesiz? Kim ahlaksız? Kim namussuz? Kim adi? Hep söylüyoruz. Milletimiz elbette bu acılı günlerini atlatacak ama Erdoğan ve şürekâsının sebebi olduğu ‘asrın ihmalini’, ‘asrın cinayetini’, ‘asrın ihanetini’ asla unutmayacak” diye konuştu.
CHP Sözcüsü Faik Öztrak, MYK toplantısı sürerken CHP Genel Merkezi’nde bugün gündeme ilişkin basın toplantısı düzenledi. Öztrak şunları söyledi:
“Toplantımızın ana gündemini, depremin ilk 48 saatinde yaşanan büyük ihmaller ve yurttaşlarımızın deprem bölgesinde, halen yaşadığı ciddi sıkıntılar oluşturdu. Genel Merkezimiz, milletvekillerimiz, belediyelerimiz ve örgütlerimiz eliyle, depremzedelerin yaralarını sarmak için, bugüne kadar yaptığımız ve yapacağımız çalışmaları da toplantımızda ele aldık. Evlerimizin sadece barındığımız değil, aynı zamanda her türlü afetten korunduğumuz yerler olması için uygulayacağımız projelerin ve politikaların planlanması da toplantımızın bir diğer önemli gündem maddesiydi.
“CHP’NİN YETKİLİ KURULLARI, CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİM SÜRECİNDE GENEL BAŞKANIMIZLA BİRLİKTE OLDUĞUNU İLAN ETTİ”
Hafta sonunda yoğun mesaimiz sürdü. Milletvekillerimizin önemli bir kısmı, deprem bölgesinde görevli olduğu için, pazar sabahı meclis grubumuzla, uzaktan bağlantıyla bir araya geldik. Öğlen de Parti Meclisimizi topladık. Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu, deprem bölgesinde yapılanları, halkın taleplerini, sorunları, son durumu, milletvekillerimizden ve Parti Meclisi üyelerimizden dinledi.
Ardından da yaklaşan seçimlerle ilgili olarak, partimizin tüm yetkili kurulları, Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde, Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’na, sürecin yürütülmesi konusunda, oybirliğiyle tam yetki verdi. Böylece Cumhuriyet Halk Partisi’nin yetkili kurulları, 13’üncü Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde, Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’yla birlikte olduğunu, büyük bir kararlılıkla bir kez daha ilan etti.
“KİMSESİZLERİN KİMSESİ OLMAK, DEVLETİN ÖNEMLİ GÖREVİDİR”
Bizim devlet anlayışımızda, devlet insan için yaşar. Çünkü insan yaşarsa, devlet de yaşar ve devletin çok temel, iki görevi vardır. En öncelikli görev; ‘Vatandaşların can güvenliğini’ sağlamaktır. Sınır güvenliğini sağlamak, can ve mal güvenliğini sağlamak, ‘güvenli şehirlerde, güvenli evlerde barınma imkânı’ sağlamak… Bunların hepsi devletin öncelikli görevidir. İkincisi ise; ‘Toplumsal refah ve dayanışmayı’ sağlamaktır. Dar gününde vatandaşına kucak açmak, kanayan yaraları sarmak, düşeni, ayağa kaldırmak, kimseyi arkada bırakmamak, bilhassa kimsesizlerin kimsesi olmak, devletin diğer önemli görevidir. Devlet bu görevlerini, milletin belli bir süreyle yetki verdiği, hükümet eliyle yürütür.
