Gerçek Muhabir

Faik Öztrak: 6 yaşındaki bir çocuğun yıllarca tecavüze maruz kaldığını, midemiz bulanarak öğrendik. Peki Erdoğan, bu ahlaksızlıkla ilgili tek bir laf etti mi

GÜNDEM

CHP Sözcüsü Faik Öztrak, “6 yaşındaki bir çocuğun kendinden yaşça çok büyük bir sapıkla sözde evlendirilerek yıllarca tecavüze maruz kaldığını, midemiz bulanarak öğrendik. Bu ahlaki çürümenin bir tarafında bu sapıklıkları yapanlar varsa diğer tarafında yapılanlara sessiz kalanlar var. Çok açık söyleyelim; bu konuda sessiz kalmak, tavır almamak, bu ahlaksızlığa ortak olmaktır. Peki Erdoğan, bu ahlaksızlıkla ilgili tek bir laf etti mi? Hayır. İşin daha da vahimi, bu skandaldan devletin 2020’den beri haberdar olduğunu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı bütçe konuşmasında itiraf etti. İki yıldır bu rezaleti milletten saklıyorlarmış” dedi.

CHP Sözcüsü Faik Öztrak, “6 yaşındaki bir çocuğun kendinden yaşça çok büyük bir sapıkla sözde evlendirilerek yıllarca tecavüze maruz kaldığını, midemiz bulanarak öğrendik. Bu ahlaki çürümenin bir tarafında bu sapıklıkları yapanlar varsa diğer tarafında yapılanlara sessiz kalanlar var. Çok açık söyleyelim; bu konuda sessiz kalmak, tavır almamak, bu ahlaksızlığa ortak olmaktır. Peki Erdoğan, bu ahlaksızlıkla ilgili tek bir laf etti mi? Hayır. İşin daha da vahimi, bu skandaldan devletin 2020’den beri haberdar olduğunu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı bütçe konuşmasında itiraf etti. İki yıldır bu rezaleti milletten saklıyorlarmış” dedi.

Faik Öztrak, CHP Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında, partisinin bugün yapılan MYK toplantısının gündemindeki konulara ilişkin bilgi verdi. Öztrak, şöyle konuştu:

“Bugün, tüm Türkiye’yi derinden sarsan, bir çocuğumuza, bir kızımıza yıllarca süren cinsel istismarı, asgari ücreti, yılan hikayesine dönen EYT düzenlemesini, ülkeye akan kara parayı, işsizlik ve hayat pahalılığı başta olmak üzere milletimizin belini kıran ekonomik krizi ele aldık.

“BUNLARIN EN BÜYÜK SİYASİ SERMAYESİ, ARSIZLIKLARI”

Yozlaşmanın, kokuşmanın, çürümenin pis kokuları her yeri sarmış durumda… Devlet yönetimini çürüttüler. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne hesap vermesi gereken sarayın atama bakanları, Gazi Meclis’in çatısı altında milletin seçtiği vekillere ağır hakaretler yağdırıyor. Gazi Meclis’e ayar vermeye kalkıyor. Atanmış bürokratlar, bellerinde silahla Genel Kurul’a girmeye çalışıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin çatısı altında iktidar partisinin vekilleri, hedef gözeterek milletvekillerine saldırıyor. Taammüden cana kastediyor. Kınanması gereken bu şiddete bazı ‘sözde öğretim görevlisi’ densizler, ‘Bu bir ecdat geleneğidir, elleri dert görmesin’ diyerek alkış tutuyor. Cani vekil bozuntusunu, partisi koruyup kolluyor. Disipline bile sevk edilmiyor. Hep söylüyoruz; bunların en büyük siyasi sermayesi, arsızlıkları. Bu cani vekili disipline veremeyenler, bir de bu saldırının sorumluluğunu Sayın Genel Başkan’ımızın üstüne yıkmaya kalkacak kadar da izansızlar. Arsız, kendini güçlü sanınca haklıyı suçlu çıkarmaya kalkarmış. Bu arsızların yaptığı tam da bu.