“ERDOĞAN’IN 20 YILLIK MUKTEDİR DEKORU ENKAZ ALTINDA KALDI”
Ülkemizde yaşananlar, yürütme görevini taşıyan Erdoğan’ın, görevini ihmal ettiğini ortaya çıkardı. Bu hükümet milletimize, depreme dayanıklı şehirlerde, ‘güvenli evlerde oturma’ imkânını sağlayamadı. Depremin ardında da milletimiz enkazın altında canıyla boğuşurken, yardımına koşamadı. Erdoğan’ın 20 yıllık muktedir dekoru, afrasıyla, tafrasıyla, cakasıyla, kibriyle, depremde enkaz altında kaldı. Bugün itibariyle, depremin üzerinden, tam üç hafta geçti. Depremde yitirdiğimiz yurttaşlarımızın sayısı, 44 bin 374’e ulaştı. Enkaz altında kalan, enkazdan çıkarılamayan, bedenleri dahi bulunmayan çok sayıda vatandaşımız var. Milletimiz cenazelerini, sıra sıra naylon poşetlerle, battaniyelerle, yem çuvallarıyla, alelacele defnetmek zorunda kaldı.
“ÜLKEMİZİN EN BAŞTA GELEN MİLLİ GÜVENLİK SORUNU DEPREMDİR”
Acılarımızı hala sindiremedik. Üzüntü ve keder yumruk gibi, Boğazlarımıza düğümlendi, kaldı. Yüreklerimiz büyük bir yangın yeri, külleneceğe de hiç benzemiyor. Bu felaket şunu açıkça göstermiştir. Ülkemizin en başta gelen milli güvenlik sorunu, depremdir. Memleket için en büyük beka sorunu da bu milli güvenlik sorununa tedbir almayan bu beceriksiz hükümettir. Milletimiz bu hükümete, ömründen 20 yıl vermiştir. 2,5 trilyon dolar vergi ödemiştir. Bunlar da yetmemiş, bu yönetim milletimizin atadan, dededen kalan malını mülkünü 63 milyar dolara satmıştır. Üstüne içeriden dışarıdan, 125 milyar dolar borç almıştır. 20 yılda 2 trilyon 726 milyar dolar harcamıştır. Bu kendinden önceki 56 hükümetin 79 yılda harcadığı paranın 4 katıdır. Ama Erdoğan Hükümeti, kullandığı bu olağanüstü zaman ve kaynağa rağmen deprem için hiçbir hazırlık yapmamıştır.
“NEREDE BU DEVLET?’ FERYATLARI ARŞA YÜKSELDİ”
Kuzeyimizde büyük bir savaş var. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, birinci yılını doldurdu. Ukrayna’nın tüm savaş boyunca verdiği sivil kayıp 41 bin 193’tür. Depremde, tek bir günde bizim verdiğimiz kayıp ise 44 bin 374’tür. O da şimdilik… Bu büyük bir beceriksizliktir, bu büyük bir kifayetsizliktir. Bu hükümet, yanlış tercihleriyle yandaş kayırmacılığıyla, rant hırsıyla, başındaki kibirlisiyle, yaşadığımız afeti, asrın cinayetine çevirmiştir. Deprem felaketinin vuracağı yeri, bilim adamları yıllar önceden söylemiş, devletin namuslu bürokratları raporlar yazmış, depremin büyüklüğü bile tahmin edilmiş… Buna göre simülasyonlar, tatbikatlar yapılmış; semt semt, mahalle mahalle deprem anında nerede, ne yaşanacağı tespit edilmiş… Peki, bu kifayetsiz hükümet ne yapmış? Yandaşlarının yaptıklarına göz yummuş; siyaset, müteahhit, rant ölüm üçgenini mükemmel şekilde işletmiş, malzemeden çalmayı alışkanlık haline getirenleri, yolsuzluktan, usulsüzlükten beslenenleri abat etmiş, tedbir almamış, binaları kontrol etmemiş… Onun yerine bol bol reklam filmi çekmiş, atadığı İçişleri Bakanı kamu kaynaklarıyla kendi siyasi şovunu yapmış… Bu bakan, ‘Bir daha hiç kimseye, ‘nerede bu devlet?’ sözünü söyletmeyeceğiz’ diye, sözler de vermiş… Peki, sonuç? Adana’da, Osmaniye’de, Hatay’da, Kilis’te, Gaziantep’te, Kahramanmaraş’ta, Malatya’da, Adıyaman’da, Şanlıurfa’da, Diyarbakır’da, ‘Nerede bu devlet?’ feryatları arşa yükseldi. İnsanlarımız 48 saat boyunca enkaz altında bir başına kaldı. Mehmetçiğimiz hızla sahaya intikal ettirilmedi. Arama kurtarma çalışmalarına zamanında katılamadı. Silahlı Kuvvetlerimiz sahra hastanelerini, sahra mutfaklarını, sahra çadırlarını, sahra tuvalet ve banyolarını en kritik zamanda kuramadı. Oysa daha önceki felaketlerde, depremden 6 saat sonra, Mehmetçiğimiz bunları yapmıştı. Ama bu sefer olmadı. Peki, neden? Bunun sebeb-i hikmeti, işte bu kararda, 6053 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı. Karar tek satır: ‘Ekli ‘Türkiye Afet Müdahale Planı’nın’ Yürürlüğe konmasına karar verilmiştir.’ Tarih: 14 Eylül 2022, imza: Recep Tayyip Erdoğan. Depremden yaklaşık 5 ay önce, Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş. 6 Şubat 2023 sabahı, NATO’nun ikinci büyük ordusu, Türk Silahlı Kuvvetleri, deprem bölgesine tüm imkân ve kabiliyetleriyle sürülmediyse, sebebi işte bu karardır.
Askerlikte bilinen bir kuraldır: ‘Savaşın başında yaptığınız hata, savaşın sonuna kadar peşinizi bırakmaz.’ Bu ülkede en büyük helikopter filosu kimde? Türk Silahlı Kuvvetleri’nde, bu ülkede en büyük nakliye uçak filosu kimde? Türk Silahlı Kuvvetleri’nde, bu ülkede en büyük iş makinesi taşıma filosu kimde? Türk Silahlı Kuvvetleri’nde, bu ülkede en büyük sahra hastanesi, sahra mutfağı, sahra çadırları kurma kapasitesi kimde? Türk Silahlı Kuvvetleri’nde, Bu ülkede bir kriz veya afet anında, en hızlı şekilde organize olma, müdahalede bulunma kapasitesi kimde? Türk Silahlı Kuvvetleri’nde…
Ama işte elimdeki bu kararla, afetlere müdahale planında, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne doğru dürüst bir rol verilmemiş. Neredeyse tüm Bakanlıklar, ‘Ana çözüm ortağı’ sayılmış ama Türk Silahlı Kuvvetleri, bir deprem anında yapılacak müdahalelerde, ana çözüm ortakları arasında sayılmamış. Sarayın trol ordularını yöneten, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’na, deprem esnasında başrol vermişler ama Mehmetçiğe hep tali, diğer bakanlıkları ‘destekleyici’ yan roller vermişler. ‘Siz şöyle bir kenarda durun hele’ demişler. Hadi Türk Silahlı Kuvvetlerine, böyle bir felakette, ana çözüm ortağı rolünü vermediniz. Peki, Millî Savunma Bakanlığı neden ana çözüm ortakları arasında yok? Hani bu sistemde, kararlar hızla alınacaktı, bürokrasi azalacaktı? İdeolojik yaklaşımınız, vehimleriniz, korkularınız, liyakatsiz kadrolarınız ve zamanında alamadığınız kararlar yüzünden, insanlarımız 48 saat, enkazın altında bir başına kaldı. Bunun sebebini gerçekten merak ediyoruz ve bu kararın altında imzası olan, Recep Tayyip Erdoğan’a soruyoruz, atadığınız Milli Savunma Bakanına mı güvenmiyorsunuz? Atadığınız Genel Kurmay Başkanına mı güvenmiyorsunuz? Yoksa atadığınız Kuvvet Komutanlarına mı güvenmiyorsunuz? Yoksa kurduğunuz ‘siyasetçi, inşaat, rant’ şeytan üçgeninde, Mehmetçiğe uygun bir rol mü bulamadınız? Cevap ne olursa olsun enkazın altındaki insanlarımız, ‘Sesimi duyan var mı?’ diye, bağıra bağıra, soğuktan donarak can verdiler. Milletimiz soğukta çadırsız, ayazda çorbasız kaldı. Cenazemize kefen bezi bulamayanlar, dirimize çadır bulamadı ama bu rantiyecilerin, sebebi oldukları devasa enkaz yığınının üstünde, bildik fırsatçıların, yağmacıların, ölü soyucuların suretleri, birer birer ortaya çıkmaya başladı.