“ÜLKEMİZ ULUSLARARASI MAFYANIN HESAPLAŞMA ARENASINA DÖNDÜ”

Bu kadrolar sadece devlette yönetimi değil ekonomimizi de çürüttüler. Kötü para iyi parayı kovar. Artık kaynağı belli temiz fonlar ülkemize gelmiyor. Kaynağı belirsiz paralar aklanmaya geliyor. Hükümet o kadar ızrar halinde ki hiçbir denetim yapılmıyor. Bir de Körfez şeyhlerine avuç açarak, daha önce tükürdüğünü şimdi yalayarak istenen paralar geliyor. İşte daha bu sabah açıklandı. Bu yılın ilk 10 ayında ülkemize gelen kaynağı belirsiz para, önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 116 arttı, 21 milyar dolara çıktı. Sadece 2010’dan sonra ülkeye bu şekilde giren para, birikimli bakıldığında 51 milyar dolar. Hep soruyoruz; bu paralar kimin? Hırlının mı, hırsızın mı? Hangi barona, hangi uğursuza ait? Kötü para, kötü sahibini de ülkeye çekiyor. Ülkemiz, uluslararası mafyanın hesaplaşma arenasına döndü. Devlet yönetimindeki çürüme, ekonomiyi de çürüttü. Sayısı belirsiz mali aflarla ülkemiz, kara paraların yıkandığı devasa bir çamaşır makinesine döndü. Türkiye, Mali Eylem Görev Gücü’nün Gri Liste’sine kadar düştü. İşte uluslararası bir haber ajansı, geçtiğimiz hafta önemli bir haber geçti. Amerika Birleşik Devletleri, Sıtkı Ayan isimli bir Türk iş insanına ve şirketlerine, İran Devrim Muhafızları adına petrol satışı yaptığı ve kara para akladığı gerekçesiyle yaptırım uygulama kararı almış. Kim bu adı geçen iş insanı? Kamuoyuna yabancı biri değil. 17-25 Aralık tapelerinde, dönemin Başbakanı ile oğlu arasında geçen konuşmalarda, verdiği rüşvet beğenilmediği için ‘kucağa oturtulacağı’ söylenen isim. Devletten aldığı devasa teşviklerle adını ‘teşvik kralı’ olarak duyuran bir isim. Adı, Malta belgelerinde, Wikileaks belgelerinde sıkça duyulan bir isim. Genel Başkan’ımızın ortaya çıkardığı Man Adası skandalında Erdoğan Ailesi’nin ve yakınlarının milyonlarca dolarlık para akışını sağladığı meşhur 1 sterlinlik şirketin yönetim kurulu üyesi olan bir isim.

“ADALET GÜNEŞİNİN SOLDUĞU YERDE KÜF VE ÇÜRÜME HER YERE SİRAYET EDER”

Ne yazık ki adalet güneşinin solduğu yerde küf ve çürüme her yere sirayet eder. Küften, çürümeden kurtulmanın yolu bellidir: Adaletin elini kolunu serbest bırakmak. Seçimden hemen sonra ülkeyi dip bucak temizleyip bir güzel havalandırmak. Bu kifayetsizler elinde çürüyen sadece devlet yönetimi ve ekonomi değil. Bu çürümeden ahlaki değerlerimiz de nasibini aldı. Bir millet, bir toplum, kendisini bir arada tutan ortak değerlerle var olur.

“ERDOĞAN, BU AHLAKSIZLIKLA İLGİLİ TEK BİR LAF ETTİ Mİ”