“CENAZELERİMİZİN KIRKI ÇIKMADAN, BİRİLERİ ALELACELE BU MOLOZLARI YAĞMALAMAYA ÇALIŞIYOR. İŞTE BUNUN ADI DEPREM FIRSATÇILIĞIDIR”
Uzmanların yaptığı çalışmalara göre, deprem bölgesinde atılması gereken moloz miktarı en az 100 milyon ton civarında. 1 kamyonla ortalama 30 ton moloz taşısanız ve aynı kamyona günde 5 tur attırsanız, bir günde 150 ton yük atabiliyor. Deprem bölgesine 5 bin kamyon tahsis edilse, bölgedeki molozların atılması 133 gün sürer. Yani 4,5 ay…
Tabi bu molozlar atılırken çevreye de zarar verilmemeli. Bu hafriyat işi, çok kârlı bir iş. Enkazın içinde çok değerli atıklar da var. Buradan çıkacak demir, bakır ve diğer değerli madenlerle; PWC, plastik gibi geri dönüşümü yapılacak ürünlerin ekonomik değerinin en az 12 milyar lirayı bulduğu yazılıp çiziliyor. Bu parayla depremzedelerimiz için en iyisinden 12 bin konut yapılır ama daha cenazelerimizin kırkı çıkmadan, birileri alelacele bu molozları yağmalamaya çalışıyor. İşte bunun adı deprem fırsatçılığıdır. Bunun adı ölü soyuculuğudur. OHAL şartlarında kamunun tüm araçları, makine ve ekipmanı moloz taşımak için kullanılıyor ve yangından mal kaçırır gibi bu molozlar, birilerinin elinde kalıyor. Buradan soruyoruz, bu molozların kullanılması ve işlenmesi için, ihale yapıldı mı, yapılmadı mı? Yapıldıysa bu ihaleler kimlere verildi? Kaçtan verildi? Bunları derhal açıklayın.
“İNŞAAT İŞLERİ YANDAŞ ŞİRKETLERE ÇOKTAN PAY EDİLMİŞ... BU NE ACELE”
Yine bugün öğreniyoruz ki, İnşaat işleri, yandaş şirketlere çoktan pay edilmiş bile, kimin nerede, kaç konut yapacağı belirlenmiş. İhaleler nerede? İhale şartnameleri nerede? Benim oğlum bina okur; Döner döner yine okur. Hala deprem enkazından rant çıkarmanın derdindeler. Hala artçı depremler sürerken, bölge beşik gibi sallanırken bu ne acele? Bu ne telaş? İşte bugün daha yeni, Malatya’da bir artçı deprem oldu. Ölen, yaralanan vatandaşlarımız var. Vatandaşlarımızın acısını, bir kez daha paylaşıyoruz. Kayıplarımıza Allahtan rahmet, yaralılarımıza şifa diliyoruz. Milletin altında kaldığı enkazdan, hızla kan parası çıkarmaya kalkmak, ahlaksızlıktır. Kuldan utanmanız kalmamış, bari Allah’tan korkun.
“ÇİFTÇİLERİMİZ ŞU GÜNDE BİLE, ELEKTRİK BORÇLARI MAHSUP EDİLDİKTEN SONRA, DESTEK ÖDEMELERİNİ ALABİLİYORLAR”
Bir diğer deprem fırsatçısı da bölgedeki elektrik dağıtım şirketleri, Cumhuriyet Halk Partisi Tarım ve Hayvancılık Komisyonu’na üye milletvekillerimiz, geçtiğimiz hafta deprem bölgesindeydi. Şanlıurfa’da depremzede çiftçilerimiz, çok dertli… Çiftçilerimiz şu günde bile, elektrik borçları mahsup edildikten sonra, destek ödemelerini alabiliyorlar. İşte bir örnek; Çiftçimizin alması gereken tarımsal destek tutarı, 42 bin 430 lira. Çiftçiye ödenen 1.092 lira. Neden? Çünkü devlet önce elektrik borcunu mahsup etmiş. Depremden sonra vatandaşın elektriğini hızla bağlayamayanlar, elektrik borcu alacağı için hızla tahsile girişmiş. Devlet milletin acılı gününde, özel şirketlerin tahsildarlığına soyunmuş, yapılan bu işlem Ne hukukidir ne de ahlakidir. Çiftçilerin elektrik dağıtım şirketlerine borçları, kamu alacağı tahsil usulüne tabi değildir. Bu konuda Danıştay’ın kararları var. Ama devleti yönetenler, depremzede çiftçiye, tarlasını eksin diye verdiği destekten, yandaş şirketlerin elektrik faturasını tahsil peşinde. Yazıklar olsun. Enerji ve Tarım Bakanları bu işe derhal el atsın. Depremzede çiftçilerimiz, deprem fırsatçılarının elinde perişan olmasın. Bunu siz yapmazsanız, birkaç ay sonra geldiğimizde biz zaten yapacağız. Deprem fırsatçılığı demişken, konut fiyatları ve kiralardaki fahiş artışları söylememek olmaz.
“YABANCIYA KONUT SATIŞININ 5 YILLIĞINA DURDURUMASI HUSUSNDA ISRARCIYIZ”
Deprem bölgesinden, diğer illerimize yoğun bir göç var ve böyle bir dönemde, özellikle büyük şehirlerde, kiralarda olağanüstü artışlar yaşandığına dair, çokça şikâyet alıyoruz. Ne yazık ki, ‘faiz sebep, enflasyon netice’ safsatasıyla, konut fiyatları ve kiralar zaten şaha kalkmıştı. Şimdi depremle beraber barınma krizi, ülkemizde daha da ağırlaşmış oldu. Biz yabancıya konut satışının, 5 yıllığına durdurulması hususunda ısrarcıyız. Bu en azından kısa vadede, konut arzının toparlanmasına katkı verecektir. Şu anda deprem bölgesinde en önemli sorun, geçici barınma sorunudur. Gördük ki, Erdoğan’a saraylar çok ama millete çadır yok. Yıllardır ‘çadır devleti değiliz’ diye, ahkâm kesiyorlardı. Meğerse kastettikleri, elinde depremzedeye dağıtacak, ‘çadır olmayan’ devletmiş.
“KIZILAY’I TİCARETHANEYE ÇEVİRMEK AKP AKLININ ÜLKEYİ NE HALE GETİRDİĞİNİN EN ACI GÖSTERGESİDİR”
Deprem ve fırsatçılık kelimeleri yan yana geldiğinde, belki de en son akla gelecek isim Kızılay’dır ama bu depremde gördük ki, deprem yaralarını saran Kızılay’dan, deprem çadırlarını satan Kızılay’a, depremde para sayan Kızılay’a geçmişiz. Erdoğan şahsım rejiminin ülkemizde çürütmediği, tek bir değer ve kurum kalmamış. Depremin daha ilk günlerinde, milletten bağış toplayan bir sivil toplum kuruluşu, yine milletin bağışlarıyla çadır yapan Kızılay’dan, parayla çadır ve gıda satın almış, parayla alınan bu çadırlar da, AFAD eliyle depremzedelere dağıtılmış. Kızılay sadece bu kuruluşa mı çadır satmış? Hayır. Deprem bölgesine yardım için koşan, Türkiye Eczacılar Birliği’ne de tanesi 140 bin liradan, 5 tane çadır satmışlar. Eczacılar Birliği de bu çadırları, Sahra eczanelerine çevirmiş. Depremzedelere ilaç yardımında bulunmuş. ‘Hayır işini’ dahi, ‘ticari iş’ yapmak, kadim hayır müessesemiz, Kızılay’ı ticarethaneye çevirmek, AK Parti aklının, saray zihniyetinin, ülkeyi ne hale getirdiğinin, en acı göstergesidir. Böyle acılı bir dönemde, dayanışma ve yardımlaşmanın, ticarileştirilmesi asla kabul edilemez.