Ahlak kuralları, toplumun temelindeki bu ortak değerlerin en kıymetlisidir. Hükümet el kadar çocukları bile koruyamaz hale geldiyse artık bu ülkede neyi konuşacağız? Bu topraklarda, 6 yaşındaki bir çocuğun, kendinden yaşça çok büyük bir sapıkla sözde evlendirilerek yıllarca tecavüze maruz kaldığını, midemiz bulanarak öğrendik. Bu ahlaki çürümenin bir tarafında bu sapıklıkları yapanlar varsa diğer tarafında yapılanlara sessiz kalanlar var. Çok açık söyleyelim; bu konuda sessiz kalmak, tavır almamak, bu ahlaksızlığa ortak olmaktır. Peki Erdoğan, bu ahlaksızlıkla ilgili tek bir laf etti mi? Hayır. İşin daha da vahimi, bu skandaldan devletin 2020’den beri haberdar olduğunu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı bütçe konuşmasında itiraf etti. İki yıldır bu rezaleti milletten saklıyorlarmış. Gazeteci Timur Soykan kamuoyuna aktarmasa bu rezaletin üstü kapatılacakmış. Sarayın trolleri, skandalı ortaya çıkaran gazeteciyi hedef aldılar. Yetmedi, bu ülkenin dindar insanlarını tahrike kalktılar. 28 Şubat’a referans verenler bile oldu. 6 yaşında cinsel istismara uğrayan bir çocuğun hakkını, hukukunu korumak yerine, onun için adalet talep etmek yerine bu ahlaksızlığı kutsal değerlerin arkasına gizlemeye çalışmak, rezaletin daniskasıdır. Ve bu rezalet, nihayet yargıya intikal etti. Savcının iddianamesi de kabul edildi. Ama Cumhurbaşkanı’na laf söyledi diye Fırıncılar Odası Başkanı’nı, lise öğrencisini hapse atan yargı, bu apaçık çocuk istismarı için, ‘Tutuklamaya gerek yok’ deyip geçti. Ne hikmetse kimse tutuklamadı, duruşmayı da mayısa bıraktı. Bu organize kötülüğü katalog suçlar arasında görmedi. Yaşanan bu rezalet bir değil, iki değil. Ordu’dan Yalova’ya, Kahramanmaraş’tan Ankara Güdül’e onlarca çocuk istismarı, daha önce de kamuoyuna yansıdı. O günün Aile Bakanı, ‘Bir kereden bir şey olmaz’ deyip işin içinden sıyrılmıştı. Bugünün Aile Bakanı da bu iğrenç tecavüz için ‘Bunlar son derece insani. Her toplumda karşılaşılabilecek meseleler’ diyerek işin içinden sıyrılmaya kalktı. Daha birkaç yıl önce sarayın teveccühüne tabi insafsızın biri, ‘6-7 yaşında kız çocuğu, 25 yaşında erkekle evlenebilir’ diyordu. O dönem Genel Başkan’ımız, sanki bugünleri görerek şu uyarıyı ve çağrıyı yapmıştı: ‘6 yaşındaki çocukla evlenilebilir’ diye fetva veren ve bu fetvayı verenleri destekleyen iktidara oy vermek, evlatlarımızı karanlık bir geleceğe mahkum etmek demektir. Çocuklarımız için gelin, Türkiye’yi birlikte aydınlığa çıkaralım!’ İşte geldiğimiz yer ortada. Bugün de Genel Başkan’ımız, ‘6 yaşında çocuğun tecavüze uğraması konusunda daha neyi bekliyorsun ey Saray hükümeti? Devlet hemen gerekeni yapsın. Bunu yapanların, buna vesile olanların dünyayı başlarına yıkın’ diyor. Bugün Genel Başkan’ımız, milletvekillerimizle beraber Adalet Bakanlığı’na yürüdü. Milletimiz adına Saray’a sordu: ‘Neyi bekliyorsunuz? Neyi seyrediyorsunuz? İki yıldır bu meseleyi biliyorsunuz da Allah aşkına bu sistematik tecavüzle ilgili ne yaptınız? Polisimize engel olan kim? Kimler ısrarla suskunluğunu koruyor?’ Biz, buradan milletimize sesleniyoruz: Saray ve şürekâsının bu aziz millete layık gördüğü budur. Siz de yaklaşan seçimde oyunuzu verirken bugünleri unutmayın. Gereken cevabı sandıkta verin.

“ASGARİ ÜCRET 10 BİN 128 LİRA OLMALIDIR”