“‘DEVLETİ ŞİRKET GİBİ YÖNETECEĞİZ’ DİYEN ERDOĞAN, İŞE KIZILAY’I ŞİRKETLEŞTİREREK BAŞLAMIŞ”
Kızılay öyle sıradan bir kurum değildir. Geçmişi 1868’e kadar gider. 1935’de, Atatürk’ün himayesinde, Türkiye Kızılay Cemiyeti’ne dönüşmüştür. Milletimizin benimsediği, desteğini esirgemediği Kızılay, işte bu Kızılay’dır ama Kızılay’ın 155 yıllık geçmişi, tüm birikimleri holdingleşmiş, ticarileşmiş. ‘Devleti şirket gibi yöneteceğiz’ diyen, Erdoğan zihniyeti meğerse işe, Kızılay’ı şirketleştirerek başlamış. Bu şema zaten her şeyi özetliyor. Bir tarafta Kızılay Derneği var. Diğer tarafta Kızılay Yatırım Holding Anonim Şirketi var ve bu holdingin altında, tam 11 tane ticari iştirak var. Kızılay Sistem Yapı Şirketi, Kızılay Çadır ve Tekstil Şirketi, Kızılay İçecek Şirketi, Kızılay Portföy Şirketi, Kızılay Sağlık Şirketi, Kızılay Bakım Şirketi, Kızılay Kültür ve Sanat Şirketi, Kızılay Lojistik Şirketi, Kızılay Teknoloji Şirketi, Kızılay Biyomedikal Şirketi, Kızılay Etki Yatırım Şirketi. Say say bitmiyor. Kızılay koskoca bir holding olmuş…Tabii bu şirketlerin yönetim kurullarına da, sarayın şürekâsı, yakınları, yandaşları dolmuş, ticarileşen Kızılay da, acılı zamanda millete yardım yerine, yardım malzemesi satmaya soyunmuş. İnsafınız kurusun, yazıktır günahtır. En temel kamu hizmeti olan, yardımlaşma ve dayanışmayı, ticarethaneye çevirmek nasıl bir akıldır? Nasıl bir fırsatçılıktır?
“MİLLET ÇADIR DERDİNDEYKEN BUNLAR NEMA DERDİNDE”
Şimdi bu ‘hayır ticarethanesini’ işleten, saray ve sosyetesine, yakından bir bakalım. Saray ve şürekâsının, Kızılay’ a doluşturduğu, diğer akrabayı taallukatlara girmeden, sadece tek bir isim söyleyeceğim. Aykut Emrah Polat, halen Kızılay Gayrimenkul ve Girişim Sermayesi Portföy Yönetim Anonim Şirketi Yönetim Kurulu Üyesi…Bu isim doğrudan Saray’la bağlantılı bir isim. Erdoğan’ın mahdumu Bilal Erdoğan’ın, Kartal İmam Hatip Lisesinden yakın arkadaşı. Bu konuda kamuya açık çok sayıda haber var. Yine Aykut Emrah Polat denen bu şahsın, Erdoğan ailesiyle ticari ilişkileri de var. Bu konuda da kamuya açık, çokça haber yapılmış, zaten Ticaret Sicil Gazetesi de ortada. Şimdi bu ismin yönetiminde bulunduğu, Kızılay Gayrimenkul ve Girişim Sermayesi Portföy Yönetim Anonim Şirketi, depremin üçüncü gününde, millet ‘Kızılay nerede?’ diye feryat ederken, neyle uğraşmış? 9 Şubat’ta yaptıkları iç tüzük tadiliyle, Kızılay’ın parasını, kıymetli madenlere, katılım bankalarına, borsaya yatırmanın önünü açmakla uğraşmışlar. Millet çadır derdindeyken, bunlar nema derdine düşmüş. Şimdi ‘Kızılay nerede?’ diye sorulduğunda, Erdoğan’ın neden sinirlenip, hakaretler, tehditler ve küfürler savurduğu, daha iyi anlaşılıyor. Biz buradan şimdi soruyoruz: Kim terbiyesiz? Kim ahlaksız? Kim namussuz? Kim adi? Hep söylüyoruz. Kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmaz. Milletimiz elbette bu acılı günlerini atlatacak ama Erdoğan ve şürekâsının sebebi olduğu, ‘asrın ihmalini’, ‘asrın cinayetini’, ‘asrın ihanetini’ asla unutmayacak. Bunu biz de unutmayacağız.
“TÜRKİYE İŞÇİ PARTİSİ’NE, BİR KERE DAHA GEÇMİŞ OLSUN DİYORUZ”
Depremde 44 bin 374 cenazemiz var. 100 binden fazla yaralımız var. 173 bin yıkık ve ağır hasarlı bina var ama sarayda bir kişinin bile koltuğu sallanmadı. Bir kişi bile koltuğunu bırakmadı, istifa etmedi, görevden alınmadı. Hükümet gerçekleri örtbas etmek için, milleti not etti. Tehdit etti. Yetmedi sosyal medyayı kararttı. TELE 1’i kapattı. FOX TV ’ye, Halk TV ’ye, KRT ’ye cezalar yağdırdı. O da yetmedi. Ekşi Sözlüğe erişimi engelledi ve dün yeni bir aşamaya geçti. Siyasi partilerin, en demokratik hakkı olan toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkını, engelledi. Bu vesileyle, Türkiye İşçi Partisi’ne, bir kere daha geçmiş olsun diyoruz.
“GERÇEKLERİN ER YA DA GEÇ ORTAYA ÇIKMAK GİBİ BİR HUYU VAR”
Sebebi oldukları yıkımın sorumluluğundan kaçmak için ne yaparlarsa yapsınlar, gerçeklerin er ya da geç, ortaya çıkmak gibi bir huyu var. Hiçbir yalan, gerçekleri örtbas edecek kadar, büyük olamaz. Normal bir ülkede, şu yaşadıklarımızın on binde biri yaşansa, milletine karşı sorumluluk hisseden, onurlu bir yönetim, o koltuklarda bir dakika bile durmaz. İstifa eder ama bizdeki hükümet, istifa etmeyince, stadyumlar, ‘Hükümet İstifa’ tezahüratlarıyla, inlemeye başladı. Bu tezahüratlarla nihayet biri istifa etti ama o da yanlış yerden istifa etti. Sarayın bekçiliğinden istifa edeceğine, Beşiktaş üyeliğinden istifa etti. Ucube saray rejiminden kopacağına, milyonların sevgilisi Beşiktaş’tan koptu. Bu arada, ‘Millete bir daha nerede bu devlet dedirtmeyeceğiz’ sözü veren, verdiği sözün altında ezilen atama İçişleri Bakanı çıkmış, ‘mesaimizi böleriz, hodri meydan!’ diye, taraftarları tehdit etmiş. Tehdit etme, İstifa et.