İşsizlik, bu dünyada yaşanan kıyamettir. Evlerde neşe, huzur bırakmaz. İşsizlik, aynı zamanda ekonomide beşeri kaynakların etkin kullanılamaması da demektir. Büyük bir israftır, büyük bir kayıptır. İşte bugün işsizlik verileri açıklandı. Ekim ayı itibariyle ülkemizde gerçek işsiz sayısı 7 milyon 608 bin kişi. Bu, dünya üzerindeki 96 ülkenin nüfusundan fazla. Çalışmayanlar zaten yoksulluğun pençesinde ama artık ülkemizde çalışanlar da yoksul. Bugün dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 7 bin 786 lira. Yoksulluk sınırı 25 bin 365 lira. Artık ülkemizde 5 bin 500 liralık asgari ücret, ortalama ücret oldu. Bu rakam, açlık sınırının da yoksulluk sınırının da çok altında. Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarına başladı. Fakat komisyon üyelerinden ve hükümetten gelen her açıklama, asgari ücretlinin ümitlerini biraz daha kırıyor. Güya Bakanlık anket yaptırmış. Ankete cevap veren işverenler, ‘Asgari ücret 7 bin 50 lira olsun’ diyormuş. İşçiler, ‘7 bin 500-7 bin 600 lira civarında olsun’ diyormuş. Kamuoyu ise ‘7 bin 845 lira’ bekliyormuş. Kamuoyunun beklediğinin bile altında asgari cürete razı olan bu işçiler acaba nerede çalışıyorlar? Tabii Bakanlığın anket yaptığı işçiler bunu derse sarayın bakanları ve şürekası neler demez. İşte Bakan Nebati… Bugün çıkan röportajında asgari ücretliye, memura, emekliye yapılacak zam hakkında ‘Dar gelirliye, fakir fukaraya vermek bereket getirir’ demiş. Bu sözleriyle memuru, emekçiyi, emekliyi ne haline getirdiklerini itiraf etmiş. AK Parti’nin ekonomiden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı da saray bütçesini savunurken kürsüye çıkmış, dana kuşbaşı üzerinden, asgari ücretlinin alım gücünün nasıl arttığını anlatıyor. Boşuna, ‘Bunlar milleti unuttu, halini görmüyor, sesini duymuyor’ demiyoruz. Beyefendi sayenizde asgari ücretli, bayramlar hariç et göremez hale geldi. Bizim, asgari ücret konusunda teklifimiz açıktır. Açlık ve yoksulluk sınırlarını dikkate alarak hem geçmiş dönemdeki refah kayıplarının telafisi hem de önümüzdeki yıl çalışanları enflasyona ezdirmemek için asgari ücret 10 bin 128 lira olmalıdır. Çalışanlarının yarısından fazlasının asgari ücret veya civarında bir maaş aldığı ülkemizde bu, çalışanların rahatlamasını sağlayacaktır. Diğer taraftan, bu asgari ücretin işverenleri ezmemesi, işsizliği de enflasyonu da azdırmaması gerekir. Çünkü asgari ücret, hükümetin verdiği bir ücret değildir. İşverenin ödediği bir ücrettir. Bu sıkıntılı dönemde devlet de taşın altına elini koymalıdır. İşverenlere verilen yüzde 5’lik SGK prim desteği yüzde 10’a yükseltilmelidir. Bu destek, işçinin SGK primine de yansıtılmalıdır. Ayrıca, asgari ücretin daha emekçinin cebine bile girmeden vergiye gitmesini önlemek üzere vergi dilimleri derhal yeniden düzenlenmelidir.

“EYT MESELESİNDE ETEĞİNİZDEKİ TAŞLARI DÖKÜN. MİLLETİ DAHA FAZLA PERİŞAN ETMEYİN”

Bu çürümüş yönetim anlayışının umutlarını kırdığı bir başka kesim de emeklilikte yaşa takılan vatandaşlarımız. Bu metal yorgunu hükümet, Sayın Genel Başkan’ımızın zorlamasıyla bugüne kadar emekliye iki bayram ikramiyesini verdi. Temel gıda maddelerinde vergiyi düşürdü. Elektrik faturalarından TRT payını kaldırdı. 3600 ek göstergeyi, eksik gedik verdi. KYK borçlarının faizlerini sildi. En son Genel Başkan’ımız ‘EYT yükleniyor’ mesajını verince, seçim öncesi EYT’lileri hatırlamak zorunda kaldılar. Ama üzülerek gördük ki bu metal yorgunu yönetimin kapasitesi, 80’lerdeki Commodore 64 bilgisayarların kapasitesi kadar bile değil. Yüklerken hata verip duruyorlar. Milletimiz de bu kendinden kopmuşlara sandıkta ciddi bir ‘format’ atmaya hazırlanıyor. İşte en son Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın yaptığı evlere şenlik açıklamalara ne demeli? EYT’li vatandaşlarımıza Genel Kurul konuşması için randevu veren Bakan, ‘Çalışmanın teknik yönüyle ilgili problemler var’, ‘99 öncesi işe girenlerin dijital ortamda kayıtları yok’, ‘Evraklar kaybolmuş veya bulunamıyor’ gibi gerekçelere sığınarak tam bir hayal kırıklığı yarattı. Ya Saray’ın Nebati Bakanı’na ne demeli? EYT’yi soran muhabire, hayatında ilk kez duymuş gibi ‘EYT… EYT mi?’ diye gülüp geçiyor. Bunlar, millete, ‘EYT nerede? Ağaca çıktı. Kayıtlar nerede? Suya düştü. Su nerede? İnek içti. İnek nerede? Dağa kaçtı. Dağ nerede? Yandı, bitti kül oldu’ dedirtti. Bunun adı devlet yönetiminde çürüme değildir de nedir? Devlet kurumlarıyla var olur, hafızasıyla yaşar, hafızasını da evrakında, arşivinde tutar. ‘Evrak yok’ demek, ‘Devlet yok’ demektir. Fatih Sultan Mehmet’in ta 1453’te ne yiyip ne içtiğinin evrakını tutan devlet, nasıl olur da 1999 öncesi hizmet dökümlerini tutmaz. Bunun inandırıcı hiçbir yanı yoktur. Buradan sesleniyoruz; artık EYT meselesinde eteğinizdeki taşları dökün. Milleti daha fazla perişan etmeyin.

“BU ÜLKENİN İNSANLARININ ÇALINAN HAYALLERİNİ, UMUTLARINI, GÜLÜMSEMELERİNİ GERİ VERECEĞİZ”

Ülkeyi yöneten siyasi kadro, sadece devlet yönetimini çürütmedi. Millete taahhütlerini de yerine getiremedi. Millete vadettiklerinin yarısını bile veremedi. Doğru yönetilse rahat rahat 2 trilyon dolarlık milli gelire ulaşacak bu olağanüstü ekonomiyi, bu güzel ülkeyi, bu aziz milleti, berbat bir yönetimle 800 milyar dolarlara mahkum ettiler. Milli gelirimizi 11 yıl önceki seviyesinin bile altına düşürdüler. Şimdi Saray’ın kibirlisi, bir taraftan on parmağında on kara, bize sürmeye çalışıyor. Yine milletten af dileyip, ‘Allah rızası için son bir kere oy verin’ diye ağlayıp duruyor. Milletin bu timsah gözyaşlarına karnı tok. Biz kendisine söyleyelim, milletimiz bu hükümete notunu çoktan vermiş, tasdiknamesini çoktan hazırlamış. Ne kadar ağlarsa ağlasın, ne kadar sızlarsa sızlasın, evlerine bunları göndermek için sandığı bekliyor. CHP ve ortaklarının iktidarında artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bu çürümüş, kokuşmuş düzen son bulacak. Bu ülkeye hak, hukuk, adalet gelecek. Bu çürük hükümetin yerle yeksan ettiği kurumları yepyeni ve çok daha sağlıklı bir şekilde ayağa kaldıracağız. Cumhuriyet’imizin ikinci yüzyılında ülkemiz yeniden küllerinden doğacak. Bu ülkenin insanlarının çalınan hayallerini, umutlarını, gülümsemelerini geri vereceğiz. Biz geleceğiz, esnaf kazanacak, çiftçi kazanacak, emekçi kazanacak, emekli kazanacak. Çalışan, hakkını alacak. Gençler, geleceğe umutla bakacak. Türkiye, emperyallerin ucuz iş gücü merkezi olmayacak. Türkiye, egemen güçlerin mülteci kampı olmayacak. Türkiye, kimsenin çöp depolama alanı olmayacak. Türkiye, 21. yüzyılın en büyük atılımını gerçekleştirecek ve dünyada bir yıldız gibi parlayacak. Biz hazırız, milletimiz hazır. Başlıyoruz.

“BİZİM YASA TEKLİFİMİZ ORTADA”

Bizim yasa teklifimiz ortada. Biz, siyasetin kadının kılık kıyafetinden elini çekmesi için bu teklifi verdik. Genel Başkan’ımız söylemiş, ‘Bizim teklifimize ters düşmüyorsa karşı çıkmayız’ demiş. Genel Başkan’ımızın sözleri son derece açık.

“GENEL BAŞKAN’IMIZ SANA, ‘SAVCILARIN ELLERİNİ TUTMA. BIRAK, ADALET İŞİNİ YAPSIN. BU REZALET HAK ETTİĞİ CEZAYI GÖRSÜN’ DEMEK İÇİN ORADAYDI, ÇAYINI İÇMEK İÇİN DEĞİL”

Genel Başkan’ımız, bu rezalete sessiz kalan Adalet Bakanlığı’nın başında bir yıldır oturan Bakan’ın çayını niye içsin arkadaşlar? Bu Bakan, küçük çocukların cinsel istismarına yol açan evlilikleri ‘küçüğün ve ailenin rızası’ diye sınıflandıran bir kafayla malul bir bakan. Daha Genel Başkan’ımızın neden oraya geldiğini bile idrak edememiş. Genel Başkan’ımız, sana, ‘Savcıların ellerini tutma. Bırak, adalet işini yapsın. Bu rezalet hak ettiği cezayı görsün’ demek için oradaydı, çayını içmek için değil.”

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.