“ERDOĞAN’IN YILLARDIR KAŞIDIĞI, KANATTIĞI TÜM YARALARI SARACAĞIZ”
Artık şurada sayılı günler kaldı. Tek kişilik Erdoğan hükümeti devri bitti. Kibir, kendini beğenmişlik, nobranlık, artık milletimizin canına tak etti. Millet İttifakı olarak; Erdoğan’ın yıllardır kaşıdığı, kanattığı, tüm yaraları biz saracağız. Kaybettiğimiz yurttaşlarımızı geri getiremeyiz ancak onların emanetlerine biz sahip çıkacağız. Anasını, babasını kaybeden evlatlarımız, bizim evlatlarımızdır. Hiçbir yavrumuzu, kurda, kuşa yem etmeyeceğiz. Devletin sıcak ve şefkatli eli, çocuklarımızın üzerinde olacak. Depremzede gençlerimizin, çocuklarımızın umudu biz olacağız. Artık onlar bizim kızımızdır. Bizim oğlumuzdur. Türkiye Cumhuriyeti’nin öz evlatlarıdır. Milletimiz büyük millettir. Beraberce her sorunun üstesinden geliriz. Akılla, bilimle, liyakatle, tüm deprem bölgesini önce hızla feraha çıkaracağız, sonra refaha kavuşturacağız. Depreme dayanıklı, güvenli evleri, biz inşa edeceğiz. Kültürümüzle, tarihimizle, estetiğimizle uyumlu, güzel ve ferah şehirleri, biz imar edeceğiz. Hatay’a ve depremzede tüm illerimize sahip çıkacağız. Siyaset-İnşaat-Rant şeytan üçgenini, biz kırıp atacağız. Ülkemize temiz siyaseti biz getireceğiz. Bu ülkede sadece iktidarı değil, zihniyeti de değiştireceğiz. Artık çok ama çok az kaldı.
“ÜÇ YIL ÖNCE BUGÜN RUS UÇAKLARININ BOMBARDIMANINDA 36 ASKERİMİZ ŞEHİT OLDU”
Yine çok acı bir olayın, yıl dönümünü anmak istiyoruz. Üç yıl önce bugün, Rus uçaklarının bombardımanında 36 askerimiz, İdlib ’de şehit oldu. Şehitlerimizin acıları, halen yüreğimizdedir. Bu acı olay kadar, ardından yaşananlar da, acımızın katmerlenmesine neden oldu. Erdoğan’ın, nasıl koşarak Kremlin Sarayına gittiğini, sarayın kapısında ayakta, dakikalarca nasıl bekletildiğini, kronometreli televizyon görüntülerinin, tüm dünyaya nasıl servis edildiğini, milletimiz de biz de unutmadık. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, kaybettiğimiz tüm şehitlerimizi saygıyla, rahmetle, minnetle anıyoruz. Ruhları şad, mekânları cennet olsun.
“YSK’NIN GÖREVİ SEÇİMLERİ ANAYASA VE YASALARLA ÇİZİLEN ÇERÇEVEYE UYGUN OLARAK GÜVEN İÇİNDE YAPMAKTIR”
CHP Sözcüsü Faik Öztrak basın toplantısının ardından kendisine yöneltilen ‘YSK’nın depremin vurduğu 11 ile heyet gönderdiği ve heyetlerin raporu doğrultusunda bölgede seçimin nasıl yapılacağına ilişkin karar alınması bekleniyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da YSK Başkanı ile seçim için 14 Mayıs tarihini görüştüğü iddiası var. Bugünkü MYK toplantısında seçimin tarihine ilişkin bir değerlendirme yapıldı mı?’ sorusuna şöyle yanıt verdi:
“Şunun altını çizeyim AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’ın YSK yönetimiyle bu kadar sık görüşme yapması normal bir durum değildir. Müdahale izlenimi yaratır, seçime gölge düşürür. Anayasamıza ve seçim kanununa göre YSK’nın seçim sürecinde neler yapacağı bellidir. YSK’nın görevi, seçimleri Anayasa ve yasalarla çizilen çerçeveye uygun olarak güven içinde yapmaktır.”